Genç piyanistlerden Hazal Ceren Çakmak: “Müziğin evrensel bir dili var ve müzik, tüm insanları çatısı altında toplayabilen bir beden”

Genç ve başarılı piyanistlerimizden Hazal Ceren Çakmak 2000 yılında Ankara’da doğdu. Halihazırda üniversitede mezuniyet senesine geçmiş olan Çakmak, 7 yaşında ilk amatör derslerini almaya başladı. 9 yaşında ilk konserini Atatürkçü Düşünce Derneği’nde verdi. 11 yaşındayken, halen eğitimine devam ettiği Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nın ortaokulunda okumaya hak kazandı ve Sanem Berkalp ile çalışmaya başladı.

Bu esnada, Joanna Trzeciak, Pamela Mia Paul, Marek Drewnowski, Stephan Mehlig, Pablo Galdo, Gökhan Aybulus, Ivan Citera, Valerian Shiukashvili ve Gülsin Onay’ın ustalık sınıflarına katıldı. Uluslararası Gümüşlük Müzik Festivali ve Forum Musikae’de konser verme ve etkinliklere katılmaya hak kazandı.

Yurtiçi ve yurtdışında çeşitli konserler veren Çakmak, ayrıca sevgi evlerinden gelen çocuklar için düzenlenen etkinliklerde, çocuklara konser verip müziği tanıttı. “Piyano ile ilk defa tanışan çocukların gözlerindeki parıltı her şeye değerdi. Onlara piyanoyu tanıttığımda, müziğe yeni değerler kazandırdığımı hissettim. Müziğin evrensel bir dili var ve müzik, tüm insanları çatısı altında toplayabilen bir beden. Ve dünyada müzik yapıldığı sürece yeni ruhlar ve yeni duyguların bir olacağına inanıyorum” diye aktarıyor bu deneyimi. Koro şefleri Atilla Çağdaş Değer ve Çiğdem Aytepe’nin şefliğinde, Muzaffer Arkan Kızlar Korosu ile İtalya turnesine katıldı. Birçok çalışmalara katıldığı için, İspanya’da iki farklı okuldan üniversitede okumak üzere davet aldı. Müzik Terapisi üzerine çalışıp sertifika kazandı.

Okul hayatı boyunca Metin Munzur’dan solfej, Garbis Atmacayan ve Yeşim Alkaya Yener’den oda müziği, Robert Seidel’den müzik tarihi dersi aldı. Şimdi Ols Cinxo’dan oda müziği dersi almaya devam ederken halen Sanem Berkalp ile piyano çalışmalarını sürdürüyor.

Çakmak’ın mezun olduktan sonra çok değerli bir hedefi var: yurtdışında piyano pedagojisi alanında kendisini geliştirip bunları ülkemize getirebilmek. “Piyano çalmak ve eser yorumlamak kadar, bunların bir öğrenciye nasıl aktarılacağının tekniğini detaylıca öğrenmeyi amaçlıyorum. Kendimi bir piyanist olarak yetiştirmenin yanı sıra; bir piyanist nasıl yetiştirilir, bunu öğrenmek istiyorum.” diyor.

Çakmak, geçmişte İdil Biret, Gülsin Onay gibi çok değerli kadın piyanistlerimizin yetişmesinde büyük katkısı olan Fransız eğitimci-piyanist Nadia Boulanger’nin öğretmenliğini örnek alıyor kendisine. “Bir öğretmen olarak öğrencinin estetik anlayışına yeni bakış açısı kazandırırken, öğrencinin yeteneklerini geliştirmeyi hedefleyen bir öğretmendi ve bu amacından dolayı yirminci yüzyılın en çok bilinen öğretmenlerinden biri oldu” diye ifade ediyor bu hayranlığını.

Çakmak’ın piyano pedagojisine dair bu değerli hedefinde ona sonsuz başarılar dileyerek, kendisiyle gerçekleştirdiğim söyleşiyi beğeninize sunuyorum:

Merhaba Ceren hanım. En sondan başa gidelim isterseniz. Yaz döneminde Gümüşlük Müzik Festivali’ndeydiniz. Nasıl geçti festival? Siz sahnede neler çaldınız? Bu süreçte aldığınız eğitim ve tanışma fırsatı bulduğunuz müzisyenler size neler kattı?

