Tarkan Şendal: Uzakyol gemi kaptanlığından kilise orgçuluğuna uzanan ilham verici bir genç müzisyen

Genç müzisyen Tarkan Şendal, piyano ile 14 yaşında lisedeyken tanışmış, ama o zamana dek ailesinden aldığı müzik eğitimi sayesinde bu dünyaya hemen adapte olmuş. Ancak Şendal’ın müzik yolculuğu klasik bir şekilde konservatuar eğitimiyle başlamamış. En başta uzakyol gemi kaptanı olmak üzere öğrenimine devam ederken bu kariyer tercihinin onun kendi iç sesini yansıtmadığını fark ederek eğitimini yarıda bırakıp Taksim’de bir müzik mağazasının piyano departmanında çalışmaya başlamış; ve burada pratiklerini artırmış, bir yandan da teknik bakım, tamir, akord işlerini öğrenmiş. “Yazın beyaz üniformayı giyip asaletle caddelerde yürüdüğüm bir hayattan elimde alet çantasıyla tozlu tulumla ama huzurla yolda yürüyecek bir hayata evrildim” diye ifade ediyor bu tercihini.

Mağazada normal bir çalışma günü bir Dominikan rahibi ve org ustası olan Padre Giuseppe Gandolfo ile tesadüfen tanışan Şendal için bu tanışıklık usta-çırak ilişkisine evrilmiş ve Padre onu kiliseye davet etmiş. Şendal’ın kilise orguyla tanışıklığı o an başlamış. Bir kaç kez beraber çalışma ve ustasından bu enstrümanı dinleme imkanı elde ettikten sonra Padre’nin İzmir’e atanmasıyla birlikte yolları ayrılmış. Bu sıralarda da çalıştığı mağazadan ayrılan ve piyano öğretmeni olarak çalışmaya başlayan Şendal, bir yandan da org çalışmalarına devam etmiş, ancak çalışmak istediği repertuvardan kaynaklı olarak daha büyük bir orga ihtiyaç duymuş. Ustası ona Harbiye’de bulunan St. Esprit Katedrali’ni tavsiye etmiş. Katedral’den çalışmak için izni aldıktan sonra artık Şendal bu yolda ilerlemeye başlamış. Piyano teknisyenliğinden dolayı orgun da iç yapısına merak duyan ve akort etmek isteyen Şendal için işler aslında o kadar kolay olmamış, çünkü kilise orgunun yapısı ve boru sistemleri piyanodan oldukça farklıymış. Polonya’ya karşı duyduğu ilgi onu internette orada bulunan org yapımcılarını aramaya yönlendirmiş ve bir iki telefon görüşmesi sonrası bir firmadan 6 ay boyunca teknik destek aldıktan sonra Şendal bu firmada gönüllü stajyerlik yaptıktan sonra artık kilise orguna dair farklı restorasyonlar ya da org taşıma/seslendirme işlemlerinde beraber çalışmaya başlamışlar.

2018 yılı sonbahar staj dönüşü Şendal’ın artık hedefi ülkedeki orgları bulmak, listelemek, tamire muhtaç olanlara da mümkün olduğunca el atmak ve bunları duyurmak olmuş. Hemen St. Esprit Katedrali ile işe başlamış ve genel bir iyileştirme yapmış. 2019 yılı başında İstanbul Kilise Orgları Ekibi’ni (Istanbul Pipe Organ Team) kurmuş ve ekip şu anda 5 kişiye ulaşmış. Şişhane’de bulunan Kırım Kilisesi’nin 1911 tarihli İngiliz orgu ilk işleri olmuş ve takiben bir konser düzenlenmiş. Sonrasında Pera’daki St. Helena Kilisesi’nin 1888 tarihli İngiliz orgu ve Sarıyer’de bulunan Santa Maria Kilisesi’nin 1896 tarihli Avusturya-Macar orgunu da tamir etmiş ve konser vermişler. Bir sene içinde 3 org 3 konser hatrı sayılır bir başarı olmuş.

