
24 yaşındaki genç çellist Deniz Ayşe Birdal, 11 yaşında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda başladığı çello derslerinin ardından 2011 yılında Hırvatistan’da Rudolg Matz Yaylı Sazlar Yarışması’nda birincilik ödülü ve Liezen Çello Yarışması’nda üçüncülük ödülüyle devam etti. Prof.Heidi Litschauer’in sınıfına aldığı davet ile Mozarteum Salzburg’da eğitimine devam eden Deniz Ayşe Birdal, 2012’de aynı üniversitenin Leopold-Mozart Üstün Yetenekli Gençler Enstitüsü’ne tam not ile kabul edilen seçkin gençler arasında yerini aldı. Ancak bu başarıyla yetinmeyen genç çellist, aynı dönemde Paris Devlet Konservatuarı’ndan Prof. Jerome Pernoo’nun desteği ile ondan ücretsiz dersler de aldı. Kendi ifadeleriyle, “Çello, hayatının çocukluktan ergenliğe, ergenlikten yetişkinliğe giden bu en önemli döneminde yaşadığı neredeyse her deneyimin tetikleyicisi ve eşlikçisi oldu.”
2013 yılından beri Prof.Julius Berger ile Leopold-Mozart-Zentrum der Universität Augsburg’da devam ettiği lisans eğitimini Temmuz 2018’de en yüksek not ile bitirdi ve öğretmeni Prof. Berger ile aynı üniversitede yüksek lisans yapmaya hak kazandı. 2019 yılı Ekim ayından beri, Augsburg Üniversitesi’ndeki master eğitimiyle eş zamanlı olarak Roma Santa Cecillia Akademisi’nde Giovanni Sollima’nın sınıfında da eğitim alan Birdal, dünyanın çeşitli ülkelerinde, İstanbul Müzik Festivali, Uluslararası Kaunas Genç Müzisyenler Festivali, Menuhin Festivali Gstaad Yaylı Sazlar Akademisi, Euro Müzik Festivali, Tignes Müzik Festivali, ISAMüzik Festivali ve Kronberg Akademi Çello Festivali gibi organizasyonlarda yer aldı; Philippe Müller, Maria Kliegel, Michel Strauss, Ivan Monighetti, Jerome Pernoo, Jens Peter Maintz, Heidi Litschauer,Young Chang Cho, Maximilian Hornung, Valentin Erben ve Julius Berger gibi çellistlerin ustalık sınıflarına aktif olarak katıldı.
Ekim 2015’te Uluslararası Johann Andreas Stein Yaylı Sazlar Yarışması’nda kendi bestesi ”Sky-Cut”ı içeren bir performans ile ikincilik ödülüne layık görülen, Nisan 2017’de soprano Isabell Münsch ve oyuncu Fred Strittmatter gibi isimler ile, Karl Jenkins’in “The Armed Man: A Mass for Peace” isimli eserinin Augsburg prömiyerinde solist olarak performans gösteren Deniz Ayşe, Ekim 2017’de Charlotte Seither’in solo çello için “Deixis” isimli eserinin Augsburg prömiyerini “Klang Wissen” Müzik ve Psikanaliz Sempozyumu’nda yaptı ve projenin bir parçası olarak besteci ile birebir çalışma fırsatı da buldu.
Solist olarak ilk konserini ise, henüz 17 yaşında idolü olan Jacqueline du Pré’ye özenerek giydiği masmavi bir elbise içerisinde Kaunas Filarmoni Orkestrası ile Litvanya’da veren ve yeteneği ve üstün başarısıyla tüm Avrupa’da isminden söz ettiren genç çellistimiz, birçok üstün yetenekli gençte gözlemlenen matematik başarısını da eş zamanlı ilerletiyor. “Bilimin Temelleri Ural-Altay Matematik Olimpiyatları” birincisi ve altın madalya sahibi olan Deniz Ayşe Birdal, sosyal medyada verdiği emprovize performanslarıyla da özellikle pandemi döneminde bizleri klasik müzikle adeta “besledi”, varlığını hep hissettirdi.
“Müzik bütün bu susturulmuşluğun içinde insan olduğumuzu hatırlamamız için çok güzel bir yol” diyen Deniz Ayşe’nin çello tutkusu, konserler, festivaller, yarışmalarla yıldan yıla daha da perçinleniyor.
