
27 yaşındaki genç kontrbasçı Doğan Doğangün, çellist olan ablasının izinden giderek Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı tam zamanlı Viyolonsel bölümünde başlayan müzik yolculuğuna, lise evresinde Kontrabas bölümüne geçerek devam etti. Solist olarak birçok konserde yer alıp, henüz lise döneminde Dittersdorf kontrabas konçertosunu seslendiren üstün yetenekli kontrbas sanatçımız, 2012 yılında Cem Mansur yönetimindeki Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası seçmelerini kazanıp üst üste 5 yıl boyunca davet edilerek, Tutti ve Grup Şefi olarak yurtiçi ve yurtdışında BeethovenFest de ve YoungEuro Classic dâhil olmak üzere birçok festivalde çaldı. Aynı yıl ‘Opus Erasmus’ projesine seçilerek Fransa, Paris Boulogne-Billancourt, Conservatoire à Rayonnement Régional’da (CRR) çeşitli atölyelere ve oda müziği çalışmalarına katıldı.
Christine Hoock, Josef Niederhammer, Aykut Durşen, Yaz Baltacıgil, Onur Özkaya gibi Kontrabasçılarla özel olarak çalışma fırsatı bulan Doğangün, 2016 yılında, onur derecesi ile lisans devresinden mezun oldu. Akabinde, 2017 ve 2018 yıllarında Gümüşlük Klasik Müzik Festivali kapsamında, “bir idol olarak gördüğü” Solist ve Münih Filarmoni Orkestrası Kontrabas Grup Şefi Fora Baltacıgil ile masterclass çalışmalarına katıldı.
2012 yılından itibaren profesyonel olarak Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın üyesi olarak görev alan Doğangün, Bach’ın dehasından çok etkileniyor; bir yandan da Schubert’ten itibaren geç klasik ve romantik dönem bestecileri çocukluğundan beri onun için özel bir konumda… Fazıl Say Festival Orkestrası ile Nazım Oratoryosunda da yer almış olan Doğangün’ün şu ana kadar kontrbas çaldığı en “sıradışı” yer ise, fonda Etna Yanardağı’nın göründüğü Taormina Antik Tiyatrosu imiş. Burada TUGFO ile Tosca operasını çalmış.
Doğangün ayrıca, “Bir müzisyenin en büyük ihtiyacı iyi bir enstrüman sahibi olmak bunun için düzenli gelirinizin dışında belli bir birikimle gerçekleşebiliyor. Dolayısıyla yurtdışındaki gibi başarılı genç müzisyenlere enstrüman vs. konularında yardımcı olan kişi ve vakıfların desteğini ülkemizde de daha sık görmek isterim” diyerek müzisyenlere olan kurumsal destek mekanizmalarının artırılması ve çeşitlendirilmesi gereğine dikkat çekiyor söyleşimizde.
Her müzisyen gibi bir an önce seyircili, alkışlı konser salonlarına kavuşmayı dört gözle bekleyen bu başarılı genç müzisyenimizi tanımak ister misiniz?
Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzik yolculuğunuz kaç yaşında nasıl başladı? Nasıl devam ediyor?
Müziğe her zaman ilgi duymuş bir ailenin içinde büyüdüm. 10 yaşında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı sınavını kazandım. Ablamın çellist olması sebebiyle ben de çelloya oldukça ilgiliydim. Hangi enstrümana uygun olduğunuzun değerlendirildiği ikinci aşama sınavında jüri korno bölümüne girmemi istemişti. Ben ise inatla çello istediğimi hatırlıyorum. Bunun üzerine Erman İmayhan’ın viyolonsel sınıfında tam zamanlı eğitimime başladım. Liseye geçtiğim yıl Yrd. Doç. Melih Balçık hocam final sınavımdaydı. Kendisi kontrbasa daha yatkın olduğum görüşünü belirtmiş ve beni ertesi sene sınıfına kabul etmişti. Büyük keyif alarak çalışmaya başladığım bu değişimin ardından solist olarak okulun gençlik orkestrası önünde üç konser verme şansı elde etmiştim. Eğitimim sırasında ve mezuniyetimin ardından bir çok orkestrada çalma şansına eriştim. Şu an profesyonel kariyerimi Tekfen Filarmoni Orkestrası’nda devam ediyorum.
Neden kontrbası tercih ettiniz?
Sanırım kontrbas beni seçti. Melih hocamın bana sunduğu bu yeni dünyaya girdiğim gibi enstrümanla olan ilişkim çok daha doğal ve uyumlu bir süreç içine girdi. Bir enstrümanı severek çalışmanın aslında motive eden bir duygu olduğunu gördüm. Kontrbas repertuvarının romantik dönemden günümüze yükselen bir paralel içerisinde olması dolayısıyla başlangıç eserleri çoğunlukla viyolonsel repertuvarı transkripsiyonlarından bir seçki gibi oluyor. Bu açıdan ekolleri öğrenmek ve uygulamak ve kontrbasın düşünüldüğünden çok daha zengin bir enstrüman olduğunu görmek benim kontrbasla olan ilişkimi çok daha sağlam bir zemine oturttu.
