
Orkestra Akademik Başkent Sanatçısı Özlem Er Civelek, 1983 yılında Mersin’de doğdu. Bilkent Üniversitesi’nden kazandığı bursla Kontrbas çalışmalarına ZurabTsitsuachvili ile 1997 yılında Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde başladı. 2001 yılında Lisans öğrenimine aynı okulda devam etti ve 2005 yılında Yüksek Şeref derecesi ile mezun oldu.
2003 yılında Fransa’da `IV Rencontres Musicales Internationales de Graves`Mstislav Rostropovitch tarafından düzenlenen kursta Prof. Thomas Martin ile Kontrbas çalışmalarında bulunan Civelek, buradaki başarılı konserlerinden sonra Martin’in beğenisi üzerine, bir sonraki yıl İspanya’ya (Tarragona) davet edildi ve burada solo konserler verdi.
Kendi dalında sanatçıyı destekleyen birçok burs ve ödüller veren kurumlar (LeverhulmeTrust, Londra Barbican ödülü, The Linklaters Endowment Bursu, Eczacıbaşı ‘Genç Yetenekler’ bursu, Guildhall School of Music and Drama bursu) oldu.
2005 yılında Londra Guildhall School of Music ve Drama okulundan tam burs kazanarak Yüksek Lisans eğitimine Thomas Martin ile başladı. Bu arada müzik hayatı boyunca Türkiye’de ve yurt dışında birçok solo orkestra ve oda müziği projelerinde yer aldı. 2006 yılında Londra Senfoni Orkestrası Kontrabas Sınavını kazandı ve böylelikle orkestrada yer alan tek Türk oldu.
Müzik hayatı boyunca Tim Cobb, Giuseppe Ettore, Kevin Rundel, Charlie Haden, Paul Kimber, Volkan Orhon ve Aykut Durşen’in kontrabas sınıfına katılan Civelek, bir yandan Orkestra Akadmeik Başkent üyesi, diğer yandan da Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda kontrbas eğitimi veriyor.
Hem kendini çok iyi yetiştirmiş, hem de yeni nesli tüm özverisiyle yetiştirmeye devam eden değerli müzisyenimizi tanımanız için keyifli bir söyleşi sizleri bekliyor:
Sevgili Özlem hanım, kontrbas alanında hem kendinizi hem de yeni nesli yetiştirmek açısından çok önemli adımlar attınız. Öncelikle sizi tebrik ederim. Müziğe yeteneğiniz çocuklukta nasıl anlaşıldı ve bunun üzerine nasıl bir eğitimden geçtiniz? Kısacası Özlem Er Civelek nasıl doğdu?
Menekşe Hanım güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Mersin’de doğdum büyüdüm. Orta 2. Sınıfa kadar Mersin’de okula gittim. Sonrasında annem bize daha iyi bir gelecek sağlamak amacıyla bizi Ankara’ya taşıdı. Çok net hatırlayamıyorum ama o zamanlar müzik öğretmenim yetenekli olduğumu düşünüp aileme söylemiş. Biz o sıralar Ankara’ya gelmiştik dolayısıyla yeni şehre alışma sürecinde müzik ile hiç ilgilenemedim. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nın yarı zamanlı kursları vardı o zamanlar sene 1996. Solfej derslerine katılıyordum. Bahçelievler Deneme Lisesi’nin Ortaokul kısmına devam ettiğim yıllardı aynı zamanda. Liseye geldiğim zaman müzisyen olmaya karar vermiştim. Dayım gitarist Soner Çiftçioğlu ve abim Özgür Er’den gitar seslerine alıştığım ve çok beğendiğim için her zaman gitar çalmayı hayal ettim. Okulların yetenek sınavlarına girdim ve 1997 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık Lisesi’ni kazandım. O zamanlar giriş sınavlarında enstruman çalma zorunluluğu yoktu. Bana kontrbas ve klarnet çalgılarını önerdiler. Ben bas sesi de sevdiğim için gitar yerine kontrbası seçtim. Müzik hayatım böyle başladı. Lise ve Lisans bölümünde tam burs kazanarak Zurab Tsitsuashvili ile kontrbas çalışmalarını 8 yıl sürdürdüm.
