
Eren 2011 Heidelberg doğumlu, dört yaşından beri piyano çalıyor. Almanya’da dört yıl olan ilkokulun üçüncü sınıfına geldiğinde öğretmenleri, dilerse bir sınıf atlayabilir demişti; Eren de ailesine, daha çok müzik dersinin olduğu bir okula gitmek istediğini söyledi ve dokuz yaşında ilkokulu bitirdi. Müzik ağırlıklı eğitim veren bir okulun sınavını kazandı, şehir değiştirip taşındılar. Eren’in ne annesi ne de babası müzisyen, ama ikisi de oğullarına ve onun kendisine çizdiği yola sonsuz bir saygı ve inanç duymuşlar.
Karlsruhe Üniversitesi konservatuarı hocalarından, Almanya’nın önde gelen piyano eğitmenlerinden biri olan Prof. Sontraud Speidel’in Eren’i öğrencisi olarak kabul etmesi ailesini de çok mutlu etti. Salgın nedeniyle okulun ilk yılında çoklukla çevrimiçi ders yapıldı, oda müziği çalışmaları ve pek çok etkinlik iptal edildi, o nedenle ‘müzikli okul’ heyecanı biraz kursağında kaldı Eren’in. Ama piyano dersleri sürdü, bazı konserlere ve (kimi çevrimiçi yapılan) yarışmalara katıldı. Ayrıca geçtiğimiz Ağustos ayında Prof. Speidel onu Viyana Üniversitesi konservatuarında düzenlenen bir seminere götürdü. Hem konservatuarda hem Heiligenkreuz Gutenbrunn Şatosu’nda üç ayrı konserde sahneye çıktı.
Eren ilk birincilik ödülünü beş yaşında katıldığı ‘Jugend musiziert’ yarışmasında (Jeunesses musicales’in Almanya’daki karşılığı) aldı. Annesinin ifadeleriyle “Ödül töreninde 700 kişilik salonda bir parça çalmıştı, sonra da merdivenlerden inmek yerine sahneden atlamıştı, minicikti!”
Eren’in şimdiye dek aldığı ödüller arasında 6 birincilik, iki ikincilik, üç de özel ödül var. Bunların en önemlilerinden biri, Stuttgart Mozart Vakfı’nın yılda bir verdiği Mozart Ödülü. Aralık ayındaki ödül töreni ne yazık ki salgın nedeniyle iptal edildi, ancak Mozart Vakfı, Eren’i Nisan ayında Stuttgart’taki konserleri kapsamında çalmak için davet etti.
Eren’le ve pırıl pırıl ailesiyle tanışmak benim için çok büyük bir kazanım oldu. “Yürürken belli bir ritimle yürüyorum, kafamda müziğin olmadığı bir zaman yok” diyen bu değerli müzisyenimizi size tanıtmak için ise can atıyorum.
Haydi, bu özel yeteneği tanıyalım hep birlikte:

Eren merhaba. Yaşıtın piyanistler arasında şimdiden güçlü bir yer kazanmak üzere çok hoş ve kararlı bir çaba içerisindesin. Öncelikle seni tebrik ederim. Her başarılı piyanist adayının ardında ona inanmış bir aile ve yeteneklerini ortaya çıkarıp kendini gerçekleştirebileceği bir ortam yer alıyor diye düşünenlerdenim. Senin müziğe olan ilgin nasıl fark edildi ve bunun üzerine nasıl bir eğitim eklemledin? Biraz ondan söz ederek kendini tanıtır mısın bizlere?
