
Hacettepe Üniversitesi Caz Anasanat Dalı öğretim görevlisi Serkan Alagök, 1990 yılında Ankara’da doğdu ve ilkokul öğreniminin ardından müzik öğrenimini Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Nefesli Çalgılar – Fagot Bölümü’nde tamamladıktan sonra aynı okulda yüksek lisans eğitimini de bitirdi. Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda fagot alanında sanatta yeterlik eğitimine devam ediyor.
2005 yılında profesyonel olarak davul çalmaya başlayan Alagök, o tarihten itibaren Türkiye’de ve dünyada çeşitli konserlerde ve festivallerde bir çok sanatçıya eşlik etme, albüm kayıtlarında yer alma ve televizyon programlarında çalma fırsatı buldu. Bulgaristan Bansko Caz Festivali, America Washington Turkish Jazz Week, Özbekistan Taşkent Caz Festivali dünyada verdiği konserlerden sadece birkaçı. Sibel Köse’den Önder Focan’a, Ozan Musluoğlu’ndan İmer Demirer’e, Yıldız İbrahimova’ya dek birçok sanatçıya eşlik etmiş başarılı bir genç müzisyen kendisi…
Alagök ayrıca Bilkent Senfoni Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ve Hacettepe Senfoni Orkestrası’nda, Hacettepe Fagot Dörtlüsü, Quarter Bassoon Ensemble’da fagot sanatçısı olarak görev aldı. 2014 yılından beri ise Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Caz Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak genç müzisyenlerin yetişmesinde büyük rol oynuyor. Hem öğrencilerini hem de kendini sürekli geliştirmeyi önemsiyor Alagök.
Birkaç ay içerisinde Koray Ergünay (bas gitar) ve Burak Yücesoy (flüt,saksofon) ile kayıtlarına başladığı şarkıları bitirecek ve böylelikle ilk defa fagot ile doğaçlama sololar çaldığı bir kayıt müzikseverlerle buluşacak.
Bir de dörtlüsü var Alagök’ün ve adı Quarter Bassoon Ensemble. Amaçları sadece fagot dörtlüsü olarak konser vermek değil başka çalgıları da bu oluşumun içine katarak bir topluluk kurmaktı, ancak henüz bu hedefi gerçekleştiremediklerini ifade ediyor. Dörtlğ, Ozan Evruk, Mustafa Kemal Saydam, Onur Üzülmez ve Serkan Alagök’ten oluşuyor. “Farklı dönemlerden, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan arkadaşız, yaklaşık 7 yıldır beraber çalışıyoruz ancak hepimiz farklı orkestralarda ve şehirlerde aktif konserlerde yer aldığımız için çok sık bir araya gelemiyoruz. Ozan Evruk uzun yıllar Bilkent Senfoni Orkestrası’nda fagot grup şefliği görevindeydi şimdi Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde görev alıyor. Mustafa Kemal Saydam Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası’nda(A.S.O) fagot sanatçısı olarak çalışıyor. Onur Üzülmez ise Hacettepe Senfoni Orkestrası’nda fagot sanatçısı olarak görev alıyor” diye tanıtıyor dörtlüyü.
Kendisiyle fagot icracılığı, caz sanatçılığı, caz müziğin hayran kitlesi, caza ilgi duyan çocuk müzisyenler, başarılı bir caz müzisyeni olmanın kriterleri ve daha nice konuda çok keyifli ve hoş bir söyleşi gerçekleştirdik.
Fagot erken yaştan beri ilgilendiğiniz bir enstrüman mıydı, yoksa konservatuarda yönlendirme sonucu mu ona yöneldiniz? Elinize bu enstrümanı çocuk yaşta ilk aldığınızda neler hissettiğinizi anımsıyor musunuz?
Kesinlikle ilgilendiğim bir enstrüman değildi. Konservatuvara kabul edilmeden önce fagot hakkında hiçbir fikrim yoktu. Annem ve beni konservatuvar sınavlarına hazırlayan dayım, enstrüman seçimini jürideki hocalara bırakmamı, onların benim için en doğru kararı vereceğini söylediler. 11 yaşında bir çocuk için fagot gerçekten çok zor bir enstrüman. Yaklaşık 5 kg ağırlığında, üflemesi çok zor, düzgün bir hava basıncı ve dudak pozisyonu ile üflenmediği zaman hiç güzel sesler çıkmıyor, dolayısı ile beni zor günler bekliyor diye düşündüm. Fagotla beraber vakit geçirdikçe ve usta fagotçuları dinledikçe ifade gücü çok yüksek, birçok karaktere bürünebilen müthiş bir çalgı olduğunu anladım ve iyi ki fagotçu olmuşum dedim.