Pandemi sebebiyle etkinliklerin durduğu zamanda da gerekli izinleri alarak 3 farklı kilisede 3 farklı org ile atölye çalışması organize etmiş ve ilgili müzikseverlere farklı orgları ve repertuvarları tanıtmış. Türkiye’nin ilk farklı orglardan kayıt alınarak oluşturulmuş org albümü, çeşitli makaleler, röportajlar, raporlama, ekspertiz ve orglarımızın kayıt bankalarında yer alması gibi hedefleri olan Şendal halihazırda ekibiyle beraber Ankara CSO eski binasında bulunan Alman orgunun tamirini yürütüyor. Hayattaki amacı ise; bu ülkenin orgları ile dünyanın en zengini olduğunun bilinmesi ve bir gün müzik kurumlarında eğitiminin verildiğini de görmek…

Kendisiyle Türkiye’deki orgların tarihçesi, Osmanlı’da org müziği, orgla çalmaktan en çok hoşlandığı eserler, dinleyici profili gibi çok farklı konularda oldukça bilgileneceğinize, bir enstrümana dair yepyeni bilgilerle donatılacağınıza emin olduğum keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik:

Piyanoya birçok piyanist gibi çok erken bir yaşta başlamadınız; hatta 14 yaşına kadar bu enstrümanla tanışmadığınızı ifade ettiniz. Bu sizde bir dezavantaj doğurdu mu? Piyanosuz geçmiş olan o seneleri nasıl bir yöntemle telafi ettiniz? 

Piyanist olmak gibi bir kariyer planlamadığım ve her zaman da kendi sevdiğim müzikleri çalmak üzerine çalıştığım için piyanoya ileri yaşta başlamamın bir dezavantajını görmedim. Çalışırken her zaman dar ve mekanik kalıplardan uzak kalarak, enstrümanımın kabiliyetince ortaya çıkabilecek en ifadeli icrayı sunmak üzerine yoğunlaştım. Lise döneminde çok boş vakit yaratabildiğim için günde 4-5 saat çalışabiliyordum ancak lise sonrasında bu süre gittikçe azaldı ve şu an piyanoya orga ayırdığım haftada birkaç saatten daha az vakit ayırabiliyorum. Parmaklarımla da aramı iyi tutup onlara hiç “çalışmazsanız paslanırsınız…” gibi şevk kırıcı düşüncelerle gitmediğimden dolayı kondisyonumu da hep taze hissediyorum. 

Aslında yaşam öykünüz, hayallerinin peşinden geç gitmeye başlayan birçok kişi için ilham verici. Uzakyol gemi kaptanlığından orgçuluğa ve piyanistliğe giden bu süreçte sizi neyin motive ettiğini biraz o dönem ışığında anlatır mısınız? 

Denizcilik mesleği, deniz tutkusu olan ve gurbetvari bir yaşantı sürebilecek nitelikte insanlar için çok ideal bir meslek. Ben ise ilk gemi stajımdan sonra böyle olmadığımı farkettim, ki stajı da tamamlamadım. Yazın beyaz üniformayı giyip asaletle caddelerde yürüdüğüm bir hayattan elimde alet çantasıyla tozlu tulumla ama huzurla yolda yürüyecek bir hayata evrilmemde ise ailem en büyük destekçim olmuş ve enstrüman mağazasına da çalışmak üzere kabul edilmiş olmam bir saniye daha düşünmeden bana tam olarak müziğe yönelmem için yetmişti.  

Org müziği sizde neler çağrıştırır? 

Öncelikle tonal müzik çerçevesinde ifade etmek isterim. Tonal müzik; yapısı, formları, estetik ve güzellik adına yaptığı tavsiyeleri ve sesin doğasına olan saygısıyla favorim olan ve çalmaktan en çok keyif aldığım türdür. Org ise enstrüman olarak materyal ve ses doğası ile en uyumlu ve barışık enstrüman olarak bu müziğin icrasını en üst seviyelere çıkaran bir enstrümandır. İncelikli ve ifadeli bir müzik sizi org katında göklere yükseliyormuş gibi hissettirir. Ama hayat sadece huzurdan ibaret değildir. Org ile şu hayattaki adaletsizlikleri, öfkenizi, yapılan zalimlikleri ve tüm kötülükleri de bir tınının en gergin halinde ifade edebilirsiniz. Diğer enstrümanlardaki yumuşak ve güçlü nüansların yerini orgda ses aileleri ve ses dalgasını amplifiye etmenin zenginliği alır.

Tesadüflere inanır mısınız? 