2003 yılında kontrbas virtüözü Thomas Martin ile çalışmak için Fransa’da düzenlenen IV. Rencontres Musicales Internationales de Graves` isimlimaster class’a katıldım (La Brede). Burada piyanist Vesna Podrug ile sahneye çıkma fırsatı yakaladım. Hoca’nın beğenisi üzerine 2004 yılında İspanya’ya davet edildim IV Curs International De Musica De Tarragona (Tarragona) isimli master class’ında yer aldım. Burada da başarılı bir solo konser verdim. 2004 yılında Thomas Martin Londra’daki sınıfına kabul etti fakat ben mezuniyetime bir yıl kaldığı için Türkiye’de kalarak Bilkent Üniversitesi’nden 2005 yılında mezun olmayı bekledim.
2005 yılında Yüksek Lisans için Londra’ya Guildhall School of Music and Drama okuluna gittim. En çok istediğim şey Martin ile çalışabilmekti. Benim hayatımın dönüm noktası diyebilirim. Çok verimli ve eğlenceli geçirdiğim bir zaman dilimiydi. Guildhall School of Music and Drama, gerçekten en iyi öğrencilerin ve en iyi öğretmenlerin bulunduğu, çalgı, orkestra, ve oda müziği dersleriyle müzisyene bilgi katan dünyanın önemli müzik okullarından birisidir.
Türkiye’ye döndüğüm zaman bir süre işsiz kalmıştım; orkestralar sınav açmamıştı o sıralar. Orkestra Akademik Başkent’in 2008 yılı Ocak ayında açtığı sınavı kazandım ve halen de orkestranın kontrbas üyesiyim. Aynı zamanda Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Öğretim Görevlisi’yim.
Kontrbas çalışmalarınızda yurtdışı deneyimi önemli bir yer tutuyor. Sizce bir müzisyene yurtdışı eğitimi ve yurtdışında sahne alma nasıl bir katkı sağlar?
Müziği daha iyi anlamak ve çaldığınız enstrümanı daha iyi icra etmek, kısacası bulunduğunuz seviyeden daha ilerisine kendinizi taşımak için büyük bir fırsattır yurt dışında eğitim. Özellikle beğendiğiniz, enstrümanında usta bir müzisyen ile bu şansı yakalayabilmek özeldir.
Kendi müziğini ve kendini tanıtabilme olanağının yanı sıra, beraber vakit geçirdiğiniz müzisyenlerle ve öğretmenlerle bir arada olmak aynı havayı solumak gelişim açısından da çok yararlıdır. Yurt dışında sahne almak hem tecrübeyi arttırır hem de kişi tanıtmak açısından da önemli bir platformdur.

Birçok burstan da yararlandınız. Okurlarımıza yurtiçi ve yurtdışındaki bu olanakları anlatmak adına biraz burs süreçlerinden de bahseder misiniz? Ne de olsa bir müzisyenin müzik yolculuğunu kolaylaştırmakta burs desteği son derece kritik.
Çok zorlu bir süreç gerçekten. Gitmek istediğiniz okula başvurmak için en az bir yıl öncesinden araştırmalar ve başvurular yapmanız gerekli. Her okulun burs başvuruları için belirttiği zaman dilimleri var. Onları kaçırmamak gerekiyor. Burs arayışında olan genç müzisyenlere (özellikle İngiltere için) burs veren kurumlardan bahsetmek isterim. “Eczacıbaşı Vakfı Bursu” aldığım burslardandır. Müzik yolculuğumu gerçekten burs destekleri çok kolaylaştırdı diyebilirim. Guildhall School of Music and Drama’nın yabancılara verdiği öğrenim bursu hem okul hem barınma için verilmişti. The Linklaters Endownment ve The Leverhulme Trust yine Londra’da aldığım özel burslardandı ve belli şartların sağlandığı takdirde alınabiliyordu.
Londra senfoni orkestrasında yer alan tek Türk oldunuz. Okunduğunda bile insanı gururlandıran bir başarı. Siz neler hissetmiştiniz ve bu deneyim size neler kattı?