Hem nefesli hem de vurmalı çalgılarda eş zamanlı gelişen bir kariyeriniz söz konusu. Bu iki çalgı türü sizce birbirini hangi noktalardan tamamlıyor?
Vurmalı çalgılar ailesi çok geniş olduğundan kendi alanım olan davul ile sınırlandırıp örnekler vereyim. Nefesli saz çalanlar, bir müziği çalarken cümle başlangıcı ve sonlarını yani izlenmesi gereken melodik hattı belirleyip nefeslerini, dinamiklerini ve artikülasyonlarını buna göre ayarlarlar. Davul gibi vurmalı çalgılar uzayan seslere ve notalara sahip olmadıklarından icracılar bu hatları yakalamakta sorun yaşayabilirler ve beraber müzik yaparken bu hatları dikkate almadan çaldıklarında cümlelerin gidişatını ve anlamını bozabilirler. Melodik hat takibi sadece nefesliler değil tüm çalgılar için geçerlidir ancak nefesli çalgılar nefeslerini bu hatlara göre aldıkları için hattı en iyi belirten çalgılardır. Dolayısı ile nefesli çalgıları iyi tanıyan, dinleyen ve inceleyen bir davulcu onlar ile beraber çaldığında cümlelerin anlamlarını çok daha rahat anlayacaktır, bu da kuşkusuz müzikteki iletişimi daha iyi bir noktaya getirecektir. Davul gibi sazların temel görevi çalınan müziğin gerektirdiği salınım (swing) hissini ortaya çıkartan ritimler çalmaktır. Bu salınım hissini notalar arasındaki boşluklar, eğer dans müziği ise koreografideki hareketler belirler. Her müziğin kendi salınım hissiyatı vardır ve bu hissiyatı en saf haliyle ritim enstrümanları aktarır. Müziğin gerektirdiği salınımı ve ritimleri bilen nefesli çalgıcılar sololarını bunları bozmayacak hatta geliştirecek şekilde tasarlayacaklardır bu da tüm ekibin daha iyi duyulmasını, bireysellikten uzak, bilinçli ve müziğe daha iyi hizmet eden bir icrayı sağlayacaktır. Bu şekilde birbirlerine yardımcı olduklarını düşünüyorum.
Caz müziği kariyerine ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Caz müziği eğitiminizden söz eder misiniz?
14 yaşında davul çalmaya başladığımda ağırlıklı rock, funk, fusion müzikle ilgileniyordum. 1-2 yıl sonra bu müziklerin hepsinin ortak bir atası olan caz müziğine daha derin bir ilgi duymaya başladım. Chick Corea Electric Band, Dave Weckl, Mike Stern, Alan Holdsworth gibi fusion jazz kayıtlarının üzerine çalışıyordum. 2009 yılında konservatuvarda fagot eğitimime devam ederken caz bölümü açılacağı haberlerini aldım ardından Hacettepe’ye caz bölümünü kurmak için Amerika’dan Türkiye’ye gelen Emre Kartari ile tanıştım. Bölümde kendisi ile dersler yaptım ve çaldığı konserlerin büyük çoğunluğunu yakından izledim. Benimle müfredatını paylaştı ve izlemem gereken yolun çok daha eski caz müzisyenlerinden geçtiğini anlattı. 2010 yılında fagot eğitimime devam ederken caz bölümünün derslerine bölüm dışından girdim. O yıllarda Amerika’dan bölümümüze gelen Skip Gailes, Howard Curtis, Adam Larrabee, Mike Richmond, Tim Collins gibi çok değerli müzisyenlerin derslerine katıldım. Emre Kartari o sıralar şimdi kapanmış olan Bilkent Üniversitesi Caz Bölümü’nün kurucusu Polonya’lı piyanist Janusz Szprot ile çalıyordu, ancak gruptan ayrılacağını, benim onun yerine çalmak isteyip istemediğimi sordu, bende tabii ki büyük bir hevesle çalmak istediğimi söyledim, Janusz Szprot, Meltem Ege ve Murat Ulus’la Janusz Szprotun aramızdan ayrıldığı 2019 yılına kadar hep beraber çaldık onlardan çok şey öğrendim. Yanlış hatırlamıyorsam 2012 yılında Emre Kartari Hacettepe Üniversitesi’ndeki görevinden ayrıldı ve İzmir Yaşar Üniversitesi’nde göreve başladı. Gittikten sonra çaldığı gruplara beni önerdi bu tarihten sonra Türkiye’deki birçok caz müzisyeni ile sahne alma şansı buldum, hepsi çok eğitici tecrübelerdi. Emre Kartari ve Amerikalı hocaların gitmesinin ardından bölümün başına Dr. Bülent Gökhan Somel geçti, ve bana davul hocasına ihtiyaçları olduğunu ve benim ders vermemi istediğini söyledi, ben de elimden geleni yaparım dedim, halen öğrencileri ve kendimi eğitmek için elimden geleni yapmaya devam ediyorum.

