Genç kanun sanatçısı ve besteci Nurullah Ejder: “Kanun, Batı’da Türk Müziği’nin piyanosu olarak algılanıyor”

Yishay Ben Adar

Nurullah Ejder 1995 yılında Berlin’de doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Almanya’da tamamlamıştır. 9 yaşında hocası Nuri Karademirli ile müzik eğitimine Kanun enstrümanıyla başladı.
2009 yılında Berlin Konzerthaus’da düzenlenen Young Euro Classic Festivali kapsamında ‘‘Vom Klang des Lebens im Spiegel der Hoffnung’’ etkinliğine Kanun sanatçısı olarak katılım sağladı. Ejder, “Kanun, Batı’da Türk Müziği’nin piyanosu olarak algılanıyor” diye açıklıyor Batı’da bu enstrümana dair ilgiyi.

Weimar’daki Alman Ulusal Tiyatrosunda (DNT) ‘‘Wüstenwind’’ Müzikali’nde görev aldı.
Berlin Filarmoni’de ‘‘Fest der Kulturen’’ konser serisinde birçok konsere katıldı. Burada, Simon Halsey ve Lior Shambadal gibi saygın şeflerle çalıştı.

Ayrıca, Berlin ve Sri Lanka’da Türk Büyükelçileri ve Başkonsoloslar tarafından birçok müzikal etkinliklere ve festivallere davet edildi.
Alâeddin Yavaşça ve Halil Karaduman gibi duayen isimlerin masterclass seminerlerine katıldı.

2016 yılında Venedik’te faaliyet gösteren Giorgio Cini Vakfı tarafından burs almaya hak kazandı ve IISM’nin (Institute for Comparative Music Studies) Kudsi Erguner önderliğinde düzenlediği ‘‘Birûn’’ seminerine katıldı.
2017’de İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon bölümünü kazandı. Konservatuvar eğitimi boyunca Nail Yavuzoğlu, Feridun Öney ve Eray Altınbüken gibi değerli isimler ile armoni, kontrpuan, kompozisyon ve makam teorisi üzerine çalıştı.

2019 yılında Selanik’te düzenlenen ‘‘SKG Bridges’’ Festivali’ne bestekar olarak katılmıştır. Burada güftesi Dr.Cahit Öney’e, bestesi kendisine ait olan “Âhu gibi bir baktı’’ isimli eseri seslendirildi. Aynı yılın Ağustos ayında Renan Koen’in Çek Cumhuriyeti’nde düzenlemiş olduğu ‘‘March of the Music’’ etkinliğine katıldı.

Akabinde yayınlanan ilk bestesi olma özelliği taşıyan ‘‘Long Time Terezin’’ isimli eserini bu projenin albümü için II.Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden insanlara ithafen besteledi.
‘‘Her neye baksam’’ ve ‘‘Aldanma gönül sen onu âşık sanıyorsun’’ isimli beste çalışmaları da yayınlanan yapıtlarından bazıları… Bestecilik ve icracılığın yanı sıra Avrupa’nın çeşitli üniversitelerinde Türk müziği seminerleri veriyor.

Ayrıca Türkiye, Almanya, Hollanda, İran ve İsrail başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan kanun öğrencilerine ders veriyor. Ancak, Ejder’in değerli bir tespiti var: “Türk müziğinin Avrupa’da bilinirliği konusunda ciddi eksiklerimiz var. Burada biraz özeleştiri yapmak zorundayız. Bu konuda yeterince kurumsal çalışmaların yapılmadığını düşünüyorum. Bireysel olarak birçok müzisyen çaba gösterse de bu tanıtımların geniş çapta yapılabilmesi için desteğe ihtiyaç var. Bu işe gönül vermiş insanların ve özel kurumların gerekli desteği göremiyor olması beni üzüyor.”

Müzik dünyamızın gizli kalan bu genç hazinelerinden birini daha size tanıtmaktan övünç duyuyorum. Başarıları, vizyonu ve derinlikli eğitimiyle beni kendisine hayran bıraktı. Aynı duyguları sizin de yaşayacağınıza eminim.