Öncelikle güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Ben küçükken annem yurtdışı gezilerinden bana çocuk şarkıları getirirdi, ben de o dilleri taklit eder, şarkıları söylerdim. Albümlerdeki parçaları ezbere söylemem ve aklımda tutmam annemin dikkatini çekmiş. Ayrıca, iki üç yaşındayken müzik dinlerken anneme “bu ne?” diye sormuşum. Annem de “Fransızca şarkı” demiş. “Hayır, gitar var, flüt var, piyano var, başka ne var, onu soruyorum” diyerek enstrümanları ayırt etmeye çalışmışım. Annem beni bir süre erken yaş müzik eğitimine götürdü, ama orda sıkılmıştım. Piyano çalmak istediğimi söyledim, dört yaşında Mannheim müzik okulunda Erika Tieg’den ders almaya başladım. Piyanoda hikayeler kuruyorduk, okuduğumuz kitaplara uygun sesler buluyorduk. Tuşların üzerinde elllerimizle gemiler yüzdürüyorduk mesela, sonra gemi fırtınaya kapılınca ne olur diye düşünüp ona uygun sesler çıkarıyorduk. Piyanoyu çok sevdim. Bir orman anaokuluna gidiyordum, doğayla iç içe olmak güzeldi, ama orda pek müzikle uğraşma imkanı yoktu. Sonra ilkokulda da daha çok müzik dersi olsun istiyordum. Şimdiki okulumda korodayım, kulak eğitimi ve müzik kuramı dersimiz var, okulun konserlerine katılıyorum. Geçen yıldan beri Almanya’nın önde gelen piyano eğitmenlerinden Prof. Sontraud Speidel’in öğrencisiyim, çok şanslıyım.
Tüm bu müzik yolculuğuna, klasik müziğin beşiklerinden olan Almanya’da başlamak sana nasıl bir avantaj sağladı sence Eren?
Bunu pek düşünmemiştim aslında. Küçükken zaten en önemlisi müziği ve piyanoyu sevmemiz ve ailemizden ve çevremizden destek görmemiz. Ama Almanya klasik müzik için önemli bir yer, haklısınız. Ekim’de Bach yarışması için Köthen kentine gittik. Bach’ın Anna Magdalena ile evlendiği ve bir süre yaşadığı yer orası. Orada beş gün kaldık, çok güzeldi. Yarışma Bach’ın Brandenburg Konçertoları’nı ilk kez çaldığı salonun olduğu şatoda yapıldı. Bach’ın gittiği eski kilisede yapılan ödül töreni konserinde çalmak da çok etkileyiciydi. Ayrıca, şatoda eski enstrümanların bulunduğu bir müze var, enstrüman restorasyonu yapan bey bize enstrümanları gösterdi. En heyecanlısı, hepsine dokunabilmek ve eski klavsenleri, piyanoları çalabilmekti! Ama bunlar iyi piyano çalmamı sağlamaz tabii. Çok iyi bir öğretmenim var. Bulunduğum ortamlarda iyi piyanolar var, o da büyük bir şans tabii. Almanya’da benim gittiğim okul gibi okullar özel değil, devlet okulu, bu da iyi bir şey.
Müzik dersi ağırlıklı bir okula gitmek istediğini söyleyerek bir anlamda aileni sen yönlendirmişsin. Şehir değiştirip istediğin okula da gitmeyi sağlamışsın. Ailen seni bu süreçte nasıl destekledi?
Doğru dürüst müzik dersinin olduğu bir okula gitmek istiyorum artık, dedim. İlkokuldaki sınıfımda benden başka kimse ciddi olarak müzikle ilgilenmiyordu. Oysa şimdi sınıfımdaki herkes bir enstrüman çalıyor ya da şan dersi alıyor. Annem ve babam araştırmışlardı, şimdi yaşadığımız eyalette üç ‘Musikgymnasium’ var, işlerine gidebilecekleri mesafede olan kenttekini seçip beni okulun tanıtım gününe getirdiler. Okulu çok beğendim, görüşmeler yaptık. İlkokul öğretmenlerim sınıf atlamamı önermişti, annem babam pek istememişti. Bu okulu görünce ben bir an önce buraya gelmek istiyorum dedim. Geçen yıl, yani dokuz yaşında Musikgymnasium sınavına girdim ve kabul edildim. Ayrıca, annem daha önce genç piyanist adaylarını destekleyen bir derneğe üye olmuştu. Derneğin başkanı da şimdi öğretmenim olan Prof. Speidel. Annem babam müzisyen değil ve yoğun çalışıyorlar, ama yarışmalar, seminerler, konserler için vakit yaratıyorlar. Annem mutlaka her gün beni dinler, yanımda oturur, çaldığım eserler üzerine konuşuruz, bestecilerle ilgili kitaplar okuruz.