Çok mutlu olduğum anlardan birisidir. Açıkçası sürpriz olmuştu çünkü çok sevdiğim sınıf arkadaşlarım da çok iyilerdi o sınavda. Olmasa da olurdu gözüyle bakmıştım sınava girerken çünkü amacım öncelikle kendimi enstrümanımda geliştirmekti bunun için gelmiştim Türkiye’den. Çok sevindim tabi ki kazandığımı öğrendiğimde inanılmaz bir tınısı olan, çok yetenekli müzisyenlerin bir arada olduğu, eserleri bir prova ile bazen de provasız konserde sunabilen bir orkestradır LSO. Çok tecrübeliler gerçekten. Özellikle kontrbas gurubundan kontrbas tınısını 7 kişi ile nasıl çıkartılabileceğini görmek ve öğrenmek çok şey kattı.
Bu röportaj serisine katılan üstün başarılı müzisyenlerin kendi başarı tanımlarını yapmalarını çok önemsiyorum. Çünkü her bir tanımda ufkumuz genişliyor. Siz başarıyı nasıl tanımlarsınız Özlem hanım?
Sevgili hocam Thomas Martin’in bir sözü vardır: “Ben yapabiliyorsam sen de yapabilirsin” derdi. Bu sözü halen çok etkiler beni. Yeteneğin üzerine merak ve azim de eklendikten sonra başarılamayacak hiçbir şey kalmıyor.
Peki Orkestra Akademik Başkent’i biraz tanıtır mısınız? Nasıl kuruldu? Nasıl projeler gerçekleştiriyor?
Orkestra Akademik Başkent 29 Ekim 2003 tarihinde kurucumuz Prof. Dr. Sayın Mehmet Haberal’ın himayelerinde Devlet Konservatuvarı bünyesinde kurulan ve faaliyet gösteren bir yaylı orkestrasıdır. Repertuvarımızda barok dönemden çağdaş müziğe kadar geniş bir yelpazedeki eserler yer almaktadır. Birbirinden değerli orkestra sanatçılarımız aynı zamanda üniversitelerde akademik çalışmalarını yürütmektedirler. Konservatuvar müdürümüz Prof. Dr. Ertuğrul Bayraktarkatal ve Orkestra şefi Prof. Orhun Orhon’un destekleri ile her konser repertuvarımızı daha da genişleterek seçkin eserlere imza atmaya devam ediyoruz.
Yaylı orkestrasında yer almak hiç kolay değildir çünkü entonasyon sağlama ve güzel tını elde etme açısından çok emek ister. Arkadaşlarımın her birisi adeta solistler. Orkestranın kurulduğundan bu yana kaliteyi çok güzel yakaladığını düşünüyorum. Eserlerin zorluğu ve kolaylığına bakılmaksızın kesinlikle disiplinli çalışmalar yaparak nefes almaya devam edeceğiz. Bu orkestranın bir müzisyeni olmaktan gerçekten gurur duyuyorum.
Bu sezon çok renkli programlarımız mevcut: Trombon konçertosundan kontrbas düo’ya uzanan, önemli solistlerin yer aldığı keyifli eserler var. F. Mendelssohn’un senfonileriyle başladık sezona ve bir süre sırasıyla devam ettik ara sıra çağdaş bestecilerin eserlerini de seslendirdiğimiz oldu tabi ki. Diyeceğim o ki her programı keyfili bir şekilde sunmaya özen gösteriyoruz.
Şu anda yetiştirdiğiniz öğrencilerinize verdiğiniz “altın öğüt”ler neler? Hani işittiklerinde “Özlem hoca bize böyle demişti” dedirten…
Kontrbas çok zor bir çalgı gerçekten. Ben iki el için de faydalı olabilecek yay ve entonasyon egzersizleri çalışmalarını her fırsatta öneriyorum. Her enstrümanda böyledir aslında muhakkak olmazsa olmazları vardır ama kontrbas bırakmaya hiç gelemeyen bir çalgı maalesef. Bir diğer öğüt niteliğinde olan düşüncem ise her zaman bir Maria Callas sesi ile kontrbası tınlatmaları.
