Genç piyanist İrem Yalçıner: “Geleceğe yönelik en büyük hedefim hep müzik yapmak ve müziği seven, iyi bireyler yetiştirmek”

Fotoğraf: Zeynep Kaya

İrem Yalçıner 1996 yılında İstanbul’da doğdu. Piyano eğitimine 10 yaşında Antalya’da Elvan Vural Akçalı ile; işitme ve Solfej eğitimine Özlem Emre ile başladı. Lise eğitimini Antalya Güzel Sanatlar Lisesi’nde gerçekleştirdi ve bu kurumda Alev Karataylı ile piyano eğitimine devam etti. 2010 yılında bu kurumda ilk solo resitalini verdi.

2014’de Rusya’da düzenlenen uluslararası “Bu Senin ve Benim Şarkımdır’’ piyano yarışmasında 3.lük ve filarmoni özel ödülünü kazanan genç piyanist, çok gururlandığı bu başarısını şu kelimelerle ifade ediyor: “Çok çalışıp saatlerimizi verdikten sonra bir şey elde etme duygusu çok mutlu ve motive ediyor. Sadece yarışmalardan bahsetmiyorum. İçime sinen bir konser sonrasında da bunu hissediyorum.” Yalçıner, lisans eğitimi sınavlarına hazırlık döneminde Samir Mirzoev ile piyano, Mehpare Karamenderes ile de armoni çalışmalarına başladı. 

2014 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Prof. Serla Balkarlı’nın sınıfına kabul edilen İrem Yalçıner, 2015’te 10. İstanbul Pera Piyano Yarışması’nda 3.lük ödülü kazandı. 2015’te Uluslararası Antalya Piyano Festivali’nde Kamuran Gündemir anısına düzenlenen genç yetenekler konserinde çaldı.

2014 yılında şef Erdem Çöloğlu yönetiminde Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası’na piyanoda eşlik eden genç piyanist, 2016 yılında ise, birçok müzisyenin hayallerini süsleyen Frederic Chopin University of Music Varşova’da eğitim aldı. Erasmus eğitim bursuyla okuduğu bu kurumda Prof. Jerzy Sterczynski ile piyano, Prof. Katarzyna Jankowska ile oda müziği eğitimi gördü.

Eğitimi boyunca yurtiçi ve yurtdışı birçok festivale ve masterclassa aktif olarak katılan genç piyanist, aktif olarak İdil Biret, Hüseyin Sermet, Metin Ülkü, Herbert Schuch, Emre Şen, Emre Elivar, Elif Şahin, Naci Özgüç, İbrahim Yazıcı, Ferid Adıgüzelzade, Tamara Poddubnaya,Hande Dalkılıç, Birsen Ulucan, Seçil Özdil, Ulrich Mertin, Elif Önal masterclasslarına, pasif olarak Alfred Brendel, Freddy Kempf masterclasslarına katıldı. 

Yalçıner, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı lisans devresi Prof. Serla Balkarlı’nın sınıfından 2018 yılında mezun oldu. Yüksek lisans çalışmalarını aynı kurumda Doç. Gökhan Aybulus ile 2021 yılında tamamladı. Aynı zamanda bu kurumda Eylül 2018 yılından itibaren korrepetitör olarak çalışmaya başladı.

2019 yılında piyanist ve Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğr. Gör. Koray Çal ile “Duo Reditus” adıyla bir piyano ikilisi kuran Yalçıner, Duo Reditus ile 2019’da 14.Pera Piyano Yarışması 17 yaş ve üstü duo kategorisinde 3.lük ödülüne layık görüldü. 2020 yılından beri ise “İda Trio” adıyla kurulmuş olan, iki soprano ve bir piyanodan oluşan grubun piyanistliğini yapıyor. 

