Almanya’da eğitimini sürdüren Türk çellist Ülker Tümer: “Almanya’daki eğitim sistemi, birlikte müzik yapmanın önemine odaklanmış durumda”

Fotoğraf: Stüdyo Model

23 yaşındaki Adana doğumlu genç çellist Ülker Tümer, viyolonsel eğitimine 2009 yılında, Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Viacheslav Kaynov ile başladı. Eğitiminin başlarında üzerinde en çok etkisini hissettiği insan ise, okula ilk adım attığında çalışıyla kendisini büyüleyen Berlin Filarmoni Orkestrası’nın kadrolu üyesi Hande Küden oldu. “İlk yıllarımda hedeflerimi Hande Abla sayesinde koydum” diyor genç çellist. Tümer, 2013-2016 yılları arasında, eğitimine Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda Dilbağ Tokay ile devam etti.

Kronberg Cello Academy, Rutesheim Cello Academy ve AIMA başta olmak üzere çeşitli masterclass’larda Anner Bylsma, Jens Peter Maintz, Gary Hoffman, Maria Kliegel, Peter Bruns, Christoph Henkel, Johannes Moser, Julian Steckel, Nicolas Altstaedt ve Claudio Bohorquez ile çalışan Tümer, eğitimi süresince yurt içi ve yurt dışında solo, piyano eşlikli ve oda müziği olarak çeşitli konserler verdi.

2011 yılında, Rusya’da düzenlenen Büyük Bolgar Müzik Festivali’ne, 2013 yılında Arjantin’de üyesi olduğu Adana String Quartet ile Iguazu En Concierto Festivali’ne katılarak konserler verdi. 2014 yılında, İş Sanat’ın Parlayan Yıldızlar serisinde ve Pera Uluslararası Müzik Festivali Genç Solistler serisinde resitaller, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda piyanolu konser verdi. 2015 yılında, Akbank Sanat, Ustalar ve Öğrencileri konserinde, hocası Dilbağ Tokay ile birlikte sahnede yer aldı.

44. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nde 4CELLOS olarak ve İzmir’de Cello Ensemble olarak konserler verdi. 2016 yılında, Hollanda’da düzenlenen Amsterdam Cello Bienali’nde, hocası Jean Guihen Queyras ve viyolonsel sınıfı ile birlikte konser verdi. 2017 yılında, Freiburg Oda Müziği Festivali’nde yer aldı.

Konser ve resitallerinin yanı sıra, genç sanatçı, Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası, Camerata Saygun ve AIMA Festival Orkestrası’nda yer aldı.Orkestra ile solist olduğu konserler arasında, Bakırköy Oda Orkestrası eşliğinde Vivaldi İki Viyolonsel Konçertosu, MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı Orkestrası eşliğinde Haydn Do Majör Viyolonsel Konçertosu, 2016 yılında Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ile Elgar Viyolonsel Konçertosu, 2018 yılında Olten Filarmoni orkestrası ile Tchaikovsky Rokoko Varyasyonları yer alıyor.

Genç sanatçı, 2018 yılında, İngiltere’de Marin Alsop’un orkestra şefliğinde, Britten Young Artist Program Orkestrası’nda viyolonsel grup şefi olarak yer alarak, Snape Maltings konser salonunda konserler verdi. Ülker Tümer’in katıldığı yarışmalar ve aldığı ödüller arasında 2015 yılında Bulgaristan’da International Music of Germany and Austria yarışmasında Birincilik ve İtalya’da International Music Competition Citta di Barletta yarışmasında Absolut Birincilik; 2017 yılında, Almanya’da Freiburg Musikhochschule’de düzenlenen Helmut-Spehl yarışmasında özel ödül, Türkiye’de Benyamin Sönmez Uluslararası Viyolonsel Yarışması’nda Üçüncülük, 2018 yılında Almanya’da Carl Seeman Yarışmasında Üçüncülük ve 2020 yılında Helene Rosenberg Bursiyer Seçmeleri’nde Birincilik dereceleri var.

Ülker Tümer, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda Dilbağ Tokay’ın viyolonsel sınıfında tamamladığı lise eğitiminin ardından, üniversite eğitimine Almanya’da, Jean Guihen Queyras ile Freiburg Musik Hochschule’de devam ediyor.

“Zaman içinde anladım ki başarı şevkini kaybetmeden bir başarısızlıktan diğerine geçme kabiliyetiymiş” diyen, Almanya’da tek başına ayakta kalmayı ve zorluklarla başa çıkmayı öğrendiğini ifade eden, Bach hayranı bu genç çellistimizle çelloya başlamanın ideal koşulları, yurtdışı burs imkanları, 4CELLOS projesi, oda müziğinin önemi gibi çok kritik konularda keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Viyolonsel ne zamandan beri hayatınızın odağında? Sizi ona kim yönlendirdi?

