İlhan Baran’ın öğrencilerinden genç flütist Gülce Biçen: “Müzik sınırları yıkar; sevgi ve saygı üzerine kurulu ortak bir dil yaratır”

Genç flütçülerden 1997 yılı doğumlu Gülce Biçen 2008 yılında adım attığı Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Müzik ve Bale bölümünden 2015 yılında lise eğitimini de tamamlayarak mezun oldu. TED Ankara koleji 5. sınıftan sonra 7 yıl süren konservatuvar eğitimi başlayan Gülce, flüt eğitimine Gülsen Şatana ile start verip ardından solfej ve armoni eğitimini Doç. Levent Kurterdem’le sürdürdü ve 2011 yılında jazz, modern müzik ve 12 ton müziği alanında İlhan Baran ile çalışma şansına erişti.

Oda müziği çalışmaları, müzik tarihi eğitimi de alan Gülce, Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası ve Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nda sırasıyla Prof. Rengim Gökmen ve Prof. Cem Mansur ile çalıştı ve Türkiye ve Avrupa’da birçok konserde yer aldı; orkestra tecrübesi kazandı.

Gülce, 2016 yılında ise Trossingen Müzik Üniversitesi’nin giriş sınavını tam puanla kazanarak (24 üzerinden 24 puan ile) Profesör Arife Gülşen Tatu’nun sınıfında okumaya hak kazandı, eğitim verdiği son Türk öğrencisi olmanın haklı gururunu yaşadı.

2017 yılında Şef Sebastian Tewinkel ile çalışan, Trossingen Müzik Üniversitesi’nde 2. Ana dal sınavını kazanan ve buna paralel olarak Müzik Pedagojisi okumaya başlayan Gülce, ayrıca aynı sene Trossingen Müzik Üniversitesi’nde Öğrenci Komisyonu’na seçildi. 2019 yılında Profesör Arife Gülşen Tatu emekliliğe ayrıldıktan sonra Hochschule für Musik’in, okul değiştirme sınavını kazandı ve Deutsche Radio Philharmonie’nin solo flütçüsü Grigory Mordashov’un sınıfına girdi. 2019-2021 yılları arasında Bruchmühlbach Musikverein (Müzik derneği) öğretmenlik yaptı ve 2021 yılından beri Musikakademie Saarbrücken ve Musikschule Vogel adında iki Müzik okulunda flüt öğretmenliği yaparak kendisi gibi yetenekli gençleri yetiştiriyor.

Kendisi halen Şef Toshiyuki Kamioka ile üniversite orkestrasında çalışıyor ve Hochschule für Musik Saar’da yüksek lisans eğitimini sürdürürken bir yandan da müzik pedagojisi eğitiminden mezun oldu.

Bu pırlanta gencimizi tanımanız için röportaj serimize devam ediyorum. Keyifli okumalar…

Sevgili Gülce hanım, henüz 11 yaşında konservatuar eğitiminiz başladı. Flüde sizi yönlendiren dinamiklerden biraz söz eder misiniz?

Aslında flüte başlamak benim için bir tesadüftü. Küçük yaşta başladığım piyano dersinde öğretmenim yeteneğimi keşfedip konservatuvara yönlendirmişti beni. Konservatuvarın giriş sınavını geçince 6 kişi sınav salonunu tekrar çağırılmıştık. Bunun nedeni meğerse enstrüman seçimi yapmadığımız içinmiş. Benim öğretmenim Gülsen Şatana beni seçmiş. O güne kadar hiç canlı olarak dinlemediğim bir enstrümandı. Ama ilk gördüğüm anda aşık oldum.

İlhan Baran ile çalışan şanslı öğrencilerden birisiniz. Size kattıkları neler oldu?

İlhan Hoca’dan çok şey öğrendim. Onun sayesinde Jazz, modern ve 12 ton müziğiyle tanıştım. Derslerinde sadece müzik değil aynı zamanda tarih, görsel sanatlar, felsefe, metafizik ve daha bir sürü konuyu tartışırdık ve tabii ki müziğin beslendiği kaynakları öğretti. En önemlisi bizi hep daha çok araştırmaya ve okumaya sevk etti.

Günümüzde birçok değerli müzisyenin çocuklukta yetiştiği Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nda siz de bir süre yer aldınız. Ardından da maestro Cem Mansur ile TUGFO bünyesinde Türkiye ve dünyada birçok konserde yer aldınız. Bu iki orkestra deneyimi sonraki yıllardaki müzik performansınızı nasıl şekillendirdi?

Orkestrada çalmaya başladığım andan itibaren birlikte müzik yapmanın ve paylaşmanın keyfine vardım. Farklı insanlar ve enstrümanlarla birlikte aynı müziği paylaşmak bana çok büyük bir keyif verdi. Bu deneyimler bana müziğin birleştirici gücünü gösterdi ve kolektif ruh kazandırdı.

