Şeyda Sivas: Bankacılıktan Magma performans korosunda koristliğe uzanan bir azim öyküsü

Fotoğraf: @nagihan_photography 

1989 yılında Aydın’ın Nazilli ilçesinde doğan Şeyda Sivas, küçüklüğünden beri, ağırlıklı olarak babasının etkisiyle müzikle iç içe geçmiş bir hayat sürdü. Sağlık koşullarından dolayı keman çalmayı bırakan babası, Şeyda Sivas’a güçlü bir müzikal altyapı vermiş, adeta onu “müzikle yoğurmuş”. Çok küçük yaşlardan beri çok geniş bir yelpazeden müzik kültürü edinen Şeyda Sivas, küçük yaşlardan beri okul korosunda yer almış, çok az sayıda kişiyi kabul eden güzel sanatlar lisesi sınavlarını geçmesine rağmen maddi zorluklardan dolayı uzakta bulunan bu liseye gidememiş. “O gün benim belki de müziğe uzun süre küstüğüm, hiçbir şekilde tekrar devam edemeyeceğim bir dönüm noktası oldu hayatımda. Müzik benim her şeyimdi, ama artık hiçbir şeyimdi… Lisedeki müzik öğretmenim çok uğraşsa da benim için, büyük bir yıkım yaşamıştım ve hayatımın hiçbir yerine koyamadım mevcut durumu” diye anımsıyor o günleri. 

Ardından yaşamın alışılageldik telaşı, hayatta kalma mücadelesi, geçim derdi sonucu üniversitede ekonomi okuyan, müzikle tek teması arada sırada arkadaş ortamında şarkı söylemekten ibaret olan Şeyda Sivas’ın yaşamı, internette tesadüfen gördüğü Boğaziçi Caz Korosu seçmeleri ilanından sonra değişti ve elemelere “Santa Lucia” şarkısıyla katıldıktan sonra Magma Performans Korosu’na dahil oldu. “Hayatıma öyle güzel dokundular ki, gerçekten hiçbir şey için geç olmadığını bir kez daha anlamış oldum” diyor bu dönüm noktası için. Ve “hiçbir şey için geç değil” demeyi de unutmuyor.

Sekiz senelik bankacılık deneyimine içkin müzik tutkusu, koro deneyimleri, takip ettiği güncel korolar, müziğin yaşamındaki önemi, şarkı söylerken hissettikleri gibi birçok konuyu konuştuğumuz, çok samimi ve inanç, istek, azim, başarı dolu bir yaşantıya tanıklık etmeye ne dersiniz? 

Merhaba Şeyda hanım. Sizi çok güzel korolarda görüyorum, okurlara da tanıtmayı çok arzu ettim. Müzikle tanışıklığınız, şarkı söyleme tutkunuz, müzik bilginiz ve sevginiz nasıl başladı? Biraz küçüklüğünüzden bugüne kadar eğitim sürecinizi hızlıca anlatabilir misiniz? Çok ilginç bir keman ve verem öyküsü var hatta erken çocukluk döneminizde. Ardından ilk gençlik döneminizde yine babanızla ilgili bir sağlık sorunu sizin yine müzikle teselli bulmanızı sağladı. Beni bu mücadeleleriniz çok etkiledi öğrendiğimde. 

Küçüklüğümden bu yana müziği iliklerime kadar hissettiğim dönemlerim oldu. Aslında babamın etkisi büyüktür bu konuda. Babam ufak yaşlarından itibaren keman, melodika ve mandolin çalmaya başlamış, ailesi de bu konuda gereken desteği sağlamış fakat aşırı duygusal olması sebebiyle belli rahatsızlıklar geçirmeye başlamasından dolayı doktor verem hastalığına yakalanma riskini öngördüğü için kemanı bırakmasını önermiş. O dönem için doğru bir durum olup olmadığını halen bilmiyorum…Kemanı bırakmış ama müziği hiç bırakmamış. 