Ulusal ve uluslararası çapta birçok önemli caz festivalinde yer aldınız. İçlerinden sizi en çok etkileyen hangisiydi ve anımsadığınız çarpıcı bir sahne deneyiminizi aktarır mısınız?
Washington Türk Büyükelçiliği Rezidansı’nda verdiğimiz konser beni en çok etkileyen konserdi. 1930’lu yıllarda elçilik binası olarak kullanılan bu yapı caz tarihi açısından büyük bir öneme sahip. Siyahi insanların otobüslere bile alınmadığı, şiddetli ırkçılığa maruz kaldığı dönemlerde bu duruma anlam veremeyen Ahmet ve Nesuhi Ertegün kardeşlerin büyük emekleri sonucunda siyah ve beyaz caz müzisyenlerinin beraber sahne alıp diplomatlar ile aynı masada yemeğe katıldığı bir yerdir, Duke Ellington dahil pek çok caz müzisyenini ağırlamış bu binada konser vermek beni çok etkiledi. Unutamayacağım başka bir deneyim Bulgaristan Bansko Jazz Festivali’nde sahne almadan önceki gün bisiklet kazası geçirip köprücük kemiğimi kırmıştım ve bu şekilde sahneye çıktım.
2014 yılından beri Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Caz Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev alıyorsunuz. Öğrenci profilinizde, ilgi alanlarında, başarılarında ve geleceğe dönük beklentilerinde yıllar içinde bir değişim gözlemliyor musunuz?
İlk zamanlar caza karşı ilgisi olmayan ancak yetenekli öğrenciler sınavlara giriyordu, şimdilerde giren öğrenciler çok daha bilinçli ve iyi hazırlanıp geliyor. Müzisyen popülasyonunun artması, iş olanaklarının azalmasından dolayı çok yönlü olmaya çalıştıklarını görüyorum. Yeteneklerini sergilemek konusunda daha iyiye gidiyorlar. Ancak arkadaşlık bağları eskiye göre daha zayıf, bir araya gelip müzik hakkında konuşup daha sık beraber çalışmaları gerekiyor. Müzisyen olmak ne yazık ki git gide zorlaşıyor ve onlar da bunun farkında, bazen geleceğe dönük endişelerini paylaşıyorlar ve ne yazık ki çok haklılar.
Türkiye’de caz müzik dendiğinde sizce elitist bir algı mı doğuyor, yoksa klasik müziğe göre dinleyici kitlesi daha mı geniş bir yelpazeye yayılmış?
Cazın gerçekte ne olduğunu bilmeyen bazı kesimlerde böyle bir algı olabilir “caz yapma” diye bir deyim boşuna çıkmamıştır sanırım. Cazın klasik müziğe göre daha geniş dinleyici kitlesine sahip olduğunu düşünüyorum. Caz müzisyenleri varlıklarını sürdürebilmek ve müzik dünyasının içinde aktif kalabilmek için popüler müziklerin içerisine kendilerini entegre edebiliyorlar, geçmişten beri bu şekilde kitlelerini arttırıp yeni caz türleri ortaya çıkartıyorlar. Rocknroll, funk, fusion gibi birçok tür caz müzisyenlerinin bu şekilde ortaya çıkardığı türlerdir, son yıllarda gelişen hiphop jazz bunun en güzel örneği. Aldıkları eğitimden dolayı klasik müzik camiasının bunu yapması, caz müzisyenlerine göre çok daha zor.
