Piyanonun “sınırlarını” zorlayan Tuna Bilgin: “Müzik insanlığa ışık tutar”

Fotoğraf: Emre Ergenç

Tuna Bilgin ismini ilk fark edişim, devlet sanatçımız ve dünya çapında tanınmış Chopin icracılarından Sn Gülsin Onay’ın evinden paylaştığı, Tuna’nın piyano başında kendinden geçmiş bir şekilde Bach prelüdünü çalarken yer aldığı bir video ile oldu. Bu geç bir farkındalıktı benim için, ama o günden sonra Tuna Bilgin’in tüm performanslarını beğeniyle takip ettim.

12 yaşında İzmir’de verdiği ilk orkestra eşliğindeki konseriyle dikkatleri üzerine çekmiş olan, 2013 yılında ilki düzenlenen Mozart Akademi Ulusal Piyano Yarışması’nda birincilik ve 2015 yılında da Ahmet Adnan Saygun Piyano Yarışması’nda birincilik ödüllerini kazanmasıyla da müzik dünyasının ilgisini üstüne çeken Tuna, yedi yaşından beri “kendimi burada mutlu hissettim” dediği klasik müzikle iç içe bir hayat geçirmekte. Kendisi halihazırda Bilkent Üniversitesi’nde Prof. Gülnara Aziz’le birlikte çalışmalarını sürdürüyor. Eğitimi için İzmir’den Ankara’ya taşınan Tuna’nın baba tarafından dedesi de eserleri radyoda yayınlanan bir müzisyendi.

Müziğin insanlığa ışık tuttuğuna, “en yüceler listesinde” olduğuna inanan, piyanosuna tutkuyla bağlı olan Tuna, sanatçıların desteğe ihtiyaç duyduğunu kabul etmekle birlikte tüm sanatçıların tek başına güçlü bir figür olması, “ticarileşmenin” sanatı ve sanatçıyı etkilememesi gerektiğini düşünenlerden. Şu an için tek planı ise üniversite çalışmalarına Almanya’da devam etmek.

Tuna ayrıca 2019’da 1.Uluslararası Adana Rhapsody Piyano Yarışması’nda 1.lik ve 2019’te Uluslararası Orbetello Piyano Yarışması’nda Junior Kategorisinde 3.lük kazanmış; Cyprien Katsaris, Konrad Richter, Stanislav Ioudenitch, Jura Margulis, Hüseyin Sermet, Gülsin Onay, Jean Bernard Pommier, Laszlo Borbely gibi piyanistlerin ustalık sınıflarına katılmış bir genç müzisyen. Geçtiğimiz sene ise pandemiden hemen önce Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası ile Fransız Altılıları’ndan Francis Poulenc ve Ludwig Thuille’nin piyanolu altılı için yazdığı ve birçok açıdan piyanonun sınırlarını zorlayan eserleri icra etmişti.

İleride herhangi bir spesifik kompozitörle isminin anılmasından ziyade çok daha kapsamlı bir gelecek projeksiyonunda bulunuyor Tuna: “Tuna Bilgin, ileride sadece bir besteci veya besteciler üzerinden tanınmayacak, hem yorumculuğu hem de besteci kimliğiyle kendine özgü bir insan olarak, yani Tuna Bilgin olarak tanınacak” diyor. Bu yaşında çok fazla konser ve sahne performansı deneyimlemiş olsa da, Gümüşlük Müzik Festivali’nde açık havada verdiği konser ise, kendisinin de seyircilerin de belleklerinde uzun yıllar yer edecek özellikle geçmiş. Tuna ayrıca, 2017 yılında “En iyi Ahmet Adnan Saygun Yorumcusu” ödülünü de alarak bu alandaki varlığını ve müzik dünyasına katkısını bir nevi kanıtlamış.

Tuna Bilgin’in kendisine, müziğine, hayallerine ve yorumuna dair çok özel paylaşımlarda bulunduğu söyleşimizi aşağıda bulabilirsiniz.

Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzik yolculuğunuz kaç yaşında nasıl başladı? Nasıl devam ediyor?  

Müzikle tanışıklığım kendimi var hissettiğimden beridir. Evde her türlü müziğe ilgi duymam, hemen müziğin yanına gitmem, müzikle aramdaki ilişkiyi kısaca özetlemekte. Müzik türlerine girişmem de Türk Sanat Müziği’yle başladı, sonra 7 yaşında klasik müzikle ilgilenmeye başladım ve kendimi burada mutlu hissettim.