Mayıs 2018’de İKSV tarafından Yarının Kadın Yıldızları Destek Fonu kazananlarından biri olarak seçilip İstanbul Müzik Festivali dahilinde konser veren bu genç yetenek, Ekim 2019’da Augsburg’da düzenlenen Zukunftsforum Cello Festivali’nden ilk kompozisyon siparişini aldı. Yazdığı “Tautropfen” isimli çello dörtlüsünün ilk seslendirilişi ise, kendisinin birinci çelloda olduğu bir performans ile 370 kişilik Parktheater im Kurhaus Salonu’nda gerçekleşti. Ne kadar gurur verici bir deneyim ve başarı!
Bununla da sınırlı kalmadı projeleri… 2019 yılında Amsterdam Cello Bienali ve ünlü çellist/besteci Giovanni Sollima işbirliğiyle ilk solo CD projesi için seçilen Deniz Ayşe Birdal’ın CD çalışmaları devam ediyor ve kısa süre içerisinde tamamlanması hedefleniyor. Bu albümünü amacı ise, çello sanatçılığına yaratıcı bir bakış açısı getirmek.
Birdal, müziğe ayrılan maddi kaynakları arttırmanın, müzik eğitimini güncel zamana uyumlayacak yenilikler getirmesinin yanı sıra, müzik ve sahne sanatları öğrencilerinin ihtiyaç duydukları psikolojik desteğe ulaşabilecekleri bir sistem kurmalarının önemine dikkat çekiyor. Ayrıca, “Klasik müzik, Batı temelli bir kültür olduğu için bu müziğin köklerinin bulunduğu yerlerde eğitim görmek genç bir müzisyenin sanata bakış açısına çok olumlu katkılarda bulunabilir” diyerek imkanı olan yetenekli müzisyenlerin mutlaka Avrupa’da bir eğitim süzgecinden geçmelerini öneriyor.
Bu değerli genç çellistimizi, kendi ifadeleri ve yaşam mücadelesiyle tanıyalım:
Müziğe olan ilginizi ve çelloyla tanışmanızın ardından geçtiğiniz aşamaları çocukluktan günümüze dek kısaca aktarır mısınız?
Ben çelloya 11 yaşımda İstanbul’da başladım. Annem gençliğinde bir dönem konservatuar öğrencisi olduğu için yeteneğimi o fark etti. Konservatuarda çelloya yatkınlığım ortaya çıkınca yurtdışı yolu açıldı ve 15 yaşımda Salzburg’a taşındım. Sonra üniversite yaşım gelince Salzburg’dan Augsburg’a geçtim, lisans ve master’ı Augsburg’da Prof. Julius Berger’in harika sınıfının bir parçası olarak tamamladım, şimdi ise Roma’da ikinci masterımı yapıyorum.
Çello, hayatımın çocukluktan ergenliğe, ergenlikten yetişkinliğe giden bu en önemli dönemimde yaşadığım neredeyse her deneyimin tetikleyicisi ve eşlikçisi oldu, hayatımda daha çok uzun yıllar yanımda olmasını umuyorum.
Bu enstrüman sizde nasıl duygular uyandırıyor?
Çellom, bana yaşattığı deneyimler, beni götürdüğü yerler ve tanıştırdığı insanlar yoluyla bugün olduğum kişi olmamı sağladı. Ona müteşekkirim.
Çok önemli yarışmalarda çok değerli ödüller aldınız. Hatta Mozarteum Salzburg’da Leopold-Mozart Üstün Yetenekli Gençler Enstitüsü’ne tam not ile kabul edildiniz. Mütevazi bir insansınız, ama biraz bu ödüllerden söz ederseniz çok sevinirim.
Bence yarışmalarda alınan ödüllerin en büyük işlevi, genç yaştaki müzisyenlerin sanatlarına güvenlerini arttırması. Benim için de bu ödüllerin en büyük işlevi enstrümanımdaki yeterliliğim konusundaki güvenimi arttırmaları oldu.
Bunun dışında doğru zamanda karşımıza çıkan seçmeler ve yarışmalar bazen kariyerinizde bir basamak işlevi görebiliyor.
Fakat yarışmalardaki başarı ne kadar özgüven güçlendirici ise, başarısızlık durumunda yarışmalardaki jürilerin değerlendirmelerini gereğinden fazla önemsemek de o derece motivasyon düşürme potansiyeline sahip.