Peki, caz dünyası Türkiye’de ve dünya çapında sizce erkek egemen bir alan mı?
Enstrüman çalanlara bakacak olursak erkek egemen görünüyor, ancak şarkıcılarda kadın sayısı üstün gibi.
Genel olarak Türkiye’de caz müziğinin güncel durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Uluslararası sanatçılarla kolektif çalışmalar yeterli mi? Daha iyiye, daha güzele ulaşabilmek için sizce neler yapılmalı?
Türkiye’de caz müziğine her yaştan kesimin ilgisinin arttığını ancak caz müzisyenlerinin iş olanaklarının azaldığını düşünüyorum. Daha çok kulüp açılması, festivaller yapılması ve konser salonlarının caz müzisyenlerine daha çok yer vermesi gerektiğini düşünüyorum. Genç caz müzisyenlerine daha çok sahne imkanı verilmesi ve cesaretlendirilmeleri gerekiyor. Tanınırlığı yüksek sanatçıların, basın-yayın organlarının ve Kültür Bakanlığı gibi devlet kurumlarının caz müzisyenlerine destek vermesi onların seslerini duyurması gerekiyor. Festival programlarından da anlaşılacağı gibi dövizin yükselmesi uluslararası sanatçıların ülkemize gelmesini zorlaştırıyor, bunun önüne geçmek ne yazık ki bizim elimizde değil. Günümüzde gençlerin de caz müziğe ilgisi arttığı için canlı müzik yapan bütün mekanların caz müzisyenlerine programlarında yer vermesi, bu müziğin kitlesini, farkındalığını arttıracağı gibi mekanlar için de iyi olacağını düşünüyorum. Bizler de elimizden gelenin en iyisini yapmalı, iyi müzisyenler yetiştirerek tüm ülkenin kültür sanat seviyesini yukarı taşımalıyız.
Genç Türk cazcılarına ne tavsiye edersiniz? Enstrümanlarıyla ilişkileri nasıl olmalı? Nasıl araştırmalar ve çalışmalar yapmalılar?
Telaffuzu gerçekten zor bir dil öğrendiğimiz için sabırlı olmalarını, iyi bir temel için eski kayıtları çok dinlemelerini ve çok çalışmalarını tavsiye ederim. Caz müzisyenleri birçok müzik türünden etkilenir ve farklı müzik türlerini çalmak onlar için çok zor değildir, bundan dolayı daha az emek isteyen, daha çok ilgi gören müzikleri çalmayı ve çalışmayı tercih edebilirler, ancak bu potansiyellerini kullanmalarına engel olabilir. Enstrümanlarını en yakın arkadaşları gibi görmeliler, her ilişkide olduğu gibi enstrüman ile olan ilişkilerde de inişler ve çıkışlar olabilir, ancak yeteri kadar emek harcanıp güçlü bir bağ kurulduğunda bu dalgalanmalar ilişkiye zarar vermez. Sahne arkadaşları ile sık sık bir araya gelip müzik dinleyip analizler yapmalılar. Araştırma yaparken sevdikleri müzisyenlerin geçtikleri yolun tamamını görmeye çalışmalılar. Çalışma rutinleri, kimleri dinledikleri, müziğe bakış açıları onları etkileyen hocaların hangi yollardan geçtikleri gibi detaylı bilgileri edinmeye çalışmalılar. Enstrümanların nasıl çalışılması gerektiği hakkında çok fazla yöntem ve fikir var, kendilerine uyanı bulmalarını, zayıf yönlerinin üzerine gitmelerini ve enstrümanları ile uzun saatler geçirmelerini tavsiye ederim.
“Başarılı” bir caz müzisyeni olmanın kriterleri sizce nedir?
Caz müzisyenleri ile sahneye çıkabilecek seviyede stil, form, şarkı bilgisi, müzikalite, iletişim ve tekniğe sahip olan, beraber çaldığı grupları daha iyi duyuran bir caz müzisyenine başarılı diyebiliriz bence.

Pandemi dönemini nasıl geçirdiniz? Konserler yeniden canlı başladığında ilk sahne alacağınız anın hayalini kurduğunuz oluyor mu? En çok neyi özlediniz müziğe dair?