Nurullah bey, Almanyada doğup büyümeniz daha sonraki müzik eğitimi tercihlerinize ne kadar yansıdı? Bunu özellikle soruyorum çünkü siz klasik Batı müziği yerine Doğu müziğine yönelerek o yaş için cesur bir karar vermişsiniz.

Babam bağlama çaldığı için benim de müzikle ilgilenmemi çok istiyordu. Müzik eğitimine 6 yaşında babamla birlikte bağlama etütleri çalarak başladım. Daha sonra beni Nuri Karademirli’den Kanun dersleri almam için BTMK’ya (Konservatorium für Türkische Musik Berlin) kaydetti. Kanuna 9 yaşında başlamış olmam aslında temel olarak hayatıma bir yön verdi. Kısa zamanda çok farklı deneyimler edinme şansım oldu. Çeşitli orkestralarla ve birçok kıymetli müzik insanları ile Almanya’nın farklı şehirlerinde kültürel etkinliklerde konserler verdik. Burada birçok değerli isimlerle çalışmama rağmen kendi kültürümün müziğini daha iyi özümsemek için lisans eğitimime Türkiye’de devam etme kararı aldım.

Peki 14 yaşında Berlin Konzerthaus’ta kanun sanatçısı olarak çalmak nasıl bir duyguydu? Sanırım ilk yüksek profilli festival katılımınızdı.

Müzik hayatımın belki de en unutulmaz konseriydi. İlk defa bu denli büyük bir organizasyonda bulunmuştum ve üstelik bir Türk enstrümanıyla orada görev aldım. Yani Türk müzik kültürünün temsilcisiydim aynı zamanda.

Konseri Ludwig van Beethoven tarafından 9.Senfoni’nin bitiş bölümü olarak bestelenmiş olan ‘Ode an die Freude’ adlı eser ile bitirdik. Orkestra içerisinde o atmosferi yaşamak ve orada performans sergilemek gerçekten çok özel bir deneyimdi.

Kendinize örnek aldığınız, ilham kaynağınız olan kanun sanatçıları kimler?

Ülkemizde gerçekten çok değerli kanun sanatçıları var. Özellikle Halil Karaduman ve Ahmet Meter’in benim için yerleri çok ayrı. Kanun çalmaya başladığımdan bu yana örnek aldığım virtüözlerdir bu isimler.

 

Kanun, Doğu müziği ile Batı müziği arasında sizce bir köprü işlevi görüyor mu? Batı’da nasıl bir şekilde algılanıyor?

Kanun aslında potansiyeli çok yüksek bir enstrüman. Zaten Batı’da Türk Müziği’nin piyanosu olarak algılanıyor genelde. Fakat kanunun bu iki müzik kültürü arasında ciddi bir köprü işlevi görmesinin biraz daha zaman alacağını düşünüyorum. Batı’ya bu anlamda daha fazla tanıtım yapılması ve bilgi aktarılması gerekiyor. Ama ilerleyen zamanlarda kanunu batı müziği çalışmalarında daha fazla duyacağımıza inanıyorum.

 

Eğitiminiz boyunca ne tür burslardan yararlandınız? Bu alandaki burs imkanlarını bilmek belki sizin izinizden gitmek isteyen genç müzisyenler için öğretici olacaktır.

Açıkcası herhangi bir burstan yararlanmadım. Eğitimimi tamamen ailemin desteği ve sahne çalışmalarım ile finanse ettim.

Bir yandan da kompozisyon bölümü okudunuz. Biraz da kendi bestelerinizden söz eder misiniz? Sentezler yapıyor musunuz?