O yüzden bu tarz organizasyonların her zaman çok tarafsız olmadığı gerçeğini kabul edip, sanatımız konusundaki özgüvenimizi ve öz-sevgimizi yarışma ve seçme sonuçlarından bağımsız tutmaya dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’de üstün yetenekli çocuklar için yeterince kaynak ayrıldığını ve olanaklar yaratıldığını düşünüyor musunuz? Daha başka neler yapılmalıydı?
Ben eğitimimin çoğunu maddi olarak ailemin desteği ile karşıladım. Son 3 yıldır üstüste Dr Nejat Eczacıbaşı Vakfı müzik bursuna layık görülüyorum ve bu benim için büyük bir onur, gerçekten birlikte çalışmaktan çok mutluluk duyduğum bir kurum. Fakat genel anlamda Türkiye’de sanat bursları konusunda yeterli kaynak olmadığını düşünüyorum. Burslar ve destek imkanlarının herkesin ulaşabileceği şekilde yeterli tanıtımın yapılmadığı da bir gerçek.
Genel anlamda sanata ayrılan kaynağın artması ve seçmelerin sadece küçük bir grupiçin değil her katılımcı için eşit derecede adil hale gelmesi bu konudaki sorunların azalması için iyi bir ilk adım olur diye düşünüyorum.
Günün birinde Kültür Bakanı olsanız müzik sektörüne dair nasıl değişiklikler getirirdiniz, nasıl olanaklar yaratırdınız?
Sanırım müziğe ayrılan maddi kaynakları arttırmanın yanı sıra eğitim sistemini güncel zamana uyumlayacak yenilikler getirirdim. Bir de müzik ve sahne sanatları öğrencilerinin ihtiyaç duydukları psikolojik desteğe ulaşabilecekleri bir sistem kurmaya çalışırdım. Bildiğim kadarıyla olimpik sporcuların beraber çalıştıkları sporcu terapistleri oluyor, aynısı sahne sanatçıları için de kesinlikle gerekli!
En çok beğendiğiniz çello sanatçıları kimler?
Ilk olarak çocukluk idolüm Jacqueline du Pre’yi söylemek isterim. Ayrıca öğrencileri olma şansına da sahip olduğum Julius Berger ve Giovanni Sollima’nın sanatsal üretimlerine ve kişiliklerine hayranım.
“Vazgeçilmez”iniz olan kompozitörler hangileri ve neden?
Sofia Gubaidulina ve Peteris Vasks. Ikisinin de eserlerindeki spiritüel sembolizmi veçağdaş tınıları arasında minik folklorik renkler bulunmasını çok seviyorum.
Klasik müzik dışında bir isim olarak ise kesinlikle David Bowie! Gerçi kendisine tam olarak klasik müziğin dışında da diyemem, Bowie rock’n roll temelli bir disiplinlerarası sanatçı sonuçta.
Müzik tarihinde bir dönemde yaşamanız istense hangi dönemi tercih ederdiniz ve neden?
Bu soruya cevabım her zaman 70’ler olmuştur. Özellikle de 70’lerin sonu.
Klasik müzikte deneyselliğin yükselişi, rock’n roll kültürü açısından tarihteki enverimli dönemlerden biri olması, hatta deneysel klasik müzik ve Rock müziğin iç içe geçtiği eserler üretilmesi gibi pek çok büyülü yönü var benim için 70’lerin.
Sizi ambiyansı, mimarisiyle en çok büyüleyen konser salonu hangisi oldu?
Muziekgebouw Amsterdam.
2019’da Amsterdam Çello Bienali’nin bir etkinliği kapsamında çaldığım bu salonda yeniden performans göstermek için sabırsızlanıyorum!
Müzik tarihinde ve çağdaş müzik eğitiminde Roma’nın önemini nasıl tanımlarsınız?
Antik Roma’dan beri devam eden kültürüyle İtalya tarihte uzun bir süre klasikmüziğin merkezi olmuş ve opera türündeki eserler başta olmak üzere çok büyük sanatsal üretimleri olan besteciler çıkartmış bir ülke.