Okulun sana nasıl eğitim avantajları sağlıyor? Alanının önde gelen piyano eğitmenlerine erişim imkanı olması nasıl bir duygu? Çünkü mesela senin her gün çalışma imkanın olan bir eğitmenle birkaç saat masterclass yapmak için dünyanın diğer ucundan saatlerce uçak yolculuğu yapan çocuklar olduğunu tahmin ediyorum.
Çok özel bir piyano öğretmenim var, ona dünyanın her yerinden piyano öğrencileri geliyor gerçekten! Diğer öğretmenlerim de çok iyi. Ama bütün iyi piyanist ve öğretmenler aynı yerde değil ki zaten. Ben de İdil Biret, Gülsin Onay gibi ustalarla ve hep adını duyduğumuz Prof. Gülnara Aziz gibi öğretmenlerle çalışmak için yolculuk yapabilirim. Okula gelince, güzel piyanolar var, vakit buldukça çalışmak için girebileceğimiz odalar var. Aslında salgın başladıktan sonra buraya geldiğim için okulun gerçek halini göremedim henüz. Herkes, bu okul müzik doludur diyor ama şu anda herşey kısıtlı. Güzel bir kilisede noel konserimiz vardı, koro ikiye bölündü ve ağzımızda maskeyle şarkı söyledik! Onun dışında okulda bütün dersler yoğun, bu da bazen fazla yorulmamıza neden oluyor. Yarışma ya da konsere katılıyorsak izinli oluyoruz ama arayı kapatmamız gerekiyor sonra tabii. Müzik ağırlıklı eğitim görmemiz öteki derslerin yükünü azaltmıyor.
Eren, kendine örnek aldığın konser piyanistleri kimler?

En çok öğretmenim Sontraud Speidel’i örnek alıyorum. İdil Biret de büyük hayranlık duyduğum bir piyanist. Hayatıyla ilgili belgeselden çok şey öğrendim. Daniel Barenboim’u dinlemeyi ve izlemeyi çok seviyorum. İleride ben de orkestra yönetmek isterim. Martha Argerich muhteşem bence, Aralık’ta bir konserine gittik, çok etkileyiciydi. Gülsin Onay harika, sosyal medyada videolar ve haberler paylaşıyor, biz de takip ediyoruz. Telleri dikey olarak tasarlanan, apartman yüksekliğinde bir piyano ile ilgili bir belgesel izlemiştim. Çalan ünlü piyanistlerin imzası var üstünde, Gülsin Onay’ın da imzasını göstermişler, çok hoşuma gitti. Fazıl Say’ın iki konserine gittim, bir de açık provasına katılmıştım, çok ilginçti. Ben de onun gibi ileride beste yapmak istiyorum. Can Çakmur’u da takip ediyoruz, aldığı ödüllere ve üzerine yazılanlara heyecanlanıp seviniyoruz annemle birlikte! Öğretmenimin yetiştirdiği piyanistleri dinlemek de önemli benim için. Franziska Lee var mesela. İngiliz bestecilerin eserlerinden oluşan yeni albümünü benim için imzaladı, çok mutlu oldum. Frank Duprée de Prof. Speidel’in sınıfından mezun olan piyanistlerden, çok ilginç projeler yapıyor.

Peki son dönemde repertuarında hangi eserler hakim? Ve içlerinden en büyük tutkuyla çalmakta olduğun eser hangisi?
Son dönemde çaldığım besteciler Kabalevsky, Chopin, Mozart, Clara Schumann, Reinecke ve tabii ki Bach. Şu anda Lizst’ten ve Glinka’dan da parçalar üzerinde çalışıyorum. Ayrıca ilk kez Saygun çalışıyorum, bir Türk bestecinin eserini çalacak olmak heyecan veriyor bana. Mozart’ın bir sonatını hazırlıyorum. Mozart çalmak çok zevkli! Clara Schumann’dan çaldığım Toccatina’yı da çok seviyorum.
Almanya’da klasik müzik konserlerine gidiyor musun? Alanında çağdaş akımları takip etmek için neler yapıyorsun?
