Başarılı çellist Ekin Dila Demirtaş: “Çello, insan sesi gibi. Solist hangi duyguyu yansıtırsa sesi o şekilde çıkar”

Fotoğraf: Angel Sifontes

2006 yılı Ağustos ayında Denizli’de doğan Ekin Dila Demirtaş’ın henüz altı aylıkken oyuncak piyanosundaki seslere ve dinlediği müziklere verdiği mutlu tepkiler, ailesine müziğe ilgili olduğunu düşündürtmüş. Fakat altı yaşına kadar ciddi anlamda bir müzik eğitimi almamış. Altı yaşında gittiği müzik kursunda ilk defa sahneye çıktığı zaman sahnede olmanın onu ne kadar mutlu ettiğini fark etmiş. Ve bu noktadan sonra onu Bilkent MSSF Müzik Hazırlık Lisesi Çello Sanat Dalı öğrencisi olmaya dek taşıyan müzik serüveni doludizgin başlamış. Sahnede yeteneğinin de müzik öğretmeninin gözünden kaçmaması üzerine TRT Ankara Çoksesli Çocuk Korosu’nun sınavlarına giren Dila sınavı kazanmış ve burada beş yıl süresince değerli koro hocalarından ders alıp notalarla tanışmış. Koro deneyimi, Dila’nın müzisyen olma kararını kesinleştirmesine yardımcı olmuş; sahne performansı, diyaframı kontrol etme, stüdyo ortamı ve saatlerce sürebilen uzun kayıt ve prova süreçlerini deneyimleme fırsatı sağlamış.

Hasta olduğu zaman bile koro çalışmasına gitmek konusundaki azmi ise ailesini daha ciddi bir müzik eğitimi arayışına yöneltmiş. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nin ilkokuldan itibaren müzik eğitimi verdiğini öğrenince, sınavına giren ve çello sanat dalında  Sardor Rasulov’un öğrencisi olmaya hak kazanan Dila, İlkokul üçüncü sınıftan bu yana Bilkent Ünv. MSSF Müzik Hazırlık Okulunda (ilkokul-ortaokul-lise) çello ana sanat dalında eğitimini sürdürüyor. 

Bugüne kadar değerli eğitmenlerin ustalık sınıflarına katılan Dila, Uluslararası Kalamata Müzik Festivali, Bursa Uludağ Üniversitesi CAKA 2020 Uluslararası Kış Müzik Akademisi, Datça Yaz Müzik Akademisi, Muhammed Jan TURDİYEV Kültür Merkezi, Klasik Keyifler Şirince Müzik Köyü, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, ODTÜ Doğa Koruma Merkezi  etkinliği çello icracısı olarak, TRT televizyonu, TRT Ankara Radyosu Ankara Arena Spor Salonu ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ise korist olarak sahne aldı.

2019 yılında İstanbul’da yapılan Uluslararası Genç Yetenekler Yarışması’nda tüm kategoriler arasında üçüncülük, 2020 Çek Cumhuriyeti’nde yapılan Uluslararası Gustav Mahler Cello Competition’da birincilik alan yetenekli çellist, 2020 yılında Bilkent Senfoni Orkestrası’na 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı konseri için solist olarak seçildi. 

Dila, müziğin iyileştirici gücünün dünyaya barış ve adaleti getirmesini diliyor. Biz de çellosundan tüm duygularını yansıtan bu değerli çellistimizin başarılarına yakından bakalım mı? Kendisini tanımanız için keyifli bir söyleşi aşağıda sizi bekliyor:

Merhaba Dila. Müziğe olan yeteneğin nasıl fark edildi ve bunun üzerine nasıl bir eğitim aldın? 