Ben dünyaya geldiğim andan itibaren de beni de müzikle yoğurmuş adeta babam. Çok ufak yaşlarımdan itibaren ritim gelişimim için Bon Jovi’nin kasetlerinden sevdiği parçaları açıp bu parçalara birlikte ritim tuttuğumuzu hatırlarım. Bon Jovi’yi, Dire Straits’i, Quenn’i babamla birlikte tanıdım. Sonra babamın aldığı ufak bir orgum oldu, belki de her çocuğun olduğu gibi… Kendi kendime parçaları çıkarmaya çalışırdım. Okulda öğrendiğim tüm parçaları eve gelip nota bilmeden defalarca çalmaya uğraşırdım. Hatta çocuklara sorulan en önemli sorudur ya hani “büyüdüğünde ne olacaksın” sorusu, bu soruya ufacık yaşlarımdan itibaren hep “şarkıcı olmak istiyorum” cevabını verirdim 🙂 

Ortaokula geçtiğim yıllarda okul korosunda yer aldım, harika ve fedakar bir müzik öğretmenimiz vardı. Haftasonları koro çalışmalarımız için okula giderdik, konserlere çıkardık, yarışmalara katılırdık. Benim için dünyanın en keyifli işiydi hatta derslerimden bile önemliydi açıkçası müzikle uğraşmak. Tam o yıllarda babam çok zor, atlatmasının imkansız olduğu belirtilen bir rahatsızlığa yakalandı. Doktorlar artık umudu kesmişti babamdan. O sırada ben de yıprandım, derslerime çalışamaz durumdaydım ki yine müzik öğretmenim Şenay Hoca tutu ellerimden. Hiçbir maddi kazanç elde etmeden beni Güzel Sanatlar Lisesi’ne hazırlamak istedi. Kısa bir zaman kalmıştı sınava ama müzik öğretmenimin teşviki hem hayata tutunmamı sağladı, hem dertlerimi unuttum hem de çok sevdiğim müziği bırakmamamı sağladı. Yaklaşık 2-3 ay içinde sınava hazırdım. Girdiğim sınav hayatımda unutamadığım en güzel anlardan biriydi. O dönem sadece 17 kişi alınacaktı ve sınavı başarıyla geçebildim. Dünyalar benim oldu ama kısa sürdü tabi bu durum. Ben ilçede oturuyordum, gitmem gereken lise ise bulunduğum yere 1 saat uzaklıktaydı. Ne yazık ki o dönem için lisenin yurdu da yoktu. Maddi zorluklar içinde olduğumuz için ailemin yeni bir yere taşınacak durumu da yoktu malesef. Tüm bunlar olurken babam iyileşti hayatımıza devam ettik fakat ben kazandığım liseye maddi imkansızlıklar sebebiyle devam edemedim. İngilizce ağırlıklı, bulunduğum ilçede bir okula gitmek durumunda kaldım. O gün benim belki de müziğe uzun süre küstüğüm, hiçbir şekilde tekrar devam edemeyeceğim bir dönüm noktası oldu hayatımda. Müzik benim her şeyimdi, ama artık hiçbir şeyimdi… Lisedeki müzik öğretmenim çok uğraşsa da benim için, büyük bir yıkım yaşamıştım ve hayatımın hiçbir yerine koyamadım mevcut durumu.

Peki Boğaziçi Caz Korosu ile tanışıklığınız nasıl oldu? Biraz ondan söz eder misiniz? 

Bu dönemlerin ardından aslında hiç düşünmediğim bir bölüm olan Ekonomi’yi tercih etmek durumunda kaldım. Üniversite’ye devam ederken yine maddi imkansızlıklar sebebiyle hem çalışıp hem okudum ve o yıllarda aynı zamanda babamı da kaybettim. Müzik neredeyse hayatımın hiçbir yerinde yoktu. Sadece üniversitede arkadaşlarım “hadi bir şarkı söyle Şeyda” dediklerinde, 1-2 parça söyleyip bırakırdım. Belli bir dönem acaba’larım çok oldu, ne yapabileceğimi bilmiyordum bile müzik adına.

Güzel Sanatlar Lisesi’ne gidememenin, müzik adına hiçbir şey yapamamamın bende bıraktığı o zor dönemlerin üzerinden yaklaşık 17 sene geçmişti ki, internette tesadüfen Boğaziçi Caz Koro’su seçmelerini gördüm. Gördüğümde o kadar heyecanlandım ki, “keşke…” dedim, “Keşke eski günlerime geri dönebilseydim, bu ekiple olabilseydim…” dedim.

O sırada duygularımı daha fazla tutamadım ve sevgili şefimiz Masis Aram Gözbek’e yazmak istedim “Keşke ben de İstanbul’da olabilseydim ve katılabilseydim” diye yazmamın arkasından kendisinin “Hiçbir şey için geç değil, bugün seçmelerin son günü halen şansın var” yazmasıyla birlikte sanki lise yıllarıma dönmüştüm. Müthiş bir heyecanla başvurumu yaptım ve yine büyük bir heyecanla seçmelere katılıp “Magma Performans” korosuna dahil oldum. Masis Aram Gözbek ve tüm ekip hayatıma öyle güzel dokundular ki, gerçekten hiçbir şey için geç olmadığını bir kez daha anlamış oldum. 

