Çocuk piyanist Deniz Alpaslan: “Sahnede çalmaya başladıktan sonra seslere odaklanıp seyirciyle arama görünmez bir perde çekiyorum”

Deniz Alpaslan 2007 yılında İstanbul’da doğdu. Piyano eğitimine 2011 yılında Nil Yenigün Müzik Atölyesi’nde başlayan çocuk piyanist, ardından Boğaziçi Sanat Akademisi’nde eğitimini sürdürdü. Akabinde Hisar Okulları Müzik Bölüm Başkanı Levent Atlıer, Deniz’in performansının iyileştirilmesi amacıyla kendisini Prof. Gülden Gökşen ile profesyonel piyano çalışmalarına yönlendirdi. Deniz, “ne çaldığın değil, nasıl çaldığın önemlidir” öğüdünü kendisine sık sık yineleyen ve başarıya giden yolun yüzde 10 yetenek, yüzde 90 ise çalışmak olduğunu her fırsatta anımsatan, onun gibi birçok değerli piyanist çocuğun hayatına dokunan, yönlendiren Prof. Gökşen ile çalışmalarına devam ediyor.

Birçok ulusal ve uluslararası ödülün sahibi olan, sahneye 4 yaşında çıktığından beri bu tutkusunu ilk günkü heyecanıyla koruyan Deniz, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli konserler verdi, hatta bu konserler arasında New York’taki Carnegie Hall ve Viyana’daki Glaesener Konser Salonu bulunuyor. Deniz’in Carnegie Hall’da seslendirdiği eser J.S.Bach 3 sesli envansiyon sol minör, Viyana – Glaese Konser Salonunda seslendirdiğim eser ise  J.Haydn Sonat HOb.xvi.12 La Majör’dü. “Seslendirdiğim iki eserden de sonra izleyicilerden çoğalan alkış sesleri beni yaşadığım heyecan sonrasında çok mutlu etmişti.  Bu kadar emeğin ve çalışmanın ardından izleyicilerin alkışları bütün heyecanımı unutturmuştu” diye anımsıyor o heyecanlı anları…

Deniz, halen konserlerine aktif olarak devam ediyor ve Hisar Okulları Orkestrası’nda yer alıyor. Gelecek hayalleri arasında piyanistlik yok, ama belki de kararını değiştirip müzikseverleri bu yetenekten mahrum etmemeyi düşünür. Kendisini, o heyecan dolu yaratıcılığını ve çalışma azmini, kendini samimi ifade ediş tarzında görmek, onu tanımak isterseniz aşağıda kendisiyle yaptığım çok keyifli bir söyleşi sizleri bekliyor:

Merhaba Deniz. Müziğe olan ilgin nasıl ortaya çıktı ve akabinde nasıl bir eğitime yöneldin?

Merhaba, aslında benim müziğe olan ilgimin ortaya çıkmasında annemin payı çok büyük. Yeteneğimi ilk kez, bir kültür daha kazanmam için gönderdikleri Nil Yenigün Müzik Atölyesi’nde keşfetmişler. Bu yeteneğimden aileme bahsettiklerinde, ailem de nasıl daha iyi bir eğitim alabilirim diye bu konunun üzerine araştırmalar yapmaya başlamış. Sonrasında adım adım seviyemi arttırarak devam ettiğim müzik eğitimimi, halen canım hocam Prof. Gülden Gökşen ile yoğun bir tempoyla sürdürüyoruz.

İlk kez sahneye çıktığın o anı, heyecanını anımsıyor musun?

Sahneye ilk kez 4 yaşımda çıkmıştım. Her dakikasını net hatırlayamamakla birlikte sahneye ilk kez sahneye çıktığım o an, sahne arkası da dahil olmak üzere çok heyecanlanmıştım. Ya hata yaparsam ve parçayı bir an tamamen unutup çalamazsam gibi tereddütlerin içine kapılıp gerçekten de çok stres olmuştum.  Genel olarak aslında hala sahneye çıkışımda çok stres ve heyecan yapan bir yapım var. Bu nedenle sık sık bu heyecanı yaşamaya devam ediyorum. Sanırım en büyük korkum ezberimi unutmak üzerine oluyor. Ancak aldığım eğitim gereği de sahnede bile olsam, eserleri çalmaya başladıktan sonra seslere odaklanıp seyirciyle arama görünmez bir perde çekiyorum.