Henüz sekiz aylıkken oyuncak piyanomun çıkardığı seslere ve ritimlere verdiğim tepkiler ve sürekli bu oyuncakla oynamak istemem ailemin müziğe ilgim olduğunu düşünmesine sebep olmuş. İki-üç yaşlarında duyduğum tüm şarkıları doğru entonasyon ve ritimlerle kolayca öğrenmem ve söylerken çok keyif alıp çevreme de bunu yansıtmam bu düşünceyi perçinlemiş. Annem ve babam müziği hayatında isteyen insanlar oldukları için beni altı yaşındayken evimize yakın bir kursa piyano dersi için kaydettirdiler. Oradaki müzik öğretmeni de müziğe yeteneğim olduğunu söyleyince yedi yaşında TRT çoksesli müzik korosuna sınavla girdim. Burada geçen bir yılımın ardından müziği bir yaşam tarzı olarak seçmeye karar verdim ve Bilkent Müzik Hazırlık İlkokulu’nun sınavına girdim, burslu olarak kazandım. Kurul tarafından viyolonsele uygun görüldüm. Sekiz yaşından beri eğitimime Bilkent Müzik Hazırlık Okulu’nda Sardor Rasulov hocamla devam ediyorum. Sardor Öğretmenim benim hayatımdaki ailem ile birlikte en değerli insan, onun söylediği her söz benim için bir öğüt niteliğinde.

Sahnedeyken, tüm ışıklar sana dönükken, seyircilerin karşısında neler hissediyorsun? 

Çoğu insanın aksine ben, seyirci yokmuş gibi düşünerek çalmanın doğru bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum. Çalışırken kendimize çalıyoruz, ama sahne bambaşka. Seyirci ve icracıların arasında süren bir etkileşim olmalı. Bizim müzisyenler olarak yapmamız gereken duygumuzu seyirciye iletmek, çalarken hissettiklerimizi en yakın haliyle onların da hissetmesini sağlamak bence. Sahnede olmayı kendimi bildim bileli sevmişimdir. Sahnede olmanın bana verdiği coşku ve güven, çalışımın kalitesini arttırıyor. Her ne kadar seyircilerin karşısında olmak birazcık beni heyecanlandırsa da, onlarla kurduğum duygu bağı çalarken en çok hoşlandığım kısım. 

TRT Ankara Çoksesli Çocuk Korosu senin müzik yeteneklerine neler kattı? 

İlk olarak benim müzisyen olma kararımı kesinleştirmeme yardımcı oldu, sahne performansı, diyaframı kontrol etme, stüdyo ortamı ve saatlerce sürebilen uzun kayıt ve prova süreçlerini deneyimleme fırsatını sundu. Ayrıca, saatlerce süren kayıtlarda ister istemez yorgunluğunuzu ve dikkatinizi kontrol etmeyi öğreniyorsunuz.

Bu zamana değin kimlerin ustalık sınıflarına katıldın ve bu sınıflarda öğrendiklerin senin çello çalışmalarına nasıl katkı sağladı? İçlerinden hangisi en unutulmazdı? 

Bugüne kadar Ozan Evrim TUNCA, Şölen DİKENER, Julian STECKEL, İndira RAHMATULLA, Antonio GASHİ, Mark PRIHODKO ve Dilbağ TOKAY gibi değerli hocaların ustalık sınıflarına aktif, Çağ ERÇAĞ, Kian SOLTANİ ve Pablo FERRANDEZ’in ustalık sınıflarına ise pasif olarak katıldım. 

Her hocadan çok faydalı bilgiler öğrendim. Hepsi benim için unutulmazdı, enstrümanıma ve sanatçılığa dair pek çok şeyi bu ustalık sınıfları sayesinde öğrendim. Ayrıca benim gibi sanat eğitimi alan gençlerle bir araya gelme fırsatı buldum. 

Çok önemli yarışmalardan yüksek derecelerle döndün. Biraz anlatır mısın? 