“Geleceğe yönelik en büyük hedefim hep müzik yapmak ve müziği seven, iyi bireyler yetiştirmek” diyen başarılı genç piyanist İrem Yalçıner ile piyano eğitiminde çocukluktan beri geçtiği süreç, Varşova’da aldığı eğitimin ona kattıkları, repertuarının olmazsa olmazları, duo ve trio çalışmaları, hayalleri ve hedeflerini konuştuğumuz çok keyifli ve bilgilendirici bir söyleşi aşağıda sizleri bekliyor. Keyifli okumalar:

Merhaba İrem hanım. Piyano eğitiminize 10 yaşında başladınız. Peki bu süreçte müziğe olan yatkınlığınız, ilginiz nasıl fark edildi ve bunun üzerine nasıl bir eğitim inşa ettiniz? 

Piyano eğitimime 9-10 yaşlarındayken Antalya’da Asyam Müzik Kursunda başladım. Keman çalan bir arkadaşım vardı. Ben de onu izleyip hep imrenirdim. Bir enstrüman çalma fikri o zaman aklıma düştü. Aileme söyledim ve kursa gittik. Müzik kulağıma baktılar ve çok beğendiler. Orada, izlediğim konserler ve videolar dışında ilk kez bu kadar yakından bir piyano görmüştüm. Çok etkilendim ve gördüğüm an piyano çalmak istediğime karar verdim. Eğitimimin başlangıcında benimle çok iyi ilgilenen ve üzerimde çok emekleri olan hocalarımı da anmadan geçmek istemem. Elvan Vural Akçalı, Alev Karataylı ve Özlem Feşel hocalarımla bu kurumda çalıştık. Her dersimi iple çekerdim. Orta okulda Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı yarı zamanlı devresini kazandım. Lisede Antalya Güzel Sanatlar Lisesine girdim ve bu kurumdan 2014 yılında 2.likle mezun oldum. Üniversite eğitimime konservatuvar çatısı altında devam etmek istediğime karar verdim. Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarında okumaya hak kazandım ve lisans eğitimim boyunca piyano çalışmalarıma Prof. Serla Balkarlı ile devam ettim. Yüksek lisans eğitimimi de aynı kurumda Doç. Gökhan Aybulus ile tamamladım. Yakın bir zamanda da sanatta yeterlik programına kabul edildim ve Prof. Lilian Maria Tonella Tüzün ile burada çalışmalarımıza devam edeceğiz.

2014’te Rusya’da düzenlenen uluslararası “Bu Senin ve Benim Şarkımdır’’ piyano yarışmasında 3.lük ve filarmoni özel ödülünü kazandınız. Bu sizin ilk yarışma deneyiminizdi sanırım. Neler hissetmiştiniz? 

Evet ilk yarışma deneyimimdi. Lise son sınıf öğrencisiydim ve konservatuvar yetenek sınavı için Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi Samir Mirzoev hocamla çalışmalar sürdürüyorduk. Bu yarışmayı da kendisi bana önermişti ve yoğun bir çalışma yürüttük. Çok heyecanlandığımı net bir şekilde hatırlıyorum. Ancak sonucunda verdiğim emeğe ve yaşadığım heyecana da değdi. İnanılmaz mutlu olmuştum. Yaptığımız işin en güzel yanlarından biri de bu sanırım. Çok çalışıp saatlerimizi verdikten sonra bir şey elde etme duygusu çok mutlu ve motive ediyor. Sadece yarışmalardan bahsetmiyorum. İçime sinen bir konser sonrasında da bunu hissediyorum. 

Piyanistlik hayatınız boyunca aldığınız ödüllerden de biraz söz eder misiniz?

Tabii ki. Rusya’daki yarışmadan sonra İstanbul 10. Pera Piyano Festivalinde solo piyano kategorisinde 3.lük ödülü kazandım. 2019 yılında piyanist arkadaşım Koray Çal ile bir piyano ikilisi kurduk. Aynı yıl Pera Piyano Yarışmasında piyano duo kategorisinde 3.lük ödülü kazandık. Yarışmalara katılmak, ödül almak çok güzel bir şey tabii ki ancak hazırlık aşaması ve elde ettiğiniz deneyim çok daha öğretici bir süreç. Bu yüzden illaki ödül almalıyım gibi bir motivasyonla çalışmak yerine bu sürecin size neler kattığıyla ilgilenmek, tecrübenize odaklanmak daha güzel bir yol…

Peki hayatınızda hiç unutamadığınız bir sahne deneyiminizi sorsam hangisinden bahsetmek istersiniz? 