Sizce kontrabasa en güzel eşlik eden enstrüman nedir ve neden?
Kontrbas aslında rejistiri gereği klasik dönem ortalarına kadar eşlik enstrümanı olarak görülmüş ve armonik yapıyı tamamlayan bas karakteri ile düşünebileceğiniz tüm enstrümanlar için eşlikçi karakterini taşımıştır. Diğer yaylı sazlarla karşılaştırıldığında solistik bir çalgı olarak kabul görülüşü daha geç olmuştur. Kontrbasa en güzel eşlik edecek enstrümanlar arasında elbette piyano önemli bir yerde fakat kişisel seçimim viyolonsel ve keman ile olan düetler olacaktır. Yaylı sazların kendi içerisindeki renk ve tınının doğal uyumu sonucu bu tip birlikteliklerden her zaman daha çok keyif almışımdır.
Sizce müzik bir toplumda hangi işlevi yerine getirir?
Müziğin en genel anlamda birleştirici özelliği tartışılmaz elbette. Müziğin temelinde aslında hem matematik hem de yaratıcı bir sistem yatıyor dolayısıyla amatör de olsa müzikle uğraşmayı seçen kişi için önünde kapıların açıldığı yeni bir dünya ortaya çıkıyor. Bir topluluğa ait olma hissinin en kuvvetli gerçekleştiği yerler ise herhalde konser salonları olmalı. Günümüzde müziğe ulaşım alanları internet sayesinde sınırsız bir hal aldı ve müziğe olan duygusal ihtiyacın çok somut bir örneği, içinden geçmekte olduğumuz pandemi döneminde yaşanıyor. Bir anlamda zihnimizi bu zorlu şartlardan çekip alarak herkesin beklentileri doğrultusundaki ihtiyaçlarını en çabuk ve zengin şekilde yine müzik karşılıyor.
Elbette çok fazla ustalık sınıfına katılmışsınızdır. Sizin müzikal gelişiminiz açısından bu çalışmaların önemi ne oldu? Diğer müzisyenlerle etkileşim, müziğinizde nasıl bir katkı sağladı?
Öğrenciliğimde Opus Erasmus projesiyle Fransa’da Conservatoire à Rayonnement Régional de Boulogne-Billancourt’da çağdaş oda müziği yapıtlarını çalışmalarımız çok verimli geçmişti. Bunun dışında benim için bir idol konumunda olan Münih Filarmoni Orkestrası’nın kontrbas grup şefi ve solist Fora Baltacıgil ile Uluslararası Gümüşlük Festival akademisinde iki sene çalışma fırsatı buldumuştum. Bu deneyimler sayesinde müzikte daha kapsamlı ve esnek düşünceyi geliştirme şansı elde ettiğimi düşünüyorum.
Unutamadığınız bir konserinizi sorsam, hangisini anlatmak isterdiniz?
Sanırım lisans eğitimim sırasında, Fulya Sanat Merkezinde MSGSÜ Orkestrası ile çaldığım Dittersdorf konçerto konserim olabilir. Bir kontrbasçı olarak kendimi profesyonel anlamda ölçmemi de sağlayan önemli bir konserdi. Elbette Nazım Oratoryosunu da ayrı bir yerde tutuyorum. Volkswagen Arena’da binlerce seyircinin karşısında Fazıl Say Festival Orkestrasının bir parçası olmak benim için en unutulmaz deneyimlerdendi.
Sizde “iz” bırakan kompozitörler kimler?
Schubert’ten itibaren geç klasik ve romantik dönem bestecileri çocukluğumdan beri özel bir konumdadır. Bununla beraber Bach’ın dehasından etkilenmeyecek kimse yoktur diye düşünüyorum.
Kontrbas sizce bir orkestrada ne tür bir rol üstlenir?
Kontrbası orkestrada yalnızca bir renk olarak düşünmektense taşıyıcı ayakları olarak görüyorum. Klasik dönemde viyolonsel partisini katlayan bir görevi varken daha sonraları karakterini ortaya çıkartacak görevleri de almaya başlamış bir enstrüman. Bununla beraber caz ve popüler müziğin içerisinde de etkin bir rolü var.
Caz müziği de icra ediyor musunuz enstrümanınızla?
Caza ilgim ve sevgim her zaman olmuştur fakat başka bir disiplin olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla sadece sevdiğim için yapabileceğim bir stil olmadığını biliyorum. Büyük emek ve çalışma gerektiriyor. Dolayısıyla şmdilik sadece uzaktan takip edebiliyorum.
Kontrbası üç farklı duyguyla eşleştirmenizi istersem hangi duyguyu neden seçerdiniz?