Öğrencilerinizi sahne deneyimine yönlendirir misiniz? Bu aşamaya geldiklerini anlamada hangi kriterleri ön planda tutarsınız?
Evet yönlendiririm. Sahnede kendilerini özgür hissederek öğrendiklerini ortaya koymaları kolay değildir. Fırsat buldukça sahnede bulunmalılar. Eserlere iyi hazırlandıkları sürece hazır olduklarını düşünürüm. Sık sık konser yapmak onlara büyük deneyim kazandıracaktır. Yaptığımız çalışmaların yeterliliği kriterdir benim için.
Bir kontrbas sanatçısının sağlığında nelere dikkat etmesi gerekir?
Çok önemli bu soru benim için. Kontrbasa ilk başladığım zamanlar saatlerce çalışabiliyordum ağrısız sızısız. İlerleyen yıllarda duruş bozuklukları meydana gelebiliyor. Sırt bölgesi çok ağrıyabiliyor dik durmak zorlaşıyor gün içerisinde. Kontrbası sürekli oradan oraya taşımak ta çok zararlı olabilen bir durum bizim için. Pilatesin bu noktada iyi geleceğini düşünüyorum.
Türkiye’de ve dünyada kontrbas sanatçıları arasında kadınların oranı ne durumda peki Özlem hanım? Bu enstrüman boyutu nedeniyle birçok kesim tarafından –önyargılı bir şekilde- halen “erkek enstrümanı” olarak görülüyor ve siz bu önyargıyı çok güzel bir şekilde yıktınız.
Dünya’da bir hayli kontrbas çalan kadın sanatçı var. Çok başarılı kadın kontrbasçılarımız var Türkiye’de de. Bu kadar zor bir enstrümanı seçmeleri gerçekten gurur verici. Tahminimce en az 25 kişiyiz. Bu sayıdan fazlası da olabilir ve umarım gelecekte bu sayı giderek artar ve biz çoğalarak gelecekte bir orkestra oluşturabiliriz. Çok ta keyifli olur bence.
Bu enstrümandan çok güçlü ses elde etmek zordur. Bu yüzden “erkeklerin çalması daha uygun olur” şeklindeki söylenti hep olmuştur. Ben buna katılmıyorum çünkü enstrumanı inanılmaz güçlü çaldığınız zaman zaten ses rengi bozuluyor. Amaç güzel ses rengi elde etmek olduğu için bu kadar bir güce de gerek kalmamış oluyor. Bu önyargı çürütülmüş oluyor böylece.
Ben yeterince güçlü müyüm diye düşünmedim hiçbir zaman tersine olan gücümle en güzel şekilde çalabilmeyi hedefledim.
Peki bir öğrencinin kontrbasa uygun olduğunu nasıl anlarsınız? Hangi fiziksel özelliklerin güçlü olması gerekir?
Çok küçük ellerim var. Boyum da uzun değil. Birbirinden fiziksel farklılığı olan ünlü kontrbas sanatçıları var. Sanırım herhangi bir fiziksel özelliğin güçlü olması gerekmiyor bu seçimde. Gerçekten kontrbası gönülden çalmak istemesi ilerleyebilmesi açısından en önemli özellik olmalı.
Sabahtan akşama dek çalsanız sıkılmayacağınız bir kontrbas partisyonunu sorsam hangisi ilk aklınıza gelir?
Giovanni Bottesini’nin “Lucia Di Lammermoor” adlı kontrbas-piyano için yazdığı parçası geliyor aklıma.
Peki, size ilham veren kontrbas sanatçıları kimler?
Bu sorunun cevabını izninizle uzatacağım çünkü Türkiye’deki kontrbas sanatçılarından da bahsetmek istiyorum bir yandan.
Bana ilham veren çok isim var. Beğendiğim dinlemekten hoşlandığım ve müzik icrasını kendime en yakın bulduğum kontrbas sanatçısı Thomas Martin diyebilirim. Giovanni Bottesini’nin eserlerini sanırım en yakın üslupta seslendiren hocadır. Prof. Timothy Cobb’ı da çok beğenirim en son Julliard School’da idi. Bir masterclass sonrası Amerika’ya öğrenim için davet etmişti beni ama ben Londra’da kalmayı tercih ettim. Thomas Martin ile aynı ekoldenler aslında.