Evet, küçüklüğümden beri konserlere gidiyoruz. Beş yaşındayken üç saat süren Sihirli Flüt’ü hiç ses çıkarmadan izlemiştim. Ama eseri ve hikayeyi biliyordum, müzikler de yabancı değildi, ondan sıkılmadım. Salgın başlayınca bir süre çevrimiçi konser ve opera izledik, ama aynı şey değil tabii. Seminer, yarışma ve ustalık sınıfları çok öğretici oluyor, özellikle büyüklerin derslerini izlemek. Geçen yaz Viyana Üniversitesi Konservatuarı’nda bir seminere katıldım. Öğretmenim Prof. Speidel’in ve birkaç gün önce yitirdiğimiz Prof. Aquiles Delle Vigne’nin ustalık sınıfları vardı. Hatta Aquiles, beni katıldığım ilk konserde dinlemiş, yanımıza gelmiş ve bana doğru eğilerek beğenisini dile getirmiştik. Unutamayacağım anlardan biridir. Çok değerli bir piyanist ve eğitmendi. Harika öğrenciler yetiştirmişti. Onlarla yaşayacak müziği bundan böyle…
Öte yandan, ustalık sınıflarına katılan büyük öğrencileri dinlemek ve izlemek de harikaydı. Klasik müzik yorumlarının öğretmenden öğretmene ne kadar değiştiğini sınıfımdaki arkadaşlarımı dinleyince fark ediyorum. Öğrenciyi dinleyince öğretmenin kim olduğunu anlıyorsunuz bazen. Başka enstrümanlardan ya da orkestra için bestelenen eserlerden ve operalardan piyanoya uyarlanan eserler çok ilgimi çekiyor, Liszt’in Wagner’den uyarladıkları gibi. Ayrıca, başka müzik türlerinden klasik müzik yaratmak ilginç. Mesela Türk halk müziği; Fazıl Say’ın Kara Toprak’ını ilk izlediğimde küçüktüm, “ama piyanonun telleriyle oynanmaz, paslanır!” demiştim. Adnan Saygun’un aksak ritimleri harika. Caz müziğini de seviyorum. Saksofon, trompet, bateri ve kontrbas çalan dört sınıf arkadaşımla caz grubu kurmaya karar verdik şimdi.
Hayatıyla seni en çok etkileyen besteci hangisi ve neden?
Okuldaki son sunumum için Chopin’i seçmiştim. Polonya ile Fransa arasında sıkışıp kalmış olması beni etkiledi. Ülkesini çok özlemiş. Öldükten sonra kalbini Polonya’da gömmüşler, bedenini Fransa’da. Küçükken her gece noktürnleriyle uyurdum, yatma vakti gelince mutlaka Chopin dinlemek isterdim. Beethoven’in sağır olması da çok üzücü geliyor bana! O müthiş eserleri bestelemesine hayret ediyorum! Ayrıca, eskiden kadın bestecilerin erkeklerle aynı ilgiyi görmemesi, aynı şeyleri yapamaması büyük haksızlık!
Şatoda bile konser vermişsin, müthiş bir şey bu. Şu ana kadar sahneye çıktığın en unutulmaz konser anın hangisiydi?
Galiba beş yaşındayken katıldığım ilk yarışmanın ödül törenindeki konser. Yedi yüz kişilik bir salondu. Büyük konser piyanosunda çaldım ve çok heyecanlanmadım. Ama kalkıp selam verdikten sonra birden merdiveni göremedim, sahneden atladım. İzleyiciler gülüştü. Ayrıca, Bach’ın gidip geldiği kilisede konsere katılmak çok özel bir duyguydu. Viyana Konservatuarı’nın Clara Schumann salonunda çalmak da harikaydı. Heiligenkreuz Gutenbrunn Şatosu’ndaki konser de çok etkileyiciydi tabii. Ama belki de en etkileyicisi, Almanya’da yaşadığımız bölgedeki bir yaşlılar yurdunda katıldığım konserdi. Tekerlekli sandalyeyle gelen çok kişi vardı. Konser bitince dinleyicilerden yanıma gelip tebrik edenler oldu, içlerinden biri, bize mutluluk verdin, dedi. Anneme dedim ki: “Ne kadar güzel birşey! Hem çalarken kendin mutlu oluyorsun hem başkalarını mutlu ediyorsun!”

