Tarihi İskenderiye kütüphanesinde çalan piyanist Ramona Kemmer: “Piyano yeri geldiğinde bir orkestra olabilir”

Fotoğraf: Aykut Uslutekin

2001 yılında İstanbul’da doğan Ramona Kemmer, çocukluk merakı gereği anneannesinin artık akort dahi edilemeyen piyanosunun kapağını aralamasıyla birlikte masalları andıran bir nota dünyasına adım atmış ve aslında gelecekteki meslek seçimini yapıvermiş. Piyano ve müziğe olan ilgisi annesinin dikkatini çeken Ramona Kemmer, 7 yaşında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda yarı zamanlı piyano eğitimine başlamış ve halen hocası Prof. Eser Bilgeman Şakir ile piyano çalışmalarına devam ediyor. Bir yandan da geçtiğimiz sene İstanbul Alman Lisesi’nden mezun oldu.

Kemmer ilk ödülü olan “Münchner-Klavierpodiums-Preis”i 10 yaşında Viyana Genç Piyanistler Uluslararası Piyano Festivali’nde aldı. 12 yaşında Viyana Ehrbar Saal konser salonunda piyanist Mami Morimoto ile çaldığı konçerto performansı sonrasında “Yılın Umut Vaat Eden Yeteneği” ödülüne layık görüldü. Uluslararası Pera Piyano Yarışması’nda birincilik; Mersin’de Ulusal Kamuran Gündemir Piyano Yarışması’nda ve Bursa Nilüfer Uluslararası Piyano Yarışması’nda ikincilik; Almanya, Yunanistan, Mısır ve İstanbul’da düzenlenmiş olan Jugend Musiziert Alman Ulusal Müzik Yarışmaları’nda hem solo-piyano hem de duo-keman-piyano kategorilerinde pek çok birincilik ve ikincilik ödülü aldı.

Ramona Kemmer, ayrıca, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, Eskişehir Devlet Senfoni Orkestrası gibi orkestraların açmış olduğu solist seçmelerini kazanarak bu orkestralarla konçerto çalma hakkı edindi. Kemmer 2017 yılında şef Ramiz Melik Aslanov yönetiminde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Senfoni Orkestrası ile Caddebostan Kültür Merkezi’nde solist olarak konser verdi. Ramona Kemmer, “Orkestralarda solist olarak çalmak benim için bambaşka deneyimler. Bu konserlerde yer almak, yaşadığım şehir dışındaki şehirlere seyahat etmek, gerçekten olağanüstü zevk veren şeyler. Konser verme amacıyla yurtiçinde İzmir, Eskişehir gibi farklı şehirlerde konaklamak, orada yeni insanlar, yeni müzisyenlerle tanışmak, çalmak, müzisyen arkadaşlarımla vakit geçirmek ve farklı konser salonlarının piyanolarına dokunmak benim için vazgeçilmez anılar” diye ifade ediyor bu konserlerin kendi kişisel gelişimine olan katkısını…

Mısır’da aldığı 1.lik ödülü sayesinde tarihi İskenderiye Kütüphanesi’nin konser salonunda çalabilme fırsatı bulması ise, böylesine antik bir yapı içerisinde klasik müziğin yansımalarına aracı olmak açısından unutulmaz bir deneyim oldu Ramona Kemmer için.

İKSV’nin düzenlediği İstanbul Müzik Festivali kapsamında Genç Kadın Müzisyenler projesinde “Yarının Kadın Yıldızları” arasına seçilen genç piyanist, bu projeden aldığı destek ile Salzburg Mozarteum Üniversitesi’nde Prof. Pavel Gililov’un ustalık sınıfına katıldı.

Kemmer aynı zamanda Paul Badura-Skoda, Jean-Bernard Pommier, Gülsin Onay, Susanna Spaemann, Ilya Itin, Paul Gulda, Mauricio Vallina, Romano Pallottini, Hüseyin Sermet, Stephan Möller ve Georg Steinschaden gibi değerli piyanistlerin ustalık sınıflarında yer aldı. “Yaptığımız müzik; iç dünyamızın bir yansıması, eserdeki karşılıklarını bulmamızla o an veya daha önce hissettiklerimizin bir dışa vurum biçimi” diyor Ramona Kemmer.

