
2004 yılı İzmir doğumlu olan Demir Zengin, ailesinin 2011 yılından bu yana yaşadığı Denizli’de İlkokul 2. sınıfta ritim duygusu ve kulağı olduğunu farkeden müzik öğretmeninin aşırı hareketli mizacını da göz önünde bulundurarak kendisine en uygun enstrümanın bateri olacağını ailesine söylemesiyle birlikte müzik kariyerine ilk adımı atmış. Bu vesile ile başladığı bateri kurslarına ilk ve ortaokul dönemi boyunca devam eden Demir Zengin, 13 yaşına geldiğinde ise 1970 yılından bu yana 25 Avrupa ülkesinde düzenlenen “Uluslararası Genç Yetenekler Müzik Yarışması”na bateri ile katılmış. Yarışmada tek bateri çalan Demir imiş ve diğer katılımcılar piyano ve klasik gitar çalan konservatuvar öğrencileri imiş. Demir bu yarışmada 2. oldu ve derece yapmış olması, yolunu tamamen müzikten yana çevirmesi konusunda büyük bir itici rol oynamış.
2018 yılında Denizli Hakkı Dereköylü Güzel Sanatlar Lisesi yetenek sınavında başarılı olarak Müzik bölümüne giren Demir, burada piyano öğretmeni Eylem Karademirci ile birlikte ilk kez piyano ile tanıştı. “Piyanoya başlamak için oldukça geç bir yaşta olmama rağmen kısa zamanda ilerleme kaydederek henüz birinci sınıftayken Mozart Academy 5. İzmir Polifonik Korolar Festivalinde piyano eşliği çaldım” diyor Demir.
Pandemi boyunca da müzik çalışmalarını sürdüren Demir, ulusal ve uluslararası alanda pek çok başarılara imza atmış öğrenciler yetiştiren Ellada Nadjafova’dan özel ders almaya başladı. Yine bu dönemde Amerika’dan, İngiltere’ye, İtalya’dan Rusya’ya pek çok ülkenin konservatuvarlarından aralarında dünyaca tanınmış değerli eğitmenlerin de jüri üyeliği yaptığı yarışmalara katılma fırsatı buldu ve bu yarışmalardan birincilik, ikincilik ve mansiyon ödülleri aldı.
2021 yılı Nisan ayında Bilkent Üniversitesi Konservatuvarı’nın yarı zamanlı müzik eğitimi seçmelerine girerek başarılı olan Demir, Ağustos ayında ise bu yıl 18. si düzenlenen uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’nde Devlet sanatçımız-piyanist Sayın Gülsin Onay, Pablo Galdo ve Valerian Shiukashvili’nin ustalık sınıfına katıldı. “12 piyanist arkadaşımla birlikte 12 gün boyunca aldığımız eğitim ve bizlere sağlanan imkanlar sayesinde kurduğumuz iletişim kelimelerle tarif edilemeyecek kadar kıymetli idi ve bizlere hem sosyal hem müzikal anlamda çok şey kattı” diyor Demir.
Denizli’de bateri macerasından Ankara’da piyanistliğe dek uzanan bu değerli genç yeteceği tanımanız için keyifli bir söyleşi sizi bekliyor:
Merhaba Demir bey. Müziğe olan yeteneğinizi ilk olarak müzik öğretmenininiz fark etmiş. Peki neden enstrüman eğitimine bateriyle başladınız? Sanırım Orff yöntemlerinden biri de müziğe vurmalı çalgılarla başlamak.
O zamanki hiperaktifliğimden dolayı ailem ve öğretmenim enerjimi atabilmemin en iyi yolunun bateri çalmak olduğunu düşünmüşlerdi. Müziğe de ilgim olduğundan bateri tam benim enstrümanımdı.
2017 yılında 1970 yılından bu yana 25 Avrupa ülkesinde düzenlenen “Uluslararası Genç Yetenekler Müzik Yarışması’’na bateri ile katıldınız ve ikinci oldunuz. Bu sanırım ilk uluslararası yarışma deneyiminizdi. Neler hissetmiştiniz? Avrupalı yaşıtlarınızla nasıl bir etkileşiminiz olmuştu?
İlk deneyimim olduğundan gerçekten çok heyecanlıydım. Kick pedalında ayağımın titremesini engelleyemiyordum, ama biraz çaldıktan sonra gelen rahatlamayla seyircileri görmezden gelmeye çalıştım ve gerçekten işe yaradı. Yarışmacılardan hiçbiriyle bir diyaloğum olmadı maalesef.
Piyanoya geç bir yaşta başladınız. Sizi piyanoya yönelten ne oldu? Geç yaşta başlamış olmanın telafisini nasıl yaptınız?
9. sınıfta kazandığım Hakkı Dereköylü Güzel Sanatlar Lisesi’nde bateri bölümü olmadığından ve derslerin yoğunluğundan bateriden vazgeçmek zorunda kaldım. Bateriyi bırakmamla beraber 4 sene boyunca zorunlu ders olan piyanoya odaklanmaya başladım. Okuldaki piyano öğretmenim Eylem Karademirci sayesinde bu enstrümana daha da bağlandım. Okulun yanı sıra özel ders aldığım piyano öğretmenim Ellada Nadjafova ile keyifli geçen derslerimiz ve yoğun bir çalışma temposuyla diğer piyanist arkadaşlarımla aramda kalan birkaç yıllık tecrübeyi kapatmaya çalışıyorum.