@nagihan_photography 

Bir yandan da hayatınızı devam ettirmek için bankacılık yapıyorsunuz. Biraz zor hatta imkansız bir kıyaslama yapmanızı isteyeceğim. Müzik bilginiz, müzikteki ritimlere hakimiyetiniz, ekonomi çalışmalarınızı olumlu anlamda etkiledi mi hiç? 

Yaklaşık 2 yıldır pandemi sebebiyle tüm eğitimlerimizi zoom üzerinden gerçekleştirdik, ama fiziki provalardaki gibi inanılmaz güzel bir gelişim sağladık. 

Provalarda öğrendiğim nefes tekniklerini hayatımın neredeyse her bölümünde kullanıyorum. Bankacılık zor ve kimi zaman da stresli bir meslektir, belki kimilerine göre imkansız gelse de provalarda öğrendiğim nefes teknikleri ile meslek hayatımdaki stresi azaltabilme konusunda ciddi tecrübelerim oldu. Kimse nefes tekniklerinin, şan eğitimlerinin benim meslek hayatıma da katkısı olabileceğini tahmin etmez ama insanız, deneyerek tecrübe ederek ve belki de farkına varmadan kendimize ışık tutan insanların söylediklerini anımsayarak birçok alanda fayda görebiliyoruz.

Hayat kısa kuşlar uçuyor, ama insan bir yandan da bu kısa hayatta onu mutlu eden şeyi yaparken akşama eve getireceği ekmeği de düşünüyor. Sizin gibi finansal olarak başka bir işle uğraşıp içindeki müzik sevgisini de bir türlü tatmin edemeyen yeteneklere neler önerirsiniz? 

Herkes kendi hayatında farklı zorluklara göğüs geriyor, benim hikayem bu evet ama daha ne hikayeler vardır bilmediğimiz. Hayatımızı devam ettirmek için hepimiz farklı farklı sektörlerde, farklı alanlarda çalışıp kazancımızı sağlamaya çalışıyoruz. Fakat çoğumuzun unuttuğu tek şey ne olursa olsun ufak şeylerden “mutlu olabilmek”. 

Görüştüğüm, konuştuğum, yeni tanıştığım herkes “Bu kadar işin arasında bir de bunlara nasıl vakit ayırıyorsun” diye sorar bana. Bunlara vakit ayırmalıyım, ayırmalıyız, kendimiz için bu güzel dünya için ve evrene güzel bir iz bırakmak için içimizde yeteneği konuşturmalıyız. Bizimle birlikte yok olup gitmemeli ışığımız.

Hiçbir vakit bulamadığım zamanlarda ütü yaparken, makyaj yaparken, çamaşır asarken ve bazen yolda yürürken şarkı söylerim. Masis Şefimizin dediği gibi “Hiçbir şey için geç değil”. Halen şansımız varken neden olmasın?

Çok genel ve ucu açık bir soru ama müzik sizin için ne ifade ediyor?

Müzik benim için sonsuzluk, sonu olmayan bitmek tükenmeyen bir nehir. Hiç tanımadığınız insanlarla bir araya geldiğinizde konuşabildiğiniz tek ortak dil. Hiçbir dili bilmezsiniz ama müzik ayrı bir dildir, müziği içinde hissedenler bu dili kendiliğinden konuşmaya başlarlar. 

Peki sizce hayatta “başarmak”, “kendini gerçekleştirmek” ne demek? Kendi deneyimleriniz ışığında bu iki kavramın içini nasıl doldurursunuz? 

Bana göre bir çizgi var, bu çizginin bir tarafındakiler sürekli rutin aynı şeylerle uğraşanlar, koşuşturmanın içinde kaybolanlar ve hiçbir şekilde hiçbir şeye vakit bulamayanlar. Bir diğer taraftakiler ise kendini gerçekleştirenler, yani ne olursa olsun isteklerinden vazgeçmeyip gerekirse daha az uyuyarak, vakit yaratıp isteklerini yapmak için çaba sarf edenler. Bu kişiler zaten bir şekilde istedikleri neyse onu başarmış oluyorlar. Önemli olan vakit yaratamadığımız, kendimizin farkında olmadığımız, dünyanın koşuşturmacası içinde savrulurken çizginin diğer tarafının da olduğunu bilmek ve buraya geçebilmek için adım atmak. Ben hayatımın pek çok döneminde bunu yaptım. En zor anlarımda çizginin diğer tarafı olduğunu hatırladım hemen kendim için atmam gereken adımı atıp, kendimi gerçekleştirdim. Kimilerine göre başarısız olmuş olabilirim belki onlara göre çok güzel şarkı söylemiyorumdur veya iyi dans edememişimdir, başarı bu değildir; başarı kişinin istediğine ulaşabilmesi, zihninde hedeflediği yerde olabilmesidir. 