Ona göre; müzik, fizik, edebiyat ve matematikle eş zamanlı ilerlemeli. Neden diye sorduğumda ise yanıtı oldukça çarpıcı: “Bir insanın yaşadığı dünyayı anlamlandırmasında ve iç dünyasını şekillendirmesinde özellikle doğa bilimlerinin yerinin çok büyük olduğunu düşünüyorum. Doğa felsefesiyle başlamış olan fizik, biyoloji ve kimya sayesinde insan; yaşadığı doğanın, hücrelerin, atomların nasıl işlediğini açıklayabilir ve matematik diliyle açıklamaları evrenselleştirebilir. Bu dallarla lisede de ilgilenmek bana çok şey kazandırdı ve dünyaya farklı bir bakış açısı kazanmamı sağladı. Bu bakış açısıyla yaşamak ve bu bilimlerle ilgilenirken duyduğum heyecan, piyano başında hissettiklerime ve dolayısıyla da çalışıma yansıdı.”

Kendisini, ilk sahne deneyimini, müziğin doğa bilimleriyle etkileşimine dair düşüncelerini, müziğe dair yaklaşımını, pandemi sonrasına dair hedeflerini öğrenmek isterseniz, keyifli söyleşimiz aşağıda sizi bekliyor:  

Müzik yolculuğunuz nasıl başladı, nasıl devam ediyor?

Müzik yolculuğum çok küçükken anneannemin evindeki çok eski ve artık akort edilemeyen “Schiller” marka piyanonun kapağını merak edip açmamla ve bir şekilde annemin CD çalardan dinlediği Johann Strauss’un valslerine uyum sağlayabilmemle başladı. Bunun üzerine annem beni piyano derslerine götürdü ve duyduğum seslerin, beyaz kağıtlar üzerindeki siyah çizgiler üzerinde karşılıkları olduğunu öğrendiğimde keşfetmeye açık yepyeni bir dünyayla karşı karşıya olduğumu anlamıştım. 

Daha sonra, 7 yaşıma geldiğimde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın giriş sınavlarına girdim ve halen bu kurumda yarı zamanlı piyano eğitimime hocam Prof. Eser Bilgeman Şakir ile devam etmekteyim.  

Piyano sesini sizin açınızdan “biricik” kılan nedir?

Piyano yeri geldiğinde bir orkestra olabilir. Yeri geldiğinde de üst partideki bir melodiyi, sanki bir obua temasıymış gibi çalabilir. Piyano hem bas seslerin doygunluğunu hem de çok tiz seslerin ışıltısını aynı anda barındırabilen, pedallarıyla ve çok çeşitli armoniler kurma olanaklarıyla çıkardığı sese daha fazla boyut kazandırabilen bir enstrümandır. 

Birçok orkestrada ve hem yurtiçi hem de yurtdışında konser verme şansına eriştiniz. Bunlardan biraz bahseder misiniz? İçlerinden hangisi sizin açınızdan “unutulmazdı” ve neden? 

Orkestralarda solist olarak çalmak benim için bambaşka deneyimler. Bu konserlerde yer almak, yaşadığım şehir dışındaki şehirlere seyahat etmek, gerçekten olağanüstü zevk veren şeyler. Konser verme amacıyla yurtiçinde İzmir, Eskişehir gibi farklı şehirlerde konaklamak, orada yeni insanlar, yeni müzisyenlerle tanışmak, çalmak, müzisyen arkadaşlarımla vakit geçirmek ve farklı konser salonlarının piyanolarına dokunmak benim için vazgeçilmez anılar.

Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki konservatuvarımızın orkestrasıyla 2017’de vermiş olduğum konser ve Mısır’da aldığım 1.lik ödülü sayesinde ödül kazananların konserinde İskenderiye Kütüphanesi’nin konser salonunda çalabilme fırsatı bulmam, bu yapının antik tarihi karakteri de gözetildiğinde, benim için unutulmazdı.   

Katıldığınız yarışmalar ve aldığınız ödüllerden söz edebilir misiniz? 