Prof. Gülden Gökşen ile piyano çalışmalarını sürdürüyorsun. Peki öğretmeninin senin piyano çalış tarzına dair yaptığı öneriler ve genel olarak verdiği öğütlerden birkaçını bizimle paylaşır mısın? 

Prof. Gülden Gökşen hocamla derslere ilk başladığımız dönemde daha çok  bilek,  el ve kol rahatlatma teknikleri üzerine çalışmalar yaptık. Çünkü o döneme kadar herhangi bir rahatlatma tekniği üzerine bilgi öğrenmemiştim ve piyano çalarken kendimi çok kasıyordum doğal olarak bu durum ilerlememe engel oluyordu. Bu çalışmanın yanı sıra hocam Prof. Gülden Gökşen’in bana göre söylediği en anlamlı sözlerden biri “ne çaldığın değil, nasıl çaldığın önemlidir”. Bir de hocam başarıya ulaşan yolun yüzde 10 yetenek yüzde 90 çalışmakla aşılabildiğini söyler.

Yarışmalara katılım sana neler kattı? 

Her yarışma aslında benim için ayrı bir deneyim oldu. Yarışmalara katıldığımda, dünyanın bir çok ülkesimden gelen yarışmacıların çalış biçimlerini ve seviyelerini görüp deneyim kazanıyorum. Bu deneyim tecrübemi ve ufkumu daha da genişletiyor. Böylece bir sonraki yarışmaya hazırlandığımda bu tecrübelerimdem de faydalanarak, çıtamı daha da yükseltiyorum.Bu sebepten dolayı yarışmaların hepsi  bir basamak daha ileriye gitmemi sağlıyor.

Peki yurtdışında aldığın ödüllerden sonra nasıl bir heyecan yaşadın? 

Yurtdışında aldığım ödüllerin hepsi aynı zamanda da ülkemi güzel temsil ettiğim anlamına geliyor. Bu nedenle, ülkeme dönerken çok büyük bir gurur yaşıyor ve bir sonraki yarışma için sabırsızlanıyorum. Bu sabırsızlık içimdeki hırsı da büyütüyor.

New York’taki Carnegie Hall’da ve Viyana Glaesener Konser Salonu’nda çalma şansını yakaladın. O andaki duygularını anlatır mısın? Hangi eserleri seslendirdin ve dinleyicilerden nasıl geri dönüşler almıştın? 

İki ülkede de çok heyecanlanmıştım ve özellikle sahne arkasındaki bekleme anlarında heyecandan karnıma ağrılar girmişti. Daha önce de bahsettiğim gibi zaten her sahneye çıkışımda çok heyecanlanan bir insanım. Hele de dünyanın müzik merkezleri konumunda olan bu tür büyük salonlarda konser vermek böyle büyük ödüller alıp, en iyi konser salonlarında konser vermek bana apayrı heyecanlar yaşattı. Tüm bu heyecana rağmen bu iki konser salonunda verdiğim konserleri unutmayacağım ve her hatırladığımda da kendimle gurur duyacağım. Carnegie Hall’da seslendirdiğim eser J.S.Bach 3 sesli envansiyon sol minör, Viyana – Glaese Konser Salonunda seslendirdiğim eser ise  J.Haydn Sonat HOb.xvi.12 La Majör’dü. Seslendirdiğim iki eserden de sonra izleyicilerden çoğalan alkış sesleri beni yaşadığım heyecan sonrasında çok mutlu etmişti.  Bu kadar emeğin ve çalışmanın ardından izleyicilerin alkışları bütün heyecanımı unutturmuştu.


Piyanistlik sürecinde nasıl bir çalışma disiplini izliyorsun ve ne tür fedakarlıklarda bulundun?

Konservatuvarda okuyan bir öğrenci değilim, Gülden hocamla çalışmalarımı dışarıdan sürdürüyorum. Bu nedenle okulumla beraber piyano çalışmalarımı sürdürmek yaşıtlarıma nazaran benim için biraz daha zor oluyor. Buna rağmen bulduğum her boş zamanı en verimli şekilde değerlendirmeye ve başarılar elde etmek için sıkı bir tempoda mesai ayırmaya çalışıyorum. Eğer yarışma dönemindeysek, o süreçte ailemle geçirdiğim süreyi bile kısıtlıyor ve evde kalarak piyano başından kalkmıyorum.

