Keman sanatçısı ve eğitmen Erhan Can Dereçiçek, yeni Keman Metodu’yla 7’den 70’e “Herkes Keman Çalabilir” diyor

Fotoğraf: Ömer Faruk Güler

Erhan Can Dereçiçek 1993 yılında Kars’ta doğdu. Müzik yeteneğini  7 yaşında piyano ve solfej eğitimi alarak geliştirmeye başladı. Ardından Uludağ Üniversitesi Devlet  Konservatuvarı’nın özel yetenek sınavını kazanarak müzik çalışmalarına başladı ve aynı kurumun keman anasanat dalından başarıyla mezun oldu.

Öğrencilik yıllarından itibaren solo, oda müziği ve orkestra sanatçısı olarak ülkenin farklı şehirlerinde bir çok konser ve temsilde başarıyla görev aldı. Eğitim hayatı boyunca pek çok ünlü sanatçının masterclass çalışmalarına katıldı.

2015-2017 yılında Bursa Devlet Tiyatrosunda, 2017-2018 yılında Nilüfer Tiyatroda müzisyen sanatçı olarak çalışan, yurtiçi ve yurtdışında pek çok başarılı temsilde görev alan sanatçı daha sonra bu sanat dalına enstrümanistliğin yanında müzik direktörü olarak beste ve düzenleme çalışmaları yaparak destek vermiş, çeşitli festivallerde kendi müzikleri sahnelenmiştir. Bursa 2.Meslek Tiyatroları Festivalinde Guguk Kuşuoyununa bestelediği müzikler ile En İyi Müzik Ödülü’nü kazandı. Ayrıca 2018 yılında kurulan ve genç müzisyenleri içinde barındıran bir proje orkestrası olan Şehrin Kemanları Topluluğunun kurucu üyelik, keman sanatçılığı ve idari koordinatörlük görevlerini sürdürüyor. Sanatçı pedagojik formasyon eğitimini tamamlamakla birlikte keman sanatçılığı ve eğitmenliği, bestecilik gibi alanların yanına öğrenci koçluğu ve öğretmenlik alanını da eklemiş, önemli eğitim kurumlarında görev yaptı.

Aktif sanat hayatının yanı sıra bestecilik, yazarlık, koordinatörlük, öğrenci koçluğu-rehberliği ve öğretmenlik alanında da proje ve çalışmalarını sürdürüyor. 2021 Yılı Aralık ayında Gece Kitaplığı etiketiyle yayımlanan Herkes Keman Çalabilir Keman Metodu 1 adlı keman metodunun yazarıdır. Bugün röportaj serimizi biraz daha çeşitlendirerek kendisinin müzik yolculuğunu, eğitmenliğini ve hazırladığı keman metodunun önemini konuşacağız.

Merhaba Erhan Can bey. Karstan Uludağ’a uzanan müzik serüveninizi bize biraz anlatır mısınız? Nasıl başladı, nasıl gelişti sizin müzik kariyeriniz?

Merhaba öncelikle sizinle bu röportajı yapıyor olmaktan son derece mutlu ve gururluyum; bu fırsattan ötürü teşekkürlerimi kabul edin lütfen.

1993’ün Mart ayında Kars’ta annem bir düğündeyken ben dünyaya gelmişim. Anlayacağınız müziğin ritmini duyar duymaz çok da yerimde duramamışım denilebilir. Biliyorsunuz bizim Doğu kültürümüzde sazlı ve sözlü Aşık geleneği dünyaca ünlüdür, günümüzde de önemli temsilcilerle devam etmekte ve değerini korumaktadır. Ben de  5 yaşıma kadar dedemlerin türküleri ile büyümenin ardından soluğu Bursa’da almışız.

Babamın Kültür bakanlığındaki görevi sebebiyle Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’na idari pozisyondaki görevine tayin edilmesi ile başlayan süreç benim de klasik müzikle tanışmama ve o zaman abi, abla dediğim sanatçıların yolundan yürümeme olanak sağladı.  Onları izleyerek büyüdüm ve dönemin BBDSO müdürü Sayın Ahmet Borova beyefendinin teşviki ile Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın yetenek sınavlarında başarılı olarak okula kabul edildim ve tüm eğitim hayatım bu kurumda devam etti ardından keman sanatçısı olarak mezun oldum. Bu süreçte müziğin ve sanatın diğer alanları beni cezbetti diyebilirim, öğretmenlik, eğitmenlik, sahne üstü müzisyenliği ve bestecilik, öğrenci rehberliği gibi alanlarda kendimi geliştirme fırsatı buldum, bunlar eğitim aldığım kurumda zaman zaman garip karşılanıp tepki de görse disiplinlerarası çalışma kültürü zamanla özümsenip kabul gördü. Bu anlamda tiyatro ve sahne üstü müzisyenliğinin, çalıştığım birbirinden değerli yönetmenlerin, ekip arkadaşlarımın, her gün oyunlarımıza gelip bizi şereflendiren seyircilerin müzikal gelişimimdeki katkısı yadsınamaz.

