
Defne Erkan, 2009 yılında İzmir’de doğdu. 3,5 yaşında Bale dersleri almaya başladı ve halen bale öğretmenim Marina Yılmaz ile çalışmaya devam ediyor. Müzik eğitimine 5,5 yaşında evde piyano dersleri ile başlayan Defne, ilkokul 1.sınıftan beri Olten Filarmoni Sanat Okulunda piyano dersleri alıyor. “Ses, müzik ve dansın beraberliği ile daha da ışıldadığımı hissediyorum. Bu şekilde sahnede yer almak en büyük hayalim” diyor Defne.
2016-2018 yıllarında Olten Filarmoni Sanat çocuk korosunda yer aldıktan sonra, 2017 yılında ilk Masterclass deneyimini İbrahim Yazıcı ile yaptı. 2019 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzik ve Bale Ortaokulu Müzik Sanat Dalı özel yetenek sınavını kazandı ve korno enstrümanına seçilerek öğretmeni Ata Semih Atışeri ile çalışmaya başladı. Aralık 2019’da Cem Babacan ile Masterclass yapma fırsatı oldu. 2021 yılı Kasım ayında ise önce Venezuelan Horns Festivali’ne katılmaya uygun görülerek online ortamda kornocularla bir araya gelme ve David Cooper’a çalma şansını yakaladı. Daha sonra okulunda gerçekleştirilen ilk yüzyüze masterclassını Berlin Konzerthous’ta çalan Cenk Şahin ile gerçekleştirdi.
Defne Erkan’ı tanımaya ne dersiniz müzikseverler?
Merhaba Defne. “Sanatın her alanında yer almayı seviyorum” dedin tanıştığımız sırada. Sanat senin için ne ifade ediyor? Bunu ilk önce öğrenmek isterim.
Sanat benim için kendin olup tüm duyguları kucaklamak. Sanatım sayesinde kendime temas edebiliyor, duygularımı daha derinden ifade edebiliyorum. Sanatımla bedenime ve ruhuma temas ettikçe kendimle daha da bütünleşiyorum.
Peki sanata olan ilgin nasıl ortaya çıktı? Bale eğitimi, ardından korno eğitimi alıyorsun. Olten Filarmoni’de de piyano derslerin devam ediyor. Müzikle birlikte başka sanat dallarına olan yeteneğini nasıl fark ettin ve ailen seni nasıl yönlendirdi?
Sanata olan ilgim bebekliğimden beri varmış. Müzik aletleri ve ses çıkaran oyuncaklar ilgimi çekermiş. Her gece uyku öncesi “Bay Majör’le Klasik Müzik Masalları” dinleyerek uyurdum. Elime aldığım boya fırçası ile doğaçlama şarkı söyleyip dans etmeyi sevdiğim için müzik ve dansın bir arada olduğu bale kursuna ailem 3,5 yaşında beni yazdırmış. Ardından anaokulundaki müzik öğretmenimin derste dinlettirdiği eserin bestecisini söylemiş olmam ile birlikte 5,5 yaşında evde piyano derslerim başladı. İlkokula başladıktan sonra ise Olten Sanat Filarmoni Okulunda Selen Var öğretmenim ile piyano eğitimim devam etti.

Konservatuvara nasıl yöneldin peki? Ve sana bu kurum neler kattı?
Konservatuvara giriş sınavına yönelik özel bir hazırlık yapmamıştım. Haftada 1 gün aldığım piyano eğitimi solfej dersleri ile de destekleniyordu. Zamanlama olarak konservatuvara ortaokul sonrası girmeyi hedeflerken sadece kendi düzeyimi görmek için girdiğim sınavı kazanmış olmak beni aşırı mutlu etmişti. Üflemeli çalgı çalmayı çok istiyordum, enstrüman olarak seçildiğim Korno’yu görünce ışıltısının beni çok etkilediğini hatırlıyorum ve iyi ki öğretmenim Ata Semih Atışeri ve Prof.Ayhan Kerim Gürerk öğretmenim beni bu enstrümana uygun gördüler. Konservatuvar sayesinde Korno’yu tanıdım ve bunun için çok minnettarım .
Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarında aldığım tam zamanlı eğitim hocalarımın da etkisi ile müzik konusunda daha disiplinli olmamı sağladı. Müzik teorisi, solfej ve dikte, eğitimimizin temelini oluşturuyor yanı sıra koro ,yardımcı piyano ve korrepetisyon ile müziği çok yönlü bir şekilde öğrenmeye devam ediyorum.
Piyano ile korno arasında nasıl bir denge kuruyorsun? Kalbin hangisinden yana daha çok çarpıyor?
Korno benim ana enstrümanım. Nefes ile bir enstrümana hayat vermek çok sihirli. O sihir sizin üflediğiniz notalardan evrene doğru karışıyor. Kalbim korno ile bir çarpıyor onunla kendimi bir bütün hissediyorum , çalarken onunla bütünleşiyor ve birlikte ışıldamaya başlıyoruz.
Piyanoyla ise enerjimin daha dinginleştiğini hissediyorum. Evde çalışırken her iki enstrüman arasında geçiş yapıyorum. Çalışmama korno ile başlıyor dudaklarımı dinlendirirken ise piyano ile devam edebiliyorum . Piyano çalmak ayrıca teori yönünde korno çalmama destek oluyor. Aynı zamanda kulağımın daha da gelişmesini sağlıyor.
Peki kendine örnek aldığın, sana ilham kaynağı olan kadın müzisyenler kimler?
Enstrümanımla gelmek istediğim noktada kadın kornoculardan Sarah Willis var . Özellikle çocuklar için düzenledikleri eğitim amaçlı konserler ile orkestradaki enstrümanları tanıtmaları bence çok değerli zira ben konservatuvar öncesi korno hakkında hiçbir fikre sahip değildim. İleride arkadaşlarımla birlikte çocuklara yönelik eğlenceli konserler ile enstrümanları tanıtmak hedeflerim arasında yer alıyor.
Katty Perry, Adale ve Sia…Her biri kendine özgün şekilde şarkılarıyla kendilerini ifade ediyor ve duyguyu karşı tarafa yansıtıyor. Onları dinlerken aynı zamanda şarkılarını söylemeyi çok seviyorum. Enerjimi yükseltiyorlar.
Bestecilerin yaşamlarını merak edip okur musun Defne? En çok hangisinden etkilenmiştin mesela?
Ludwig Van Beethoven’ın yaşadığı sağlık sorunları sonucunda sağır olması sanatını yapmasına engel olmamış, bu beni çok etkilemişti.
Sadece kulaklarımızla duymadığımızı, bedenimizin tüm titreşimleri tüm frekansları algıladığını göstermesi açısından çok güzel bir örnek bence.
Gerçek engel biz ona inanırsak ve vazgeçersek engelimiz haline geliyor.
Günümüz Kornocularından Felix Klieser de Beethoven gibi bir engele sahip ama bu onun enstrümanını çalmasını engellemiyor. Ayakları ile korno çalması muhteşem. Enstrümanına karşı olan tutkusunu çok güzel yansıtıyor.
Dans ve müzik sence hangi noktalarda birbirlerini tamamlıyor, hangi noktalarda ayrışıyor?
Dansta bedenim benim enstrümanım. Dans ederken müzikteki duyguların bedenimden akmasına izin veriyorum.
Müzikte ise enstrümanım benim uzvum haline geliyor. Her ikisinde de bedenimi ne kadar serbest bırakırsam o kadar rahat ifade edebiliyorum. Benim için müzik ve dansta ayrışan hiçbir nokta yok. İkisi de kendini ifade edebilmenin yönlerinden ve bana göre dansta müzik, müzikte de dans var. Korno ile bir parça çalarken aklımda o parçayı bir dansa dönüştürüp çalabiliyorum veya dans ederken müziğin notalarla vermek istediği duyguları dansa yansıtabiliyorum. Müzik ve dans her daim iç içe…
Bir yandan da film müzikleri ilgini çekiyor sanırım bu dönemde. Bu ilgi nasıl doğdu? Şu ana kadar en çok etkilendiğin film müziği hangisiydi mesela?
Sinemada Alaaddin’in müzikal filmini izlememin çok etkisi oldu. Müzik, dans, şarkılar onların yansıttığı duygular o ihtişam hepsi bir arada tam görsel bir şölendi. Özellikle Naomi Scott’ın hem oynayıp hem de seslendirdiği Speechless’ı söylerken içimdeki tüm engeller ve motivasyonumu düşüren her duygu tek tek ortadan kalkıyor. İlk kez o şarkıyı duyduğumda içimde çok derin yerlere vurmuştu çünkü sözlerin anlamları sanki benim yaşamımdaki bazı noktaları yansıtıyordu, çok duygulanmıştım. O dönemde ilkokulda yaşadığım problemler vardı ve Speechless benim cesaretlenmemi ve kuvvetlenmemi sağladı. Speechless’ı dinledikçe içimde başka duygular açığa çıktı ve beni motive etmeye başladı.

Peki bir çocuğun sanatla iç içe büyümesi ona neler kazandırır? Sen kendi açından nasıl değişimler, avantajlar gözlemledin?
Sanatla iç içe büyüyen çocuk için yaptığı sanat her ne ise onun aracılığı ile duygularını kolaylıkla ifade edebilmesini sağlayabilir. Zorlayıcı durumlarda sözcükler kullanmak yerine resim yapmak, şarkı söylemek , dans etmek ya da enstrüman çalmak aynı birisiyle konuşmak gibi insanı rahatlamaya ulaştırıyor. Bedenini daha iyi tanımaya , kendini dengelemek için sana neyin iyi geldiğini daha kolay fark etmeye başlayabiliyorsun. Mesela üzgün hissettiğimde artık şarkı söylemek kendiliğinden gerçekleşmeye başladı. Çok sıkıldığımda ise dans ederek kendimi rahatlatıyorum. Bazen ise duygularımı resim ile dönüştürüyorum. Şu sıralar ise hikaye yazmaya başladım.
Şu ana dek katıldığın masterclass’ler sana neler kattı? Yaşıtın çocuklarla birlikte aynı ortamda benzer idealler doğrultusunda çalıştıkça neler hissettin?
Yolun çok başında olan bir öğrenci olarak masterclass aracılığı ile alanında uzman olan hocalarla bir araya gelmek ve onların deneyimlerinden faydalanmak çok değerliydi. Onların bana verdiği öğütler ve fikirlerle müzik ve korno açısından vizyonumu genişletmemi sağladı. Şu ana kadar şehir dışında bir masterclassa katılmadığım için diğer şehirlerdeki müzisyen arkadaşlarımla henüz tanışmadım fakat İzmir’de yapılan masterclasslarda hepimizin ortak bir bilinçle sorunlara ve çözümlere odaklanması, müzikal fikirler üzerine çalışmanın bizleri daha da yakınlaştırdığını düşünüyorum.

Son dönemde korno ve piyano repertuarlarında hangi eserler üzerine çalışıyorsun?
Kornoda Camille Saint Saens ‘in “Romance” ve Josef Dominik Skroup’un “Horn Concerto in B-flat majör” çalıştığım eserler.
Piyanoda ise Frederic Francois Chopin’ in “Für Elise” ile Gabriel Urbain Faure ‘nin “Pavane”.
Hem korno hem piyano hem bale yaptığın için sağlığına da çok dikkat ettiğini düşünüyorum. Bunun için neler yapıyorsun, neler yapmaktan kaçınıyorsun?
Her gün nefes egzersizleri yapıyorum. Beslenmeme dikkat ediyorum. Bale derslerimin olduğu günler hayvansal protein tüketiyorum diğer günler ise bitkisel protein, sebze ağırlıklı ve tohumlardan zengin glütensiz besleniyorum. Günde en fazla 3 öğün yapıyorum, acıkmadan yemek yemiyorum, son öğünüm ise en geç akşam 7’de oluyor. Şekerli gıdalardan uzak durmaya çalışıyorum.
Korno çalmanın zorlukları sence neler?
Korno çalabilmek için başta nefes çalışmak , diyaframı hazırlamak ve dudaklarımı ısıtmam gerekiyor. Aynı zamanda vücudumun rahatlamış olması gerekiyor ki nefes vücudumdan rahatlıkla aksın. Korno çalarken önem vermem gereken çok şey oluyor, mesela bir parça çalmadan önce kornoda da ısınmam ve egzersiz yapmam gerekiyor. Eğer ısınmadan bir parça çalmaya çalışsam dudaklarımı ezebilirim ve bu çok riskli bir durum. Dudağıma çok baskı uygularsam ağız yapıma da zarar verme olasılığım var. Bunlara çok ama çok dikkat ederek çalışmam gerekiyor. Örneğin bazı günler dudaklarım pek iyi olmuyor, o günlerde dudağımın üstüne çok gitmeden daha çok rahatlatıcı egzersizler yapmam gerekiyor. Hele çaldığın parçaya yanlışlarına odaklanmadan ve notalara takılmadan duygularını yansıtabilmek ve bütünleşebilmek korno çalmanın zorluklarından bir tanesi.
Peki yaşıtın çocuklar arasında seni örnek alan, senin gibi sanatın birçok dalında yer almak isteyenlere üç tane “altın” değerinde öğüt verecek olsan bunlar neler olurdu?
1. Sevdiğin şeyi yap ve o konuda disiplinli ol
2. Seni motive edecek şeylerin olsun
3. Pes etme , sabırla çalışmaya devam et
Bu kadar sanat dalını aynı anda yürütürken çocukluğunu ıskaladığını düşündüğün oluyor mu? Nasıl fedakarlıklarda bulunuyorsun ve çocukluğunu doya doya yaşamak için neler yapıyorsun?
Yaptığım her şeyi severek yapıyorum; bu nedenle fedakarlıkta bulunduğumu düşünmüyorum. Tümü çocukluğumun bir parçası ve kendi doğal akışı içinde gerçekleşiyor. Tatil dönemleri ise dinlenmek ve eğlenmek için daha fazla zamanım oluyor.
Geleceğe dair hayallerini bizimle paylaşır mısın? Ve bu hayallerin gerçekleşmesi için önümüzdeki dönemde nasıl adımlar atmayı planlıyorsun?
İlk olarak üniversite eğitimimi yurtdışında müzik ve çağdaş dans alanında çift anadal yaparak devam etmek istiyorum . Eğitimim sırasında ise senfoni orkestrasında kornocu olarak yer almak ve film müziklerinde korno çalmak hayallerim arasında. Yanı sıra caz söylemek istiyorum.
İleride ekonomik zorluklar nedeniyle ailelerinin destek olamadığı çocuklara ücretsiz dans ve müzik dersleri verip onların hayallerini desteklemek hedeflerim arasında. Benim için hayaller gerçekliğe giden yoldur…
Tüm hayallerimin gerçekleşmesi için öncelikle konservatuvar eğitimimi başarı ile tamamlayacağım. Eğitimim sırasında yurtiçinde ve yurtdışında korno alanında uzman olan hocalarla çalışmak ve yeni deneyimler elde etmek , caz alanında profesyonel eğitim alarak sesimi geliştirmek ve çağdaş dans alanında kendimi geliştirmek istiyorum. Çünkü hepsi beni yansıtan alanlar .
Ses, müzik ve dansın beraberliği ile daha da ışıldadığımı hissediyorum. Bu şekilde sahnede yer almak en büyük hayalim.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.
YouTube kanalı için: https://youtube.com/channel/UCxwbGZTMzTMHWZvcgljsjbQ