İzmir doğumlu genç klarinet sanatçısı Yağızcan Keskin, 14 yaşında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarını kazanarak Öğr. Gör. Ender Gülenler ile çalışmalarına başladıktan sonra iki sene içerisinde piyanist Güher & Süher Pekinel Kardeşlerin düzenlediği “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler” seçmelerini kazanarak burs almaya hak kazanmış yetenekli bir müzisyenimiz…
Eğitim dönemi boyunca Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası, İstanbul Klarinet Korosu, Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası, Türk-Yunan Gençlik Senfoni Orkestrası, Bremen Gençlik Senfoni Orkestrası, Türkiye Ulusal Gençlik Filarmoni Orkestrası ve Animato Foundation Filarmoni Orkestrası’nda yer alarak yurtiçi ve yurtdışında birçok şehirde konserlerde yer alan Keskin, yarışmalarda başarılar kadar başarısızlıkların da ileride müzisyene tecrübe olarak geri döneceğini vurguluyor.
Kendisi, Marsyas Uluslararası Klarinet Yarışması’nda üçüncü, Yaşar Üniversitesi Oda Müziği Yarışması’nda ikinci, Bulgaristan’da Dobriç Uluslararası Klarinet Yarışması’nda kendi kategorisinde birinci oldu ve 2016 Thomas Kuti Uluslararası Klarinet Yarışması’nda Türkiye’yi temsil etti.
2011 yılında bursiyeri olduğu “Dünya sahnelerinde Genç Müzisyenler” albümünde yer alan 2013 yılında D.E.Ü. Devlet Konservatuvarı’ndan Ender Gülenler’in öğrencisi olarak mezun olan Keskin; akabinde Dokuz Eylül Üniversitesi Akademik Senfoni Orkestrası, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ve İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile solist konserler verdi.
Bugüne kadar Guy Dangain, Michel Lethiec, Nicolas Baldeyrou, Christian Debauve, Alain Boeglin, Pierre Woudenberg, Eduard Brunner ve Wenzel Fuchs ile çalışma fırsatı bulan Yağızcan Keskin, lisans öğrenimi için Almanya’nın Lübeck Müzik Yüksekokulunda Prof. Reiner Wehle ve Prof. Sabine Meyer’in ortak sınıfında yer aldıktan sonra master eğitimine Berlin Hans Eissler Müzik Yüksekokulu’nda Prof. Martin Spangenberg ve Prof. Ralf Forster’ın ortak sınıfında devam etti.
Keskin, imkanı olan genç müzisyenlerin mutlaka yurtdışı deneyimi kazanmalarını tavsiye ediyor ve bunu “Yurtdışında mesleği öğretiyorlar, ülkemizde ise sadece enstrüman çalmayı” şeklinde açıklıyor ve Almanya, Fransa, Avusturya, İsviçre gibi ülkelerin müzik alanındaki köklü deneyimlerine dikkat çekiyor. Keskin ayrıca orkestra ve nitelikli konser salonu sayısı konusunda Türkiye’deki eksiklikleri vurguluyor.
2017 yılından itibaren Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası’nda çalışmalarını sürdürmekte olup yurtiçi ve yurtdışında oda müziği ve solo konserlerine aktif olarak devam eden genç klarinet sanatçımız, bir yandan da Tekfen Filarmoni Orkestrası bünyesinde klarinet grup şefi olarak yer alıyor. Bir yandan da çocukluk arkadaşı olan Piyanist Can Bağdar Bilen ile duolar gerçekleştiriyor. Bu iki pırıl pırıl genç, ilkokul yıllarında gitarla başladıkları ortaklıklarını profesyonel yaşantılarında kararlılıkla ve dostlukla sürdürüyorlar ve Brahms’tan J. Widmann’a kadar çok değerli bir repertuarla zaman zaman sahne alıyor, resital gerçekleştiriyorlar.