Yaratıcı’nın bizi izlediğini ve bizim bazen dar çerçeveden görüp eleştirdiğimiz hususları onun daha geniş çerçeveden görerek hayatlarımıza, biz de çabalıyorsak tabi, zaman zaman tatlı dokunuşlar yaptığına inanırım. Bazen bu dokunuşları anlamlandıramayarak tesadüf diyebiliriz, ama ben bu düşünceyi paylaşmıyorum. Hayatımı yönlendirmem için gerekli şartlar ve önüme açılan fırsatlar kendiliğinden ortaya çıkmadı. Bir tutkunun, sevginin ve adım atmaktan kaçmamamın neticesinde birbirimize doğru geldik.

Türkiye’de ve belki de Osmanlı döneminde org kullanımı ne kadar yaygındı? 

Osmanlı’nın org ile tanışması 1599 yılında Kraliçe Elizabeth’den gelen bir hediye ile başladı. Dallam ustanın yaptığı org hem kendi kendine çalan hem de icracı ile çalınabilen, hareketli meleklerle süslenmiş değerli bir işçilikti. O sıralar beğenmiş olsak da sonrası org için pek hayırlı olmamış. 19.yy’a geldiğimizde ise özellikle Pera bölgesinde Levanten ailelerin ve yabancı müzisyenlerin yoğunluğu bir çok kayıtta meslek olarak “org öğretmeni” ibaresini görmemizi sağlıyor. İstanbul’un en önemli orgçuları arasında Gustav Helbig, Charles Estes gibi öne çıkan isimleri burada yadetmek lazım. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra klasik müzik alanında değerli çalışmalar ve yeniliklere imza atmış olsak da orglar genel olarak arka planda kalmış. İyi orgu olan finansal anlamda güçlü bir iki kilise ve Robert Koleji dışında orguna pek sahip çıkanı anımsamıyorum. Robert Koleji hem müzik hem de org konusunda İstanbul’un en önemli merkezi olmuştur. Bir süre Helen Edebiyat Cemiyeti de bu konuda ciddi çalışmalar yapmış ve harika bir Fransız orgu getirtmiş ise de org nihai evini kilisede bulmuş, üstüne kaderine terkedilmiştir. Bazı orglarımız hem geldiği dönem olan 19.yy ortası-20.yy başı Osmanlısında hem de Cumhuriyetimizin kuruşundan sonraki dönemde kullanılmış olup bakımları konusunda da hassas davranılmıştır. Ancak bu konudaki genel hissiyatım, şu zamana kıyasla geçmişte orglarımıza daha çok özen vermiş olduğumuz yönünde.    

Peki, sizce yeryüzünde, geçmişte ve şu anda en iyi orgcular kimlerdi? 

Öncelikle rahmetli hocalarım ile başlayalım; Clerembault, Frescobaldi, Bach, Valeri, Guilmant, Widor, Elgar, Padre Davide,… gerçekten çok iyi birer icracı ve bestecilerdi. Günther Ramin ve Karl Richter gibi çok önemli orgçular da geldiler geçtiler. Şu an Luca Scandali ve Jean-Baptiste Dupont gibi isimler gerçekten dünya standartlarında performanslar sunmaktadır. Ülkemizde bulunmuş isimler arasında ise Helbig ve Estes ile günümüzde hayatta olan ve İzmir’de yaşayan Dominiken rahibi Giuseppe Gandalfo’yu ülkemizin tek gerçek org ustası ve icracısı olarak sayabilirim. 

Orgla çalmaktan en çok hoşlandığınız eserler hangileri? 

Orga göre değişir. Örneğin; klasik bir İtalyan orgunda çalışacaksam o ekolde ve org yapısına uygun eserler vermiş kişileri seçerim, Padre Davide gibi. İngiliz orgunda çalışacaksam Elgar seçerim. Fransız orgunda çalışacaksam Widor, Alman orgunda çalacaksam Bach vs. gibi. Harbiye’deki katedralde genel olarak Bach ve Clerembault’tan güçlü eserler çalmayı severim. Ama St. Piyer Kilisesi’ne gidince orada en melekvari seslerle en tatlı eserleri seçerek çalarım. Ülkemizde org repertuvarında genel olarak her lezzeti duyabilecek kadar seçeneğimiz bol olsa da müzisyenler genelde org görünce hemen Bach hatta bazen Chopin çalmaya yelteniyorlar.