Ardından 2016 yılında Trossingen’de yurtdışı eğitiminiz başladı ve halen de yüksek lisans düzeyinde devam ediyor. Almanya’da klasik müzik eğitimi almak size neler kattı Gülce hanım?

Müziğe enternasyonal bir bakış açısı kazandım. Bu da bana farklı kültürleri, dilleri, müzikleri tanıma olanağı sağladı. Bir sürü farklı ülkeden insanlarla müzik yapma şansına sahip oldum. Örneğin Ermeni ve yunan arkadaşlarımla oda müziği yaptım; Alman, Koreli, Japon meslektaşlarımla beraber orkestrada çaldım.

2013 yılından beri çok fazla ustalık sınıfında yer aldınız. Bülent Evcil’den Gülşen Tatu’ya, Felix Renggli’den Birgit Ramsl’a ve daha nice isme kadar… Tüm bu eğitimler şu anda sizin müzik yeteneğiniz üzerinde nasıl bir iz bıraktı?

Farklı öğretmenler sayesinde farklı ekoller öğrenip, birbirinden değerli fikirler edindim. Bunu bir konu hakkında bir sürü kitap okumaya benzetebiliriz belki de. Farklı fikirleri sentezleyerek ve öğrendiğim şeyleri uygulayarak, bana kendi stilimi yaratmamda çok büyük katkı sağladılar.

Bir yandan da çok fazla konserde yer aldınız. İçlerinden en unutulmaz olan sahne deneyiminiz hangisiydi?

Her konserin yeri benim için ayrı. Aklıma gelen anılardan biri: TUGFO ile 2014’te Sicilya’da yaptığımız Tosca operası konseri. O sıralar Etna Yanardağı aktifti. Açık hava sahnesinde çalmıştık ve sahnenin arka manzarasından aktif volkanı görebiliyordunuz.

Peki şu ana kadar sizi en çok etkileyen konser salonu hangisi oldu?

Antik amfi tiyatroları çok seviyorum, sanki tarihle bugün arasında bir köprü kurulmuş gibi hissediyorum. Antalya Aspendos, İtalya’da Teatro Sociale (Rovigo) konser salonu da beni en etkileyen konser salonlarındandı. Bir de Saint Petersburg Kammerphilharmonie ile Konstanz’da bulunan Bruder-Klaus klisesinde verdiğimiz konser çok özeldi.

Şu anda bir yandan da flüt öğretmenliği yapıyorsunuz. Öğrencilerinize en sık verdiğiniz öğüt hangisi?

Cem Mansur’un söyleşi kitabında bir sözü vardı. “Yetenek yüzde bir ise, işin yüzde doksan dokuzu oturup çok çalışmak.” Öğrencilerime çalışmanın önemini sık sık vurguluyorum.

Müziğin bana öğrettiği en önemli şeylerden biri de: Müzik sınırları yıkar ve sevgi ve saygı üzerine kurulu ortak bir dil yaratır.

Avrupa ile Türkiye arasında flüt eğitimi konusunda nasıl benzerlikler ve farklılıklar gözünüze çarpıyor peki Gülce hanım?

Genel hatlarıyla bakılırsa çok fazla benzerlik var. Almanya’da ana enstrüman dersine ek olarak bir de toplu sınıf derslerimiz var. Bütün flüt sınıfı olarak toplanıp herkes ufak da olsa bir eser çalıyor. Eserin sonunda herkes herkese yorum yapmak zorunda. Bu sayede hem sahne heyecanını yenmek için alıştırma yapmış oluyoruz hem de nasıl yapıcı eleştiri yapılır onu öğreniyoruz.

Sizce flüt repertuarının gelmiş geçmiş en unutulmaz üç eseri hangisi?

W. A. Mozart Flüt Konçertoları, J. S. Bach Sonatlar, André Jolivet- Chant de Linos.

Peki size en çok ilham veren virtüözler kimler?

Emmanuel Pahud, Sibel Ayhan Bayer, Karl- Heinz Schütz, Denis Bouriakov.

Müzik tarihi içinde “keşke şu dönemde yaşasaydım” dediğiniz dönem hangisi olurdu?

Bu dönem Romantik dönem olurdu. O dönemin orkestra eserlerini gerçekten yazıldığı dönemde çalabilmek isterdim.

Son olarak, yakın döneme dair hedefleriniz ve uzak döneme dair hayallerinizi öğrenmek isterim.

Yakın döneme dair hedefim orkestrada çalmak.

Nisan ayında Saarbrücken Staatstheater’da bir opera temsili yapacağız bunun için de çok heyecanlıyım.

Lisans tezimi “Müzikal Yetenek: tanımı, ölçümü ve desteklenmesi” üzerine yapmıştım. Belki çok ütopik tınlayabilir ama müziği olabildiğince ulaşılabilir kılmak istiyorum. Bunun için de pedagojik eğitimim sayesinde öğrendiklerimi olabildiğince çok insanla paylaşmak isterim. Günün birinde de müzik okulu kurmak hayallerimden biri.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s