Yurtiçinde İstanbul, İzmir, Mersin, Bursa, Eskişehir; yurtdışında da Viyana, Braunschweig, Lübeck, Selanik, Atina ve İskenderiye gibi şehirlerde yarışmalara ve seçmelere girdim. Tabii yarışmalarda ödül kazanmak çok güzel bir duygu ama en çok da farklı şehirlerde çalmak, müziğimi başkalarıyla paylaşabilmek, yarışma öncesi heyecanı, arkadaşlarımla yaşadıklarım ve yarışma sonrasındaki atmosferi yaşamak güzel.  

İlk sahne deneyiminizi anımsıyor musunuz? Neler hissetmiştiniz? Heyecanınızı nasıl yönetmiştiniz?

Evet, hatırlıyorum.7 yaşındaydım galiba, konservatuvarımızın bale salonunda bir sınıf konseriydi. İlk çıkan bendim. Ve ne zaman çıkmam gerektiğini bilmiyordum. Salon yavaş yavaş dolmuştu ve sessizleşmeye başlamıştı. Kimse de çıkmam için bana bir işaret yapmıyordu. Etrafıma bakınmaya başladım ve acaba sahneye çıkmamın zamanı geldi mi gelmedi mi diye ben kafa patlatırken dinleyicilerden konser ne zaman başlayacak acaba gibi homurtular yükselmeye başlamıştı. En sonunda zamanımın geldiğini anlamıştım ve kendimi sahneye attım. O zamanlar ne yaptığımı bilmiyorum ama şimdi konser öncesi hissettiğim heyecan duygusu, ben çalmaya başlayınca yerini müziğin şekillendirdiği duygulara, yine heyecan gibi güzel ama daha çeşitli ve renkli duygulara bırakıyor.   

Çaldığınız ilk konçertoyu anımsıyor musunuz? 

Mozart’ın K. 459 No.19 Fa majör piyano konçertosuydu. 12 yaşındaydım ve bu konçertoyu Viyana’da katıldığım bir workshop’ta birçok farklı hocayla çalışmıştım. Workshop haftası sonundaki kapanış konserinde konçertonun birinci bölümünü piyano eşlikle seslendirecektim. Konsere saatler hatta dakikalar kala hatırlıyorum Viyana Karlsplatz’teki çocuk oyun parkında arkadaşlarımla kaydıraktan kayıyor, salıncağa biniyorduk. Bu konçertoyu o hafta hocalarımla o kadar derinlemesine çalışmıştım ki içim çok rahattı ve konserden önce yapılması en iyi olacak şeyin bu olduğunu biliyordum. 

Günde kaç saat piyano çalışırsınız?

Lisede okurken konservatuvarı yarı zamanlı yürüttüğüm için hafta içleri çok uzun sürelerde piyano çalışmaya vakit bulamıyordum. Ama konser, yarışma önceleri ve yeni parçalar hazırlamak için piyanonun başından saatlerce kalkmadığım zamanlar da oluyordu, pandemi döneminde ise çalışmak için daha çok vakit buldum.

Bir piyanist sağlığında nelere dikkat etmeli? 

Herkes gibi tabii ki bir müzisyenin de sağlığına dikkat etmesi gerek. Özellikle ellerimize, kollarımıza, duruşumuza yani iskelet sistemimize biraz daha fazla dikkat etmeliyiz. Bu durumu çok iyi biliyorum; çünkü şu anda da maalesef işaret parmağımda küçük çaplı bir zedelenme yaşıyorum, o yüzden neredeyse bir haftadır piyano çalamadım ve bu kötü bir durum. Dengeli beslenmek ve oturduğumuz uzun çalışmalar sonrası biraz hareket etmek dayanıklılığımızı ve vücudumuzu iyi etkileyecektir diye düşünüyorum.  

Müziğin fizik, matematik ve edebiyat ile birlikte yürümesi gerektiğini düşünüyorsun. Bunun sebebini açıklar mısın?

Yaşadıklarımız, gördüklerimiz, dinlediklerimiz ve öğrendiklerimiz duygusal zenginleşmemizi sağlıyor ve böylelikle müziğimize de yansıyor. Çünkü bence yaptığımız müzik; iç dünyamızın bir yansıması, eserdeki karşılıklarını bulmamızla o an veya daha önce hissettiklerimizin bir dışa vurum biçimi. 