Türkiye’deki orglar genellikle Alman yapımı mı, yoksa başka ülke üretimleri de var mı? Ne zaman ülkeye girmişler? Hangi amaçlarla kullanılmışlar?

Öncelikle, org denilince aklımıza ilk Almanya’nın geliyor olmasının ve org görünce aklımıza hemen Bach’ın geliyor olmasının bu konudaki genel bir eksikliğimiz olduğunu söylemeliyim. İtalya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Amerika gibi ülkelerde de harika org yapımcıları ve orglar var. Ülkemizde Hollanda haricinde, org yapmış neredeyse her memleketin orgu var. Hristiyan cemaatlerin çeşitli olması ve köklerinin farklı ülkere dayanıyor olması bize org konusunda mükemmel bir çeşitlilik katmış. İtalyan, İngiliz, Fransız, Alman, Amerikan ve Avusturya-Macar menşeli orglarımız mevcut. Şu an mevcut olan orgların tamamı ülkemize 1800’lerin ortalarından 1900’lerin ikinci yarısının başlangıcına kadar olan bir dönemde gelmiş. Kiliselere gelen orglar öncelikli olarak ayine ruh katmak ve onu daha canlı kılmak için gelmişse de Katedral gibi önemli bir kiliseye gelen org tabi ki konserlere de ev sahipliği yapması amacı da taşıyordu. Kiliseye gelenler dışında cemiyet ve okul gibi kurumlara gelenler de var. Robert Koleji, Üsküdar Amerikan Koleji, Helen Edebiyat Cemiyeti bunlara örnektir. Hem müzik konusunda İstanbul’u bir başkent yapmak ve bu konuda başı çekmek hem de tabi ki eğitim vermek üzere orglarını kullandılar.   

Bu çalışmalarınızda herhangi bir kurumsal destekten yararlanıyor musunuz?

Çalışmalarımızda genel olarak kiliseler destekçimiz olabiliyor. Ben org stajına gittiğimde burs vermeleri veya tarihi araştırmalarım sırasında İngiltere’den belge satın alırken finanse etmeleri gibi. Arada bir, bir iki dostumuz da küçük desteklerde bulunuyor. Genel olarak destekler daha çok yaptıklarımızı duyurmak, daha fazla müzikseverin ilgisini çekmeye çalışmak gibi aslında en önemli konularda oluyor. 

Peki orgla ilgili bilgilerinizi bir kitaba dönüştürmek istiyor musunuz? 

Ülkemizin her biri çok değerli olan tüm orglarının anlatıldığı, orgun da genel olarak tanıtıldığı ve bu konuda doğru bildiğimiz her yanlışın düzeltildiği, tarihi gerçek ve belgelerle desteklenmiş bir kitap fikrimiz var evet, ama biraz daha vakit var.  

Bu süreçte usta-çırak ilişkisiyle ilerlediniz, peki bildiklerinizi şu anda başka birine aktarıyor musunuz? 

Restorasyonlarda ya da bakımlarda bana destek olan hem ekip arkadaşlarımla hem de misafir dostlarımla bildiklerimi paylaşıyor olsam da bir çırağım var diyemem. Zaten daha ben bir çırağım. Ayrıca maalesef işimiz sabit bir iş olmayıp proje ya da restorasyon oldukça çalışabildiğimiz için düzenli geliri olmamasından dolayı hem benim hem de ekip arkadaşlarımın normal işlerimize devam etmemiz zorunluluğunu da getiriyor. Orgu dersi vermeye başladığımızı paylaşmamızın üstüne gayet iyi bir sayıda müziksever irtibata geçti aslında ama günümüz şartları, bireylerin kendi işleri ve mevcut Ankara restorasyonumuz dolayısıyla bilgimizi aktarma kısmında biraz ertelemeler oldu. Ama, orgu tanımak ve kendini bu enstrümanda geliştirmek isteyen, hem icrası hem mekaniği konusunda daha fazla bilgiye ulaşmak isteyen herkese kapımız açıktır bunu da belirtelim. 

Türkiye’deki kilise orgu dinleyicilerinin profili nasıl? Solo konserler veriyor musunuz kilise dışında da? 

Hem org festivalinden hem de kendi konserlerimizden gözlemlediğim kadarıyla, dinleyicilerimiz bu gizemli enstrümanın sesine ve duyurulmasına ihtiyaç duyuyorlar. Fazlasıyla geri planda kalmış olması ve org sesini gerilim sahnelerinden dolayı bir kalıba oturtmamız orgu gizemli ve çekici yapmış diyebilirim. Dinleyenlerimiz org konserlerinde dikkatle ve detaylı gözlemleyerek orgu dinliyorlar, atölye çalışmalarımızda da bu merakı ve heyecanı gördük. Kilise dışında pek org olmadığı için kilise dışı bir ortamda org konseri vermek pek mümkün değil. Bazı okullarımızda bulunan orglar ise, benim bildiğim kadarıyla, ya kendi içlerindeki bir takım karışıklıktan ya da orglarının durumunun düşük standartlı olmasından kaynaklı olarak orglarıyla ilişkili kaliteli bir çalışma yapamıyorlar maalesef.

İstanbul Kilise Orgları Ekibi kaç üyeli? Nasıl faaliyetlerde bulunuyorsunuz? 

Ekibimiz bu ay Ankara’da başlayan çalışmamız vesilesiyle aramıza yeni bir arkadaşımızın daha katılmasıyla çekirdek kadrosunu beş kişiye çıkardı. Herkesin bir uzmanlığı ve iş bölümü var. İki arkadaşımız görsel çalışmalarda ve video kayıtlarında çok iyiyken, bir arkadaşımız ses ve kayıt teknolojilerinde, bir arkadaşımız da mekanik prensipler ve malzeme üzerine çok iyi. Çalışmalarımız sırasında ekipmanımız ve imkanlarımız el verdiğince en iyi işi ve sonucu çıkarmak üzere planımızı yapıyor ve hep beraber dikkatle çalışıyoruz.  

Kilise orgu çalmaya çocuklar da hevesli mi? Onlara nasıl bir eğitim veriyorsunuz? Sanırım Türkiye’de konservatuvarlarda okutulmayan bir alan bu. 

Tabi ki gördüklerinde ya da yanına yaklaştıklarında çocuklar heyecanlanıyor ve aralarında müzisyen varsa denemek de istiyor ama bu zamana kadar çalmaya heves eden ve öğrenmek isteyen bir çocukla ben karşılaşmadım. Yetişkin insanla çok karşılaştım ancak yukarıda bahsettiğim bazı hususlardan dolayı org öğrenimi ve eğitimi biraz ertelendi. Org öğrenmeye hevesli kişilere, öncelikle çalışılacak orgu genel olarak -yaşına uygun bir yaklaşımla- tanıyacak, klavye tekniğini geliştirecek ve pedallara zamanla alıştıracak ve literatürü tanıyacak şekilde bir eğitim planı belirliyoruz. Org öğrenimindeki en sıkıntılı konu kişinin düzenli olarak kiliseye gitmek zorunda olması ve bazen gündelik iş yoğunluğundan dolayı bunun pek mümkün olmaması. Konservatuvarlarımız konusu ise komple makalelik bir konu. Orglarımızla dünyanın en zengini olup eğitimi konusunda bu kadar naçar olmak, müzik okulları ya da müzik vakıflarının yönetim koltuklarında oturan kişilerin de konudan çok uzak olmaları beni gerçekten çok üzüyor. 

Yakın döneme dair hedefleriniz nelerdir? 

Hedeflerimi yakın dönem ya da uzak gelecek olarak sınıflamak istemem. Bu konuda yapılması çok elzem işler vardır ve bunlar tek tek yapılacak. Öncelikle şu anki mevcut restorasyonu başarıyla bitirmek istiyorum. Sonrasında ilk albümümüzde kayıt alamadığım başka orgların sesini de alarak ikinci bir org albümü hazırlamak ve orglarımızın seslerini dünyaya duyurmak lazım. Ayrıca bu konuda genel bir eğitim reformu başlatmak istiyorum. Orgu olan kurumlar enstrümanlarının ne kadar değerli, naif ve kıymetli olduğunu anlamalılar ki verecekleri kararları ona göre versinler. Konservatuvarlarımızdan da en azından bir tanesine klavyeli çalgılar departmanı altında org bölümü açılması konusunda vesile olmak, bir eğitim orgu edinmelerini sağlayarak bu ülkede org öğrencisi yetiştirmeye başlamalarına tanıklık etmek istiyorum. 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s