2015’te Uluslararası Antalya Piyano Festivalinde Kamuran Gündemir anısına düzenlenen genç yetenekler konserinde çalmış olmak benim için çok önemli bir konser deneyimiydi. Lisans mezuniyet resitalim de çok heyecanlı bir deneyimdi. Bu resitalle ilgili unutamadığım şey de kısacık bir an elektrik kesilmesi. Serla hocam ile Beethoven konçerto çalıyorduk ve 2. bölümde birkaç dakikalığına elektrik kesilmişti. Neyse ki tuttiye denk geldi 😊 Hala unutamadığım ve tebessümle hatırladığım bir anıdır. 

Birçok müzisyenin hayallerini süsleyen Varşova – Chopin Müzik Üniversitesi’nde eğitim aldınız. Bu eğitim süreci sizin yetenekleriniz ve müzik başarılarınız üzerinde nasıl bir katkı sağladı? Perspektifinizi nasıl değiştirdi? 

Ben Varşova’da Erasmus eğitim programıyla okudum. Varşova’da Prof. Jerzy Sterczynski ile piyano Prof. Katarzyna Jankowska ile oda müziği eğitimi aldım. İkisi de birbirinden kıymetli hocalar. Kendi ortamınızdan çıkıp farklı dünyalar görmek, farklı ekollerle çalışmak, konserlere gitmek, tarihi konser salonlarını görmek hepsi bakış açınıza büyük katkılar sağlıyor. Çalışmak bizim işimizin olmazsa olmazı kesinlikle. Ancak ben seyahat etmenin, çaldığımız büyük bestecilerin yaşadığı yerde bulunmanın, onların çalışma ortamlarını ziyaret etmenin, tarihi salonları görmenin ve o atmosferi yerinde solumanın, çalışmaya ek olarak, müziğinize ve yorumunuza çok katkı sağladığını düşünüyorum.  

Soluduğumuz her atmosfer, bizi heyecanlandıran bir mekân, belki bir kilise, bir tarihi yapı, çok sevdiğimiz bir bestecinin evi bütün bunlar birer hayat tecrübesi ve müziğimizi, kendimize has olan yorumumuzu şekillendirmeye çabaladığımız bu sonsuz yolda sadece dört duvar odalarımızda yaptığımız çalışmalardan değil, bu hayat tecrübelerinden de yararlanmalıyız. Bu yüzden imkânı olan her öğrencinin bu deneyimi yaşamasını çok tavsiye ediyorum.

Aktif olarak İdil Biret, Hüseyin Sermet, Metin Ülkü, Herbert Schuch, Emre Şen, Emre Elivar, Elif Şahin, Naci Özgüç, İbrahim Yazıcı, Ferid Adıgüzelzade, Tamara Poddubnaya, Hande Dalkılıç, Birsen Ulucan, Seçil Özdil, Ulrich Mertin, Elif Önal masterclasslarına, pasif olarak Alfred Brendel, Freddy Kempf masterclasslarına katıldınız. Bu ustalık sınıflarının geneli düşünüldüğünde size neler kattılar? Neden bir müzisyenin ustalık sınıflarına katılımı önemlidir? 

Bir müzisyenin ustalık sınıflarına katılması çok önemlidir çünkü farklı bakış açıları, yaklaşımlar görmek sizi yaptığınız işte bir adım daha ileri götürür. Sevdiğiniz, beğendiğiniz bir piyanistle çalışma fırsatı yakalamak ve tanışmak da çok mutluluk verici oluyor. Ustalık sınıfına katıldığınız piyanisti, başka bir piyanistle çalışırken sadece dikkatle dinlemeniz bile çok ilginç fikirler edinmenizi sağlayabilir. Bana katkısı da sadece çalıştığım eser üzerinde değil o bestecinin diğer eserlerine de ışık tutabilecek yeni fikirler edinmek olmuştur. Özellikle bu fikirler çok iyi piyanistler tarafından geliyorsa…

Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı lisans devresi Prof. Serla Balkarlı’nın sınıfından 2018 yılında mezun oldunuz. Lisans çalışmalarınızı Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarında Prof. Serla Balkarlı ile yüksek lisans çalışmalarınızı aynı kurumda Doç. Gökhan Aybulus ile gerçekleştirdiniz. Bu iki değerli müzisyen ve eğitimcinin size verdiği ve hiç unutamadığınız birkaç öğüdü bizimle de paylaşır mısınız? 

