Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı’ndaki eğitimini sürdüren Ceyda Ayanoğlu, özellikle koristlik alanında yıldızı giderek yükselen çok değerli bir genç müzisyen. Bu hedefine ise 10 yaşından beri devam ettirdiği müzik dersleri sayesinde adım adım ilerlemiş. Pandemi sebebiyle 2022 Ocak ayına ertelenen 6. Walter Strauss Koro Şefliği Ustalık Sınıfı’nda Alman Koro Şefi Jan Schumacher ile çalışmaya hak kazanan 6 koro şefinden biri kendisi. Bir yandan da, Antik Yunan’da liriyle büyüleyen efsanevi müzisyen ve şair Orphe’den ilham alarak kurdukları 8 kişilik bir “butik koro” olan Orphe Çoksesli Koro’da kurucu şef ve genel sanat yönetmeni olarak çalışmalarımı sürdürüyor. Orphe ile pandemi sonrası sürpriz proje ve konserleri biz müzikseverleri bekliyor.
Mimar Sinan Çoksesli Korosu’nun kurucu şefi de olan Ceyda Ayanoğlu, Ocak 2015 – Haziran 2020 arasında üç sezon boyunca Boğaziçi Gençlik Korosu / Boğaziçi Caz Korosu – Koristlik ve Soprano Parti Şefliği gerçekleştirdi. Ocak 2018-Haziran 2018 arasında, tam da liseye başladığı sene Masis Aram Gözbek’in kurucu ve genel sanat yönetmeni olduğu MAGMA Gençlik Korosu’nda yardımcı şef olarak görev almış olan başarılı müzisyenimiz, yine aynı dönemde Türkiye’de ilk defa Türkçe seslendirilen Annie müzikalinde yardımcı şef olarak görev aldı. Ocak 2017-Haziran 2018 arasında 7-11 yaş aralığındaki çocuklardan oluşan Şevki Karayel Piyano Akademisi Çoksesli Çocuk Korosu’nda şeflik görevini başarılı bir şekilde yerine getirdi.
Aynı zamanda soprano olan Ayanoğlu, kalbini tamamen koro şefliğine adamış biri. Öyle ki, “İnsan sesinin yarattığı, yaratabildiği tınıya bayılıyorum. Bunun yanında birbirinden çok farklı insanlarla birlikte bir ürün ortaya koymak da hoşuma gidiyor. Koro, hayatınıza müzik dışında da birçok şey katıyor. Size toplum olarak birlikte yaşayabilmeyi, zaman yönetimini, sabretmeyi, daha verimli çalışmayı öğretiyor” diye açıklıyor bu mutluluğunu.
Türkiye’de acapella müziğin özellikle son on yıldır bu kadar yaygınlaşması ve kalitesinin artmasında, koro müziğini halkla buluşturan şef Masis Aram Gözbek’in büyük katkısı olduğunu düşünüyor Ceyda Ayanoğlu. “Bana ve başka birçok korist arkadaşıma örnek oldu. Koroda şarkı söyleyen insanlar kendi korolarını kurmaya başladı ve bu yavaş yavaş koro kültürünün yayılmasını sağladı” diye ekliyor. Masis Aram Gözbek’in Ceyda Ayanoğlu üzerinde çok büyük bir katkısı var. “Saatlerce yapılan provalardan verim almak, pes etmeyip en güzel sesi aramak gerçekten çok önemli. Masis hoca da bunu sonuna kadar yapıyordu. O zamanlar tabii yorgunluktan bayılacak hale geliyorduk, bunun ne kadar iyi bir eğitim olduğunu konserlerde taş gibi söyleyebildiğimizde anlıyorduk. Masis hocanın bir şeyleri bahane ya da sorun etmeden halletmesi hep dikkatimi çekiyordu; koristlikte, şeflikte, piyanistlikte bunu kendime örnek aldım” diye tanıtıyor bu hayranlık duyduğu müzisyen meslektaşını.
Çocuk tiyatroları için beste ve kayıtlar da yapan Ceyda Ayanoğlu ile koro şefliğinin zorlukları ve mesleki katkıları, en çok beğendiği şefler, Debussy ve İdil Biret sevgisi ve daha nice ilginç konu hakkında çok keyifli bir söyleşimiz oldu. Okumaya bekleriz:
Genel bir soru ile başlayıp spesifikleştirelim daha sonra dilerseniz. Müzik yolculuğunuz nasıl başladı, nasıl devam ediyor? Hangi okullarda okudunuz? Kimlerle çalıştınız?