Biraz da aldığın ödüllerden bahseder misin? Yarışmalar ve aldığın ödüller sana neler kazandırdı Eren? Ve bu yarışmalara katılırken nasıl bir tempoyla çalıştın?
Ödül almak güzel tabii, yarışmalara hazırlanırken ilerlemiş de oluyor insan. Jüri üyelerinin yorumları ve önerileri çok önemli bence. Ayrıca konser davetleri de alıyorum bu sayede. Ekim ayında Stuttgart Mozart Vakfı’nın 2021 Mozart Ödülü’nü aldım. Mozart Vakfı beni, Nisan’da Stuttgart Üniversitesi Konservatuar’ındaki bir konserinde yer almaya davet etti. Umarım hazırlandığım son üç konser gibi o da iptal edilmez! Yarışmalardan önce biraz daha yoğun çalışıyorum, ama önemli olan çok önceden hazırlanmaya başlamak ve hep hazır parçalar bulundurmak. Yarışmalarda genelde farklı dönemlerden farklı özelliklerde eser sunmak gerekiyor, repertuar oluştururken bunu düşünmek iyi oluyor. Ama bazen belirli bir eser ve besteci isteniyor, onları yarışma öncesinde yoğun olarak hazırlamak gerekiyor tabii.
Başarı sence ne demek Eren? Kendine ait bir başarı tanımın var mı?
Piyanoda başarı benim için, istediğim eserleri iyi çalabilmek, yeni eserleri kavramakta hızlanmak ve hep daha iyiye ulaşmak, kendimi geliştirebilmek.
Peki müziksiz bir hayat senin için neye benzerdi? Müzik hayatında nasıl bir güce sahip?
Müziksiz bir hayat olamaz bence. Benim için müzik her zaman, her yerde var. Okulda, evde, sokakta, her yerde… Çevremde ve zihnimde hep müzik var. Yürürken belli bir ritimle yürüyorum, kafamda müziğin olmadığı bir zaman yok. Müzik her türlü duygu yaratabiliyor. Sakinleştirebiliyor, coşturabiliyor… Bazı eserleri dinlediğimde onları bir an önce çalma isteği duyuyorum. Bazen de müzik bende rahatsızlık yaratıyor. Yüksek sesli elektronik müzikler ve bazı pop müziği parçaları kulağıma çok kötü geliyor, gürültülü müziğin olduğu yerden kaçmak istiyorum.

Yaşadığın çağ gereği birçok yarışmaya online katıldın. Çevrimiçi yarışmalarla canlı yarışmalar arasında sende yarattığı duygu açısından nasıl bir fark var Eren?
Ben sahneye çıkmak ve izleyici önünde çalmak istiyorum. Yarışmalarda da doğrudan jüri önünde çalmak çevrimiçi çalmaktan ya da kayıt yapıp yollamaktan daha iyi. Sıkılıyorum ve izleyici olmadığı için sahnedeymişim gibi hissetmiyorum. Ayrıca diğer katılımcıları göremiyorum, jüri üyelerini göremiyorum; değerlendirme ve sonuçlar maille geliyor. Ama çevrimiçi yarışmalara daha fazla kişi katılıyor ve dünyanın her yerinden katılımcı oluyor, yolculuk yapmadan katılabilmek de iyi bir şey.
Eğitim hayatın boyunca herhangi bir burstan faydalandın mı / faydalanıyor musun?
Okulumdaki başarılı müzik öğrencilerini destekleyen bir vakıf var, her yıl seçilen birkaç kişiye burs veriyor. Burs sayılır mı, bilmem, bir tür para ödülü. 2021-22 eğitim yılı için o bursu alanlardan biri de benim. Onun dışında burs almıyorum.
Çok keyifli bir söyleşiydi Eren, çok teşekkürler. Son olarak kendine dair hayallerini bizimle paylaşmak ister misin?
Ben teşekkür ederim! Hayalim, iyi bir piyanist olmak, beste yapmak, orkestra yönetmek ve öğretmenlerim gibi, piyanist adaylarına yol gösterecek düzeye gelmek.
