
Hazal Zübeyde Hasırcıoğulları, 2003 yılında Ankara’da doğdu. 4 yaşında amcası Prof. Selahattin GÖRSEV ve babası Cenan HASIRCIOĞULLARI ile solfej ve piyano eğitimine başladı. 2013 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nı kazandı. 2015-2016-2017 yıllarında Bolu Güzel Sanatlar Lisesi’nin Genç Yetenekler Festivali’ne davet edilerek konserler verdi.
2018 yılında Trt Ankara Radyosu Çoksesli Gençlik Korosu’na kabul edildi. 2019 yılında Fransız Piyanist Jean-Bernard POMMIER ile çalışan Hazal, aynı yıl Prof. Ersin ONAY’ın Masterclass’ına aktif olarak katıldı. 2019 yılında Bodrum Klasik Müzik Festivali Masterclass’ının elemelerini geçerek 12 gün boyunca Uluslararası başarısı olan piyanistlerle çalıştı.
Francesco LIBETTA, Konstanze EICKHORST, Gülsin ONAY gibi usta piyanistlerin öğrencisi olan Hazal, 2019 yılının Haziran ayında TRT Radyo-3 “Genç Yetenekler” programına konuk oldu. Öznur ORBAY, Sibel ÖZGÜN ve Sanem BERKALP gibi değerli piyanistlerin öğrencisi olarak eğitimine devam etti. 2018-2020 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Lise ve Senfoni Orkestrası’nın piyanistliğini yaptı.
Hazal, 2020 yılında okulunun açmış olduğu Solistlik Sınavı’nı kazanarak Solist olmaya hak kazandı. Solo çalışmaları haricinde çeşitli Oda Müziği gruplarında görev aldı. Aynı zamanda TEMA Vakfı Gönüllüsü ve UNICEF Çocuk Hakları Atölyesinin bir üyesi olan genç piyanist, halen Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Piyano eğitimine Sanem BERKALP ile devam ediyor. Hazal ayrıca 8-9 Ocak 2022 tarihlerinde Gülsin ONAY’ın gerçekleştirmiş olduğu Masterclass’a aktif olarak katıldı ve 9 Ocak 2022’de CSO Ada Ankara’da “Gülsin ONAY&Öğrencileri Konseri”‘nde yer aldı.
CSO’da Gülsin Onay ve öğrencileri resitali çerçevesinde kendisini sahnede hayranlıkla dinleme fırsatı bulduktan sonra kendisiyle keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Hazal’ı yakından tanımaya ne dersiniz?
Merhaba Hazal. Yeni nesil piyanistler arasından ismin giderek ön plana çıkıyor. Öncelikle tebrik ederim. Senin de çocukluğunda piyano ve müzikle tanışmanın hikayesini öğrenmek isterim. Bu sevgi ve merak nasıl fark edildi ve üzerine nasıl bir eğitim sürecinden geçtin?
Aslında ben müzikle doğdum diyebilirim. Çünkü benim bütün ailem müzisyen, belki de en büyük şansım bu oldu. Amcam ve kuzenlerim de piyanist, küçüklüğümde onların çalışmasını izledikten sonra piyano taburesine oturup onları taklit etmeye çalışırmışım. Böylece ilgimi fark edip beni müziğe yönlendirmişler. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi Jimnastik Klübü’ndeydim ve hem sporu hem müziği aynı anda yapıyordum. Sonraki yıllarda ise yolculuğuma müzikle devam etme kararı verdim ve konservatuvar sınavlarına hazırlandım. Hazırlık sürecimde babam, kuzenlerim ve amcam bana destek oldu, çalışmalarımı onlarla sürdürdüm ve konservatuvar sınavını kazandım.
Konservatuar eğitimi senin piyano çalış tarzına, kendi stilini geliştirmene nasıl yardımcı oldu?
Ben çok şanslı bir konservatuvar öğrencisi olduğumu düşünüyorum. Sanem BERKALP, Sibel ÖZGÜN, Öznur ORBAY ve çalıştığım diğer hocalarım bana gerekli olan her desteği sağladı. Hiçbir zaman baskı hissettirmediler, bence bu çok önemli bir şey. Yaptığımız iş duygularımızı ve düşüncelerimizi aktardığımız farklı bir dil ve bazı kalıpları-kuralları olsa bile aktarmaya çalıştığımız şey benliğimiz. Her zaman duygularıma, düşüncelerime ve hislerime saygı duyan hocalarım oldu, tecrübelerini ve birikimlerini en iyi şekilde aktarmaya çalıştılar; bu nedenle kendimi çok şanslı hissediyorum. Öğretmenlerimin deneyimleri ve mükemmel bakış açıları sayesinde müziğin farklı ve güzel yönlerini de keşfetme fırsatı buldum.
TRT Ankara Radyosu Çoksesli Gençlik Korosu deneyiminden de söz eder misin? Koro deneyimi birçok müzisyen için oldukça önemli bir dönemeç oldu. Ve sen kendini sırf piyano ile sınırlamadın anladığım kadarıyla.
Koro, bir müzisyenin müzikal kulağını ve uyumu geliştiren harika bir yer. Birçok farklı insan tek bir amaç için toplanıyor, tıpkı orkestra gibi. “Ben” kavramından sıyrılıp “Biz” şeklinde hissediyoruz. Küçüklüğümden beri şarkı söylemeye karşı büyük bir ilgim vardı ve TRT Ankara Radyosu Tsm Çocuk Korosu’na katılarak ilk adımı atmış oldum. Çocuk Korosu’ndan mezun olduktan birkaç yıl sonra aynı şekilde Çoksesli Gençlik Korosu’na başladım. Konservatuvardan da hocam olan çok değerli koro şefleri Çiğdem Aytepe ve Atilla Çağdaş Değer hocalarımın yönettiği korolarda yer almış oldum. Koroda yer almak, birlikte şarkı söylemek, sanatımızı bir bütün olarak icra edip daha fazla insanın hayatına dokunmak çok özel bir duygu. Aynı zamanda çalışmalarımız çok eğleniyoruz ve bu da yaptığımız işin kalitesini arttırıyor. Birçok etkinliğe katıldık; konserler, turneler düzenledik ve farklı projelerde başarılı işlere imza atmış olduk.

Peki katıldığın ustalık sınıfları sana toplamda neler kattı? Orada kurduğun dostluklar, tanıştığın eğitmenler seni nasıl şekillendirdi?
Birçok farklı ekolden, farklı ülkeden ve farklı bakış açısına sahip hocalarla çalıştım. Bu süreçte birçok arkadaş edindim, özellikle Gümüşlük Klasik Müzik Festivali Masterclass’ında birlikte 12 gün geçirdiğim ve sonrasında da sıklıkla görüştüğüm çok güzel dostlarım oldu. Çalıştığım tüm hocalardan çok farklı yorumlar ve fikirler aldım, bu bir müzisyenin kazanabileceği en güzel tecrübelerden birisi olabilir. Hep “daha iyisi nasıl olur”’u düşündüğüm ve amaçladığım için bana çok katkıları oldu. Bence en özel yönü ise farklı dili konuşmamıza rağmen ortak dilimizin müzik olması, kattığı deneyimler ve kalıcı dostluklar diyebilirim. Türkiye’nin, hatta dünyanın dört bir yanından gelen insanlarla bir arada olmak, birçok farklı konuda fikir paylaşımında bulunmak ve yeni bilgiler öğrenmek çok mutluluk verici ve geliştirici bir durum. Ben de fırsat buldukça bu etkinliklere katılmaya özen gösteriyorum.
Ayrıca Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Lise ve Senfoni Orkestrası’nın piyanistliğini yapmışsın. Önemli bir sorumluluk. Bu deneyim sence seni ileride konser piyanistliğine hazırlayan bir dönemeç mi oldu?
Orkestrada çalmak heyecan verici ve özel bir deneyimdi. Çünkü müziği birçok insanla birlikte üretmek çok farklı bir duygu. Georgy Sviridov- Snowstorm eserini çalmıştık ve çok keyifli bir çalışma süreciydi. Orkestra da bu mükemmel eseri çok güzel çalışıp harika bir iş çıkartmıştı ve ben de böylesine güzel bir süreçte orkestrada yer aldığım için çok şanslıyım. Aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası ile de çok güzel konserler verdik, farklı etkinliklerinde de yer alma fırsatı buldum. Genel anlamda sadece orkestrada çalarak değil, çalışmalar ve provalar sürecinde de çok fazla deneyim kazandım. Orhun ORHON, Burak TÜZÜN gibi çok önemli ve değerli şeflerle tanışmış ve çalışmış oldum. Orkestra ile çalarken dikkat etmem ve önem vermem gerekenlerin neler olduğunu deneyimlediğim için konser piyanistliği konusunda da kazanmış olduğum bu deneyimin ileride bana fazlasıyla katkı sağlayacağına eminim.
Sana ilham kaynağı olan çağdaş piyanistler kimler?
Müzikteki en büyük idollerim Amcam, babam ve Sanem hocam. Çünkü hepsi mesleklerini en iyi şekilde yapmaya ömürlerini adamış birer sanatçı. Onların sadece sanatçılık yönüne değil, hayatıma kazandırdıkları her şeye büyük bir hayranlığım var. Müziğini, sanatını benimsediğim ve bana ilham kaynağı olan piyanistlerin başında da Gülsin Onay, Martha Argerich, Konstanze Eickhorst, Yeol Eum Son gibi isimler yer almakta. Ve bu isimlerden Gülsin Onay ve Konsztanze Eickhorst’un öğrencisi olma fırsatı yakaladığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Birçok konuda önüme ışık tuttukları ve bana farklı bakış açıları sundukları için bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Piyano hayatında nasıl bir önceliğe sahip Hazal? Onsuz geçirdiğin günler oluyor mu?
Piyano çalışmadığım hiçbir günüm yok. Çünkü içinde bulunmam gereken bir düzen ve disiplin var. Sporcuların her gün saatlerce antrenman yapması gerektiği gibi benim de her gün uymam gereken bir çalışma düzenim var. Piyano, iç dünyamı ve kendimi keşfettiğim bir araç. Her gün farklı bir ayrıntıyı keşfediyorum ve bu durum beni bu işi yapmaya daha çok yönlendiriyor. Özel hayatımdaki birçok önemli şeyi çok daha geri plana atabilecek kadar önemli bir önceliğe sahip. Bazen uykusuzluğa, arkadaşlarımın yaptığı planlara katılamamaya veya ailemle daha az vakit geçiriyor olmama sebep olsa da piyano başına geçip çalışmaya başladığım an dünyadan kopup kendimle güzel vakit geçiriyorum. Piyano başında geçirdiğim süre haricinde yapmaktan en çok hoşlandığım aktivite notalarımı ve notalarımın üzerinde aldığım notları okumak. Görsel hafızamız da çok güçlü ve bu çalışma yöntemi de çok etkili oluyor. Kısacası piyano, hayatımın en önemli ve özel konumunda yer alıyor.
Şu anda repertuarında ne tür eserler yer alıyor?
Birkaç farklı projede- etkinlikte yer aldığım ve her etkinliğe farklı bir program oluşturduğum için biraz yoğun bir tempodayım. Bütün dönemlerden çokça eser çalışıyorum, özellikle klasik ve romantik dönem eserlerine bolca zaman ayırıyorum. Solo eserler haricinde repertuvarımda aktif olarak çalıştığım konçertolar da var. Programımda Mozart ve Rachmaninoff’un eserleri çoğunlukta. Her konsere özel ve uygun eserler oluşturmaya çalışıyorum, böylelikle repertuvarım giderek genişliyor.
Peki müzik tarihinde seni en çok cezbeden dönem hangisi? Romantik dönem mi, çağdaş dönem mi, Barok mu, veya başka bir dönemden mi bahsetmek istersin?
Bütün dönemleri ayrı ayrı çok severim, çünkü her dönemin kendine has özellikleri ve güzellikleri var. Fakat Romantik Dönem’e karşı büyük bir tutkum var. Romantik Dönem eserlerini daha çok benimsiyorum ve her çalışımda-dinleyişimde kendimden bir şeyler buluyorum. En sevdiğim bestecilerin çoğu da bu döneme ait. Chopin, Schumann, Brahms… İkinci olarak da Klasik Dönem benim için apayrı bir öneme sahip. Çalışırken ve yorumlarken çok mutlu ve huzurlu hissediyorum. Özellikle yaratıcılık ve farklılık arayışından dolayı Mozart’a karşı büyük bir hayranlığım var.
Bir yandan da çok değerli sosyal sorumluluk projelerinde yer alıp bu sorumluluğunuzu müziğinle birleştiriyorsun. Bize biraz bunlardan söz eder misin? Müzik burada nasıl bir aracı oluyor?
Sosyal sorumluluk projelerinde yer almak güzel bir his. Bir şekilde bazı durumlara katkı sağlayabiliyor olmak çok özel hissettiren bir duygu. Ben Tema Vakfı Gönüllüsü’yüm ve çevreye duyarlı biriyim. Bir şeylerin değişmesinde ve pekişmesinde benim de katkım olacaksa elimden gelen her çabayı gösteririm. Bu sebepten ötürü gönüllü olma kararı verdim ve üye oldum. Aynı zamanda UNICEF Çocuk hakları Atölyesi’ne aktif olarak katıldım ve muazzam bir farkındalık kazandım. İlk çalışmada bile bakış açımı değiştirecek o kadar farklı ve önemli durumları öğrendim ki, aslında haklarımızı tam anlamıyla bilmediğimizi ve sahip olduğumuz hakların ihmal ediliyor olduğunu gördüm. Ve tüm bu süreçte öğrendiklerimi ve deneyimlediklerimi müziğime aktarıyorum. Hayallerimden birisi sanatımı çok daha fazla insanla paylaşıp kazandığım maddi/manevi her şeyi insanlarla paylaşabileceğim, yardıma ihtiyaç duyan herkese yardım edebileceğim, genç sanatçıların kendilerini güvende ve yeterli hissetmesi için gereken her desteği verebileceğim bir vakıf kurmak.
Kendine özgü “başarı” tanımını yapar mısın?
Bu sorunun cevabı çok basit; kendi koyduğun hedefe ulaştıysan başarılı olmuş olursun. Başarı kimse ile kıyaslanmamalı, aksine, başarıyı kendimiz inşa ederiz . Maalesef bulunduğumuz koşullarda kıyas yapmamak zor, çünkü hayatımızın her alanında bir şeyler birbiriyle karşılaştırılıyor. Öğrencilik döneminde aldığımız notlar “başarı”mızı belirliyor fakat sınavlardaki performansımız potansiyelimizin çok aşağısında. Bu nedenle yarışma-sınav gibi alanlarda bize verilen sürede gösterdiğimiz performansımızla kendimizi sınırlamamalı ve verdiğimiz emekleri görmezden gelmemeliyiz. Biz eğer kendi çalışmamızdan ve yaptığımız işten mutlu olabiliyorsak, verdiğimiz emeğin farkındaysak ve ortaya güzel bir iş çıkıyorsa zaten başarılıyız demektir.
Zorlu piyano partisyonlarına nasıl çalışırsın?
Önceliğim her zaman yavaş bir tempoda dikkatli bir şekilde çalışmaktır. Eseri küçük gruplara bölerim, daha karmaşık kısımlara işaret koyarım, ayrı el çalışırım ve teknik anlamda çalışmalarımı düzenli olarak sürdürürüm. Notanın üzerinde yazan işaretlere çok dikkat ederim, çünkü nota bizim kılavuzumuz; yapmamız gereken her şey notada mevcut. Bu süreçteki en önemli etkenlerden birisi de zaman. Çalıştıkça ve çalma pratiği yaptıkça eserlere alışıyoruz ve bunun da icra açısından önemi fazlasıyla büyük. Hiçbir şey gözden kaçmamış, yanlış öğrenilmeden çalışılmış ve gerekli teknik/müzikal çalışmanın yapılmış olması gerekmektedir. Ve böylelikle zor partiler bile kolayca halledilebilir.
Kendine dair hayallerin neler? Yurtdışında okuma hedefin var mı? Veya kendini nasıl konumlandırıyorsun on yıllık süreç içerisinde?
En büyük hayalim akademisyen olmak ve o döneme kadar edindiğim bütün tecrübeleri-birikimleri öğrencilerimle paylaşıp genç sanatçılar yetiştirmek. Yurtdışında okuma isteğim tabiki var, fakat birlikte çalıştığım canım Sanem BERKALP hocamdan o kadar mutluyum, o kadar güzel ve verimli dersler yapıyoruz ki; her yeni gün yeni bir şey öğrenmenin vermiş olduğu mutluluğu tarif edemem. Evet, yurtdışında farklı tekniğe ve stile sahip başarılı hocalarla çalışmak muazzam bir fırsat, fakat zaten her yönden geliştiğim ve verimliliğimin giderek arttığı bir yerdeyim. Fırsatım olursa mesleki açıdan kendimi daha ileriye taşımak için yurtdışında eğitimime devam edebilirim, ancak tamamen yurtdışına yerleşmek gibi bir planım asla yok. 10 yıllık süreçte ise akademik çalışmalarımı ve konser programlarımı sürdürüyor olacağımı düşünüyorum.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.
Sizin gibi sanatçılara sonsuz destek veren değerli bir gazeteci ile böylesinde özel bir söyleşi yapmak çok güzeldi. Çok teşekkür ediyorum.