Bir insanın yaşadığı dünyayı anlamlandırmasında ve iç dünyasını şekillendirmesinde özellikle doğa bilimlerinin yerinin çok büyük olduğunu düşünüyorum. Doğa felsefesiyle başlamış olan fizik, biyoloji ve kimya sayesinde insan; yaşadığı doğanın, hücrelerin, atomların nasıl işlediğini açıklayabilir ve matematik diliyle açıklamaları evrenselleştirebilir. Bu dallarla lisede de ilgilenmek bana çok şey kazandırdı ve dünyaya farklı bir bakış açısı kazanmamı sağladı. Bu bakış açısıyla yaşamak ve bu bilimlerle ilgilenirken duyduğum heyecan, piyano başında hissettiklerime ve dolayısıyla da çalışıma yansıdı. 

Edebiyatla ve tarihle ilgilenmenin de başka karakterlerin iç dünyalarını gözlemlemeyi, başka toplumların ve yazarların yaşantılarına, düşüncelerine şahitlik edebilmeyi mümkün kılması bizi her anlamda zenginleştiriyor. 

Repertuarınıza mutlaka koyduğunuz beste hangisi ve neden?

Chopin etüd ve Bach’tan bir eser koymayı tercih ediyorum; çünkü Bach’ın polifonilerini ve Chopin’in etüdlerini çalışmak hem çok faydalı hem de çok güzel.

Salzburg Mozarteum Üniversitesi’nin size kattığı en değerli özellikler neler oldu? 

Mozarteum’da Prof. Pavel Gililov’un ustalık sınıfına katılmam bana bir parçayı çalışırken hep daha derin bir katmana inilebileceğini, her zaman bir öncekinden daha güzel tınılar yakalanabileceğini ve bu işin sonunun hiçbir zaman gelmeyeceğini öğretti. Tuşları sanki parmaklarımın uzantıları gibi hissetme hissini, sesi doğrudan doğruya piyanonun içindeki tellere dokunuyormuşçasına çalma fikrini kazandırdı.     

Piyanonun yanına eşlikçi olarak en çok yakıştırdığınız enstrüman hangisi ve neden? 

Ben en çok keman, çello ve kontrbası yakıştırıyorum. Yaylı çalgıların piyanoyla çok güzel bir uyum yakaladığını düşünüyorum.

Piyanonun bir orkestrada doldurduğu yer sizce nedir? 

Piyano bence piyano konçertolarında olduğu gibi bütün orkestrayı yönlendirebilirken yeri geldiğinde orkestraya çok iyi bir eşlikçi de olabilir. Bence sesinin çekiçlerin tellere vurmasıyla oluşması piyanoya orkestranın içinden kristalleşebilen bir tını kazandırmıştır. Böylece piyano ve orkestra birbirlerini dolduran çok güzel bir ses uyumu yakalamışlardır.    

Sizce klasik müzik konusunda Türkiye’de artan bir farkındalık var mı, neden? 

Türkiye’de bir kesimde klasik müzik konusunda gitgide artan bir farkındalık olmasına karşın bir başka kesimde klasik müzikten uzaklaşanlar ve daha çok müzik dışı alanlara doğru eğilenler olduğunu biliyorum. Farkındalığın gittikçe artmasında çeşitli kurum ve kuruluşların genç müzisyenleri daha çok desteklemelerinin katkısı çok büyük. Aynı zamanda sosyal platformların da etkisiyle, insanların daha çok müzisyeni tanıdığını ve arkadaşım Can Özükan’ın gerçekleştirdiği gibi “instagram” üzerinden canlı olan müzisyen sohbetleri gibi etkinliklerin de bu konudaki farkındalığın artmasında büyük rol oynadığını düşünüyorum.        

Türkiye’de üstün yetenekli çocuklara potansiyellerini açığa çıkarmaları için sizce yeterince destek veriliyor mu?