Çalışmalarını takip ettiğiniz uluslararası korolar var mı Şeyda hanım? 

Öncelikle tabii ki içinde yer aldığım Masis Aram Gözbek şefliğindeki Boğaziçi Caz Korosu’nun tüm çalışmaları dünyada da büyük ses getiriyor, koroda yer almadan önce de çok severek ve hayranlıkla takip ediyordum.

Volkan Akkoç şefliğindeki Sirene Korosu’nu çok severek takip ediyorum. Pek çok uluslararası organizasyonda yer alıyorlar ve enerjileri inanılmaz güzel. Ve tabii Sansev Oda Korosu… En son Shto Mi e Milo parçası ile harika bir sanal koro projesi hazırlamışlardı, gerçekten çok başarılıydı. 

Türkiye’de koro kültürü sizce son dönemde bir gelişme gösteriyor mu? Neler gözlemliyorsunuz? 

Türkiye’de koro kültürü aslında istenilen seviyede değil diye düşünüyorum. Bu konuda öncelikle yerelde pek çok çalışma olmalı, gönüllü öğretmenler istekli öğrencilerle çalışmalı ki yeni gelecek olan nesil bu konuda yetişebilsin. Ülkemizde benim de takip ettiğim çok değerli, koro şeflerimiz, üstatlarımız var ve pandemi döneminde dahi çalışmalarını hiçbir şekilde bırakmadılar, emekleri tartışılmaz.  

Bu konuyla ilgili Boğaziçi Caz Korosu Genel Koordinatörümüz sevgili Gülüm İmrat’ın başlatmış olduğu harika bir proje oldu 2021 yılında. “Korohane”… Korohane ile pek çok koro şefi ve bu alanda çalışan kişiler belirli günlerde programa dahil edilerek ilgisi merakı olan herkese kucak açtı. Eminim ilerleyen zamanlarda daha çok kişiye ulaşacak bir proje olacak ve bu sayede çok sesliliğin önemi bir kez daha ortaya çıkmış olacak. Belki de yıllar sonra “Koro Kültürü ülkemizde Korohane projesi sayesinde gelişti” diyebileceğiz. 

@nagihan_photography 

Magma orkestrası ile güncel çalışmalarınızdan ve projelerden söz eder misiniz? 

Aslında Magma Korosu içinde de pek çok farklı koro var, ben Magma Performans korosundayım. Pandemi dönemini hiçbir zaman bir olumsuzluk olarak görmedik, tam tersi bu olumsuzlukları iyi tarafından gördük. Bu yılki seçmelerle pek çok farklı ülkeden, Türkiye’nin neredeyse tüm illerinden seçilen koristler bu korolarda yer alma fırsatı yakaladı, sanal koro projelerinde yer aldı. Pandemi hepimize güzel olanaklar da sunmuş oldu böylelikle. Şu an için pandeminin gidişatının nasıl olacağı bilinmediği için fiziki olarak ne zaman bir araya gelebileceğiz bilmiyoruz fakat yaz döneminin ardından kaldığımız yerden son hızla provalarımıza devam edeceğiz. Çok güzel sürprizler olacak. Ben de gönüllü olarak bu ekibe elimden geldiğince gönülden destek verip, tüm çalışmalarda yer almaya çalışıyorum. Ekip olmak, birlikte olmak insana ayrı bir güç ve motivasyon veriyor. 30 Ağustos’ta Magma Filarmoni Koromuz ve Avrasya Filarmoni Orkestrası ile Mor ve Ötesi’nin harika bir konseri oldu, bunun yanı sıra 4 Eylül’de Bozcaada Kültür Sanat ve Bağ Bozumu Festivalinde yine Boğaziçi Gençlik Korosu harika bir konser verdi, yine 30 Ağustos’ta Çağla Şikel’in Fox Tv’de yaptığı Yeni Bir Gün programında Boğaziçi Gençlik Koromuz çok güzel bir performans gösterdi. Her an bunun gibi pek çok sürpriz ve proje gelişebiliyor. Daha nicelerine 🙂

Bir koro çalışması kişiye neler kazandırır sizce? Demokraside çok özlediğimiz dinlemek, dinlemek, anlamak gibi basit görünen ama gerçekleştirmesi zor eylemleri koroda deneyimlemek ilginç olsa gerek. 

Koro demek birlik demek, aynı anda pek çok sesin tek ses olması demek aslında. Sadece şefin bir hareketiyle onunla konuşmadan anlaşmanız demek. Fiziki olarak bir araya gelemediğimiz dönemde dahi koro olarak dayanışmamız, iletişimimiz hiç bir zaman bitmedi. Bunun en önemli sebebi koro kültürünü benimseyen insanların duygu, düşüncelere son derece önem vermesi, saygı göstermesi; birlik olduğumuzu hiçbir zaman unutmaması oldu. Koro çalışmaları insana farklılıkları, farklılıklara saygıyı, özgürce düşünmeyi, söylemeyi öğretiyor. Sesimizin çıktığı günleri o kadar özledik ki, gerçekleşmesi zor gibi görünse de elimizden geldiğince bu zorluklara göğüs gerip, çok çalışıp başaracağız.  

Peki bu zamana değin koro deneyiminizden kazandığınız özellikler, toplumsal beceriler var mı? Başınızdan geçen ilginç birkaç anektodu da anlatabilirsiniz dilerseniz. 

Koro deneyimimin ilk olarak ortaokul yıllarımda başladığını belirtmiştim. Bu dönemde Ankara’da yapılacak olan Ortaokullararası Korolar Yarışması vardı ve biz de okul olarak yer alacaktık. Birkaç ay çok sıkı bir şekilde çalıştığımızı hatırlıyorum. Yarışmada öncelikle flüt çalan ekipteyken kendimi birden solo parça söyleyen ekipte bulmuştum. O çağda, sahnede şarkı söylemek hem de il dışında bunu yapmak benim için çok sıradışı bir deneyim olacaktı. Bir ara öğretmenime ben yapamayacağım dediğimi hatırlıyorum. “Yapsan da yapamasan da biz sadece gidip döneceğiz” dedi. Sevgili Zülfü Livaneli’nin “Gözlerin” parçasını söylemiştim koromuz ile birlikte ve yarışmadan ikinci olarak ödülümüzü alarak dönmüştük. Yapsam da yapamasam da benim yine hayatıma dokunan biri olmuştu ve bu ekiple başarmıştık bunu. İşte koro deneyimi insana özgüven, birlik, toplumsal bir duruş kazandırıyor, bunu şu an tekrar ve tekrar Boğaziçi Caz Korosu’nda yeniden anlıyorum. 

Sıradışı bir yerde şarkı söylediniz mi hiç? Bir dağ başında veya devasa bir ormanın ortasında mesela. 

Çok sıradışı sayılmaz ama en çok deniz kenarında şarkı söylemeyi severim. Sanki kıyıya vuran dalgalar birer enstrümandır ve ben onlara eşlik ederim. Hiç bestesi olmayan sözler, notalar dökülür bir anda. Not alsam alamam, kaydetsem kaydedemem o anda, sadece akıp gider ve ben o akışta bir iz bırakmış olurum bu güzel doğaya. 

Söylemekten en çok hüzünlendiğiniz ve sizi en çok mutlu eden iki şarkıyı da öğrenmek isterim son olarak. 

Söylemekten en çok zevk aldığım ve beni en çok hüzünlendiren şarkı, benim müzikle bağımı kuran ilk kişi olan babamı her seferinde hatırlatan “Bana Bir Masal Anlat Baba”. Bu şarkıyı her söylediğimde yüreğimden nehirler akar gider ve söylemekten de büyük mutluluk duyarım.

Bir diğeri de bir zamanların efsanevi grubu Evanescence grubunun söylediği “My Immortal”. Şarkıda der ki “Bu yaralar iyileşecek gibi görünmüyor, bu acı fazlasıyla gerçek”. Bir zamanlar geçtiğim zor ve meşakkatli yolları hatırlatır bana hep. “Zamanın silemeyeceği çok şey var” der bir kısmında şarkının. Yine söylerken farklı bir dünyaya daldığım, yüreğimde pek çok duyguyu aynı anda hissedebildiğim şarkılardan biridir. 

Tüm bunlarla birlikte 3.bir şarkı da “Santa Lucia”. Benim için çok değerlidir. Güzel Sanatlar Lisesi sınavlarına gireceğim sırada öğretmenimin bu şarkıyı söyleyebileceğimi belirterek çalıştırması ve benim bu şarkı ile sınava girmem, hayatıma ayrı dokunmuştur. Boğaziçi Caz Korosu seçmelerine de yine hiç düşünmeden o günlerimi hatırlayarak bu şarkı ile katılmıştım.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler. 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s