Roma, benim bugün okumakta olduğum tarihi konservatuar Accademia Nazionale di Santa Cecilia’ya da ev sahipliği yapıyor
Şu an çalışmakta olduğum hocam Giovanni Sollima ise çağdaş çello yorumculuğundaki en önemli figürlerden biri ve tam da bu sebepten ötürü iki sene önce çalışmalarıma onunla devam etmek için şansımı denemeye karar vermiştim. Benim kendi yorumculuğumda takip edeceğim kulvarın çağdaş müzik olmasını istediğimin o dönem farkına varmıştım. Ne mutlu ki bugün öğrencisiyim!
Olanakları dahilinde çocuk ve genç müzisyenlerin yurtdışı eğitimi almasını hangi açılardan önemli buluyorsunuz?
Klasik müzik, Batı temelli bir kültür olduğu için bu müziğin köklerinin bulunduğu yerlerde eğitim görmek genç bir müzisyenin sanata bakış açısına çok olumlu katkılarda bulunabilir bence.
Katıldığınız ustalık sınıflarından da söz edebilir misiniz? Bu ustalık sınıflarında sizde nasıl katkılar söz konusu oldu? Unutamadığınız bir anınız var mı bu esnada?
Çocukluk yıllarımda çok sayıda ustalık sınıfına katıldım ve farklı ekollerden isimlerle çalışmak müziğe olan bakış açımı geliştirmeme çok yardımcı oldu.
Fakat ustalık sınıfları genel olarak karşılaması kolay olmayan ücretler talep ettikleri, ben de artık çocukluk yıllarını arkada bırakmış yetişkin bir müzisyen olduğum için burslu olmadığım takdirde katılmayı tercih etmiyorum.
Unutamadığım bir anım olarak 2019’da Amsterdam Çello Bienali ve hocam Giovanni Sollima ile Palermo’da yaptığımız workshop’un her anı diyebilirim.
Ustalık sınıfından ziyade kolektif olarak sanatın icra edildiği bir organizasyon olduğunu da belirteyim.
Pandemi sonrasında sahneye çıktığınızda nasıl duygular içerisine gireceğinizi öngörüyorsunuz? O gün rüyalarınıza giriyor mu?
Açıkçası şu an içinde olduğumuz süreç zaten sağlık açısından halihazırda çok riskli ve zor bir süreç olduğu için öncelik olarak ailemin sağlığını düşünüyorum ve sahneye çıkamama durumuna fazla kafa yormuyorum. Hatta sadece sanat açısından bakacak olursak bence böyle bir sürecin bir sanatçıya katacağı pek çok şey olabilir. Tabii ki pandemi bitince çok keyifli konserler vermeyi umuyorum, fakat şu anki önceliğim sağlık.
Litvanya’da filarmoni orkestrası ile solist olarak verdiğiniz ilk konseriniz öncesinde heyecanlandınız mı? Konserden nasıl duygu ve izlenimlerle döndünüz?
Kaunas Filarmoni ile Lalo Konçerto çaldığım konser benim ilk orkestra solistliği deneyimim. 16 yaşındaydım ve tabii ki çok heyecanlıydım, fakat sahnede dışa dönük bir yapım olduğu için heyecanımı belli etmeden güzel bir performans sergilemeyi başarmıştım.
Çok mutluluk dolu bir gündü, o gün giydiğim çok güzel mavi bir elbisem vardı. O yaşlarda Jacqueline du Pre’nin çocukluk videolarındaki haline benzemek beni çok mutlu ederdi, o gün hayatımda kendimi küçük bir klasik müzik yıldızı olmaya en yakın hissettiğim andır herhalde, sonra tabii büyüdüm☺
Üstün yetenekli çocuklarda sık gözlemlediğim bir “bileşke” oluyor müzik ile matematik. Aynı zamanda matematik alanında da altın madalya sahibisiniz. Bu ilginiz nasıl ortaya çıktı? Sizin müziğinize matematik konusundaki yeteneğinizin yansıması nasıl oluyor?
Ben 15 yaşıma kadar yani Türkiye’de yaşadığım süre boyunca inanılmaz disiplinli bir öğrencilik hayatı yaşadım.
Çok çalıştığım için hem bilim odaklı hem de sözel derslerde başarılıydım, matematikkonusunda o yaşlarda kazandığım başarılar da o disiplinin ürünü diye düşünüyorum. Tabii insanın müzik dışında farklı alanlarda da belli yeteneklerinin olduğunun farkında olması ve eğer isterse farklı bir mesleğe de yönelebileceğini bilmesi güven verici bir durum, sonuçta hayat sürprizlerle dolu.
