Azra Kulya: “Erkek-egemen” bakır üflemeli enstrümanlar alanında soluğu güçlü bir genç trompet sanatçısı

2003 yılında dünyaya gelen Azra Kulya, 2013 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nı kazandı.2013 yılında trompet çalışmalarına Ömür Güllük ile başladı, 2017 yılına kadar süren çalışmaların ardından aynı sene içerisinde Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ni kazanarak trompet çalışmalarına Julian Lupu ile başladı.

2016-2018 yılları arasında Prof. Vicente CAMPOS, Otto Sauter, Pacho Flores, Bert Langenkamp, Philippe Brunet gibi önemli isimlerin ustalık sınıflarına katıldı. Ankara Brass Week, Bursa Brass Week ve Bilkent Brass Week gibi önemli bakır festivallerinde yer aldı. 2018 yılında Türkiye-Almanya Gençlik Köprüsü’nün Almanya, Rostock’da düzenlenen bakır festivalinde Rainer Auberbach ve Julian Lupu’nun ustalık sınıflarına katıldı. Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası, Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası, Agora Gençlik Senfoni Orkestrası, Başkent Oda Orkestrası’nda yer aldı. AnkaBrass bakır üflemeli grubu ile birlikte Mozarthaus ve ATO Congresium Hall’da yer aldı. Hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri ise, 2017 yılında lise birinci sınıf için Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Bilkent Üniversitesi’ne tek başına gelmesi oldu. Bu süreçte yalnız yaşayan, yurtta kalan, kendi evinde yaşayan, çok sevdiği annesinin yanından ayrılıp kendi ayakları üzerinde durmaya çabalayan ama hayallerinin peşinden bir an olsun ayrılmayan Azra Kulya, bu gücüyle birçok yaşıtı ve onu örnek alan müzisyen için ilham kaynağı oldu ve olmaya devam ediyor. “Annemin yokluğunu hissettiğim anda trompete sarılmaya başladım” diyor Azra ve genelde “erkek egemen” olarak görülen bakır üflemeli çalgılar arasında trompet alanında “senin gücün trompet üflemeye yeter mi” şeklindeki sorulara rağmen kendine güzel bir yer edinmeye devam ediyor.

Bilkent Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Projesi adı altında huzurevleri ve köy okullarında konserler veren, çocuklara trompeti tanıtan ve onlarda “ben de büyüyünce trompet çalacağım” şeklinde hayaller kurmada ilham kaynağı olan Azra Kulya, Bilkent Üniversitesi’nde trompet çalışmalarına Julian LUPU ile birlikte devam ediyor ve öğretmeninin onun müzisyenliği üzerinde çok büyük bir katkı sağladığını vurguluyor. Azra Kulya, Türkiye’de sayıları oldukça az olan kadın trompet sanatçılarından biri. “Arkadaşınız, sevgiliniz, dostunuz herkes sizi bırakabilir ama siz enstrümanınızı bırakmadığınız sürece o da sizi asla bırakmaz” diyor Azra.

Onu tanımaya ne dersiniz? Haydi söyleşiyi okumaya başlayalım:

Fotoğraf: Emre Ergenç

Merhaba Azra hanım. Müzisyenlik yolunda kararlı ve cesur adımlar attığınız, çok hoş bir başarı öykünüz var. Sizin ağzınızdan da dinlemek isterim. Müzisyenlik serüveniniz nasıl başladı, nasıl devam ediyor?

Müzisyenlik serüvenim aslında müziğe başlayan çoğu insan gibi başladı.Koro derslerine giderek sesimin ve kulağımın müziğe yatkın olduğunu öğrendik. Bu derslerden ve müzikten keyif aldığımı fark edince konservatuara girme kararı aldım. Ben daha trompetin ne olduğunu bile bilmezken çok sevgili hocam Ömür Gürlük beni öğrencisi olarak seçti. Ben daha 10 yaşındaydım bu yüzden dolayı olayların ciddiyetinin farkında değildim, Ömür hocamla beraber sınav salonundan çıkıp anneme trompeti seçtiğimi söylediğim zaman ki annemin yüz ifadesini asla unutamayacağım. İnatçı ve hırslı bir kişiliğim olduğundan dolayı bilkente geçiş dönemimde çok çalıştım ve insanlar başaramayacağımı düşündükleri için daha çok çalışıp hırs yaptım. Ben 15 yaşımdayken tek yaşamaya, Julian LUPU hocamla çalışmaya ve bu hayata küçük yaşta atılmaya çok hazırdım. Annemden ayrılmak özellikle benim için çok zor oldu. Beni yurda yerleştirdi, okula götürdü ve okulun ilk günü bana haber vermeden gitti. İşte o zaman durumun ciddiyetini anladım. 

İlk bir haftam gayet güzel geçti, arkadaş edindim, tek başımaydım, özgürdüm ama bir hafta geçtikten sonra hasta oldum ve o günden sonrada annemin yokluğunu hep hissettim. Trompet o zor günlerimde benim en büyük desteğim oldu. Annemin yokluğunu hissettiğim o gün trompete sarılmaya başladım. Zaman geçtikçe, ben büyüdükçe yalnızlık daha kolay olmaya başladı, daha doğrusu alışmaya başladım. şu anda geriye dönüp yaptığım fedakarlıklara verdiğim emeklere bakınca çok mutluyum, keşke böyle olmasaydı dediğim hiç bir şeyim olmadı. Julian LUPU hocam benim hayatımdaki bu önemli değişimin merkezindeydi, onunla tanıştığım ilk günden beri onun öğrencisi olabilmek için çok çalıştım. Artık zaman geçtikçe çalışma düzenim, yaşama düzenim rayına oturuyor. Şu anda müzisyenlik hayatımın güzel bir noktaya ulaştığını düşünüyorum ve yaşadığım şeyler için bana destek çıkan herkese sonsuz minnet duyuyorum.

Bir kadın müzisyen olarak çok cesur bir adım attınız ve hayallerinize adeta kenetlendiniz. Peki bir kadın müzisyen olmak Türkiye’de nasıl zorluklar ve meydan okumaları beraberinde getiriyor?

Bir kadın olarak Türkiye’de bu koşullar altında yaşamak maalesef çok zor. Bu zorluklar müzisyenlik hayatımıza da çok yansıyor, özellikle son dönemlerde. Kadın sanatçı olarak maalesef üstümüzde çok büyük bir baskı var. Bu mesleğin zorluğundan ötürü altından kalkamayacağımızı ve yetersiz olduğumuza dair bir düşünce söz konusu. Özellikle bu düşünce bakır üflemeli enstrüman çalan kadınlarda daha yoğun. Bu düşünce ve baskılardan dolayı Türkiye’de kadın müzisyen olmak daha da zorlaşıyor.

Peki neden trompet? Trompeti sizin için cazip kılan özellikleri ne oldu?

Aslında trompete başladığım zaman gerçekten trompetin ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Trompete ilk seçildiğim zaman enstrumanımı değiştirmeyi düşünüyordum, sonra biraz trompet hakkında araştırma yaptım ve çok tanınmış trompet sanatçılarının büyük bir kısmının erkek olduğunu ve kadın trompet sanatçısı sayısının çok az olduğunu fark ettim. Ben de o sırada kendime “neden ben de o sayılı kadın sanatçıların arasında olmuyorum?” diye sordum ve böylece trompeti seçmemi sağlayan nedenlerden birisi bu oldu.

Bir orkestrada trompet nasıl bir boşluğu doldurur?

Trompet tiz bir enstruman olduğu için çalınan eserlere canlılık katıyor ve yaylı enstrumanlarla bir bağlantı kuruyor.Trompet bir orkestranın olmazsa olmaz enstrümanıdır.

Trompet çalışmalarınızı hangi eğitmenlerle sürdürdünüz? Hangi ustalık sınıflarına katıldınız?

Trompet çalışmalarımı 4 sene boyunca Ömür Gürlük ile sürdürdüm. Daha sonra Julian Lupu ile çalışmalarıma başladım ve hala çalışmalarıma Julian Lupu ile devam ediyorum. Katıldığım ustalık sınıfları; Prof. Vicente CAMPOS, Otto Sauter, Pacho Flores, Bert Langenkamp, Philippe Brunet, Rainer Auberbach.

Julian Lupu’nun size verdiği ve hiç aklınızdan çıkmayan birkaç öğüdü sorsam…

Arkadaşınız, sevgiliniz, dostunuz herkes sizi bırakabilir ama siz enstrümanınızı bırakmadığınız sürece o da sizi asla bırakmaz.

Peki ustalık sınıfları genel itibariyle sizin müzik becerilerinize neler kattı?

Katıldığım ustalık sınıfları bana genel olarak kendime güvenmeyi öğretiyor, bana farklı görüşler ve düşünceler katıyor. Ben ne zaman bir ustalık sınıfına katılsam her eve gidişimde farklı bir hayal ve düşünceyle dönüyorum. Pratik anlamda zaten bir çok teknik kazandırıyor fakat bana kattığı yeni düşünceler ve yeni görüşler ustalık sınıflarını benim için daha önemli kılıyor.

Yurtiçi ve yurtdışında katıldığınız festivalleri de öğrenmek isterim. Özellikle yurtdışı konserleri size neler kattı? Başka müzisyenlerle tanışmak çok heyecan verici bir deneyim olmalı…

Ankara Brass Week, Bursa Brass Week, Bilkent Brass Week ve Türkiye-Almanya Gençlik Köprüsü’nün Almanya Rostock’da düzenenlenen bakır festivalinde yer aldım. Başka müzisyenlerle tanışmak kesinlikle çok heyecan verici bir deneyim. Orada farklı kültürlerden insanların çalışma, çalma stilini deneyimlemek görmek çok güzel bir deneyim. Yurtdışı konserleri bana daha her zaman daha çok çalışmam gerektiğini öğretti.

Şu ana kadar konser verdiğiniz ve mimarisi, akustiği, atmosferiyle sizi en çok etkileyen konser salonu hangisi oldu?

Almanya-Rostock’da Sankt Marien kilisesindeki verdiğimiz konser ve kilisenin yarattığı akustik beni çok etkilemişti.

Yer aldığınız toplumsal duyarlılık projelerinden de biraz söz eder misiniz? Müzik yoluyla dayanışma sergilemek sizde nasıl duygular uyandırıyor?

Toplumsal duyarlılık projelerinde yer almak hayatımda yaşadığım en güzel deneyimdi. Köy okullarına gittiğimiz zaman oradaki çocuklara hiç görmedikleri enstrumanları göstermek, onlarla beraber o heyecanı yaşamak inanılmaz bir deneyimdi. Oradaki bazı çocukların “ben büyüyünce müzisyen olacağım, trompet çalacağım” demesi ve belki bir çocuğun hayatına bu şekilde dokunmak beni çok gururlandırdı.

Eğitiminiz boyunca herhangi bir burstan yararlandınız mı?

Eğitimim boyunca sadece kendi okulumun verdiği burstan yararlandım.

Peki bir müzisyenin burslardan, kurumsal destek mekanizmalarından yararlanması hangi açılardan müzisyenin kendisine katkı sağlar?

Bir müzisyen için burs olanağı çoğu açıdan destek sağlar. Hem müzisyenleri teşvik eder hem de kendisini geliştirmesine yardımcı olur. Kendi ayaklarının üzerinde durman için güven sağlar.

Çok beğendiğiniz trompet sanatçıları kimler?

Trompete başladığım ilk günden beri örnek aldığım, dinlemekten sıkılmadığım, tanışma ve birlikte çalışma hayallerini kurduğum tek sanatçı Alison Balsom.

Trompet sizce “erkek-egemen” bir enstrüman mı? Bu konuda herhangi bir zihinsel bariyerle, önyargıyla karşılaştınız mı?

Türkiye açısından bakarsak trompet de dahil olmak üzere tüm bakır üflemeli enstrumanlarda erkek-egemen algısı hakimdir. Ama benim düşünceme göre trompet zarif ve narin bir enstruman olduğu için kadınlara daha çok yakışıyor. Trompete başladığım beri her zaman ‘‘Senin gücün trompet çalmaya yetiyor mu?”, “Çok zayıfsın nasıl trompet çalıyorsun? ’’ tarzında sorularla karşılaşıyorum.

Bir trompet sanatçısının sağlığında nelere dikkat etmesi gerekir? Siz özellikle nelere dikkat ediyorsunuz?

Trompet sanatçısı olarak dikkat edilmesi gereken bir kaç önemli nokta olduğunu düşünüyorum. Tütün ürünlerinden uzak durulması, yemek yeme alışkanlığı, uyku düzeni ve diş sağlığı gibi konulara önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Caz müziğe ilginiz nasıl? Trompeti klasik müzik repertuarında mı daha fazla tercih edersiniz, caz müzikte mi?

Ben tam bir klasik müzik insanıyım. Caz müziğe karşı pek bir ilgim olduğun söyleyemem.

Azra hanım, müziğe tutkuyla bağlı olduğunuzu görüyorum. Peki müziğin hayatınızdaki yerini nasıl tanımlardınız?

Müzik benim hayatımın merkezinde. Benim için müzik her şey demek, duygularımı anlatma yolum ve söyleyemediklerimi söyleme biçimimdir.

Peki bir müzisyen olarak hayallerinizden ve yakın dönem projelerinizden söz eder misiniz son olarak?

Ben trompete başladığım gün solist olmak istediğimi anladım.Tek başıma trompet çalmayı, insanların beni dinlemesinden çok keyif alıyorum. Aslında yakın dönemde belirli bir planım yok hayalim ve kendim için belirlediğim projem solist olmak üzere zamanla olacaklara göre şekillendiriyorum.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s