İki hocamla da çalışmak benim için büyük şans ve mutluluktu. Verdikleri tek bir öğütten bahsedemem çünkü bana iyi bir piyanist olmanın yanında iyi bir insan ve müzisyen olma bağlamında çok önemli birer mentor oldular. Dolayısıyla bana kattıkları her şey bir öğütten çok fazlası. Bizim mesleğimizde öğrenciyle birebir çalışmalar yoğundur. Öğretmenin, sadece enstrüman üzerinde değil öğrencinin motivasyonu, psikolojisi, mesleğine ve gelecekte kendi öğrencilerine nasıl yaklaşacağı gibi konularda da büyük etkileri oluyor. Bu açıdan kendimi hep çok şanslı hissettim. Hocalarımın bana yaklaşımları benim de kendi öğrencilerime yaklaşımımı oluşturmamda rehber oldu ve enstrümanıma, mesleğime karşı sevgimi kat kat arttırdı diyebilirim. Bu sohbetimiz vesilesiyle iki muhteşem insana ve piyaniste bana kattıkları her şey için çok teşekkür ederim.

Biraz da “Duo Reditus” projenizden söz edelim. Nasıl, hangi fikirle kuruldu? 

Duo yapma isteğim aslında hep vardı. Oda müziği yapmayı, sahnede sevdiğim insanlarla çalmayı hep sevmişimdir. Piyanistliğini beğendiğim ve sorumluluk sahibi olan biriyle bunu yapmalıyım diye düşündüm. Uzun zamandır arkadaşım olan ve çok sevdiğim piyanist Koray Çal ile böylece bu fikrimi paylaştım. O da çok sevinerek kabul etti ve 2019’da Duo Reditus adıyla piyano ikilimizi kurduk. Birlikte kısa sürede bir dizi konserler verdik, festivallere katıldık, yarışmaya katıldık. Bu etkinliklerimize hazırlanırken de çok sevdiğim hocam Doç. Selin Şekeranber Uluğbay’la çalıştık. Bize her konuda çok yardımcı oldu. Blanc et Noir adında Yudum Çetiner’le birlikte harika bir piyano ikilileri var. Onları dinlemek de beni duo yapma isteğine yöneltti diyebilirim. Pandemi döneminde maalesef yavaşladı konserlerimiz ancak mutlaka kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bunun yanında bir de iki soprano arkadaşım Gülşah Kömür ve İlkim Yılmaz’la birlikte kurduğumuz “İda Trio” adında bir triomuz var. İki arkadaşım da Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera bölümü mezunu ve çok yetenekli, harika sesli sopranolar.  Birlikte en son Fazıl Say’ın “İlk Şarkılar” albümünün tamamıyla bir konsept konser yapmıştık. Çok güzel ilgi gördü. Konser çalışmalarımıza pandemi kısıtlamaları biraz daha hafifledikçe devam edeceğiz. Solo çalışmalarımın yanında bu tür projelerle oda müziğini de aktif tutmaya çalışıyorum…

Bir zaman tünelinden geçip gelmesini istediğiniz müzisyen / besteci kim olurdu ve onunla hangi konuda sohbet etmek, ona neler sormak isterdiniz? 

Aklıma tek bir besteci gelmiyor açıkçası. Klasik müzik bestecisi olarak Bach, Beethoven, Chopin, Clara Schumann, Robert Schumann ve Schönberg ile konuşabilmek çok isterdim. Klasik müzik dışında da Michael Jackson, Freddie Mercury, Ella Fitzgerald gibi inanılmaz müzisyenlerle bir araya gelip müzik adına konuşabilmek ve tanışabilmeyi çok isterdim gerçekten…

Peki müzik tarihinde hangi dönemde yaşamak size daha cazip gelirdi ve neden? 

Romantik dönemin ortasından itibaren Modern döneme geçişi, 20. yüzyılın başlarını ve devamını yaşamak isterdim. 20. yüzyıldaki savaşlar tabii çok cazip değil ancak özellikle sanatın geçirdiği başkalaşımı, modern çizgiye daha da yaklaştığı süreçleri görmeyi isterdim. Sadece müzik bağlamında değil resim, edebiyat, mimari açısından da önemli değişimlerin olduğu süreçler. O yıllarda savaşın getirdiği buhranı ve sanatçıların üzerindeki psikolojik etkiyi görmek, dolayısıyla eserlerini üretirken bunun eserlerine nasıl yansıdığına birebir tanık olmak çok derin etki bırakırdı.  

Müzik sizin için ne anlam ifade ediyor?

Klişe cümleler kurmak istemiyorum ancak öyle olacak gibi… Müzik gerçekten benim hayatım diyebilirim çünkü hayatım müzikle geçiyor. Her gün mutlaka piyano çalışıyorum, geleceğe yönelik planlarım üzerine kafa yoruyorum, okuyorum, dinliyorum dolayısıyla müziğin olmadığı bir gün düşünemiyorum. Müzisyen olmasaydım ne yapardım, hangi işle uğraşırdım bunu da bilmiyorum. Kendimi bildim bileli piyano çalıyorum ve gerçekten hayatımın merkezi diyebilirim.

Fotoğraf: Kadir İstifci

Peki neden başka bir enstrüman değil de piyanoya yoğunlaştınız? 

Aslında küçükken aklımda temel olarak bir enstrüman çalmak vardı. Piyanoyu hiç canlı olarak görmemiştim. Gördükten sonra ve kendim tuşa basıp sesini duyduktan sonra karar verdim. Konserlerde uzaktan, televizyon ve bilgisayarda videolardan duyuyordum elbette. Ancak dediğim gibi kendim bu sesi elde edince çok farklı hissetmiştim ve çok etkilenmiştim. O andan sonra başka bir enstrüman çalmak istemedim. Kaderim piyanoya bağlandı diyebilirim 😊

Repertuvarınızda olmasından en çok hoşlandığınız eser hangisi? 

Chopin 2. Konçertoyu, Ballade’ları çalmayı çok seviyorum. Schönberg’in 6 Küçük Piyano Parçası, Pierrot Lunaire adlı oda müziği eserinin birkaç bölümü var. Bunları da çok severek çalıyorum çünkü çok fazla çalınmıyor ve farklı tınıları, arayışları seviyorum. Şimdi çalıştığım ve her zaman bayılarak dinlediğim Liszt La Campanella var. O eseri de çok seviyorum. 

Peki piyanoya eşlikçi olarak en çok yakıştırdığınız enstrüman hangisi ve neden? 

Çello ve fagotu çok yakıştırıyorum. Net olarak bir nedeni yok aslında sadece kişisel olarak bas register olan enstrümanları daha çok sevmişimdir sanırım o yüzden. Bunun yanında piyanoyla vokalin de çok uyumlu olduğunu düşünüyorum.

Son olarak, yakın döneme dair projelerinizden ve hayallerinizden söz ederseniz sevinirim. 

Projelerim solo, duo ve trio konserlerine devam etmek. Yazmak istediğim makaleler ve tezim var ve tekrar Erasmus yapmak gibi bir isteğim var. Geleceğe yönelik en büyük hedefim de hep müzik yapmak ve müziği seven, iyi bireyler yetiştirmek. Herkesin sevdiği işi yapması ve işini bir zorunluluk gibi değil bir mutluluk kaynağı olarak görmesi dileğimle…

Bu keyifli söyleşi için sonsuz teşekkürler. Güzel çalışmalarınızda başarılar dilerim. 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s