Senin için vazgeçilmez, özel olan piyanistler kimlerdir ve neden?

Benim için vazgeçilmez, özel olan piyanistler günümüz genç piyanistlerinden Yuja Wang ve Lang Lang. Bunun yanında Vladmir Horowitz, Alfred Brendel gibi piyanistlerin de çalış biçimleri beni çok etkiliyor. Günümüzde çok fazla genç ve başarılı piyanist olduğunu düşünürsek, onların arasından sıyrılıp kariyer yapmanın daha zor olduğu bir gerçek. Bu nedenle Yuja Wang ve Lang Lang’in kariyerleri çok daha takdir edilmesi gereken bir durum. Horowitz ve Brendel gibi büyük piyanistlerin eserlere olan akademik yaklaşımlarını ise kendi yorumuma örnek almaya çalışıyorum.

Pandemi döneminde müziğe dair en çok neyi özledin? 

En çok hocamla yüz yüze ders yapmayı özledim. Çünkü dersleri ne kadar online yapıp çok güzel başarılar elde etsek de, yan yana olup işaretlemeleri hocamın yapması ve senkronize çalışmak benim için çok daha etkili oluyor. Ek olarak, sınıfça verdiğimiz konserleri, yarışmalarda kazandığım ödüller sonucunda gidip yüz yüze konser verebilmeyi çok özledim. Umarım kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Peki zaman makinesine girsen hangi kompozitörle tanışıp ona ne sormak isterdin? 

Eğer bir zaman makinesine girebilseydim, tanışmak isteyeceğim kompozitör Rachmaninoff olurdu. Bunun sebebi ise hem parçalarını çalmaktan çok keyif alıyorum hem de bestelerini kendi yorumuyla dinlemek isterdim. Ayrıca günümüz modern müziklerinden de çalıp fikrini sorardım. 

Piyanondan ayrı kaldığında neler hissediyorsun? Piyano senin hayatında nasıl bir önceliğe sahip? 

Piyanomdan ayrı kaldığımda öncelikle suçluluk hissediyorum çünkü çalışmadığım her gün ellerime zarar veriyor ve bu zararda gerilememe neden oluyor. Hatta bu nedenle ailem yazlığımıza bile çalışmam için piyano aldı. Geleceğe dair bir çok hayalim olduğundan dolayı piyanonun bu hayallerden bir tanesi oldupunu söyleyebilirim. Piyano çaldığım sürece bu işin hakkını verip, en başarılı şekilde yapmak hedefim. Ancak gelecekte piyanistliği meslek olarak düşünmüyorum. Bunun sebebi de başka bir alanda yıldızımın daha da parlayacağına inandım.
Herhangi bir kurumsal destekten, fondan, burstan yararlanıyor musun? 


Okulum yani Hisar Okulları’nın orkestrasında yer alıyorum ve aynı zamanda bireysel olarak birçok konserlerim oluyor. Bu yıl müzik ödülünü ve müzik bursunu kazandım. Lise hayatım boyunca da bu fırsattan yararlanacağım için çok mutlu oldum.


Peki piyano repertuarının vazgeçilmezi olan besteler ve besteciler hangisi?

Barok Dönemi baz alırsak Bach ve Scarlatti, Klasik Dönemden Haydn, Mozart veya Beethoven, Romantik Dönemden Chopin, Lizst, Rachmaninoff, Schumann, Brahms gibi bestecilerden biri, Empresyonist Dönemden Ravel ve Debussy ve son olarak Modern Dönemden bir besteci repertuvarımızda bulunmalı. Tabi ki Czery’den itibaren bir çok bestecinin etütleri de gerek teknik, gerekse de yorum anlamında çalış biçimimizi olumlu yönde etkiliyor.

Son olarak; yakın geleceğe dair hayallerinden, projelerinden söz eder misin? Kendini nerede, nasıl hayal ediyorsun

Yakın geleceğimde, konserlerime devam etmek, yarışmalarda dereceye girip daha farklı konser salonlarında konserler vermek istiyorum. Belki kendimi geliştirmek amaçlı daha farklı seçenekler de olabilir. Yeni repertuarıma başladım ve şu ana kadar oldukça iyi gidiyor. Umarım en kısa sürede her şey normale döner ve etkinliklerimizi yüz yüze gerçekleştirebiliriz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s