Çelloya en büyük yansıması ise müzisyen olmanın benim için bir mecburiyet değil tamamen bir seçim olmasının getirdiği özgürlük oldu diyebilirim. Onun dışında eğerbir matematik zekam varsa bana müzikte en büyük faydası sıradan sorunlara kimseninaklına gelmeyecek çözümler bulabilme yetimdir herhalde!
Çelloyu tenör sesine benzetenler çoğunlukta. Siz hangi sese benzetirsiniz doğada?
Ben kendi çellomun sesini en çok kendi sesime benzetiyorum. Bence her enstrümanıntonu zamanla sahibinin sesini andırır hale geliyor!
Çellonuzu çaldığınız ve çalmayı hayal ettiğiniz en sıradışı yer neresi?
Şimdiye kadar çaldığım en heyecan verici yer 2019’da Münih’te katıldığım feminist bir eylemdeki karavanın tepesiydi!
Bir stadyumda çalmak hayallerimin arasında, oradaki heyecan dolu enerjiyi hissetmek çok özel olurdu.
Çelloya eşlikçi olarak en çok beğendiğiniz enstrüman hangisi?
Ben çelloma en çok sesimle eşlik etmeyi sevdiğim için insan sesi diyebilirim.
Sizce bir orkestrada çello nasıl bir boşluğu doldurur?
Çello, baslardan tizlere ulaşan geniş ses aralığı ve hem virtüoziteye hem de başka enstrümanlara eşlik etme kapasitesine sahip olması ile orkestranın her derde yetişenannesi bence!
Peki sizce klasik müzik sevgisi, toplumda nasıl bir yeri doldurur?
Bence klasik müzik ve genel olarak müzik, iletişim demek. Bence günümüz toplumu internetin gitgide hayatın merkezine oturması ile iletişimsel açıdan oldukça içe kapalı bir hale evrilmekte.
Bunun olumlu yönleri de var olumsuz yönleri de, fakat müzik bütün bu susturulmuşluğun içinde insan olduğumuzu hatırlamamız için çok güzel bir yol.
Çalışmalarınızı büyük oranda yurtdışında sürdürüyorsunuz. Aynı verimliliği ve olanakları Türkiye’de bulma konusunda zorluklar yaşadınız mı?
Ben 15 yaşından beri yurtdışındayım ve hayatım bu şekilde gelişti. Bu dünyada bulunmuş olduğum sürenin neredeyse yarısı Türkiye dışında geçtiği için Türkiye’de kalsaydım ne tip olanaklar bulurdum ya da bulamazdın bu konuda çok emin değilim. Fakat tahminimi sorarsanız Türkiye’de sanata ayrılan maddi kaynak yetersizliği ve Türk klasik müzik camiasının oldukça küçük ve içe dönük bir camia olması verimliliğim açısından pek olumlu olmazdı diye tahmin ediyorum.
Son olarak, çok beklenen albümünüzü dinleme fırsatını ne zaman bulacağız? Bu albümün teması ve hazırlarken hayalleriniz, hedefleriniz neler oldu?
Albümümü kaydetmek için stüdyoya girmeyi ben de iple çekiyorum!
Pandemi koşullarından dolayı üst üste ertelemeler yaşadık fakat hedefimiz önümüzdeki aylarda stüdyo girmek.
Tabii ki bunu pandeminin gidişatı gösterecek, ama er ya da geç albümü yapıp ve dinleyiciye sunacağımıza söz verebilirim.
Çıkacak albümüm Amsterdam Çello Bienali ve Giovanni Sollima’nın desteğiyle başladığımız bir yolculuk. Projenin temelinde çello yorumculuğuna yaratıcı ve kişisel bir bakış getirmek var.
Albüm kendi bestelerimden oluşacağı için hazırlık aşamasını hem yazarak, hem çalarak hem de yer yer sesimi kullanarak deneyimlemekteyim ve bu çok keyifli. Hayalim albümümün müziğimden keyif alacak ve beni takip etmeye devam edecekbir kitleye ulaşması. Bu kitlenin sayıca büyük olmasına gerek yok, dinleyiciyle karşılıklı güzel bir müzikal iletişime başlamak ve ürettiklerimi dinlemeye devamedecek insanların ortaya çıkmaya başlaması hayalim.
Deniz Ayşe Birdal’ın kendi eserlerinden solo çello için “The Ivy”: