Genç opera sanatçısı ve oyuncu Hazal Aracı: “Opera olgunluk aşkım, sahne ise her şeyden soyunup, kendimle buluştuğum yer”

Fotoğraf: Ege İşlek

Hazal Aracı 1991 yılında Eskişehir’de doğdu. 2009 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne girdi. Buradaki eğitimini sürdürürken 2012 yılında Erasmus programı ile Estonya’da bulundu. Bu süreçte çevresi dolayısıyla opera sanatını yakından tanıdı ve hayatını bu yönde değiştirmeye karar verdi. Mezun olur olmaz yetenek sınavlarına girdi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sahne Sanatları Opera bölümüne girmeye hak kazandı. Bu üniversitede şan eğitimine opera sanatçısı Payam Koryak ile başladı ve soprano Evren Ekşi ile devam etti. Halen çalışmalarını Evren Ekşi ile sürdürüyor. Sahne eğitimini Prof. Yekta Kara’dan, komple opera ve sahne performansı derslerini Devlet Opera ve Balesi baş korrepetitörü Fügen Yiğitgil’den aldı.

Hazal 2016 yılının Ağustos ayında Bulgaristan’ın Varna şehrinde bas Carlo Colombara ile 2019 yılının Şubat ayında Raminta Lampsatis ile ustalık sınıfına katıldı.

2017 yılında Leyla Gencer anısına düzenlenen Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan Filarmoni ile gerçekleştirilen, Yekta Kara’nın sahneye koyduğu, R. Strauss’un Der Rosenkavalier operasının Türkiye prömiyerinde, operanın korosunda görev aldı.

2020 yılının Mayıs ayında pandemi dolayısı ile çevrimiçi olarak gerçekleştirilen Lisette Oropesa ustalık sınıfı programında beş yüzü aşkın videolu performans arasından elli kişi arasına girerek ünlü soprano ile çalışmaya hak kazandı.

Ayrıca okul konseri kapsamında Süreyya opera sahnesi de dahil olmak üzere birçok yerde solo performans sergiledi.

Sahneyi “herşeyden soyunup kendimle buluştuğum yer” olarak nitelendiren ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi opera bölümünde oyunculuk ve sahne eğitimi, kamera önü oyunculuk eğitimi almış olan Aracı’nın çok değerli bir oyunculuk yönü daha var. Kendisi ilk kez 2014 senesinde Yetkin Dikinciler’in de yer aldığı Turkcell reklamında oynadı. Daha sonra da reklam filmlerinde oynamaya devam etti. Ayrıca 2019 yılında çekilen ve 2021’de vizyona girmiş olan Azizler filminde Haluk Bilginer ile aynı sahnede oynama fırsatı buldı. Aracı; ayrıca Sol Yanım, Hekimoğlu, Yalancılar ve Mumları dizilerinde de yer aldı.

Kendisini muhtemelen çoğunuz çok iyi tanıyorsunuz, ama bu keyifli ve değerli söyleşiyi sizlerle buluşturmak için sabırsızlanıyorum:

Hazal Hanım; bir yandan oyunculuk, diğer yandan opera sanatçılığı yanınız varken tercih yapmak zor ama bugün sizin opera sahnelerindeki başarılarınızı ve hayallerinizi mercek altına almak istiyorum. Opera müziği ile tanışmanızdan biraz söz eder misiniz? Sanırım görece geç bir yaşta, Eramus programı ile gittiğiniz Estonya sizin müzikal yöneliminiz açısından bir kırılma noktası olmuş. Ondan önce hayatınızda profesyonel anlamda klasik müzik ve opera eğitimi hiç yok muydu, ve Estonya’nın ardından hayatınız ne yönde değişti?

Merhaba Menekşe Hanım. Öncelikle röportajınız için teşekkürlerimi sunmak isterim. Ailemde müzikle profesyonel anlamda ilgilenen kimse yoktu ama müzik aşkı küçüklüğümden beri her daim yanımda oldu. Hatta bu konuda meşhur bir anımız vardır: İlkokula yeni başladığımda sınıf öğretmenim babamı çağırmış ve “Hazal matematik dersinde parmak kaldırıyor, cevap verecek diye çok mutlu oluyorum ama sonra bir şarkı söyleyebilir miyim diye soruyor. Onu çok seviyorum ama sınıfı tekrar toparlamak çok zor oluyor.” diye küçük bir yakarışta bulunmuş. Konservatuvara girdiğimden beri bu hikâyeyi babam dilinden düşürmez, hep anlatır.

Daha sonra ortaokul zamanlarında gitar kursuna başladım. Hem çalıp hem söylemek çok keyifli bir hal aldı. Müziği insanlarla paylaşmak çok daha büyük bir keyifti benim için. Üniversite sınavına girdikten sonra Osmangazi Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne girdim. Çeşitli rock müzik grupları ile sahne deneyimlerim oldu. Sahnede olmayı çok sevdim. Daha sonra üniversitedeki üçüncü senemde Erasmus programı ile Estonya’ya gittim. Çok ilginç bir tesadüftür ki orada kalacağım süreç boyunca mühendislik akademisinin yurdu tadilatta olduğundan dolayı müzik akademisinin yurdunda kalmam gerekti. İşte bu dönem hayatımın dönüm noktası oldu. Yurtta şan egzersizleri yapan insanların sesleriyle uyanmak, koridorlarda farklı enstrümanlarla ve müzisyenlerle tanışmak adeta beni büyüledi.

Şarkı söylemekle ilgili hep bir arayış içinde oldum ama opera şarkıcılığının bunun en üst mertebesi olduğunu fark ettim ve yeni hayallerimi gerçekleştirmenin peşine düştüm. Tallinn’de hayatımda ilk kez opera izledim, “Carmen”. Türkiye’ye döndükten sonra benim için her şey çok değişti, kendime yeni bir hayat planı yaptım. Mezun olur olmaz yetenek sınavlarına girdim ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarında bu yepyeni müzik dolu hayatıma başladım.

Bu seçimi yaparken aileniz sizi destekledi mi? Ailenizde profesyonel veya amatör anlamda müzikle ilgilenenler var mıydı?

Başlarda ailemin biraz endişeli olduğunu hissettim. Çok haklı olduklarını düşünüyorum. Amaçları bir an önce düzenli bir iş sahibi olup hayatımı kolay ve konforlu bir ortamda idame ettirmemdi. Elbette her aile çocuğunun rahat ve mutlu yaşamasını ister. Daha sonra konserlerimi izledikçe, çalışmalarımı takip ettikçe ve verdiğim emeği gördükçe şarkı söylerken ne kadar mutlu olduğumu anladılar. Ama hiçbir zaman, ikinci bir üniversite okuma isteğime rağmen, maddi ve manevi desteklerini benden esirgemediler. Onların bana verdiği güven olmasa böyle bir kararı vermek benim için çok zor olurdu.

Ailemizde profesyonel ya da amatör anlamda müzikle uğraşan yoktu ama konservatuvara hazırlandığım süreçte kardeşimi klasik müziğe olan ilgim ile etkilediğimi düşünüyorum. Her cuma Eskişehir’de Belediye Senfoni Orkestrasının konserlerine giderdik. Daha sonra kardeşim yine belediyeye ait olan İki Elin Sesi Var Çocuk Orkestrası’nda kontrbas çalmaya başladı. Bu mükemmel orkestra hem yurt içinde hem yurt dışında bir sürü başarıya imza attı.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sahne Sanatları Opera Bölümü’nde Evren Ekşi, Yekta Kara, Fügen Yiğitgil gibi değerli sanatçılar tarafından yetiştirildiniz. O dönemdeki hayalleriniz ve hevesiniz nasıldı?  

Okul dönemimde neyi sevdiğimin ve ne yapmak istediğimin bilincinde bu sürece başladığım için hep çok çalıştım. Opera ile ilgili okuma, dinleme, araştırma tutkum her geçen gün daha çok arttı. Aslında içinde çok fazla sanatı barındıran bir büyük sanat opera. Araştırmanın ve öğrenmenin sonu yok bu sanat dalında. Bahsettiğimiz çok değerli hocalarımla tanışabildiğim ve çalışabildiğim için de gerçekten çok şanslıyım. Onlar iyi ki varlar ve bir sürü yeni ve yetenekli sanatçıyı yetiştirmeye devam ediyorlar.

Opera eğitiminin sizi zorlayan ve her şeyi bırakmak istediğiniz bir zaman oldu mu? Nasıl üstesinden geldiniz?

Her işte ve her ortamda olumsuz şeylerin üst üste geldiği bir dönem mutlaka yaşanır. Elbette böyle zamanlar yaşadım. Opera bölümünü okumaya diğer birçok insana göre daha geç başladım ama bu bölümü okumaya karar verdiğimde bunu çok bilinçli ve isteyerek yapmanın avantajlarını, işte bu zor anlarda kullandım. Sahnede olma ve şarkı söyleme arzum her daim daha üstün geldi. Çok yorulduğumu ve zorlandığımı hissettiğim bu anlarda kendimi sahnede hayal ettim. Ama ne olursa olsun bırakmak aklımın ucundan bile geçmedi. Üstelik ikinci bir seçeneğim olmasına rağmen…

Fotoğraf: Ege İşlek

Türkiye’de sizce opera müziği yeterince tanınıyor mu, seviliyor mu? Günümüzde tanınırlığını artırmak adına sizce başka neler yapılmalı? Sizin gibi halkın sevdiği figürler bu açıdan etkili bir “aracı” olur mu sizce?

Ben Estonya’da bulunmadan önce opera müziğini yakından tanımıyordum. Hatta operanın teatral içeriği hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ben okumaya başladıktan sonra etrafımdaki birçok insan bilgi sahibi oldu ve opera izlemeye başladılar. Bir şeyi gerçekten sevdiğinizde içtenliğinizle etrafınızdakilere yayarsınız.

Genel olarak baktığımda ise operanın, geçmiş yıllara göre daha fazla izlendiğini ve tanındığını düşünüyorum. Televizyonlarda temsillerin yayınlanması, opera sanatçıları ile yapılan söyleşilerin internet ve medya yolu ile daha çok dile getirilmesi bu mükemmel sanatın insanlara daha kolay ulaşmasına sebep oluyor. Dolayısıyla bu yöntemler arttırılmalı ve bu sanatı seven herkes operanın gelişmesi ve yayılması için elinden geleni yapmalı diye düşünüyorum.

Sahne ve opera hayatınızda zaman içerisinde nasıl bir yer kazandı, hangi oyunlarda sahne aldınız ve hangi ustalık sınıflarına katıldınız?

Mezun olana kadar üniversitemin birçok konser ve etkinliğinde yer aldım. Fakat en verimli geçirebileceğim son iki senemde pandemi dolayısı ile hayalini kurduğum birçok temsil ve konser planını gerçekleştiremedim. Pandemi dönemi bu anlamda çok üzücü oldu ama aksine çok güzel bir deneyim yaşamama da sebep oldu. Pandemi dönemi boyunca ünlü soprano Lisette Oropesa çevrimiçi olarak, herkese açık bir program yapmaya başladı. Böylelikle dünyanın birçok ülkesinden bir sürü müzisyen kendisinin tecrübelerinden yararlanabildi. Daha sonra videolu performans ile başvurulan bir masterclass programı yapmaya karar verdi. Yaklaşık beş yüzü aşkın videolu performans arasından elli kişi arasına girerek Lisette Oropesa ile çevrimiçi bire bir çalışma fırsatı elde etmiş oldum. Belki de pandemi süreci olmasaydı kendisi ile çalışma imkânım asla olmazdı. Bazı durumlara çok üzüldüğüm zaman böyle örnekleri hatırlatıyorum kendime. Hayat hiç ummadığınız zamanlarda böyle fırsatlar çıkartabiliyor.

Şu anda gerek oyunculuk gerekse opera sanatçılığı açısından sesiniz en önemli organınız. Peki sesinizi korumak için nasıl taktikleriniz var?

Opera eğitimi ve şarkı söylemeye devam ettiğiniz bu süreç bir sporcu gibi yaşamanızı gerektiriyor. Yemekler, içecekler, uyku düzeni, mental durum gibi birçok şey sesi ciddi anlamda etkiliyor. Bir operacının enstrümanı bedenidir. Dolayısıyla kişi bedenine özenle bakmalı ve onu korumalıdır. Herkesin kendine göre bir sırrı vardır mutlaka. Ben kondisyonumu ve sesimi en çok etkileyen şeyin düzenli spor olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda koşu yapmak hem mental hem fiziki anlamda hayatımı değiştirdi diyebilirim. İlk başladığımda 500 metreyi bile bitiremezken şimdi 10K ve 15K yarışlarına katılıyorum. Bu seneki hedefim ise yarı maratonu tamamlayabilmek. Uzun mesafe koşularındaki en güzel şey birilerini geçmeye çalışmaktan ziyade hedefe konsantre olmak ve mesafeyi tamamlamaktır. Bence müzikte de mühim olan kendini sadece kendinle mukayese etmek ve her daim geliştirebilmektir.

Fotoğraf: Ege İşlek

Ekranlarda ve sahnelerde çok sevilen bir yüzsünüz. Peki sizin bir kadın sanatçı olarak “süper gücünüz” nedir Hazal Hanım?

“Oyunculuğum” diyebilirim. Çünkü buna özen gösteriyorum. Bana göre tiyatro oyunculuğu, opera oyunculuğu ya da kamera önü oyunculuğu çok farklı değildir. Teknik bazı farklılıklar mutlaka olacaktır ama bir şeyi hissetmek, ifade etmek ve yansıtmak yani samimi bir şekilde izleyiciye sunabilmek onu ne kadar içtenleştirdiğinize bağlıdır. Opera sanatçılığı en az ses kadar iyi oyunculuk gerektirir. Yoksa o duygu insanlara geçmekte zorlanır ve samimi gelmez. Eğer rolünüzü içtenlikle, hissederek sunabilirseniz izleyiciye tam anlamıyla ulaşabilirsiniz.

Birçok sahnede yer aldınız. Peki içlerinden en unutulmaz anınız hangisiydi?

Aklıma ilk pandemiden önceki bir okul konserimizde Massenet’nin Manon operasından “Adieu notre petite table” aryasını söylediğim gün geldi. Bu aryayı hem sahne hem şan olarak oldukça çok çalıştığım bir dönemdi. Konserde etrafımdaki kimseyi görmemiştim adeta. Bütün hafta boyunca ve o gün sahnede Manon’un karışık ruh halini ve vedasını yaşadığımı çok derin hissetmiştim. Arya bitip arkaya geçtiğimde hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Sahne ve rolü özümsemek adına benim için çok değişik ve önemli bir adımdı o gün.

Alkışlar sizin için ne ifade ediyor? Pandemi döneminde alkışları özlediğiniz oldu mu?

Daha önce de bahsettiğim gibi pandemi döneminde mezuniyet hayallerimizin birçoğunu gerçekleştiremedik. Ama en azından bir mezuniyet konserimiz olsun diye Süreyya Operası’nda bir konser gerçekleştirip bu konseri video olarak sosyal medyada paylaştık. O gün kayıtları alırken eminim bütün arkadaşlarım da benim gibi aryaları bittikten sonraki o sessizlikte bir minik hüzne kapılmışlardır. Sahne sanatlarının nefesi seyircisidir diye düşünüyorum. Yine de bu süreçte herkes elinden geleni yapmaya çalıştı. Umarım artık seyircisiz sahne kalmaz.

Şimdi size 10 farklı kelime soracağım, aklınıza ilk gelen şeyi söylemenizi isteyeceğim.

Opera: Olgunluk aşkı

Sahne: Her şeyden soyunup, kendimle buluştuğum yer

Klasik müzik: Gerçek matematik

Türkiye: Her daim umut

Sanat: Duygunun mantığı

Heyecan: O seni değil, sen onu ele geçirdiğinde en büyük dostun

Leyla Gencer: Yetenek ve çalışkanlık buluşunca

Hayat: Tahminlere açık olmayan bir yolculuk

Hedefler: Hayallerin daha ayağı yere basanı

Estonya: Hayatın bana U dönüşü

Son olarak, geleceğe dair hayallerinizi öğrenmek isterim? Kendinizi gelecekte opera sahnesinde görüyor musunuz?

Hayalim her daim sahnede olabilmek. Hayattaki amacım temsil ettiğim her oyunla her karakterle insanların hayatına dokunabilmek, hayatlarına bir şeyler katabilmek. Çocukluğumdan beri seyirci ile kontağımı bir şekilde sürdürdüm. Ama en büyük hayalim bunu büyük opera sahnelerinde gerçekleştirebilmek.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.

3 comments

  1. böyle güzel bir röportaj yaptığınız için sizleri tebrik ediyor , Hazal Aracı’ya da başarılar diliyorum.

    Beğen

  2. Cumhuriyet Türkiye’sinin geleceği olan Hazal ARACI gibi gençlerimizi ve bu güzel röportajdan dolayı sizi takdir ve tebrik ediyorum…

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s