Klarinet çalarken dikkat edilmesi gereken hususlar, yurtdışı ve Türkiye’deki müzik eğitiminin farkları, klarinete çocukların ilgisinin artması, yarışmaların müzisyenlere kattıkları gibi ilginç konu başlıklarında keyifli bir söyleşi aşağıda sizi bekliyor:
Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzik yolculuğunuz kaç yaşında nasıl başladı? Ve nasıl devam ediyor?
Sevgiler ve saygılar tüm okurlara! Ben Yağızcan Keskin, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ve Tekfen Filarmoni Orkestrası bünyesinde yer alan Türkiye’de bir klarinet çalıcısıyım.
Müzik hayatıma ilkokulda girdi. Okulda küçük müzik etkinliklerinde yer alınca ailem ve müzik öğretmenim beni konservatuvara yönlendirdi. Lise öncesinde bir yıl konservatuvar kursiyerliğimin ardından lisede tam zamanlı olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarında hocamız Ender Gülenler ile asıl eğitimime başladım.
Neden klarinet? Klarneti sizin için bu denli özel ve ayrıcalıklı kılan ne oldu?
Klarinete başladığım zamanlar Türk müziğinde klarinet çok popüler olmuştu, hatta televizyonlardaki çeşitli akşam programları sayesinde bir çok evin salonuna misafirdi. Ben de tabii popüler oluşundan etkilenmiştim. Türk Müziği konservatuvarı İzmir’de üniversitede başlıyor. Ben de lisede klasik müzik okurum, sonra üniversitede Türk Müziğine geçerim, diye düşünüyordum ama klarinet hocamla olan ilişkim ve doğru arkadaş çevrem sayesinde içinde olduğum müziğe karşı ilgim fazlasıyla arttı, klasik müzik üzerine yolumu çizdim. Yani anlayacağınız öyle edalı sanatsal betimlemelerle açıklayacağım bir geçmişim olmadı ne yazık ki 😄
Peki, bu zamana dek katıldığınız ve sizde en çok iz bırakan yarışmalar ve oradan aldığınız derecelerden söz eder misiniz?
Birçok müzisyen için yarışmalar maalesef bir travma kaynağıdır, çok streslidir. Ödül ve ilgiyi bir kenara koyarsak bence asıl kazanç oraya kendi mükemmelimizi hazırlarken yaşamış olduğumuz o gelişimdir. Yarışma stresinden çok etkilensem de sonundaki bana kattığı o gelişimden hep memnun kaldım.
Pandemiden önceye kadar bir çok yarışmaya giriyordum. Farklı yıllarda uluslararası yarışmalarda Türkiye’de üçüncülük, Bulgaristan’da birincilik Sırbistan’da da ikincilik ödülleri kazandım. Bunun dışında Almanya’da, İtalya’da ve Portekiz’de dereceye giremediğim yarışma tecrübelerim oldu. İnsanlar çekinirler başarılı olamadıkları yarışmalardan konuşmaya. Oysa bunların hepsi bizim kazancımız, ileride kesinlikle bize tecrübe olarak geri dönüyorlar.
Bende en çok iz bırakanı ise 2015 Almanya’da her ülkeden bir temsilcinin katıldığı Uluslararası Thomas Kuti yarışmasıydı. Finale altı kişi kalmıştı ve ben maalesef yedinciydim. Performansım sırasında yaptığım anlık bir bocalamanın sebep olduğunu söylemişlerdi jüriler. Konu ülke temsili olduğu için yaptığım hata yüzünden hep içimde uhte kalmıştır o yarışma.
Sizce yurtdışında müzik eğitimiyle Türkiye’deki eğitimin farkları nedir?