Türkiye’de çok beğendiğim ve benim öğrenciliğimde de örnek aldığım başarılı kontrbas sanatçılarından Prof. Dr. Burak Karaağaç, Prof. Volkan Orhon ve Özgür Uluçınar var. Donanımları ile çok önemli müzisyenler çok başarılı öğrenciler yetiştiriyorlar. Türkiye’de kaliteli icracıların var olması ve çoğalmaya devam etmesi ülkemiz adına çok önemli bir başarı bence. Prof. Dr. Burak Karaağaç ile Sanatta Yeterlik sürecinde çok önemli çalışmalar yaptım. Yeni eserler tanıyarak bu süreci verimli bir şekilde kullandığı düşünüyorum.
Yurt içi ve yurt dışında konserler vererek, masterclasslarda ve jürilerde yer alan kontrbası ülkemiz adına temsil eden ve öğrenci yetiştirerek emek veren hocalarımızın katkıları da çok büyük. Prof. Esra Gül’ü çok geç tanımış olmanın verdiği buruklukla ekleyebilirim ki yorulmaz özverisi ile çok önemli projelerin içinde yer almıştır. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Kontrbas Bölümü’nde Burak Noyan, Zurab Tsitsuashvili ve Sergei Margulis, Ankara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Gökhan Över ve CSO sanatçısı kontrbas gurup şefi yardımcısı Hacer Özlü Üniversiteler ve Devlet Konservatuvarlarında öğrenci yetiştiren, kontrbas için emek vermiş hocalarımızdandırlar.
Eminim daha pek çok meslektaşım Türkiye’nin dört bir yanında emek vermeye devam etmektedir ben bulunduğum şehirdeki kontrbas sanatçılarının çalışmalarını yakından takip edebildiğim için kısaca bahsetmek istedim. Umarım gelecek kuşaklar kontrbas repertuvarına katkıda bulunacak pek çok girişimleriyle; yenilikçi düşünceleri, yaratıcı çalışmaları ve solo konserleriyle katkıda bulunmaya devam edeceklerdir.
Kontrbas eserlerine dair repertuarınız klasik müzik ağırlıklı mı, yoksa caz müzikle de ilgileniyor musunuz?
Klasik müzik ağırlıklı. Ben yay kullanmayı seviyorum.
Son olarak yakın döneme dair kendinize ilişkin hayal ve hedeflerinizi öğrenmek isterim.
Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Sanatta Yeterlik Tezimin konusu olan Eduard Tubin Kontrbas Konçertosu’nun icrasındaki zorluk derecelerini ölçen çalışmam besteciyi tanıtmakta çok önemliydi. Bu çalışma Estonya’da merak uyandırarak Eduard Tubin Society tarafından tam puan aldı. Estonya’da bu konçertoyu seslendirme teklifini o zamanlar oğlum küçük olduğu için geri çevirmiştim. Umarım pandemi sonrası konser hazırlıklarına tekrar başlayabiliriz. Orkestra dışındaki zamanlarımda şu sıra akademik yönden ilerlemeye emek verdiğim de bir süreçteyim. Solo kayıtlar yapmayı istiyorum; özellikle J.S. Bach Çello Süitleri üzerine. Polonyalı besteci Tadeusz Zygfryd Kassern’in Kontrabas Konçertosu’nu orkestra ile ilk kez seslendirmeyi düşünüyorum çünkü bariton akort üzerinde yazdığı eser alışılmışın dışında bir tını ile ortaya konacak. Eşliği ve tınısı ile beni şimdiden heyecanlandırıyor.
Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın değerli hocalarından piyanist Doç.Dr. Sibel Sarıcan Gündüz ile beraber solo çalışmalarımı sürdürmekteyim. Yakın zamanda besteci Özkan Manav’ın kontrbas ve piyano için yazdığı eserleri üzerine yoğunlaşmayı planlıyorum.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim bu hoş sohbetiniz için.