İlk defa on bir yaşındayken Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası’nın seçmelerine katıldım fakat kazanamadım. Bu beni biraz üzse de, Sardor Hocamın da dediği gibi denemek bana çok şey katmıştı. İkinci katıldığım yarışmada önceki deneyimim sayesinde daha bilinçli olduğum için üçüncülük aldım. Bu derece beni daha iyisini yapmak için gayretlendirdi. 2020 yılında Çek Cumhuriyeti’nde yapılan Uluslararası Gustav Mahler Cello Competition’da birincilik aldım. Yine aynı yıl Bilkent Senfoni Orkestrası’na 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı konseri için solist olarak seçildim. Fakat ne yazık ki pandemi tedbirleri nedeniyle bu konserimi gerçekleştiremedim. Yurtdışındaki masterclass ve yarışmalarda ülkemi temsil etmek benim için büyük bir şeref. Pandemi sonrası bu şerefe tekrar ulaşmayı umuyorum. Online yarışmalar canlı yarışmaların yaşattığı hissiyatı maalesef tam olarak karşılayamıyor.

Peki yarışmalara öncesinde nasıl bir tempo ve disiplinle çalışıyorsun?

Programımızda sorumlu olduğumuz parçaları dönem başından itibaren çalışıyoruz. Eğer yarışmada spesifik bir dönem veya besteci şartı aranmıyorsa zaten hazır oluyorum. Fakat spesifik bir parça hazırlamam gerektiğinde yarışmanın yapılmasına kalan süre ile doğru orantılı olarak daha fazla çalışmam gerekiyor.

En çok beğendiğin yerli ve yabancı çello sanatçıları hangisi? 

Türk olarak Benyamin Sönmez, çünkü hayat hikayesi ilgimi çekti ve kayıtları inanılmaz. Jamal Aliyev’in de tıpkı Benyamin Sönmez gibi çalışı çok etkileyici. Yabancı olarak çok çellist var tabii ki ama şu an aklıma gelen sevdiğim çellistler Yo-Yo Ma, Mstislav Rostropovich, Natalia Gutman, Mischa Maisky, Steven Isserlis, Jacqueline du Pré, Benedict Kloeckner ve Kian Soltani.

Çellonun yanına en çok hangi enstrümanı yakıştırırsın? 

Piyano ve çello uyumunun bendeki yeri ayrıdır, ancak doğru melodilerle beraber çoğu enstrüman ile güzel bir ses birlikteliği oluşturabilir.

Peki çelloyu ilk gördüğünde boyutlarından dolayı korkmuş muydun? En başta başka bir enstrüman tercihin var mıydı?

Hayır, çelloyu ilk gördüğümde boyutu hakkında hiçbir şey düşünmedim. Hatta daha sonrasında da. İlk gördüğümde sadece sesine ve çalarken hissiyatına dikkat etmiştim. Parmaklarımın altında devamlı titreyen bir tel olması garip hissettirmişti ve arşenin ağırlığını taşımakta biraz zorlanmıştım. Ama dürüst olacağım, şu an tam boy çello kullandığım için taşıma zorluğu nedeniyle boyutu beni birazcık korkutuyor. Başka bir enstrüman tercihim ise olmamıştı.

En çok sevdiğin çello konçertosunu da öğrenmek isterim. Ve neden? 

Schumann ve Dvorak. Çünkü dinlemekten çok keyif alıyorum. Uzun bir süre hiç sıkılmadan bu konçertoları dinleyebilirim.

Kendine Mstislav Rostropovich’i örnek aldığını söylüyorsun. Peki bunun sebebini de biraz açıklar mısın? 

Çello çalarken çok keyif aldığı, çelloyla bütünleştiği, kararlı, disiplinli olduğu ve kendinden sonraki genç müzisyenlere ilham olduğu için…

Çello sesini sen en çok neye benzetirsin?

İnsan sesi gibi. Solist hangi duyguyu yansıtırsa sesi o şekilde çıkar.

Gelecekte kendine dair hayallerin ve planların nedir? 

Gelecekte eğitimime yurtdışında devam ederek dünyaca tanınan bir solist olmak istiyorum.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s