Peki piyanonun yanına eşlikçi olarak en çok hangi enstrümanı yakıştırıyorsunuz?
Çello ve piyano birlikteliğinin şiirsel bir atmosfer yarattığını düşünüyorum.
Piyano ile katıldığınız yarışmalardan ve ödüllerinizden de biraz söz eder misiniz?
Piyano ile toplam 8 tane uluslararası yarışmaya katıldım ve bunların 3’ünde birincilik, 1’inde ikincilik ve diğerlerinde mansiyon ödülleri aldım.
Şu anda bir yandan da Bilkent Üniversitesi Konservatuarı’na başlama heyecanı yaşıyorsunuz. Konservatuar eğitiminden beklentileriniz nedir?
Sıkı bir çalışma temposuna gireceğim ve bunun benim için çok yaralı olacağını düşünüyorum. Bilkent’teki değerli öğretmenlerimin bana gerçekten çok şey katacağına inanıyorum.
Katıldığınız ustalık sınıflarından da biraz söz eder misiniz? Piyano becerilerinize ve sosyal bağlarınıza ne yönde katkı sağladı bu eğitimler?
Gerek yeni ekoller, çalış stilleri, gerekse yeni dostluklar olsun bana hayal edebileceğimden çok daha fazla şey kattığını düşünüyorum. Gülsin Onay öğretmenimle yüz yüze dersi yapabilmiş olmak, Valerian Shiukashvili ve Prof. Pablo Galdo gibi iki büyük ismi de daha yakından tanımış olmak gerçekten paha biçilemez bir deneyimdi.
Halen bateri çalıyor musunuz peki?
Arada sırada arkadaşlarımızla oluşturduğumuz gruplar içerisinde çalıyor olsam da sürekli devam eden bir çalışma tempom yok.

Sizce başarı ne demek? Müzikte başarı sizce neyi gerektirir?
Bence başarı herkesin düşündüğü gibi çok iyi yerlere gelmek, çok para kazanmak değildir. Bir insan eğer gönlündeki yere gelebilmiş ise o zaman başarıya ulaşmış olur. Müzikte başarı bence %40 yetenek, %60 sıkı çalışma ve süreklilik gerektirir. Başarının iki anahtarı çok istemek ve çok çalışmaktır. Eğer insan istediği yerde değilse bu ikisinden en az biri yetersiz kalmış demektir.
Kendinize örnek aldığınız, çalışını beğendiğiniz konser piyanistlerini de öğrenmek isterim.
Başta devlet sanatçımız Gülsin Onay olmak üzere, Fazıl Say, Arthur Rubinstein, Boris Berezovsky, Sviatoslav Richter, Evgeny Kissin, Rudolf Kehrer ve Masterclass sayesinde kendilerini tanımış olduğum Valerian Shiukashvili ve Prof. Pablo Galdo.
Müzik kariyerinizde en başa dönecek olsanız, “keşkeleriniz” neler olurdu? Neleri yapmaktan kaçınırdınız, neye daha fazla güç ve enerji ayırırdınız?
Müzik hayatımda keşke dediğim bir durum olmadığını, her şeyin sırasına göre ilerlediğini düşünüyorum. Piyanoya daha erken başlamış olmak istemezdim çünkü hiperaktifliğimi ve kafama estiğini yapmayı seven bir çocukluk geçirdiğimi düşünürsek bu yaşıma kadar piyanodan çok büyük ihtimalle sıkılabilirdim. Ama tabi ki piyanonun benim için önemini daha erken anlamış olmak ve daha yoğun çalışmış olmak isterdim.
Piyano çalmayı düşlediğiniz konser mekanları nelerdir?
Carnegie Hall ve Royal Albert Hall. Gerçekten çok uçuk hayaller olsa da bir gün bu iki mükemmel salonda çalmayı çok isterim.
Repertuarınızın olmazsa olmaz bestecileri ve parçaları hangileri peki?
Piyanoya yakın zamanda başladığımdan dolayı dolu bir repertuarım maalesef ki yok ama Beethoven’in Sonatları ve Chopin’in Nocturne’lerini çalmaktan çok keyif alıyorum. Daha çok romantik dönem eserlerine kendimi yatkın hissediyorum, romantik dönemde ortaya çıkan eserler ondan önceki dönemlerdeki eserlere göre yoruma daha açık olduğundan bana daha özgür hissettiriyorlar. Seviyem biraz daha ilerlediğinde Liszt’in Transcendental etüdlerinden de birkaçını repertuarıma eklemeyi çok isterim.
Son olarak, yakın döneme dair hayalleriniz, hedefleriniz neler?
Bilkent Konservatuarı’nı kazanmak en büyük hedefimdi. Her gün kendinizi bir gün öncekinden daha ileri bir seviyede görmek için çabalamak koyabileceğiniz en güzel hedeftir bence. Hayalim ise ileride bir konser piyanisti olmak.