Başarılı genç piyanistlerden, film müziği bestecisi Güldiyar Tanrıdağlı: “Bana en çok güç veren iki şey, yaptığım işe olan tutkum ve bize rağmen var olan İstanbul’un tarihi dokusu”

Yeni nesil piyanistlerden ve çağdaş bale alanında giderek isminden söz ettiren, “şapkalarının” arasına film müziği besteciliğini de başarıyla ekleyen Güldiyar Tanrıdağlı’yı müzikseverlerin ilk tanıması, kendisinin müthiş Rachmaninov yorumlarıyla oldu. Ve Tanrıdağlı her geçen yıl müzik yetenekleri ve üretimlerine bir yenisini ekleyerek kendisini bu alanda seçkin bir yere konumlandırdı.

Peki Güldiyar Tanrıdağlı kimdir? İlkokuldan sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Doç. Nurferi Onur ile başladığı tam zamanlı piyano eğitimine Yrd. Doç. Perim Hamidoğlu ile devam ederek üstün başarı ile tamamlayan ve Türkiye’de yaşayan Uygur Türkleri arasında müzik alanında önemli bir konum elde eden Güldiyar Tanrıdağlı, okul yılları boyunca sayısız solo, oda müziği (trio, quartett, quintett) konserlerinde yer aldı.

Ulusal ve uluslararası yarışmalarda 1.lik ve 2.lik ödüllerine layık görüldü. Bunların yanısıra klasik bale- dünya dansları eğitimini sürdürdü. Yurtdışında Pekin Dans Akademisinde ve Bolşoy Balesi mensubu hocalar ile, yurtiçinde ise Çağdaş Bale Topluluğu’nda Cem Ertekin, Murat Kurtulmuş ile eğitimine devam etti. Yurtiçinde ve yurtdışında dans festivallerine katıldı.

Avrupa’nın en önemli müzik üniversitelerinden olan Salzburg Mozarteum’da Prof. Rolf Plagge’nin konser piyanistliği sınıfında yer almaya hak kazanan Tanrıdağlı, burada yapılan yarışmada başarılı olarak Philipp Entremont ile masterclass ve konser için seçilen 6 piyanistten biri oldu. Prof. Wolfgang Brunner, Prof. Angela Koppenwallner, Sir Antonio Spiri ile barok müzik, cembalo, clavichord, Prof. Clemens Hagen ve Prof. Wolfgang Redik ile oda müziği, Prof. Klaus Ager, Prof. Alexander Müllenbach ile form, armoni, Ivan Pasuchin ile film müziği çalıştı.

Tanrıdağlı ayrıca Idil Biret, Emmauel Ax, Alfred Brendel, EinarSteen Nöckleberg, Olivier Gardon, Alan Feinberg gibi önde gelen piyanistler ile masterclass çalışmaları yaptı. Salzburg Sead Dans Üniversitesi’nde dansçı ve de klasik bale eğitmeni olarak yer aldı. Prof. George Kern ile konser piyanistliği- master eğitimini tamamladı. Türkiye’ye geri dönerek MSGSÜ Devlet Konservatuvarı’nda piyano bölümü öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2012-2018 yılları arasında Kalan Müzik’te dizi ve film müziği bestecisi olarak çalıştı. Birçok dizi, film , belgesel için yaylı orkestrasyon ve scoring çalışması yaptı Bunların arasında, Babam – Nihat Durak, Ekşi Elmalar – Yılmaz Erdoğan, Firar, Esir Şehrin Gözyaşları, Yılanların Öcü, Zeytin Tepesi bulunuyor.

Halen dizi ve film müziği çalışmalarına devam etmekte, Rachmaninov Anatolian Project, Mülhem albümleri ve çeşitli oda müziği programları ile konser piyanistliği kariyerini sürdürüyor.

Kendisini ve üstün yeteneğini tanımanız için çok keyifli bir söyleşi sizleri bekliyor:

Fotoğraf: Fethi Karaduman

Sevgili Güldiyar hanım, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda başlayan bir müzik eğitiminiz var. Müziğe genel anlamda, piyanoya ise özelde nasıl yöneldiniz? Sizin içinizdeki bu yeteneği ortaya çıkaran ne oldu?

Sanatçı bir aileden geliyorum. Küçük yaşta annem sayesinde bale eğitimine başladım. Kendisinin (30 yıllık veya neredeyse benimle yaşıt) 30 yaşında bir bale okulu var. Benim de burada birbirinden değerli hocalarla çalışma fırsatım oldu. Derslerimiz piyanist eşliğinde yapılırdı. O zamanlarda da piyanoya ilgi duyardım. Çocukluğumu birlikte geçirdiğim dedem ise iyi bir klasik müzik dinleyicisiydi, en sevdiği enstrüman piyanoydu. Müzik kulağımın iyi olduğunu dedem keşfetti diyebilirim. 

Piyanoyla aranızdaki bağı nasıl tanımlardınız?

Çok seslilik beni her zaman etkilemiştir. Yaşamın kendisi olarak görüyorum çok sesliliği, sadece biz insanlar değil doğadaki tüm canlılar…  O görkemi , ahengi yaşatan bir enstrüman piyano. Güzel sesinin yanı sıra bu özelliğinden ötürü ayrı bir bağım var. 

Birçok ulusal ve uluslararası yarışmada birincilik ve ikincilik ödülleri aldınız. Yarışmalar ve bu yarışmalara hazırlık süreci size neler kattı?

Katıldığım yarışmaların tümü öğrencilik yıllarımdaydı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda değerli piyano hocam Dr. Perim Hamidoğlu ile hazırlandım yarışmaların çoğuna. Karakterim itibariyle yarışma psikolojisinden pek hoşlanmasam da bu yarışmaların özellikle öğrencilik yıllarında çok şey kattığını belirtmem gerekir. Her zamanki çalışma temposu dışında ‘kendi performansınızın en iyisi’ni sergileyebilmek için çaba sarfediyorsunuz. Başkalarıyla değil de ‘kendinizle yarışmak’ olarak bakıldığında daha sağlıklı sonuçlara ulaşıldığını düşünüyorum. Tüm bu konular tabii ki belli bir teknik altyapının, stil bilgisinin üzerine konuşulabilecek şeyler… Ben ne şanslıyım ki, piyano hocamla bu bakış açısına doğru zamanda sahip oldum, bu süreçte yaşadıklarım sadece piyanistliğime değil eğitimciliğime de büyük katkı sağladı.

Fethi Karaduman

Peki hiç unutamadığınız bir sahne anınızı sorsam aklınıza ilk hangisi gelir?

İlk sahne deneyimlerimi unutmuyorum; 6 yaşında bale gösterisinde sahneye çıktım. Sahne tozu yutmak derler ya, o gün gerçekleşti. Ne kendim eve gitmek istemiştim, ne de seyircilerin gitmesini. Bir de orkestra ile solist olarak ilk konser unutulmazdır, 14 yaşındaydık, piyanist ve şef dostum Can Okan ile , hocamız Cumhur Bakışkan yönetimindeki MSGSÜ Genç Orkestrası eşliğinde W. A. Mozart İki Piyano Konçertosunu seslendirmiştik. 

Bir yandan da çağdaş ve klasik bale alanında eğitim gördünüz. Müzik ile bale sizce hangi açılardan tamamlayıcı?

Müziğin ve dansın ayrılmaz olduğunu en başından görerek yetiştiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. Bale eğitimim, müzikal yorumuma çok şey kattı. Örneğin Bach Partita, Fransız Süitleri… bu eserler çeşitli dans parçalarından oluşuyor (menuet, sarabande, gigue, …)  Yorumlarken tempo, fraz, parça geçişleri vb soruların birçoğu o dansın icrasını öğrenmiş olduğum için kendiliğinden yanıtlanmış oluyor. Sadece Barok dönem değil, romantik dönemde vals, mazurka, polonez vb danslar da sayabilirim. Hatta vakit bulduğumda bununla ilgili bir projem de var onu da söylemiş olayım 🙂  Ayrıca balenin vücuda kazandırdığı fiziksel kondisyonu da unutmamak gerek. Müziği bilmek te dansçılığa bir o kadar katkı sağlıyor. Nerede ne kadar duracağınızı, hızlanacağınızı… kısacası müziğe olan hakimiyet dans ederken büyük bir özgürlük sağlıyor.

Avrupa’nın ve belki de dünyanın en önemli müzik üniversitelerinden biri olan Salzburg Mozarteum’da eğitim aldınız. Bu okul size neler kazandırdı?

Her şeyden önce uluslararası kariyere sahip tecrübeli hocalarla çalışıyor olmak, okulun imkanları, mesela her derslikte ikişer adet kuyruklu piyano bulunması, saatlerce kapanıp enstrüman çalışabileceğimiz odalar, şehrin en iyi akustiğine ve piyanolarına sahip salonların yine okulumuzda olması ve konser piyanistliği öğrencisi olduğumuz için her hafta bu salonlarda konser verebiliyor olmamız, dünyaca ünlü sanatçıların konserlerini dinleyebilmek… çok güzeldi. Ayrıca şehrin tarihi dokusu, atmosferi, o havayı solumak insanın ufkunu açıyor. 

Emre Kasap

Peki Avrupa’daki klasik müzik dinleyicisini nasıl tanımlarsınız?

Bizim için sanat müziği, halk müziği neyse onlar için klasik müzik o. Kendi müzikleri sonuçta, tartışılmaz bir yeri var. Dahası müziği konserde canlı olarak dinleme alışkanlıkları fazlaca var. Tabii sistem de buna göre kurulmuş, büyük küçük fark etmeksizin salonların akustiği çok iyi. Küçük bir kasabada bile bu iyi salonlardan var. Farklı kültürlerden örneklere de açıklar, gayet meraklı ve ilgililer…

Türkiye’de son dönemde klasik müziğin giderek daha fazla etkileşim almasında sizce hangi sebepler etkili?

Uluslararası üne sahip solistlerimizin etkisi çok önemli. Baktığımızda sadece piyano değil keman, viyola, viyolonsel virtüözleri, orkestra şefleri, opera sanatçıları… Dünya sahnelerinde birbirinden başarılı sanatçılarımız var, gurur verici. Bir nebze film müziklerinin de katkısı var.

Çok fazla besteniz var, biraz da onlardan söz edelim. Kaç yaşında başladınız ve nelerden ilham aldınız?

Bestelerim var tabii, dizi ve film müziği alanında hatırı sayılır bestelerim var, sayıca epey fazla; hem iş sayısı hem de dizi sürelerinin çok uzun olması sebebiyle 🙂 Piyano çalmaya başladığımdan beri diyebilirim, beste yapmak amacıyla/bilinciyle olmasa da eser çalışırken ara verdiğimde yerimden kalkmak yerine doğaçlama bir melodi çalmaya başlardım. Bir de çizgi film izlerken piyano başına geçip görüntüye uygun müzik yapmaya çalışırdım. İlk Scoring denemelerim de böyle başlamış meğer. Şimdi de en büyük ilham senaryo, hikaye oluyor. Beste yapmanın yanı sıra görüntüye/hikayeye müzik yazmayı ayrıca seviyorum. 

Bir yandan da kendi okuduğunuz konservatuarda, Mimar Sinan’da bir süreliğine ders verdiniz. Yeni nesilde piyanoya yaklaşım nasıl? Kendi neslinizle kıyaslar mısınız artıları ve eksileriyle?

Avusturya’dan döndükten sonra MSGSÜ’de ve Maltepe Üniversitesi Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olarak yer aldım. Ancak iş yoğunluğu sebebiyle devam edemedim. Yeni nesil bazı konularda bizlerden daha hızlı. Teknolojik imkanlar, kaynağa, bilgiye erişim kolaylığı da onları bu yönde destekliyor. Mesela alanında duayen dediğimiz müzisyenlerin konser kayıtları, opera ve bale gösterileri…. Hepsi elimizin altında. Bu çok büyük bir artı ancak eksisini de içinde barındırıyor. Eldeki malzeme neredeyse sonsuz olunca oralara bir girildi mi farkında olmadan vakit ve dikkat kaybına sebep oluyor. O yüzden bilinçli ve disiplinli olmak ve öyle kalabilmek için daha çok çaba sarfetmek zorunda kalıyorlar. 

Emre Kasap

Alanında tanınmış duayen piyanistlerle çalıştınız, ustalık eğitimleri aldınız. Peki sizin müzik kariyerinizi en çok belirleyen, size ilham kaynağı olan piyanist kimdir?