Hiç aklımda yokken kendi isteğimle 10 yaşında okulumun müzik kursunda gitar derslerine yazıldım. 16 yaşında İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nı kazandım. Piyanoya burada Prof. Devlet Devrim Öztaş ile çalışarak başladım. Lise 3. sınıfı bitirdiğim yaz, bir sonraki yıl sınava girmek için bilgi almaya gittiğim MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuarı’nda lise yatay geçiş sınavlarının birkaç gün sonra yapılacağını öğrendim. O gün, Prof. Metin Ülkü’ye Chopin’den bir Nocturne (Op.9, No.1) çaldım ve “Şu an girsen sınavı kazanırsın” tarzında umut verici konuşmasından sonra son 6 günde sınava hazırlanmaya karar verdim. Bu arada, İTÜ’de Türk müziği eğitimi ağırlıklı olduğu için Batı müziği teorik bilgi temelim çok sağlam değildi. Piyano repertuarında da eksikler ve koca bir yaz sonunda hatırlamam gereken eserler vardı. Dolayısıyla 6 gün kadar kısa bir sürede 2 aşamalı sınava uyku bile uyumadan çalıştım ve okulu kazandım. Halen öğretmenim olan Doç. İnci Yakar Birol’un piyano sınıfına girdim. Sabrıyla ve tüm müzikal birikimiyle bana büyük seviye atlatan hocama çok teşekkür ederim.
Liseye başladığım yıl Boğaziçi Gençlik Korosu’na girdim ve koro hayatım başlamış oldu. Boğaziçi Gençlik Korosu’nda, Boğaziçi Caz Korosu’nda ve başka proje korolarıyla yurtiçi ve yurtdışında fazla sayıda konserler verip yarışmalar kazandık. Turneler yaptık ve birçok festivale katıldık. Daha sonra zamanla şefliğe yöneldim.
Pandemi sebebiyle 2022 yılı Ocak ayına ertelenen 6. Walter Strauss Koro Şefliği Ustalık Sınıfı’nda Alman Koro Şefi Jan Schumacher ile çalışmaya hak kazanan 6 koro şefinden biri oldunuz. Daha önce de Mimar Sinan Çoksesli Korosu’nun kurucu şefi ve Boğaziçi Gençlik Korosu / Boğaziçi Caz Korosu’nun koristi ve soprano parti şefiydiniz. MAGMA Gençlik Korosu’nda yardımcı şeflik ve Annie müzikalinde yardımcı şeflik, Şevki Karayel Piyano Akademisi Çoksesli Çocuk Korosu’nda şeflik yaptınız. Koro şefliği konusunda katmerlenerek büyüyen bu “heyecanınız” nasıl doğdu? Piyanodan “rol çalabilecek” bir kariyer rotası olabilir mi sizin için?
İnsan sesinin yarattığı, yaratabildiği tınıya bayılıyorum. Bunun yanında birbirinden çok farklı insanlarla birlikte bir ürün ortaya koymak da hoşuma gidiyor. Koro, hayatınıza müzik dışında da birçok şey katıyor. Size toplum olarak birlikte yaşayabilmeyi, zaman yönetimini, sabretmeyi, daha verimli çalışmayı öğretiyor. Haklısınız, koroya ve koro şefliğine ilgim katmerlenerek büyüdü. Çünkü ülkemizde ve dünyada koronun birçok farklı açıdan insanlığı geliştirdiğine ve iyileştirdiğine inanıyorum.
Piyano en büyük motive kaynağım diyebilirim. Kesinlikle ömrünüzü adamanız gerekiyor. Şeflik de öyle. Zaman olarak çok sıkıştığım gerçekten zorlandığım zamanlar oldu, ama bir şekilde halloluyor hepsi. Ben her ikisini de büyük sevgiyle ve sabırla yapıyorum. Kendimi geliştirmek için elimden geleni yapıyorum.

Soprano olduğunuz nasıl anlaşıldı? Ses kalitenizi korumak için neler yapıyorsunuz?
Seçmelerde yapılan bazı ses egzersizleri var. Sesinizin rengine göre hangi ses grubunda şarkı söyleyebileceğinize bu egzersizlerde karar veriliyor. Koroda aktif şarkı söylediğim zamanlarda 4 saatlik uzun provalarımız olur. Bu bir kere kendi başına güzel bir kondisyon sağlıyor sesimize. Bunun dışında sigara ve alkol tüketmemek, sağlıklı beslenip zamanlı uyumak da ses sağlığı açısından önemli.
Antik Yunan’da liriyle büyüleyen efsanevi müzisyen ve şair Orphe’den ilham alarak kurduğunuz koroda kurucu şef ve genel sanat yönetmeni olarak çalışmalarınızı sürdürmektesiniz. Orphe Çoksesli Korosu projenizden biraz bahseder misiniz? En son olarak sanal bir çoksesli koro eserini yayınlamış ve çok büyük ilgi görmüştünüz.