İnişli çıkışlı geçti. İlk zamanlar verimli bir şekilde kendimi geliştirmeye çalıştım ancak süreç uzadıkça hayattaki önceliklerimin başında gelen müziğin değerini sorgulayıp uzaklaştığım zamanlar da oldu, bu zamanlarda başka uğraşlardan beslendim ancak hiçbiri müziğin yerini tutmadı. En çok özlediğim şey sahnede beraber çaldığım arkadaşlarımla konuşmadan sohbet etmek, birbirimize kapılar açıp izleyicileri de o kapılardan içeri buyur etmek. Bu süreçte derslerimizi uzaktan devam ettirsek de öğrencilerle yüz yüze ders yapmayı çok özledim umarım bu küresel salgın kısa sürede son bulur.
Bu dönemde dijital ortamda konserler verdiniz mi?
Evet üçü canlı olmak üzere dört konser verdim.
Kariyerinizde geriye dönük olarak değiştirmek istediğiniz herhangi bir şey var mı?
Yüksek lisansta yurtdışına gitmek iyi olabilirdi.
Bir fagot sanatçısı sağlığında en çok neye dikkat etmeli?
Çalarken kullandığı askıya ve duruşuna dikkat etmeli, bazı askılar omuza, bazıları boyuna baskı yapıyor. Aralıksız uzun saatler çalışmak zorunda ise mutlaka omuz ve boyun esnetme hareketleri yapmalı.
Caz müziği tarihinde geçmişte hangi döneme ışınlanmak isterdiniz ve neden?
1950-1970 arası. Çünkü halen caz dünyasının büyük bölümü bu yıllar arasındaki müzikleri iyi şekilde çalabilmek için uğraşıyor ve bunun için rahatlıkla bir ömür harcayabilirsiniz. Belki ileride fikrim değişir ama uzun bir süre daha ben de bunun için uğraşacağım. Bu yıllarda caz müziğinin geçirdiği hızlı evrime, müzisyenlerin adaptasyonuna ve idollerimin performanslarına canlı şahit olmak isterdim.
İlham aldığınız caz müzisyenleri, fagot sanatçıları kimler?
Caz müzisyenleri: Miles Davis, Charlie Parker, Wayne Shorter, John Coltrane, Elvin Jones, Philly Joe Jones, Max Roach, Roy Haynes, Ben Riley, Tony Williams, Emre Kartari, Ferit Odman, Kenny Garrett, Thelonious Monk, Bill Evans, Aydın Esen, Brian Blade, Bill Stewart, Gregory Hutchinson, Jeff Hamilton, Chick Corea, John Scofield, Chris Dave, Kurt Rosenwinkel.
Fagot sanatçıları: Klaus Thunemann, Marc Trenel, Stefan Schweigert, Sergio Azzolini, Dag Jensen, Gustavo Nunez.
En çok sevdiğiniz ve okurlarımıza önereceğiniz üç caz albümünü öğrenmek isterim.
Miles Davis-Kind Of Blue, Wayne Shorter-Speak No Evil, Aydın Esen- Anadolu
Peki aynı sahneyi paylaşmayı çok istediğiniz caz sanatçısı kim ve neden?
Saksofoncu Kenny Garrett! Konserlerini dinlediğimde alt tarafı bir enstrüman, bundan nasıl böyle büyük bir enerji çıkabilir diye düşünüyorum. Hep harika davulcularla çalıyor ve onları sahnede düete davet ettiğinde davulcuların içinden ateş çıkartıyor. Normalde sık takip ettiğim davulcular Kenny Garrett’la çalarken bambaşka bir mod içerisinde potansiyellerini sonuna kadar kullanıyorlar. Bu deneyimi yaşamak isterdim.
Peki önümüzdeki zaman dilimine yönelik planlarınız neler?
Birkaç ay içerisinde Koray Ergünay(bas gitar) ve Burak Yücesoy(flüt,saksofon) ile kayıtlarına başladığımız şarkıları bitireceğiz. Benim için özel çünkü ilk defa fagot ile doğaçlama sololar çaldığım bir kayıt olacak. Önümüzdeki zamanlarda fagotla doğaçlama becerilerimi geliştirip aktif bir şekilde konserlerde kullanmak istiyorum. Yazdığım müzikleri düzenleyip, geliştirip yenilerini yazacağım. Öğrencileri ve kendimi geliştirmek için çalışmaya devam etmeyi planlıyorum.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.
İlginize ben teşekkür ederim.