Yeteneklerin açığa çıkması doğru zamanda, doğru yerde ve doğru kişilerle bulunmakla da ilgili bence. Türkiye’deki pek çok kuruluşun bu konuda çocuklara destek verdiğini biliyorum. Ama tabii ki ülkemizde potansiyellerinin açığa çıkmasını bekleyen -büyük şehirler dışında da- çok fazla çocuk var ve belki de kimse onların farkında değil. Bunun için ailelerin de çocuklarının potansiyellerine ve isteklerine yeterince önem vermeleri gerektiğini ve özellikle onların da klasik müzik bilincine sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum.

Siz meslek hayatınızda herhangi bir destekten yararlandınız mı? 

Evet, Mozarteum’daki ustalık sınıfına İKSV’nin “Yarının Kadın Yıldızları” projesinden aldığım destek ile katılma imkanı buldum.

Müzikal gelişiminiz açısından pandemi nasıl bir etki bıraktı? 

Pandemi döneminde daha önce hiç çalmadığım bestecilerin eserlerini keşfetmeye ve çalmaya fırsat buldum. Ayrıca hocam Eser Bilgeman Şakir’in düzenlediği çevrimiçi sınıf konserlerinde evden konser verme gibi çok farklı, yeni deneyimler yaşadım. Tabii canlı konserlerin yapılamaması beni üzdü. Onun dışında çok sevdiğim bir dil olan Fransızca öğrendim ve taraftarı olduğum tenise başladım. Yeni bir dil öğrenmek bir şey araştırırken farklı müzikal kaynaklara da erişimimi sağladı.    

Sizce iyi bir konser piyanistinin hangi özellikleri ön plana çıkar?

Bence iyi bir konser piyanistinin her şeyini sahnede bırakabilmesi, zihni ve duygularıyla bulunduğu yere dinleyicileri de çekip götürebilmesi gerekir. Aynı zamanda da çok azimli ve kararlı bir yapıya sahip olması gerekir.   

Zamanda geriye ışınlansanız, hangi müzisyenle tanışıp ona ne söylemek / sormak isterdiniz? 

Zamanda geriye gitsem Bach’ı alıp şimdiki dünyamızı ona gösterip hayatın onun dönemine göre çok farklılaştığı, içinde yaşadığı bu modern dönemde nasıl bir beste yapacağını sorardım.

Sizce müzik bir toplumda nasıl bir eksikliği doldurur? 

Bence müzik toplum içinde kaynaşmayı, birlikteliği; evrensel olmasıyla da farklı toplumların birbirleriyle olan iletişimini, birbirlerinin kültürlerini tanımalarını ve birbirlerini anlamalarını sağlar. Toplumların iyi günlerinde kötü günlerinde ruhlarını besler ve en içten kolektif duygularına erişimlerini sağlar. Bir toplumda sanatçılar kimi zaman adalet, eşitlik ve özgürlük için de savaşabilirler.     

En çok beğendiğiniz, ilham aldığınız piyanistler ve kompozitörler kimler, neden?

Her zaman farklı bestecilerden ilham alıyorum. Ama şu sıralar en çok ilham aldığım besteciler Grieg ve Bach. Çaldığım Grieg Sonat ve Bach Fantezi ve Füg’de (BWV 904) bu bestecilerin bu parçalardaki armonileri başından sonuna kadar nasıl bu şekilde ve bu denli dahice işleyebildikleri beni çok etkiliyor. Piyanist olarak da en çok Alfred Brendel, Mauricio Pollini, Gülsin Onay, Andras Schiff, Murray Perahia ve Martha Argerich’in yorumlarını beğeniyorum.

Yakın dönem hayalleriniz, hedefleriniz neler? 

Kendimi birçok yönde geliştirmeye devam etmeyi hedefliyorum. Doğa bilimleri okumayı ve pandemi döneminin dünyada bir an önce bitmesi umuduyla tekrar konserlere çıkabilmeyi çok istiyorum. Maskesiz sanatçılar görmeyi ve bol dinleyicili konserlerin tekrar başlamasını diliyorum. 

2 comments

  1. Sevgili Menekşe hanım, Ramona ile yapmış olduğunuz bu güzel söyleşi için size çok çok teşekkür ederim. Bizi çok mutlu ettiniz , onur duyduk.Kaleminize, yüreğinize sağlık.Sevgilerimle. Serra Kemmer

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s