Orphe 2020’nin Ağustos ayında pandeminin zor şartlarına rağmen kuruldu. İlk provalara Göztepe Parkı’nda sosyal mesafeli olarak başladık. Daha sonra uzun süre online olarak çalıştık. Bu süreçte Özel İstek Acıbadem Okulları mekan sponsorumuz oldu ve pandemi sonrasında provalarımızı okulun konser salonunda yapacağız.
Şimdilik 8 kişilik butik bir koro diyebiliriz. Gelecek sezonlarda seçme açacağız fakat yine de kadroyu çok fazla genişletmek istemiyorum. Deneyimli, çalışkan ve sorumluluk sahibi az sayıda koristle detaylı çalışarak iyi bir acapella müzik ortaya koymak istiyoruz.
2021’e girerken yeni yıl kutlamak amacıyla hazırladığımız “Carol of the Bells” ilk sanal koro projemizdi. Yayınlandıktan birkaç gün sonra Habertürk’te haberi çıktı. Bu kadar ilgi görmesine çok sevindik.
Orphe ile pandemi sonrası sürpriz proje ve konserlerimiz olacak. Sağlıklı günlerde bu güzel buluşmalarda görüşmek isteriz! 🙂
Peki grubunuzla veya solo bir albüm projeniz var mı?
Yeterli olgunluğa sahip olduğumuzu düşündüğümde tabii ki müziğimizi albüm üzerinden paylaşmak isterim.
Sizce acapella müzik Türkiye’de neden bu kadar ilgi gördü? Bunda Boğaziçi Gençlik Korosu’nun sizce nasıl bir etkisi oldu?
Türkiye’de acapella müziği bu kadar yayıp çıtayı yükseltmede Masis Aram Gözbek’in büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Bana ve başka birçok korist arkadaşıma örnek oldu. Koroda şarkı söyleyen insanlar kendi korolarını kurmaya başladı ve bu yavaş yavaş koro kültürünün yayılmasını sağladı.
Masis Aram Gözbek sizin sesinizi yönetmede, koristlikte nasıl katkılar sağladı?
Saatlerce yapılan provalardan verim almak, pes etmeyip en güzel sesi aramak gerçekten çok önemli. Masis hoca da bunu sonuna kadar yapıyordu. O zamanlar tabii yorgunluktan bayılacak hale geliyorduk, bunun ne kadar iyi bir eğitim olduğunu konserlerde taş gibi söyleyebildiğimizde anlıyorduk. Masis hocanın bir şeyleri bahane ya da sorun etmeden halletmesi hep dikkatimi çekiyordu; koristlikte, şeflikte, piyanistlikte bunu kendime örnek aldım.
Şarkı söylemek sizin için ne ifade ediyor? Örneğin yorucu bir performansın ardından nasıl duygular içerisine giriyorsunuz?
Müthiş bir tatminlik duygusu hissediyorum. Özellikle uzun provalar ardından iyi akustikli bir salonda, entonasyonlu bir konser vermişsek… Bütün o yorgunluğa değdiğini alkışlar eşliğinde selam verirken hissediyorum.
Nasıl bir çalışma temponuz var?
Piyanistlik ve şeflik iki farklı branş. Her ne kadar birbirini beslese de, gelişebilmek için belli zaman aralıklarına ihtiyacımız var. Bazen öyle günler oluyor ki ikiye bölünüyorum diyebilirim. Örneğin pandemi öncesi genelde sabah ezanıyla yola çıkıp okulda sınıf kaparak piyano çalışmaya başlıyordum. Öğlen dersler, akşama da 4-5 saat koro provası ve zaten gün bitmiş halde eve geliyordum. Ya da bazen konser sezonlarında iki konser aynı güne denk geliyordu. Öğlen İstanbul’da piyano konserine çıktıktan sonra, uçağa atlayıp Ankara’ya koro konserine son dakika yetiştiğim de olmuştur. Şimdilerde bunun evdeki versiyonu oluyor. Her gün yeni bir gün, sanki sıfırdan öğreniyormuşcasına yoğun piyano çalışmamı sürdürmem, aynı zamanda koristlere verimli online programlar hazırlamam gerekiyor. Bir de minik piyano öğrencilerim var, onlarla ilgileniyorum. 🙂
Boğaziçi Gençlik Korosu’nda ağırlıklı olarak Türk ezgilerine rastlıyoruz. Peki siz Türk müziğinin zenginliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
İTÜ’de okuduğum 3 yıl boyunca Türk müziği eğitimi aldığımdan bahsetmiştim. Türk müziği nazariyatı en az batı müziği teorisi kadar zordur. Farklı açılardan iki müziğin de kendine özgü yapı ve çeşitlilikleri vardır. Ben yerine göre her ikisini de severim.