Üç ayrı duygu yerine, birçok farklı duygunun bir bütünü olarak eşleştirebilirim. Performans açısından bir müzisyenin enstrümanı ile olan ilişkisi çok boyutlu ve karmaşık bir yapıda oluyor genellikle. Bireysel bir deneyim olsa da demek istediğimi sanırım tüm müzisyenler anlayacaktır.
Pandemide müzikal anlamda en çok neyi özlediniz? Örneğin rüyalarınızda alkışlar veya kalabalık konser salonları gördüğünüz oluyor mu?
Elbette her müzisyen gibi bir an önce seyircili konserlere kavuşmayı iple çekiyorum. Yakın geleceği dahi görme fırsatımızın olmadığı bu dönemde şu an sadece rüyalarımda maskesiz olduğumu görüp panikliyorum. Umarım en kısa sürede çok daha iyi şartlar altında sahnelere dönebiliriz.
Konser salonu demişken, sahneye çıktığınız veya konser izlediğiniz, unutamadığınız konser salonu hangisi oldu?
Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası ile beş sene boyunca Avrupa’nın çeşitli kent ve önemli konser salonlarında ve çeşitli festivallerde (YoungEuro, Festival Euro Mediterraneo, BeethovenFest) çalma fırsatına sahip oldum, Başta Roma’daki Santa Cecilia Hall, Prag’daki Smetana Hall ve elbette Konzerthaus Berlin unutumazlardandı…
Pandemi dönemini müzikal anlamda nasıl geçirdiniz? Sizce müzisyenler halen “bekleme odasında” mı?
Pandemi dönemini herkes gibi evde ve düşüncelerle geçirdim ve geçiriyorum. Enstrümanımıza daha çok çalışma fırsatı vermesine rağmen yeterli motivasyonu her zaman sağlamak kolay olmadı. Bununla birlikte müzisyenlere destek amaçlı yapılan seyircisiz konserlerde çalma şansım oldu. Tekrar nefes alabildiğimiz alanlar ve işimizle var olabildiğimi hissettiğimiz yerler yine konser salonları oldu.
Klasik müzik çalışmalarınız sırasında herhangi bir kurumsal destekten, fon veya burstan yararlandınız mı? Sizce Türkiye’de bu imkanlar yeterli mi?
Öğrenciliğim sırasında Anadolu Vakfı bursiyeriydim. 2012 yılında Tekfen Filarmoni Orkestrası’na en genç üye olarak katıldım ve o günden beri orkestranın elemanı olarak yer almaktayım. Açıkçası bu şartlar sayesinde kendimi desteklenmiş ve bir sonraki adımlarımı maddi kaygı hissetmeden atabileceğim bir ortam yaratılmış oldu.
Fakat bu herkes için aynı şekilde işlemeyebiliyor. Bir müzisyenin en büyük ihtiyacı iyi bir enstrüman sahibi olmak bunun için düzenli gelirinizin dışında belli bir birikimle gerçekleşebiliyor. Dolayısıyla yurtdışındaki gibi başarılı genç müzisyenlere enstrüman vs. konularında yardımcı olan kişi ve vakıfların desteğini ülkemizde de daha sık görmek isterim.
Kontrabas çaldığınız en sıradışı yer şimdiye kadar neresi oldu?
Muhtemelen benim için en unutulmaz ve sıradışı mekan, fonda Etna Yanardağı’nın göründüğü Taormina Antik Tiyatrosu olmalı. Burada TUGFO ile Tosca operasını çalmıştık; sanırım asla hafızamdan silinmeyecek.
Sosyal sorumluluk projelerinize müziğinizle veya bizzat kendi isminizle dahil oldunuz mu? Biraz da ondan bahsedelim mi? Sizce müzisyenlerin toplumsal dayanışma projelerine dahil olması ne açılardan önemli?
Bu sene Tekfen Filarmoni Orkestrası öncülüğünde Barış için Müzik Vakfı için düzenlenen ‘Barış Arkadaşım’ projesine dahil oldum. Burada Mentorluk Programı kapsamında vakıf bünyesindeki genç müzisyenlerle çalışmayı dört gözle bekliyorum. Bu fırsatı yakalamak çok önemli oldu, müziğe küçük yaşta başlamış ve henüz akademik eğitimin içerisinde bulunmayan gençler için yaratılmış çok değerli bir çalışmanın ürünü olacak.
Kariyeriniz için yurtdışı planlarınız var mı?
Mezuniyetimin ardından birçok plan yapmaya başlamıştım. Açıkçası bu konuda çok iyi ve doğru karar vermek gerekiyor. Önüme çıkacak fırsatları değerlendirmek üzere elbette bundan sonraki süreçte her zaman aklımda olan bir ihtimal. Sanırım yaşayıp göreceğiz…
Aşağıda Doğan Doğangün’ün yer aldığı Fazıl Say Festival Orkestrası ile Nazım Oratoryosundan Yaşamaya Dair bölümünü izleyerek ve dinleyerek bu güzel söyleşiyi noktalıyoruz: