Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’ndan genç kemancı Ceren Gün Taş: “Bir oda müziği grubu kurmayı ve uyumla, zevkle müziği beraber paylaşmayı hayal ediyorum”

Son dönemde ismi oldukça duyulan başarılı genç kemancılardan Ceren Gün Taş, 2001 yılında başladığı Antalya Devlet Konservatuvarından 2013 yılında Keman bölümünden bölüm ikinciliği ile mezunu oldu. Eğitim hayatı boyunca Antalya Devlet Opera ve Bale Orkestrası başkemancısı Zeynep Işık, Orhan Ahiskal, Ayşegül Tulumcu ile çalıştı; yurtiçi ve yurt dışında oda müziği, solo resitaller ve çeşitli orkestraların içerisinde konserler verdi. Bu konserler arasında Cem Mansur yönetimindeki Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası (UGSO), Türkiye Ulusal Gençlik Filarmoni Orkestrası (TUGFO) ve Türkiye-Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası yer aldı. Bu orkestralarla hem yurtiçi (İstanbul-Bodrum) hem de yurtdışı (Almanya-İtalya-Avusturya) konserlerinde çalan Ceren Gün Taş, birçok masterclass ve workshopa katıldı; Midori, Pierre Amoyal, Çiğdem İyicil, Lucas David, Kravchenko gibi isimlerle çalıştı.

Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yüksek lisans sınavını kazanarak ünlü eğitmen ve kemancı olan Prof. Joshua Epstein’ın öğrencisi olma ve çalışma fırsatını elde etti. Dünyaca ünlü keman virtüözleri arasında olan Alexandr Markov ve Maxim Vengerov gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştı.  2018 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Güzel Sanatlar Enstitüsü’nün Keman bölümü Yüksek lisans programından Johann Sebastian Bach’ın 1. Solo Sonatının dönemsel, yapısal ve teknik açıdan incelenmesi üzerine tezini sundu ve mezun oldu. 2018 yılı eylül ayından itibaren de Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nda çalıyor.

Merhaba Ceren hanım. Bu serideki tüm müzisyen gençlere standart olarak sorduğum ve cevabını her zaman çok merak ettiğim bir soru var. Çocukluğunuza ışınlamak istiyorum sizi ve müziğe olan ilginiz ve yeteneğinizin ilk olarak nasıl fark edildiğini ve bunun üzerine nasıl bir eğitime başladığınızı öğrenmek istiyorum.

Müziğe ilgim herkes gibiydi aslında. Ne çocukken şarkılar söylerdim ne de bir enstrümana ilgim vardı. Annem de babam da memurlar ve çok iyi birer dinleyicidirler. Babam çok iyi bağlama çalar ve türkü söyler ama bu konuda herhangi bir eğitimi yoktur, alaylıdır. Evde hep onun söylediği çaldığı türkülere aşina bir kulaktı benimkisi sadece. Küçükken (sanırım yaş 3) bağlamasına tekme atıp kırmışım, susturmak için… Bu yüzden de benim müzikle ilgilenmemi çok istediği halde “sanırım bizim kızın bu yönde bir ilgisi yok” demiş, öyle kapanmış konu. Çok hareketli, biraz kız naifliğinden uzak olduğum için zarafet kazanmam adına ailem beni bale kursun göndermeye karar verdiler. Antalya’dakiler bilir İkizler Bale kursunu. O dönem Akdeniz Üniversitesi Antalya Devlet Konservatuvarı kurulalı bir yıl olmuş ve kursum sahipleri Ümran ve Rezzan Ürey de konservatuvarda bale hocalarıydı. Bir gün beni arka odaya aldılar ve konservatuvar sınavlarının olduğunu benim de kulağımın çok iyi olduğunu ve mutlaka sınava girmem gerektiğini söylediler. Benim de o sırada balede üçüncü senem ve sadece bir kaç bale temsiline gitmiştim. Orada da müzisyenleri çukurda, dansçıları sahnede gördüğüm için “sahne üstünde olmak istiyorum sahne altında değil!” diyerek karşı çekmiştim (senfoni orkestralarından haberim yoktu) fakat baleye o kadar uymayan bir vücudum vardı ki beni bir şekilde bu konuda ikna edip müzik sınavına soktular. Nihayetinde yetenek sınavını kazandım fakat piyano istiyordum ve sınav sonucu açıklanınca kemana seçildiğimi öğrendim. Hiçbir açıdan yüzüm gülmedi anlayacağınız…  Böylece kemanla olan ilişkim aslında biraz buruk başlamış oldu fakat yıllar geçtikçe ve onu keşfettikçe birbirimize alıştık ve geriye dönüp baktığımda aslında kemanın karakterime daha uygun bir enstrüman olduğunu fark ettim. Orkestra gibi büyük bir topluluğun üyesi olmamı sağladı kendisi.  Çünkü biraz bireysel olmayı sevmeyen bir yapım var. Piyano ise mesleki alanda çoğunlukla yalnız olan bir enstrüman ama sonra onunla da yardımcı anadal olarak dört sene geçirdik, hevesimi almış oldum…

Nitsa Çukurel

Sizi kemana yönlendiren “çekim gücü” ne oldu?

Dediğim gibi öyle uygun gördüler. İyi ki de görmüşler… İlk hocamla çok iyi anlaşamamıştık açıkçası. İkinci senemde Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası başkemancısı rahmetli Zeynep Işık beni sınıfına aldı. O kadar tatlı ve sevecen bir tavrı vardı ki, ihtiyacım olan kemanı çalmaktan çok, samimi ve sevecen bir yaklaşımmış, beni de böylece tekrardan kemana kazandırmış oldu. Sonrasında okulun yönetimsel sorunlarından dolayı ayrılmak zorunda kaldı ve Zeynep hoca vasıtasıyla tanıştığım Ayşegül Tulumcu ile eğitim hayatıma devam ettim ve Ayşegül hocanın sınıfından ve Antalya Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldum. Onun da üstümde emeği çoktur. Müzikal eğitime önem veren bir hocaydı hep. Şu an orkestrada her notayı özenli ve müzikal çalmaya çalışıyorsam onun sayesindedir, bu konuyu yadsıyamam. Sonrasında yüksek lisansta dört sene boyunca Prof. Joshua Epstein ile küçük bir çılgınlık yapıp teknik değiştirdim ve su an geldiğim noktadan da oldukça mutluyum. Onunla çalışmış olmak mesleki alanda en büyük şansımdır benim…

Eğitim hayatınız boyunca çok değerli orkestralarda yer aldınız. Bu deneyiminiz sizin kemancılığınız üzerinde nasıl somut etkiler doğurdu?

Orkestrada çalmayı hep çok sevdim. Yanındakiyle müziği paylaşmak bana hep kendimi iyi hissettirdi. Konservatuvar eğitimim boyunca çoğu kişinin aksine en sevdiğim dersti orkestra dersi. Hatta herkes virtüöz olmak isterken “ orkestrada çalmak istiyorum” derdim. Bunun da sanıyorum ki Zeynep hocanın etkisi büyüktür. Opera temsillerine gittiğim zaman sürekli yan yana çalmayı hayal ederek izlerdim, kendisi de çoğu kez dile getirirdi bunu fakat ne yazık ki ömrü yetmedi… Öğrencilik zamanlarımda Zeynep hocayı öyle idolleştirmiştim ki, her şeyini çocuk aklıyla taklit etmeye çalışırdım. Orkestrada özellikle şef Cem Mansur’un kurmuş olduğu UGSO (sonradan TUGFO) bana orkestrada rahat olmayı, müzikten korkmamayı ve zevk almayı, orkestra içindeki disiplini, hiyerarşiyi ve birbirimizi dinlemeyi öğretti. Hayattaki iyi kilerimden biridir. Hem güzel dostluklar, anılar hem de hiçbir yerde elde edemeyeceğimiz konser deneyimleri kazandırdı hepimize. Bu yüzden Cem Mansur’a buradan bir kez daha teşekkür etmek isterim bize bu imkânı sağladığı için.

Yurtiçi ve yurtdışında çok fazla konserde çaldınız. Peki sizi bu zamana dek akustiği, mimarisi, dinleyicisiyle en çok etkileyen konser mekanı hangisi oldu?

İlk yurtdışı konserimiz Berlin’deydi. Berlin Kozerthaus’a ilk girdiğim anı unutamam. O kadar büyük ve görkemli gelmişti ki bana, sürekli salonu incelemiştim. O yüzden nedense oranın bende yeri ayrıdır. Bir diğeri ise Viyana Konzerthaus’tur.

Dünyaca ünlü keman virtüözleri arasında olan Alexandr Markov ve Maxim Vengerov gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştınız. Bu süreçte heyecanınızı nasıl yönettiniz ve bu önemli konserlere çıkmadan önce nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz?

Benim orkestra konserlerinden önce açıkçası yönetilmesi gereken bir heyecanım olmuyor, sadece mutluluk ve onlarla aynı sahneyi paylaşmış olmanın heyecanı dışında…

Nitsa Çukurel

Peki sahneye çıkmadan önce yaptığınız bir ritüel ve/veya yanınızda bulundurduğunuz bir uğur objeniz var mı?

Ritüel olarak, öncesinde bir el açma, o haftanın repertuvarı ne ise, bakmam gereken bir pasaj vs varsa ona bakma, notaları yerlerine koyma gibi ritueller oluyor ama bu bana özel bir rituel değil tabii ki bütün orkestradaki arkadaşlarım gibi ben de bu şekilde hazırlanıyorum. Uğurlu bir objem hayatımın hiçbir döneminde olmadı.

Bach’ın sizin müzik kariyerinizdeki önemi nedir?

Müziğin devrimci babası derim J.S.Bach’a.  “Bach çalışmak ruhu ve tekniği temizler” derdi rahmetli Zeynep Hocam. Her çalıştığımda bu gelir aklıma. Dinlediğim neredeyse her müziğin altında Bach’in kurduğu sistemi duyuyordum; bu da beni Bach’ı ve Barok doneme ait ne varsa araştırmak için yüksek lisans tez konumu Bach üzerinde araştırmaya itti. Sağ ve sol el koordinasyonu ve müzikal düşünmenin aynı anda yapılınca ne denli büyülü bir müziğin ortaya çıktığını sanırım sadece Bach çalarken tanık olabildim. Bu yüzden benim için barok dönem ve Bach’ın yeri ayrıdır.

Peki ilk dinleyişte aşık olduğunuz bir konçerto oldu mu? Olduysa hangisi?

Konçerto değil ama yine barok dönemden Tomaso Antonio Vitali’nin Chaconne eseridir. İlk dinlediğimde hocama koşup bu eseri çalışmak istediğimi söylemiştim. Tam iki sene boyunca ısrarlarıma dayanamayıp vermişti eseri ve nasıl mutlu olmuştum anlatamam. Umarım bir gün orkestra eşliğinde solist olarak da çalma fırsatı elde ederim.

2018 yılı eylül ayından itibaren de Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nda çalıyorsunuz. Antalya’da klasik müzik dinleyicisini nasıl tanımlarsınız?

Antalya herkesin bildiği gibi turizm kenti. Haliyle bu yapısı da sanatsal alanda gelişim göstermesini sağlamış. Konserlerimize genelde gelen burada yaşayan yabancılardı (çoğu Rus asıllı) fakat son zamanlarda rutin Türk dinleyicilerin de arttığını görüyorum ve bu beni mutlu ediyor.

Örnek aldığınız, hayranlık duyduğunuz kadın keman virtüözleri kimler?

Eskiden beri sıkı bir Janine Jansen hayranıyım. Sonrasında Sarah Chang, Julia Fischer, Hilary Hahn, Viktoria Mullova. Biliyorum hepsinin tarzı birbirinden çok farklı ama her birini dinlerken ve izlerken öğrendiğim farklı şeyler oluyor. Hepsinin kendine has tarzlarının oluşu beni onlara çeken şey aslında.

Eğitim hayatınız boyunca herhangi bir burstan yararlandınız mı?

Ebeveyn bursu dışında hayır…

Kemanınızın dili olsa size neler derdi?

“Beni benimle bırak” diyebilirdi; bazı zamanlar dışarıda akan hayata uyum sağlamaya daha çabuk itebilirdi beni belki de. İçeriyle dışarıyı dengelemezsek hep bir taraf eksik kalır çünkü. Bunu da iyi bilirdi diye düşünüyorum.

Bir keman sanatçısı olarak sağlığınızda nelere dikkat edersiniz? Bu sorunun yanıtı özellikle son dönemde çocuklar arasında kemanla ilgilenen çok geniş bir kesimin dikkate alması gereken “tüyo”lar içerebilir.

Erken yaşlarda çalışmaya başlamadan önce hep ıskaladığımız egzersizler (gam, arpej, etütler) itiraf edeyim, yaş ilerledikçe önemli gelmeye başladı J. Çocukluk döneminde işin daha çok eğlencesinde olduğumdan haliyle sıkılırdım, az emekle çok iş yapmaya çalışırdım. Bunu çocukluğundan beri  uygulayabilenlere hayranlıkla bakıyorum. Son tavsiyem; hocanın dediğini yap, yaptığını yapma, olacaktır…

Peki müzik kariyerinizdeki “keşke”ler ve “iyi ki”ler neler Ceren hanım?

Keşke olarak yurtdışına gitmek olabilirdi. Belki “nasıl yaparım? Yapabilir miyim?” korkusundan pasif kaldım bu konuda. İyi ki’m ise Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda yüksek lisans eğitimim boyunca  prof. Joshua Epstein ile çalışmak tabii ki. En son iyikim de öğrencilik yıllarımdan beri istediğim ortamda işimi yapabilmem..

Son olarak yakın dönem projelerinizi öğrenmek isterim.

Bir oda müziği grubu kurmak ve uyumla, zevkle müziği beraber paylaşmak.   

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.

Ben teşekkür ederim…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s