Besteciliğe olan ilgim her zaman vardı ve 14 yaşıma kadar yaptığım, eğlence amaçlı yazmış olduğum, bir nevi çalışma olarak adlandırabileceğim 100’e yakın eserim var ama bu müzikleri paylaşılacak nitelikte bulmadığım için paylaşmak ve ciddi bir şekilde bu eserleri sunmak henüz gündemim dışı bir konu.

7 yaşında piyanoya Doç.Cemile Cabbarova yla başladım ve 3 seneye yakın çalışmalarımızı devam ettirdik. Bir ara kolumun kırıldığı ve böylece piyano çalmaya ara verdiğim oldu, sonra bir okul etkinliğiyle piyano çalmaya yeniden başlayarak yoğun istek ve hevesimle çalışmalarımı sürdürdüm.

2013’te Bilkent Üniversitesi MHO’nun sınavların girmek üzere hazırlıklarımı tamamladım ve sınava girdim. Amacım burada Prof.Gülnara Aziz’le çalışmaktı İzmir’de yaşayan birisi olarak. Sınavları kazanarak 7 sene boyunca Bilkent’te okudum. Bugün de lise son olarak Bilkent Üniversitesi’nde Prof.Gülnara Aziz’le birlikte çalışmaktayız.

Neden piyanoyu tercih ettiniz? 

Açıkçası ilk tercih ettiğim zaman okulda çok popüler olduğundan dolayı tercih ettiğim düşünülebilir ki sıfır etkisi olduğunu söyleyemem. Bunun yanında piyanonun hem solist hem de orkestra olarak rol alabileceğini görmüş olmam da beni etkilemişti.

Piyano çalmaya başladığım günden bu yana piyanoyla aramda çok özel ve paha biçilemez bir bağ olduğunu söyleyebilirim. Öncesinde de çok cazip geliyordu.

Sizce piyanoya en güzel eşlik eden enstrüman nedir ve neden? 

Piyanoya eşlik eden en güzel ensemble tabi orkestra olarak bilinir, piyano konçertoları duyduğunuz zaman bu düşünceye katılabilirsiniz, ancak her enstrümanın ve ensemble’ın birbirleriyle çok özel bir ilişkisi vardır. Dolayısıyla hepsi birbirleriyle eşleşebilir, ben daha çok onların nasıl eşleştiğine ve o eşleşmelerin verdiği enerjiye ve hazineye erişirim.

Sizce müzik bir toplumda hangi işlevi yerine getirir? 

Müzik, bence bütün sanatlardan ve lisanlardan daha kapsamlı ve tek başına ayrı bir değere sahip, yani tek başına ayakta durabilen bir değerdir. Müzik hem ağlatır, hem düşündürür. Her türlü konuda müzik vardır. Müzik yanı sıra hem milliyetçileştirir, hem de evrenselleştirir. Müzik, ayrıca gruplaştırmasına karşıt bir durum olarak her insana hitap edebilir.

Ayrıca doğada bulunan bir element olan sesten oluşması da onu soyut bir sanat anlayışının yanı sıra somut oluşumlarda da yer almasını sağlıyor. Müzik kesinlikle çoğumuzun bildiğinden daha büyük bir evrendir. Müzik en yüceler listesindedir. Müzik insanlığa ışık tutmaktadır.

Katıldığınız ve sizde en çok iz bırakan yarışmalar ve oradan aldığınız derecelerden söz eder misiniz?

İzmir 1.Ulusal Adnan Saygun Piyano Yarışması ve konservatuar okumadan önce girdiğim ilk yarışma olan İzmir 1.Ulusal Mozart Akademi Piyano Yarışması, iz bırakan yarışmalardır.

Mozart Akademi yarışması, bana müthiş bir keyif vermişti ve özgüvenimi artırmıştı. Özgüven açısından daha da güven veren bir yarışma da İzmir Adnan Saygun Piyano Yarışması’ydı. Orada en küçük yarışmacı olarak açıkçası kendimi yeteri kadar güçlü hissetmiyordum. Yarışmadan önce sonu çok iyi bitmeyen mide bulantısı yaşamışlığım ve kahvaltı yapmamışlığım oldu. Ancak bu mide bulantısının sonlanması beni biraz rahatlatmıştı ve o zamana kadar vermiş olduğum en enerjik ve canlı performans olduğundan kimsenin şüphesi yoktu ve 1.lik ve Saygun Özel Ödülü kazanmıştım.

Ayrıca yarışmanın verdiği en büyük değer olarak çok değerli devlet sanatçısı ve çok değerli bir insan, müzisyen, piyanist olan Gülsin Onay’la tanışmamı belirtirim.

Elbette çok fazla ustalık sınıfına katılmışsınızdır. Sizin müzikal gelişiminiz açısından bu çalışmaların önemi ne oldu? Diğer müzisyenlerle etkileşim, müziğinizde nasıl bir katkı sağladı? 

Yeni fikirler duymak, özellikle bir insanın işini bildiği konuda fikir vermesi kesinlikle reddedilemez bir olanaktır. Bunu kendinizin nasıl değerlendireceğini düşünerek ustalardan kazanacağınız tüm değerlerin başınızda beliren bir ampül niteliğinde değerler olduğunun bilincinde olmalısınız. Bu olanaklar, böylece kendi yolunuzu daha güçlü bir şekilde çizme fırsatı sunabilir.

Klasik müzik sizce son dönemde ticarileşmeye başladı mı? 

Günümüzde çok gördüğümüz bir örnektir ticarileşme. Hocaların, müzisyenlerin beğendiği genç müzisyenleri kendi “çevrelerine” (bir çevreden fazlası da olabiliyor) çekmelerine, belli oranda kimi zaman aşırı destekte bulunduklarına (ki bu bahsettiğim destek, destek ötesi bir durum da olabiliyor kimi zaman) tanıklık ettim. Destek ötesi bir boyuta taşınmasını ahlaki durumları aştığı zaman doğru bulmadığımı söylemem lazım. Hak yeme gibi durumlar oluştuğu zaman ticarileşmenin yanlış olduğunu düşünebiliriz.

Bunun yanında bütün sanatçılar tek başına ayakta kalmayı bilmelidir. Tabi sanatçıların desteklenmesi de bunun yanı sıra çok doğal bir durumdur ve olması da gerektiği savunulur. Çok doğaldır ki sanatçı için destek bir ihtiyaç olabiliyor. Ticarileşmenin en az etkilemesini istediğim bir yanı da sanatı, sanatçıyı ve bu iki hususun kalitesini kötü etkilememesidir.

Unutamadığınız bir konserinizi sorsam, hangisini anlatmak isterdiniz? 

Konserler hep özeldir ve hiçbirini unutmam, ancak biraz ilginç bir durum yaşadığım ve gülebileceğimizi düşündüğüm bir konserim 2015’te İzmir’de İKSV konserimdi. “Ciddi” olarak adlandırabildiğim ilk konserdi ve tabir-i caizse “bitmek bilmedi”. Konserde çalacağımı açıkladığım parçalarım bittikten sonra bis istendi. Tabi doğal bir durum, yaptım. Sonra seyirciden şöyle bir ses geldi “Tuna Bilgin yok mu?” “Olmaz olur mu!” dedim ve hemen orada ikinci bis olarak bir emprovizasyon yaptım. Sonra bir kez daha seyirciden şöyle bir ses geldi “Chopin yok mu?”. Tabiri caizse biraz kebap muhabbetine döndü (“Kuşbaşılı var mı?” gibisinden). Açıkçası biraz kaçarak ve gülerek “O yok!” dedim. Ama böyle demenin sebebini merak ediyorsanız, arka planı açıklayarak anlatayım; konser öncesi sabah aynı programı yarışmada çalmıştım ve aslında biraz da dinlenmek istiyordum uygun bir zamanda. Ama mümkünleşmemişti. Ben de doğal olarak akşam ne yerim de bu yorgunluğumu dinlenmeyle atarım diye düşünüyordum. Dolayısıyla konserde de aklıma her bisim bittikten sonra gelen bir cümleydi bu. 

“Vazgeçilmez” olarak gördüğünüz kompozitörler kimlerdir? 

Yenilikçi ve müziğe, insanlığa katkısı olan bütün besteciler vazgeçilmezdir.

Pandemide müzikal anlamda en çok neyi özlediniz? Örneğin rüyalarınızda alkışlar veya kalabalık konser salonları gördüğünüz oluyor mu? 

Açıkçası rüya görmekten ziyade konser isteği olmakta. Konser çok özel bir etkinlik kesinlikle.

Konser salonu demişken, sahneye çıktığınız veya konser izlediğiniz, unutamadığınız konser salonu hangisi oldu? 

Şunu söylemem gerek: Çok sayıda konser salonunda bulundum performansçı ve seyirci konumlarında ve hepsi birbirinden güzel salonlar. Ancak hiç unutmadığım ve çok güzel bulduğum salonlar oldu. Bunlar Türkiye’de bulunduklarım olan Bursa UÜDK Konser Salonu, Bilkent Konser Salonu, İzmir AASSM, Zorlu PSM, yurtdışında ise Rusya Mariinsky Festivali’nin yapıldığı Mariinsky New Theatre, Mariinsky Concert Hall ve Mariinsky Prokofiev Hall’dır.

Pandemi dönemini müzikal anlamda nasıl geçirdiniz? 

Konser sayısı çok düştü ancak yine de müzik varsa benim için her şey güzeldir.

Klasik müzik çalışmalarınız sırasında herhangi bir kurumsal destekten, fon veya burstan yararlandınız mı? Sizce Türkiye’de bu imkanlar yeterli mi? 

2018 yılında 2 sene olmak üzere ÇEV Sanat Genç Yetenekler Projesi’nde yer almıştım. İmkanların daha da artması tüm müzisyenler için çok yararlı olacaktır.

Konservatuar bittikten sonra kendinize nasıl bir gelecek kurguluyorsunuz? Örneğin, yurtdışı hayalleriniz var mı? Biraz bahseder misiniz? 

Müzik eğitimi aslında eğitim planlaması açısından 30, 40 yaşına kadar devam edebilen bir süreç. Benim açıkçası tek bir planım, üniversiteyi yurtdışında okumak (Almanya). Daha sonra hangi şehirde ne okuyayım gibi soruları daha düşünmek isterim.

Sahneye çıkmadan önce heyecanlanır mısınız? Bu heyecanı nasıl yönetirsiniz?  

Heyecan dediğiniz zaman ben negatif yüklü bir hissiyat algıladım. Ancak galiba heyecan ve dediğiniz hissiyatı heyecan ve stres olarak ayırt ediyorlar ki ben de ediyorum. Heyecan dediğiniz hissiyat daha pozitif, sanki Toyzz Shop’a gitmeyi bekleyen bir çocuk gibi bir hissiyat. Dolayısıyla burada yönetilmesi gereken bir durum olmuyor. Aşırıya kaçıp bayılmak gibi örneğin. Benim heyecanı yönetme gibi bir ihtiyacım olmamakta aşırı olmadığı için.

Piyano çaldığınız en sıradışı yer şimdiye kadar neresi oldu? 

Galiba çok özel bir deneyim olarak Gümüşlük Müzik Festivali kapsamında…

Antik Taş Ocağı’nda Gülsin hocanın konseri sonrası beni çağırmasıyla yapmış olduğum bis özel bir sahnede yapılmıştı. Açık havada çalmak benim için her zaman özel olmuştur. O açıdan seyircilerle bu özel festival kapsamında buluşma, ayrıca kendi tek başına çok büyük bir değere sahip olan bir konserde çalmak, benim için çok özeldi. 

Piyanonuzla birlikte herhangi bir sosyal sorumluluk projesine dahil oldunuz mu?

Henüz olmadı, ancak en çok istediğim şeylerden bir tanesidir ve mutlaka birden fazla olacağına şüphem kesinlikle yok.

Albüm çalışmalarınız var mı? Biraz bahseder misiniz? 

Henüz anlaşmış olduğum bir albüm şirketi yok ancak albüm yapmak üzerine çok planım olduğu doğru. Albüm teklifiyle gelinirse, albümlerim yakında sizlerle olacaktır. Ayrıca kendim YouTube gibi platformlarda hazırlayabildiğim projelerim veya performanslarım yakında yayınlanmak üzere üzerinde çalışılmaktadır.

Tuna Bilgin, gelecek nesiller tarafından hangi kompozitörün eserlerine dair yorumları üzerinden tanınmalı? 

Tuna Bilgin, ileride sadece bir besteci veya besteciler üzerinden tanınmayacak, hem yorumculuğu hem de besteci kimliğiyle kendine özgü bir insan olarak, yani Tuna Bilgin olarak tanınacak.

One comment

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s