Küçük yaştan itibaren aldığım eğitimin getirdiği düzen ve disiplin kariyerimde basamakları emin adımlarla çıkmama çok yardımcı oldu. Konservatuvar sürecini sanat hayatımda çıraklık, disiplinlerarası çalıştığım süreci kalfalık, öğretmenlik mesleğini icra etmeye başladığım süreçle başlayan keman metodumla ve öğrenci koçluğu ile devam eden bu dönemi ise ustalık dönemim olarak adlandırıyorum.

Fotoğraf: Ömer Faruk Güler

Enstrüman bilginizin yanı sıra müzik direktörlüğü de yaptınız. İkisinin benzeşen, kesişen yönleri neler?

Aslına bakarsanız sahne üzerinde başka enstrümanistlerle aynı anda performans sergilemek, kendinizin ya da bir bestecinin müziğini icra ettirmek ve müzik direktörlüğü arasında çok yakın bir bağ kurulabilir, sonuçta bir ekipten bahsediyoruz siz sadece doğru liderlik etmelisiniz. Bunu bir puzzle ın parçaları gibi de düşünün, birini eksik bırakırsanız, bütünü bozarsınız…

Enstrümanist olmak sizi kendi hayatınızın müzik direktörü yapıyordu zaten. Doğal gelişen bu süreci ben kendi müziğimi keşfederek, söz yazarak, beste ve düzenleme yapmaya başlayarak yavaş yavaş yönlendirdim. Yolun sonu ise tiyatro, şiir ve edebiyata düşkünlüğüm sonucu tiyatro oyunlarında ve çeşitli sanat projelerinde müzik direktörlüğü yapmaya kadar gitti.

Yazılı bir müziği çalmak nispeten kolaydır bu sebepten çalan tarafta olmayı her zaman daha rahat bulurum.  Fakat müzik direktörlüğünde durum değişiyor. Müzik sizinse ya da bir başka bestecinin eserini çaldırıp, çalıştırıyorsak önce bunu müzisyenlere anlatmak,  kurgunuzu, düşlediğiniz müziği onlara aktarmak, müzisyenlerin ve enstrümanların sınırlarını bilip ona göre aksiyon almak ve sonunda bunu hayal ettiğim gibi çalmalarını sağlamak zorlu ama bir o kadar da keyifli.. Sürecin sonunda ise aynı anda aynı şeyi düşünmek, düşlemek pastanın üstündeki çilek tadında oluyor bizler için.

Konservatuvar eğitimim boyunca solo konserler, oda müziği ve orkestra konserleri, opera temsillerinde yer almanın verdiği tecrübenin katkısı da çok oldu.

Bursa DT, Nilüfer Belediyesi Tiyatro gibi önemli ve değerli kurumlarda sahne üstü müzisyenliği ile hemen hemen her gün sahne alma fırsatı bularak seyirciyle aramızda bir bağ kurduk. Ülkenin farklı şehirlerinde, başka salonlarda, yepyeni insanlara performans sergiliyor olmak hep güncel kalmanızı ve müziğinizi diri tutmanızı sağlıyor bu da tecrübe ve gelişiminizi bir hayli ilerletiyor.

Bursa Tabip Odası Parantez Sahne, Dank Laboravuvar Tiyatrosu, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Oyuncuları gibi yeni ve yenilikçi tiyatro ekibinin de birden fazla oyununa müzik yazdım veya oyunların müziklerini yönettim. Bu sayede edindiğim deneyim mesleğimi de çok daha verimli halde icra etmeme olanak sağladı.

Bir de şuna inanıyorum; yolun en başından yürümeye başlamak gerekir. Ben bu yola önce nota sehpası taşıyarak başladım, izledim, gözlemledim, araştırdım. Fırsat geldiğinde ise ve bunu iyi değerlendirdim. Çekirdekten yetişerek bir yerlere gelmenin bugün ve bundan sonraki hedeflerimde bana olan kılavuzluğu çok doğru yönde ilerlememi sağlıyor.