Evet pek çok duayen piyanist ile çalışma fırsatım oldu. Hepsinden önemli şeyler öğrendim, sadece onları dinlemek – izlemek bile çok şey öğretir gerçi. Ama belli bir eser üzerine yoğunlaşmak, onların öğretmenlikten ziyade piyanist olarak fikirlerini almak, tecrübelerini paylaşmaları çok değerli oldu benim için. Hepsi tanıştığım ve çalıştığım dönemlerde ilham oldular şüphesiz ki. Ancak kariyerime yön veren olarak düşünürsem cevabı ilk albümümden de görüleceği üzere Rachmaninov olur 🙂 Büyük bir hayranlığım var müziğine. 

Çok başarılı ve aktif bir müzik hayatından geliyorsunuz. Sizin süper gücünüzü merak ediyorum Güldiyar hanım… “Başarılıyım, çünkü süper gücüm şu”… Nasıl tanımlarsınız bu cümleyi?

Teşekkür ederim, aktifim evet. Hiç boş duramıyorum, rahatsız oluyorum boş durduğumda. Aynı zamanda dinlenmeyi bilememek… Bana en çok güç veren, yaptığım işe olan tutkum. Bir de İstanbul, (bizlere rağmen var olan) tarihi dokusu çok besliyor beni.  Bu hayatta ikisiyle de karşılaşmış olmaya şükrettiğimden o duyguyla yaşıyor ve işimi yapıyorum…

Kısa süre önce kendi şirketinizi kurdunuz ve müzik kariyerinize ek olarak bir de yapımcı oldunuz. Öncesinde Kalan Müzik’te bir deneyiminiz var. Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve piyasada ne tür bir boşluğu doldurmak üzere yola çıktınız?

Şirketimi pandemi sürecinde kurdum. Amacım yine bu süreçte kaydetmiş olduğum ‘Mülhem’i yayınlamaktı. Devamında etrafımdaki değerli müzisyen dostlarımın da albümlerini yayınlamaya başladım. Sadece yapımcı olarak değil aranjör olarak ta yer aldım. Önceliğim kaliteli, farklı olması. Bu noktada belli bir müzik türü ekseninde durmuyorum. Sonuçta dizi/film müziği alanındaki çalışmalar da işin türü ve ihtiyacına göre, oldukça geniş bir yelpazeye sahip . 

Bir filmin başarılı olması ve verdiği mesajın kalıcı olmasında müziği sizce ne kadar etkili? Sizin içinde yer aldığınız dizi ve film müzikleri neler oldu ve bu müzikleri seçerken nelere dikkat ettiniz?

Filmde müzik seçimi tabii ki çok önemli. Duygunun, durumun, o anın altını çiziyoruz, vurguluyoruz müzikle. Ya da o an, ani bir sessizlikle, bu da müzik tasarımına dahil oluyor. Kalan Müzikte çalıştığım sürede sayısızı film ve dizi projesinde yer aldım. Ekşi Elmalar ve Babam filmleri oradaki son işlerimdi. Sonrasında yine Nihat Durak’ın Kapı filmi (Babam ve Kapı filmleri Netflix’te mevcut), Koca Koca Yalanlar, Vurgun, Kurşun dizileri, Nebil Özgentürk’ün 11 bölümlük ‘Kadınımızın Hatıra Defteri’ belgeseli… son olarak Özcan Deniz’in ‘Seni Çok Bekledim’ dizisinin müziklerini yaptım. Şimdi önümde 3 adet film senaryosu var. Birini yeni bitirdim, diğer ikisinin çekimleri yakında başlayacak… 

Son olarak yakın döneme dair projeleriniz ve kendinize dair hayallerinizden bize biraz bahseder misiniz?

Bahsettiğim filmlerin dışında bir dizi görüşmeleri de oluyor. Yönetmen bir arkadaşım ile çok heyecanlandığımız bir proje üzerine çalışıyoruz ancak detaylı bilgi verebilmek için biraz daha zamana ihtiyacım var. Bunun dışında albüm çalışmalarıma devam edeceğim. 

Teşekkür ederim…

Yorum bırakın