Aslında kompozisyon okumamın ana sebeplerinden biri sentezden ziyade enstrüman ve müzik ayırt etmeden onları bir arada kullanabilmek. Çalışmalarımda başta kanun olmak üzere Türk müziği sazlarını, klasik müzik enstrümanlarıyla birlikte kullanmaya gayret ediyorum. Benim için en önemlisi bunları yaparken müzikteki duygu ifadesi. Yazdığım müzik, dinleyicide bir duygu ve hissiyat yaratmalı. Onun dışında sözlü eser yazdığım zaman müziğin, güfte ve şiirin ifadesine uygun olmasına dikkat ediyorum. Yapmış olduğum müziklerin benim bir parçam haline geldiğini ve beni yansıttığını düşünüyorum.

Kanunun bilinirliği hangi coğrafyalarda daha yüksek Nurullah bey?

Kanun, Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkeleri ve Balkanlar’da oldukça bilinen bir enstrümandır. Başta Türkiye olmak üzere Arap ülkeleri ve İran’ın müzik kültürlerinde önemli bir yere sahiptir. Bunun haricinde Tanzanya ve Japonya gibi farklı coğrafyalarda da çalındığını görüyoruz.

Avrupa’da çeşitli üniversitelerde Türk müziği seminerleri veriyorsunuz. Peki nasıl tepkiler alıyorsunuz? Türk müziğinin bilinirliği yeterli mi?

Bugüne kadar hep olumlu dönüşler aldık. Seminerlerde karşılaştığım sorulardan kanunun ve Türk müziğinin ne kadar ilgi çektiğini görüyorum. Açıkçası repertuvarımızı Avrupalı dinleyici kitlesini etkilemeye yönelik seçiyoruz. Özellikle sergilediğimiz performanslardan sonra barok müziği yakıştırmalarını oldukça çok duyuyorum.

Fakat Türk müziğinin Avrupa’da bilinirliği konusunda ciddi eksiklerimiz var. Burada biraz özeleştiri yapmak zorundayız. Bu konuda yeterince kurumsal çalışmaların yapılmadığını düşünüyorum. Bireysel olarak birçok müzisyen çaba gösterse de bu tanıtımların geniş çapta yapılabilmesi için desteğe ihtiyaç var. Bu işe gönül vermiş insanların ve özel kurumların gerekli desteği göremiyor olması beni üzüyor.

Biraz da Avrupalı kanun öğrencilerinizden söz eder misiniz? Bu enstrümanı nasıl keşfediyorlar? İlk çalışlarında nasıl tepkiler veriyorlar?

Öncelikle farklı kültürden insanlara ders veriyor olmak gerçekten çok güzel bir duygu. Onların elinde kanunu görmek benim için ayrı bir motivasyon kaynağı. Öğrencilerle tanışmamız genellikle seminer veya konser vesilesiyle gerçekleşiyor.
Kanunun tınısını çok etkileyici buluyorlar.

Yishay Ben Adar

 

Yıllar içerisinde müziğinizde nasıl değişimler gözlemlediniz?

Müziğe ilk başladığım yıllara baktığım zaman fazlalıklara ne kadar önem atfettiğimi görüyorum. Kalabalık bir müzik anlayışına sahiptim. Ama zaman içerisinde bunun nasıl sadeleştiğini ve yalın bir hal aldığını görüyorum. Özellikle son 5-6 yılda müziğin estetiğine ve naifliğine odaklanmaya çalıştım.

Son olarak, yakın dönem projelerinizden söz edebilir misiniz?

Kısa süre önce Renan Koen ile ‘March of the Music’ projesinde bir araya geldik. Hem duygusal anlamda hem de müzikal açıdan bunun çok önemli bir proje olduğunu düşünüyorum. Proje için bestelemiş olduğum ‘Long Time’ adlı eser, ud, kanun, ney, çello ve piyanodan oluşan bir beşli tarafından seslendirildi. Bu eseri yazarken aslında tek sesliliğin dışında polifonik yaklaşımlarla, düz yazıdan çoksesliliğe geçmeyi hedefledim. Yine bu anlayışta, neyzen Eyüpcan Açıkpazu ile geleneksel sazlar ve Batı enstrümanlarının birlikte yer aldığı bir ensemble oluşturma hazırlığı içerisindeyiz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s