Yurtdışında size mesleği öğretiyorlar. Ülkemizde ise sadece enstrüman çalmayı öğretiyorlar. Bence en büyük fark bu. Bunun tabii ki en büyük sebebi ülkemizde müzisyenliği tecrübeleyebileceğimiz yeterli alanın bulunmaması. Mezun olan müzisyenler başka seçenek olmayınca para kapısı olarak akademisyen olmaya çabalıyor. Ancak akademisyenlik çok zahmetli ve sorumlulukları olan bir meslek, bunun için kendini tanıması ve gerçekten istiyor olması lazım insanın. Hal böyle olunca da orkestracılığı, oda müziğini ve diğer mesleki tecrübeleri deneyimleyememiş akademisyenler öğrencilere yalnızca enstrüman çalmayı öğretebiliyorlar.

Yurtdışı derken de kültüründe klasik müziği benimsemiş ve geliştirmek için yatırım yapan ülkelerden bahsediyorum tabii. Bu tip ülkelerin müzik eğitiminde enstrümancılığın yanı sıra oda müziği eğitimi, orkestracılık eğitimi ve bireyin sahne tecrübesini sağlayan pratikte bir sürü alan yer alıyor.
Ulusal ve uluslararası çapta çok değerli orkestralarda yer aldınız. Burada kurulan dostluklar, diğer müzisyenlerle etkileşimler sizin müziğinizi nasıl besledi?
Sahne üstünde iletişim bence çok önemli. Bir saniyelik bakışma bile beraber yapılan müziğin güzelleşmesine sebep oluyor. O yüzden provalarda ve sahnede güzel enerjiye ve iletişime çok dikkat ediyorum. Kurulan dostluklar ve arkadaşlıklar kesinlikle o anki müziğe yansıyor. İşte o güzel konserden edindiğim tecrübeler de bir sonraki konserlerde hissetmek istediğim o minimum seviyeyi oluşturuyor.
Avrupa’da şu anda klarinet eğitiminde “öncü” sayılabilecek ülkeler hangileri?
Günümüz çağında eğitimde uygulanan olumlu politikalar insanların başka ülkelerde eğitim almasını fazlasıyla kolaylaştırdı. Bu küreselleşme sayesinde dünyanın bir çok yerinde şu anda çok iyi hocalar var. Bence burada “öncü” yü bulmak için o ülkenin müzik alanında sağladığı olanaklara bakmamız gerekir. Enstrüman eğitiminin ötesinde bize ne verebiliyor? Almanya’nın müzikteki eğitim sistemini ve olanaklarını çok olumlu buluyorum. Ancak tabii ki deneyimlediğim için bunu yazabiliyorum. Yoksa Fransa, Avusturya, İsviçre benim için hep dikkat çeken öncü sayılabilecek ülkeler.
Klasik müziğe ilgi duymayan bir toplumda sizce neler eksik kalır?
Eğer bir ülkede sanatın bir dalına yeterli ilgi duyulmuyorsa maalesef bunun sorumlusu sanatçılar değil, yeterince desteklenmemesi, belkide istenmemesidir. İstenmeyen sadece bir sanat dalı değil, sanatın tüm alanlarındaki bu çeşitliliktir. Bu çeşitlilik farklı duyguları uyandırır ve bireyin düşünür halde kalmasını destekler. Klasik müziğin kendi özelliklerinden bir tanesi de toplumsal icra edilebiliyor olmasıdır. Bu da halkın toplumsal bütünlüğünü destekleyen önemli bir unsurdur.

Sahneye çıktığınız veya konser izlediğiniz, unutamadığınız konser salonları kesin olmuştur. Hangileri geliyor ilk aşamada aklınıza?
Elbette ki yapılar, konser salonları, sahneler sanatı destekleyen çok önemli unsurlar. Ancak ben daha çok sahneyle değil de sahnedeki yaşanan o ruhla aklımda tutuyorum konserleri. İlk konser tecrübelerim hep İzmir’de eğitimim sırasında Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde oldu. Her nerede olursam olayım o binanın hissettirdikleri bambaşkadır bende. Yine İzmir’de Sığacıkta sokakta verdiğimiz bir oda müziği konseri vardı, inanılmaz yoğun bir kalabalığın ilgisini çekmişti, çok güzel bir enerji çıkmıştı ortaya unutamam. Almanya’da ev konserleri çok ilgimi çekmişti hep. Seyirci ile mesafenin az olması çok hoşuma gitmiştir. Türkiye’de ev konserlerinin artması, bu kültürün yayılması lazım. Bunlar dışında Berlin Filarmoni konser salonu kuşkusuz ki izlerken en beğendiğim konser salonu olmuştur. Orada çalmış ve çalan arkadaşlarımla çok gurur duyuyorum. Hatta sırf filarmoni değil, yurt dışındaki bütün o güzel konser salonlarında bizi temsil eden tüm arkadaşlarımla çok gurur duyuyorum.
Peki, pandemi dönemini müzikal anlamda nasıl geçirdiniz ve pandemide müzikal anlamda en çok neleri özlediniz?
Tabii ki konser vermeyi, sahnede olmayı çok özledim. Enstrümanda kendimde gördüğüm eksikleri fark edip onların üstesinden gelmek için güzel bir fırsattı bu pandemi. Ancak artık yeter… Umarım yeni sezona aktif olarak herkes sahnelere geri döner.
Klarinet çalmadığınız zamanlarda ne yaparsınız? Hobileriniz nedir?
İlgilenmek istediğim şeyler hep değişiyor, yeni şeyleri denemeyi seviyorum. Bu konuda hızlı tüketiyorum diyebilirim. Teknolojiyi takip etmek, popüler düzenin nasıl şekilleneceğine dair araştırmalar hoşuma gidiyor. Pandemiden önce daha fazla gezmek istiyordum, kafama koymuştum. Zengin coğrafyalar bir çok şeye ilham kaynağı oluyor. Ancak tabii bu süreç bütün planları sekteye uğrattı.
Klasik müzik çalışmalarınız sırasında herhangi bir kurumsal destekten, fon veya burstan yararlandınız mı? Sizce Türkiye’de bu imkanlar yeterli mi?
Yurtdışındaki eğitimim süresince Türkiye’de ve Almanya’daki çeşitli burslardan faydalandım. Ancak maalesef ülkemizde bu imkanlar hiç bir şekilde yeterli değil. Birkaç şirket vakfı ve aile vakıfları dışında burs veren bulmak bir mucize. Yıllar önce şiddetle burs aradığım bir dönemde yirmiye yakın firmaya dosyamı göndermiştim ancak bir çoğundan maalesef olumsuz bile olsa herhangi bir geri dönül alamadım.
Size göre müzik tarihinin en sıra dışı Türk ve yabancı klarnet ustaları kimler?
Ustaların yanı sıra bir de ustaların ustalarını da ele almak lazım bence. Mesela Alman Hanz Deinzer veya Fransız Guy Deplus ismi Türkiye’de pek bilinmiyor belki ancak şu dönemde ismini duyduğumuz çoğu klarinet ustasının ya hocaları ya da hocasının hocaları olmuşlar ve dünyada benim çok değer verdiğim iki ekolün geliştirilerek devam etmesini sağlamışlardır. Günümüz müziğinin yönünü değiştiren sıra dışı ustalardan bahsetmem gerekirse de; Martin Fröst, Sabine Meyer, Alessandro Carbonare, Nicolas Baldeyrou isimlerini söyleyebilirim.
Sosyal sorumluluk projelerine katıldınız mı? En çok hangisinden etkilenmiştiniz?
Ben de sosyal sorumluluk projeleri sayesinde eğitim görmüş bir öğrenci olarak desteğe çok önem veriyorum ve elimden geldiğince de aktif olmaya çalışıyorum. Ancak sosyal sorumluluk kelimesini pek sevemiyorum nedense. Yardımı söylemenin veya paylaşmanın bir etiketi gibi geliyor. Bu tip jestler daha doğal ve gizli kalabilir…
Yarın Müzik Bakanlığı kurulacak desem, sizi de Müzik Bakanı yapacak olsam, ilk icraatınız ne olur?
İlk etapta analizlerden edineceğim sonuçlarla potansiyel şehirleri belirleyip doğru iletişimlerle bütçe artışı sağlayıp orkestra ve nitelikli konser salonu sayısını çoğaltmak olurdu.
Çocuklarda son dönemde klarinete olan bir ilgi sizce söz konusu mu?
Türk Müziğinde popüler kültürümüzde klarinetin ön plana çıkması tabii o zamanlar ilgiyi artırmıştı. Ancak son on yıla bakacak olursak tüm enstrümanlara karşı ilgi sanırım biraz azaldı. Bununda en büyük sebebi ekonomi.
Bir yandan da oda müziği çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Biraz bundan söz eder misiniz? Son dönemde oda müziği alanında Türkiye‘de bir canlanma sezinliyor musunuz?
Çocukluk arkadaşım, Türkiye’de ve Almanya’da beraber okuduğum Can Bağdar Bilen ile klarinet & piyano resitalleri veriyoruz. Repertuvarımızı üst seviye eserler ile oluşturduk başından beri. Birbirimizi iyi tanımanın olumlu yönlerini sahneye taşıyoruz. Bunun dışında pandemiye kadar Ferec Necef (viyolonsel), Tayfun İlhan (piyano) ile kurmuş olduğumuz Aden Trio ile konserlerimiz oluyordu.
Türkiye’de evet bir canlanma söz konusu bence. Festivaller arttı, konser salonları oda müziği projelerini daha çok ön plana çıkarmaya başladılar. Güzel bir adım.
Klarinet çalarken repertuarınızdaki vazgeçilmez parçalar hangileri? Ve sizin açınızdan vazgeçilmez olan klarnet konçertosunu öğrenmek isterim.
Özellikle hızlı karakter değişikliği ve esneklik barındıran modern müzik eserleri çok hoşuma gidiyor. Sıkça çalmayı sevdiğim Jörg Widmann’ın Fantezisi mesela…
Mozart konçerto özellikle üstünde durulması gereken bir konçerto. Mozart’ın müziğini anlamak için çok güzel bir örnek. Bunun dışında Carl Maria von Weber’in iki konçertosunu da çalmak çok hoşuma gidiyor. Egzersiz olarak Jean Françaix’in konçertosu pandemi döneminde klarinet ile buzları eritmemde çok yardımcı oluyor.
Klarinet sizde nasıl duygular uyandırıyor?
Klişe olacak tabii ki ancak kendimin bir parçasıymış gibi hissediyorum. Kaç yılımı onunla beraber inşa ettim. Fazlasıyla bağlıyım.
Klarinet çalan bir müzisyen sağlığında öncelikli olarak nelere dikkat etmeli?
Postürüne çok dikkat etmesi gerekiyor kesinlikle. Her müzisyen için postür çok önemli! Bunun dışında elleri ve dişleri. Elleri kullandığımız için belki onlara zaten dikkat ediyoruz ancak dişleri de asla unutmamamız gerekiyor. Bir kaç yıl önce klarineti dayadığım dişimden küçük bir parça kırıldı. O günden beri dişimin üstüne taktığım aparat olmadan klarinet çalamıyorum.
Klarnetin yanına en çok yakıştırdığınız eşlikçi enstrüman hangisi?
Çello ve Viyola sanırım. Çello ile Brahms trio ve viyola ile Bruch 8 parça mesela. Çok seviyorum, çok yakıştırıyorum…
Eskişehir’in klasik müzik dinleyicisini nasıl değerlendirirsiniz?
Gayet sıcak ve sabit bir seyircisi var Eskişehir’in. İlk geldiğimde çok şaşırmıştım hatta, çok hoşuma gitmişti.
Yakın dönem planlarınızdan da söz eder misiniz?
Henüz belirli bir planım yok. Pandeminin bir an önce bitmesiyle olabildiğince çabuk bir şekilde sahnelerde yeniden yer almak istiyorum. Dinleyen de çalan da çok özledi, çok güzel bir enerjinin çıkacağına inanıyorum.