Günlük hayatınızda en çok dinlediğiniz soprano sanatçıları kimlerdir?
Dinlediğim farklı türlerdeki müzik ve sanatçılardan bahsetmek isterim. Soprano olarak sık sıkSelva Erdener dinlerim. The King’s Singers, Zero8, Sotto Voce gibi birkaç koroyu yakından takip ediyorum. Bu arada klasik müzik icra ediyorum fakat farklı türlerde müzikler de dinliyorum tabii ki. Örneğin Yasemin Mori’nin benim kendimce “postmodern pop” diye yorumladığım tarzını çok seviyorum.
Günlük hayatınızda en çok beğendiğiniz 3 koro şefini saymanızı da isterim.
Benim gibi piyanoya ve şefliğe geç başlayan İbrahim Yazıcı hem karakteriyle, hem orkestra ve koro yönetişiyle hep idolüm olmuştur. Besteciliğini de şefliğini de ayrı ayrı keyifle izlediğim Eric Whitacre’ı da çok seviyorum. Heinz Ferlesch’in koroda yarattığı tınıya hayranım. Benim de son zamanlarda kendisiyle çalıştığım müthiş bir orkestra şefi olan Orhan Şallıel’i söylemeden geçemeyeceğim. Aslında liste uzar gider…
Bazen birçok çocuğun ses tonu koro için oldukça elverişliyken, erken ve doğru zamanda şan eğitimine yönlenemiyorlar veya bu hayatlarında bir öncelik olmuyor. Öte yandan her kademede çok fazla çocuk korosu kurulmaya başlandı. Bunun ardında, müzikte de bir fırsat eşitliği yaratma çabası var mı sizce?
Çocuk ya da yetişkin koroların kurulması her zaman olumlu bir gelişme. Her seviye ve türden amatör koro herkesi motive edebilir. Bunu hiçbir kar amacı gütmeden yapan müzik öğretmenleri, şefler var. Aynı zamanda imkanı olmadığı için yetenekli olduğu halde müziğe yönelemeyen birçok çocuk var. Köy okullarında, çeşitli illerde ücretsiz eğitmenlikler yapan, enstrüman götüren ve konserler veren harika müzisyenler var. Umarım Anadolu’nun her karışına ulaşabiliriz.
Piyanist yanınıza geri dönersek, İdil Biret’le piyano ustalık sınıfına katılmak nasıl bir duygu? Kendisinden aldığınız en değerli birkaç öğüdü veya yönlendirmeyi bizimle paylaşır mısınız?
İdil Biret’e hayranım. Müthiş bir insan ve kibarlığıyla da tam bir örnek sanatçı. Zaten dünyada “dahi piyanist” olduğunu inkar edecek biri yok ama ben tanıdıkça, hal ve tavırlarını gördükçe hayranlığım daha da arttı. Bana çok verimli parmak egzersizleri ve bazı müzikal tavırlar önermişti.
Çocuk tiyatroları için beste ve kayıtlar da yapıyorsunuz. Çocuk tiyatroları, çocukların giderek tüm eğlence kaynaklarını dijital dünyada aradığı bir “yeni normalde”, sizce halen ilgi görüyor mu? Bestelerinizde çocukların bu yeni gerçekliğini nasıl dikkate alıyorsunuz?
Aslında çocuk tiyatroları en az yetişkin tiyatroları kadar emek istiyor. Tiyatronun içinde müzik kullanıldığında bu çocuklara daha kolay ulaşıyor diye düşünüyorum. Tabii ki çocukların tiyatroya erişimi velilerin sorumluluğunda.
2014’te bestesini yaptığım bir çocuk tiyatrosunda çocuğun bu modern iletişim çağında sosyal hayattan koparak “çevrimdışı” olması konu alınıyordu. Evdeki hayatın sosyal hayatla birleştiği bu günlerde çocuklara yeni normali nasıl yansıttığımız da önemli sanırım. Örneğin artık internette birçok etkinlik oluyor bunlara katılarak çevrimiçiliği verimli hale getirebiliriz.
Müzik kariyeriniz boyunca herhangi bir kurumsal destekten faydalandınız mı?
Hayır, hiçbir kurumsal destekten faydalanmadım.
Geçmişe ışınlansanız tanışmak istediğiniz besteci kim olurdu ve ona ne sorardınız?
Kesinlikle Fransız besteci Debussy ile tanışmak isterdim. Konservatuardan armoni kurallarına karşı geldiği gerekçesiyle atılan biri olarak duygularını duymak, bununla nasıl başa çıktığını sormak ve bir resmin ya da bir fikrin tasvirini nasıl bu kadar iyi yaptığını öğrenmek isterdim.