Çoğunluğu inşaat mühendisi olan bir aileden nasıl çellist olarak çıktığımı ben de bilmiyorum açıkçası. Annem ve babam spor ve müzik yapmamızı desteklerlerdi fakat klasik müziğin hayatımızdaki yeri maalesef çok azdı. 12 yaşında yetenek sınavlarına girip kazandığımda çelloya yönelme sebebim hocam Slava Kainov’un adını herkesten duymamız oldu. Çello eğitimime başladığımdan beri her gün daha büyük bir ilgi ile çellonun başına oturuyorum. 

Eğitiminiz sırasında üzerinizde en çok kimin etkisi oldu?

Eğitimimin başlarında üzerimde en çok etkisini hissettiğim insan okula girdiğimde çalışmasıyla bile büyüleyen Berlin Filarmoni Orkestrası’nın kadrolu üyesi olan Hande Küden oldu. İlk yıllarımda hedeflerimi Hande Abla sayesinde koydum. 15 yaşında uzun bir süredir ismini her yerde öğrencileri ve onlarla olan ilişkileriyle duyduğum Dilbağ Tokay’ın sınıfında devam etmek üzere İstanbul’a taşındım. Dilbağ Hoca bana yeni dünyalar gösterdi. İleri görüşlülüğü, açık fikirliliği ve vizyonuyla beni hem bir müzisyen, hem de bir insan olarak çok geliştirdi. Son beş senedir hayatımda büyük bir yeri olan hocam Jean Guihen Queyras en büyük motivasyon ve ilham kaynağım.

Şu ana kadar katıldığınız ustalık sınıflarından biraz söz eder misiniz? Müziğinize yansımaları, katkıları ne yönde oldu?

Jean Guihen Queyras’ın sınıfına kabul olduğumdan beri birçok etkinlikte, konserde ve festivalde yer alma şansım oldu. AIMA’da Jens Peter Maintz, Peter Bruns, Christoph Henkel ile, Kronberg Academy’de Gary Hoffman, iki kez katıldığım Amsterdam Cello Bienali’nde Anner Bylsma, Julian Steckel, Michel Strauss ve Cervo Academy’de Troels Svane ile çalışma şansının yanında hocam Jean Guihen Queyras ile konserler verme şansına da sahip oldum. Son olarak Los Angeles’ta düzenlenen Piatigorsky Cello Festivali’ne gidip Walt Disney Hall’da cello ensemble konseri ve Giovanni Sollima ve Steven Isserlis’le masterclass fırsatına sahip olmuştum fakat gitmeden iki gün önce geçtiğimiz mart ayında Covid-19 nedeniyle iptal oldu. Bu deneyimler konuşulan ortak dilin herşeyden önce müzik olduğunu gösterdi. Farklı kültürlerden gelen insanların müzik zevkleri ve bakış açıları bana bir insan ve müzisyen olarak çok şey kazandırdı. 

Viyolonsel ile aranızdaki bağı nasıl tanımlarsınız? Onu sizin için vazgeçilmez kılan ne?

Zor bir soru… Yeni dilleri, ülkeleri, insanları ve kendimi viyolonsel sayesinde tanıdım. Özellikle yurt dışında, tek başınıza, müzik yapmak için yaşıyorsanız müzik sizin acı veya tatlı anlarınızın ta kendisi oluyor. Müzik yapmanın keyfini viyolonsel sayesinde tatmak hayatta kendimi en şanslı hissettiğim konulardan bir tanesi. Bu denli vazgeçilmez olmasının nedeni ise kalbimin üzerine koyup çaldığımda hissettiğim titreşim olabilir. 

Peki, repertuarınızda sizi en çok etkileyen, tüm diğer bestelerden ayrı bir yere konumlandırdığınız beste veya besteci kim?

Belki de birçok çellisten duyacağınız bir cevap olacak fakat cevabım J.S. Bach Solo Viyolonsel Süitleri. Bu kadar insancıl, her çalındığında yeni dünyalara kapılar açan bir müziği çello ile çalabilmek biz çellistler için gerçekten de bir lütuf.

Şu ana kadar viyolonsel çaldığınız ve sizi en çok etkileyen konser salonları hangileri oldu?

En çok etkilendiğim konser salonu Marin Alsop şefliğinde konserler verdiğim Snape Maltings Konser Salonu oldu. 

Şu ana kadar viyolonsel çaldığınız “en sıradışı yer” neresi oldu?

Viyolonseli oturabileceğim her yerde çalıyorum. Bir keresinde rötar yapan uçak bir türlü gelmeyince bekleme salonunda çalışmaya başlamıştım. 

Almanya’daki viyolonsel eğitimini farklı ve özel kılan unsurlar neler?

Beraberinde getirdiği tecrübeler… Burada birbirinden harika insanlar, müzisyenler tanıdım. Hayatımda doğayla hiç bu kadar iç içe olmamıştım. Acı-tatlı edindiğim her türlü tecrübe hayatımda büyük bir iz bıraktı. Her yeni gün yeni bir fırsat, konser imkanı veya daha iyi bir müzisyen olmak için ilham bulabiliyorsunuz.

Çocukların viyolonsele başlama yaşı ve buna uygun vücut yapısı nasıl olmalı? Bu konuda Avrupa’daki ilgiyi Türkiye ile kıyaslayabilir misiniz?

Ben 12 yaşında başladığımda bunun Avrupa’ya kıyasla çok geç olduğunu bilmiyordum. Daha erken başlayabilmeyi isterdim çünkü müzikle ne kadar erken iç içe olursak o kadar iyi bir toplum olabileceğimizi düşünüyorum. Klasik müziğin çocuk yaşta ne kadar önemli bir rol oynadığını burada müziğe 3-4 yaşlarında başlayan arkadaşlarımı tanımaya başlarken anladım. Erken yaşlardan itibaren her vücut yapısına uygun büyüklükte enstrüman bulunabiliyor. 

Bir çellist olarak kariyerinizle ilgili özel bir hedefiniz var mı?

Öğrenciliğimin ilk yıllarında ulusal ve uluslararası başarılar elde etmek en büyük motivasyon kaynağımdı. Sonradan öğrendim ki başarı şevkini kaybetmeden bir başarısızlıktan diğerine geçme kabiliyetiymiş. Asıl önemli olan sevdiğin işi azimle yapabilmek. Başarı yanında geldiği zaman ülkemi en iyi şekilde temsil etmenin mutluluğunu tabii ki sonuna kadar yaşıyorum. Bundan sonrası için hedefim master eğitimine devam etmek, dünyanın her yerinde sevdiği işi yapan, ilham veren sanatçılarla birlikte konserler vermek, onlardan biri olmak var. Atatürk’ün açtığı yolda bir Türk genci ve kadını olarak sanatımı en iyi şekilde yapmak, bu dünyadaki iyinin bir parçası olmak en büyük hayalim.

Bir konser öncesi veya sırasında unutamadığınız bir anınızı anlatabilir misiniz?  

Üniversitenin ilk yılında Brahms Piyanolu Beşli çaldığım konserde o zamana kadar gördüğüm en yetenekli müzisyenlerle çalma şansına sahip oldum. Konser sırasında hepimiz adeta transa geçtik ve konser sonrasında uzun süre nefes nefese, gözyaşı dolu gözlerle birbirimize bakakalmıştık… Hiçbir zaman unutamayacağım bir anı. 

4CELLOS projesinden söz eder misiniz biraz?

Oda müziğinin ve arkadaşlığın değerini 4Cellos sayesinde, lise yıllarında öğrendim. Dilbağ Hocamızın emeği, ilgisi ve sunduğu fırsatlar sayesinde İKSV ve AİMA festivallerinde konserler verme şansımız oldu. O günleri halen çok özlüyorum. 

Bach’ın sizde yeri sanırım çok ayrı. Bu yeri nasıl tanımlarsınız?

Hayatı kendine özgü diliyle bu kadar güzel anlatabilen, müziği her şeyden daha üst bir seviyeye taşıyan her anlamda yaratıcı bir besteci. Bu yüzden bu yeri tanımlamaya çalışmam çok zor.

Bir zaman makinesi olsa müzik tarihinde hangi dönemde yaşamayı ve o dönemde hangi enstrümanı çalmayı isterdiniz?

Romantik döneme gidip Clara Wieck ile viyolonsel-piyano ikilisi olarak konserler vermek isterdim. 

Beğendiğiniz çağdaş viyolonsel sanatçıları hangileri?

Steven Isserlis, Truls Mork, Jean Guihen Queyras en sevdiğim viyolonsel sanatçılarından.

Sizce Türkiye’de bir viyolonsel sanatçısının ulaşabileceği fırsatlar ile yurtdışındaki fırsatlar hangi noktalarda ayrışıyor, benzeşiyor?

Türkiye bir genç müzisyen olarak zorluklara karşı nasıl göğüs gerebileceğimi ve kendi başıma ayakta durmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Avrupa ile Türkiye’yi ayıran büyük özellik hocaların ders ve davranış biçimi.  Türkiye’de hocam Dilbağ Tokay ileri görüşlülüğüyle nasıl kendi geleceğimin izini sürebileceğimi öğretti. Almanya’da sizle ilgili ve sizden sorumlu tek kişi kendiniz oluveriyorsunuz. 

Türkiye’de bulamadığım burs, konser, yarışma ve oda müziği fırsatları burada gayet ulaşılabilir olabiliyor. 

Türkiye’de oda müziğine yeterince teşvik olmadığı söyleniyor. Oda müziği birçok sanatçıya göre, “birbirini dinlemek”, “iletişim kurmak” aslında. Peki Almanya’daki eğitimde sizleri oda müziğine teşvik ediyorlar mı?

Oda müziği, Freiburg’taki eğitimim süresince en çok vakit geçirdiğim ve keyif aldığım şey oldu. Birçok arkadaşımı ilk oda müziği yaparken tanıdım. Almanya’daki eğitim sistemi birlikte müzik yapmanın önemine odaklanmış durumda. 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s