Ödül alan oyun müzikleriniz de var. Biraz onlardan söz eder misiniz?

Seyirci tarafından takdir edilmek sanırım bu işin en keyifli tarafı olabilir. Yaptığınız işin eleştirilmeye değer bulunması, beğenilmesi sürecin sonunda meyve veriyor olması biz müzik emekçilerine tarifi zor hisler tattırıyor. Bu anlamda yerel unsurların düzenlediği çeşitli tiyatro festivalleri, ulusal ve uluslararası etkinlikler bizim için birer fırsat ve benim de özellikle Bursa ve çevre illerde farklı oyunlar için yazdığım müziklerim sahnelendi. Bunlardan biri de ‘Meslek Tiyatroları Festivali’ idi. Bu festivalde Ken Kessey’in Kafesten Bir Kuş Uçtu – Guguk Kuşu oyununa bestelediğim 5 özgün beste ve oyun müzikleri festivalin sonunda ödüle değer bulundu. Bazı festivallerde ülkemizin değerli yönetmenlerinden birebir sohbetlerimizde ve çalışmalarımızda  önemli takdirler ve tebrikler de aldım. Müzisyen ve müzik direktörü olarak yer aldığım diğer oyun ve projelerden bazılar : Kanlı Nigar ve Bana Mastikayı Çalsana (Bursa DT), Şark Dişçisi (Nilüfer Tiyatro), Kuvayi Milliye, Ay Işığında Şamata, Oblomovlaşma, ‘Can’ca olarak sıralanabilir.  Bu yıl ise 2023 için ülkenin önemli bir kuruluşunun teşviki ile  ‘Cumhuriyet: Yine Yeni Yeniden’ adlı bir proje daveti aldım şu an onun hazırlıkları ile ilgileniyorum.

Müzik alanında ilerlemek isteyen çocuklara verdiğiniz koçluk eğitiminde hangi ilkelerin izinden gidersiniz? Ne de olsa Türkiyede müzik alanında kalmak ciddi bir uğraş ve yatırım gerektirirken birçok müzisyen de henüz yolun başındayken bu heveslerinden vazgeçiyorlar veya yarı yolda başka alana yöneliyorlar.

Aslında sorunun cevabı çok basit; her yıl bizlere tarih derslerinde öğretilen ilkeler : Atatürk ilke ve inkılapları… Biz bu ülkenin temel yapı taşlarını doğru anlayıp, özümseyerek insan yetiştirmek ve yönlendirmek zorundayız. Eğitimcilik ve öğretmenlik bunu gerektirir. Fakat ülkede bununla alakalı ciddi bir dezenformasyon mevcut. Bazen meslektaşlarımın  işimizin sadece bir enstrüman çalmayı öğrenmek olduğunu düşünüp, bu yolda her şey mubahtır ilkesi ile hareket ettiğini görüyorum. Bu çok tehlikeli bir husus bu sebepten farkında olmadan onlarca çocuğun, cevherin kaybedildiğine şahit oldum, oluyorum. Bizler hiçbir çocuğa ikinci, üçüncü hakkı tanımadan onun hayallerine ket vurmamalıyız, herkes mükemmel olmak zorunda değildir, bu ülkenin her neferinin yeteneği özelinde potansiyelinin ortaya çıkarılmasını sağlamak bizim bu ülkenin gençlerine karşı ödevimizdir. Bence tüm eğitmen, öğretmen ve akademisyenlerin bu bağlamda kendini yenilemesi, ciddi bir pedagojik eğitiminden geçmeleri gerekmektedir.

Sırf bu sebeplerden ötürü biraz da zorunda kalarak, çevre tarafından teşvik edilerek ailelere ve öğrencilere koçluk ve rehberlik yapmaya başladım. Sadece müzik konusunda değil kendi hayat tecrübelerimi aktarıp, özsaygı, disiplin, toplum bilinci, ahlak gibi soyut kavramları da içselleştirmelerine elimden geldiğince yardımcı olmaya gayret ediyorum.

Müzik ve sanat eğitimi zorlu, dikenli bir yoldur. Nasıl ve nereden yürüyeceğini iyi bilmeli, engelleri önceden sezip, hazırlıklı olmalısınız. Her türlü olasılığı hesaplayıp aileyi ve çocuğu mantıklı ve makul bir bakış açısıyla yönlendirmeli ve bu yolda sendeleyip düştüklerinde ellerinden tutup tekrar ayağa kaldırmalısınız. Sahne sanatları alanı maddi ve manevi olarak da sınırları zorlayan bir bölümdür. Ülkemizin güncel sorunlarını da göz önünde bulundurursak ailelerin de yükünü omuzlamak adına sıklıkla şehrin önde gelenleri ile toplantılar yapıp, görüşmeler ayarlayıp ihtiyacı olan her çocuğa elimden gelen yardımı sağlamaya çalışıyorum. Bunu sadece maddi yardım olarak düşünmeyin, bazen bir çocuğun bir psikolog ile buluşturuyorum, bir aileyi başarılı ve kariyerli  müzisyenlerle görüştürerek süreçteki deneyimlerini artırıyorum. Bu bağlamda işimizin manevi boyutunu da unutmamak gerek.

Öğrencilerimin ve koçluk eğitimi verdiğim insanların yaşamlarının hemen her safhasına yakından müdahil oluyorum. Kaç saat uyumaları gerektiği, yabancı dil eğitimleri, günlük planları, sosyokültürel hayatı, aile içi iletişimi, hatta tatillerine bile birlikte karar verip çalışmalarımızı bu yönde ilerletiyoruz. Bahsettiğiniz gibi Türkiye’de müzik alanında bir şeyler yapabilmek hiç kolay değil. Fakat doğru şekillendirilen bir eğitimle bütün olumsuzlukların üstesinden gelinebileceğine inanıyorum. Bu inancımı da birlikte çalıştığım herkese aktarmayı hedefliyorum.

Fotoğraf: Ömer Faruk Güler

Peki bu konuda aileler yeterince bilgili mi? Çocukları doğru bir şekilde yönlendiriyorlar mı? Bir ailenin sosyal sermayesinin güçlü olması, çocuklarını müzik alanında destekleme biçimlerini etkiliyor mu sizce?

Maalesef değiller. Toplum olarak okumuyor, araştırmıyoruz. Sorunu hep bir başkasında aramayı normal bir durummuş gibi lanse ediyoruz. Bu durum tehlikeli olduğu kadar  büyük hüsranlar da yaratıyor. Ekonomik seviye bir  araçtır, amaç bunu doğru yönlendirip, eğitimi mantıklı finanse etmek olmalıdır. Önemli olan sosyokültürel olarak çocuğu ne kadar doğru beslediğinizdir. Çocuğun önüne hedefler koymalı, onunla çabalamalı ve ona inandığınızı hissettirmelisiniz.

Pek çok farklı ekonomik düzeyde, eğitim düzeyinin farklılık gösterdiği aileler ile çalıştım, çalışıyorum. Bizim işimizde evrensel boyutta düşünmek ve uluslararası camiayı yakından takip etmek gerekiyor. Konserlere, masterclasslara, yarışmalara katılmak; enstrümana ve diğer ekipmanlara bütçe ayırmak ve en önemlisi yurtdışında eğitim, kurs ya da dersler almak gerekiyor. Bu günümüz koşullarında hiçbirimiz için çok kolay değil. Bu koşulları sağlayabilen ailelerin çocukları doğal olarak hayatta birkaç adım önde gidiyorlar. Ancak bunların hiçbirini üstesinden gelinemeyecek sorunlar olarak görmüyorum…

Artık dijitalleşen dünyada bir küçük ekrandan tüm dünyaya sesinizi duyurabilirsiniz. Öğrencilerime sıklıkla söylediğim şey : ‘Küçük dünyanızı büyük hayallerinizle süsleyin, siz kendinize inanın, size inananlar da olacaktır.’

Türkiyede müzik alanında yetenekli ancak finansal kaynaklara erişemeyen çocuk ve gençler için yeterli olanak olduğunu düşünüyor musunuz?

Eğer Türkiye’de müzik alanında hatrı sayılır isimler eğitim alanında daha geniş çapta olanaklar yaratmak isterlerse, evet bu konuda yeterli kaynağın olduğunu düşünüyorum. Hatta düşünmekten de öte; yeteri kadar kaynak var diyebilirim. Ancak bahsettiğim gibi bu alanda önde gelen isimlerin yaptıkları, yapacakları hamleler çok önemli.

Bu süreçte bahsettiğim meslek büyüklerime, meslektaşlarıma ve camiaya örnek teşkil edebilmesi adına değerli akademisyen Ozan Sari ile ‘Şehrin Kemanları’ topluluğunu kurduk.

Eğitmenlik hayatınızda nasıl bir yere ve öneme sahip?

İyi bir öğretmen mum gibidir, başkalarının yolunu aydınlatmak için kendini tüketir. Bu söz sanırım öğretmenlik ve eğitmenliğe bakış açımı yeterince ifade ediyor. Bizim mesleğimiz ‘koşulsuz verme’ sanatıdır. Tükendikçe, üretirsiniz. Bu sebeple kendi bilgilerimi, felsefemi öğrencilerime sunduğumda onların aydınlandığını, geliştiğini görmek.. Tarifi imkansız hisler bunlar. Öğretmenlik iyi yapıldığında dünyayı daha iyi, daha güzel ve daha yaşanılası yapar. Tüm bu sözlerimin ışığında öğretmenlik benim hayatımın ta kendisidir.

Fotoğraf: Ömer Faruk Güler

Aralık ayında Gece Kitaplığı etiketiyle yayımlanan Herkes Keman Çalabilir Keman Metodu 1adlı keman metodunu yazdınız. Biraz bu çalışmanızdan bize bahseder misiniz?

Yaklaşık on yıldır özel ve resmî kurumlarda keman, müzik teorisi ve piyano eğitmenliği, sanat koordinatörlüğü yapıyorum. Bu süreçte yerli-yabancı onlarca metot, yüzlerce kitap deneme fırsatım oldu. Bu konuda araştırma yapmayı, günceli ve geçmişi takip etmeyi alışkanlık edindim.

Fakat bizim ülkemiz için yazılan, ana dilimizde, bizim çocuklarımızın anlayışına hitap eden metot sayısı çok yetersiz. Maalesef bu durum çok üzücü. Bu nedenle yeni arayışlara, yeni yollara girerek  ufak ufak çalışmalar, egzersizler yazıp öğrencilerim üzerinde deneyimlemeye karar verdim. Herkesin ilgisi farklıdır, herkesin müzik zevkine, sanat görüşüne saygı duyup buna yönelik çalışmalar yapmaya da özen gösterdim.

Aslında bu sayede kendime has, hemen her yaşta olumlu sonuç veren bir eğitim dili geliştirdim diyebilirim. En sonunda da pandemi döneminde bu çalışmalarımı ve kendiliğinden gelişen bu eğitim dilini bir araya getirerek Herkes Keman Çalabilir metodunu yazdım… Bu metotla gerçekten içinden gelen herkesin keman çalmasını, çalabileceğine olan inancını desteklemeyi, yolunu kolaylaştırmayı ve bir kişiyi daha sanatla buluşturmayı arzuladım. Nitekim kitabın aldığı tepkiler, gelen eleştiriler bana yepyeni bir heyecanla yeni yazılı eserler için bir sorumluluk yükledi diyebilirim.

Peki bu keman metodu siz öğrenciyken yazılmış olsaydı hayatınızda neler değişirdi? Bir diğer deyişle, bu çalışmanın pedagojik katkılarının ne olmasını hedefliyorsunuz?

Bu çalışma başlangıç seviyesindeki öğrencilere yönelik bir çalışma, öncelikle bunu belirtmeliyim. Ancak yanlış anlaşılmasını istemediğim bir nokta var: Her iş başladığı gibi devam ediyor. Meslek eğitiminde öğrenci, öğrenme sürecinin daha başında anlama güçlüğü yaşıyorsa, yaptığı şeye herhangi bir anlam yükleyemiyorsa, karşılaştığı sorunlara kendi başına bir çözüm bulamıyorsa ve öğretmeninin söylediklerini yalnızca taklit etmeye yönelik bir tutum sergiliyorsa bu durumlar ileride çok büyük sıkıntılara neden oluyor.

Benim eğitim sürecimde de benzer problemler yaşadığım zamanlar oldu. Örneğin öğretmenim bir eseri ya da etüdü ödev olarak verir ve araya uzun bir tatil girerdi. Ben o eserde veya etütte bir yerde zorluk yaşıyorsam devamını getiremez ve zorluğun üstesinden gelemezdim. Başlangıç seviyesindeki metotlarda ise notalar dışında anladığım hiçbir şey yoktu diyebilirim. Metotlar genellikle Rusça, Almanca, Fransızca, İtalyanca veya İngilizce dillerinde yazılıydılar. Bu dilleri bilsem ya da bir şekilde yazılanları okusam bile karmaşık cümlelerden, yoğun nota öbeklerinden başka bir şey olmazdı karşımda.

Yalnızca benim yazdığım kitaba değil, yurtdışında yazılan çağdaş kitaplara da bakabilirsiniz. Resimler, dinleme alıştırmaları, oyunlar, bilmeceler, renkler.. Çocuklara eğitim verdiğimizin ve eğitim materyallerinin öğrenciyi korkutmak yerine teşvik etmesi gerektiğinin farkına vardığımız gün pek çok sorunumuzu geride bırakacağımıza inanıyorum. Benim de amacım öğrencilerimin korkmalarını, anlamsız gözlerle önlerindeki kitaba bakmalarını, eğitim sürecinden sıkılmalarını önlemek oldu. Ve bu kitabı kapalı kapılar ardında da yazmadım. Yaklaşık iki yüz yıldır yazılan ve genel olarak kullanılan pek çok metodu inceledim, notlar aldım; yazdıklarımı onlarca öğrenci üzerinde denedim. Ve gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bu metotla 7 yaşındaki öğrencim Alya’ya da, lisedeki Beril’e de 45 yaşındaki doktor öğrencim Uğur Bey’e de rahatlıkla keman öğretebiliyorum. 

Fotoğraf: Ömer Faruk Güler

Şehrin Kemanları topluluğunuzdan, kuruluşundan ve güncel çalışmalarından biraz söz eder misiniz?

Şehrin Kemanları bir Kuva-yı Milliye hareketidir! 2019 yılında keman sanatçısı Ozan Sari ile birlikte geliştirdiğimiz ve hayata geçirdiğimiz bir proje. Bursa’da eğitim veren üç müzik kurumu mevcut: Bursa Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümü ve Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi. Biz topluluğu kurduğumuz yıl bu üç kurumdaki 16 keman öğrencisini bir araya getirerek daha önce Türkiye’de benzeri yapılmamış bir konser gerçekleştirdik. Kurumlar kendi içlerinde bu tür konserler yaparlar ancak hiçbir oluşum bu şekilde üç farklı kurumun öğrencilerini aynı çatı altında buluşturmamıştı.

2020 yılında planladığımız ve seçmelerini gerçekleştirdiğimiz “Şehrin Kemanları Genç Solistler Konseri”ni ne yazık ki küresel salgın nedeniyle yapamadık. Bu konserde yer almak isteyen 30’a yakında genç müzisyen vardı. Ve bu arkadaşlarımız İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Edirne, Adana, Mersin, Aydın, Eskişehir gibi illerden aramıza katılacaklardı.

2022 yılında ise kaldığımız yerden devam ediyoruz. Dünyaca ünlü pedagog ve keman sanatçısı Prof. Ildiko Moog Bursa’da 6 günlük bir keman akademisi gerçekleştirecek. Tibor Varga’nın yaşayan ve en önde gelen öğrencilerinden biri olan Ildiko Moog ile çalışmaları için 12 keman öğrencisi seçilecek ve tamamen ücretsiz olarak bir hafta gibi bir süreçte dersler, konserler, keman orkestrası çalışmaları yapılacak. Şunun altını çizmeliyim ki Şehrin Kemanları Ildiko Moog Keman Akademisi’ni diğer masterclasslardan ayıran en önemli iki özellik katılımcıların hiçbir ücret ödemeyecek olması ve başvuruların video kayıt yöntemiyle yapılarak 12 öğrencinin seçilecek olması.

Bizim açtığımız bu yolun siz değerli toplum gönüllülerinin takdirleri ile  örnek olmasını, büyük-küçük demeden herkesin bu ülkenin değerlerine, gençlerine, sanatçılarına sahip çıkmasını ve destek olmasını bekliyoruz.

Keman sanatçılığı, direktörlük, eğitmenlik üçgeninde şu anda hayatınızda hangisi ağır basıyor?

Keman sanatçılığı, keman çalmak benim hayatımın nefesi, orada demleniyor ve dinleniyorum. Ama dürüst olmam gerekirse şu an için seçeneklerde var olmayan yazarlık daha büyük bir önceliğe sahip diyebilirim. 🙂 Yaklaşık 15 yıllık müzik eğitimi ve sonrasında profesyonel kariyerimin sonucunda bir şeyler üretebiliyor olmanın hazzına ve tadına varınca vazgeçemedim diyebilirim. Bu sebeple kariyerimin bu evresinde ‘yazabildiğim kadar yazmayı’ hedefliyorum.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s