Festival, hala tüm dünyayı etkilemeye devam eden pandemi sürecinde hem müzik öğrencilerine hem de dinleyicilere ilaç gibi gelen kıymetli bir süreçti. Bu esnada birçok kişiyle tanışma fırsatı edindim. En önemlisi on iki günlük bu müzik festivalinde, çok severek yorumladığım parçaları; üç farklı muhteşem sanatçı Gülsin Onay, Pablo Galdo ve Valerian Shiukashvili’nin fikirleriyle baştan yaratmak benim için unutulmaz bir deneyimdi. Sonunda da harika bir ambiyansa sahip bir sahnede, Isaac Albeniz’in Suite Española’sından Sevilla eserini çalarak bu süreci tamamlamış oldum. Keyif ve çalışma disiplinini aynı çatı altında birleştiren bu festivalin bir parçası olabilmenin mutluluğunu halen yaşıyorum.

Müzik çalışmalarınız yedi yaşında başladı. Peki bundan önce müziğe olan ilginiz, yeteneğiniz nasıl fark edilmişti?

Babam müzik öğretmenidir ve annem amatör olarak müzikle ilgilenir. Haliyle bebekliğimden beri evimizde müzik eksik olmazdı. Küçük yaşlarda, evdeki oyuncak piyanoma olan düşkünlüğüm ailemin dikkatini çekti ve sonrasında da müzik, hayatımın en başından beri kaçınılmaz bir parçası oldu.

İlk amatör derslerinizin ardından nasıl bir eğitim sürecinden geçtiniz günümüze dek?

Yedi yaşındayken, babamın yönlendirmesiyle konservatuvar öğrencisi olan Tuğçe Dağlı ile piyano eğitimim başladı. Onunla beraber hayatımı müzik üzerine kurmanın ve müzik öğrencisi olmanın getirilerini ve iyi yönlerini önceden görmüş oldum. Bu da beni cezp etti. Ardından bana konservatuvar eğitimi gibi bir seçenek sundular ve hayatımı müzik üzerine kurmak beni çok heyecanlandırdı. Konservatuvara kabul edilmemin ardından akademik piyano eğitimime Sanem Berkalp ile başlamış bulundum. Okuldaki on yıllık eğitim sürecinde karşıma çıkan en değerli fırsat, Sanem Berkalp gibi kıymetli, pedagojik ve müzikal açıdan olağanüstü yöntemlere sahip bir eğitmenle çalışabilme hakkını kazanmaktı. Kıymetli hocam, aynı zamanda başka müzisyenlerin ustalık sınıflarına da katılıp yeni dünyalar tanımamı destekledi. Kendime ve müziğime sürekli yeni soluklar katabildiğim bir eğitim hayatından geçtim ve bu süreç halen devam ediyor.

Alanında seçkin isimlerin ustalık sınıflarında yer aldınız. Peki bunların geneline baktığınızda sizde nasıl izler bıraktı bu eğitimler?

Hepsi farklı müzikal bir dünya, her biri farklı bir maceraydı. Eşsiz yorumlarla karşılaştım. Hiç aklıma gelmeyecek öneriler aldım. Olumlu veya olumsuz eleştiriler; kendimi geliştirebilmeme ön ayak oldular. Yalnız aldığım en iyi ders; kimsenin fikirlerinin birbirleri ile tıpatıp olmayışıydı. Bu da müzikte yanlışlık değil, eşsizlik kavramının geçerli olduğunu öğretti.

Şu ana kadar hiç unutamadığınız bir sahne deneyiminizi anlatabilir misiniz?

Her deneyim benim için yeni bir kazanımdı ve aralarından birini seçmek benim için hiç kolay değil. Fakat kendi hocam ile konsere çıkıp, dört el bir eseri yorumlamak hiç unutamadıklarımdandır. Örnek aldığım ve beni çocukluğumdan beri yetiştiren, temelimi atan kıymetli hocamla sahnede bulunmak benim için unutulmaz anlardan biriydi.

Peki, zorlu bir eseri sahnede çalmadan önce nasıl bir çalışma yöntemi izlersiniz?

Sahneye çıktığımda, kafamda herhangi bir şüphe kalmadığından emin olacağım şekilde çalışırım. Teknik açıdan zorluk yaratacağına inandığım yerleri belirler, uygun çalışmaları bu yerlere uygularım. Yeni fikirler öğrenebilmek adına başka piyanistlerin nasıl çaldığını dinlerim fakat çok abartmamak kaydıyla. Çünkü birebir aynı şekilde çalmaya çalışıp, kendi özgünlüğümü yitirmek istemem. Aynı zamanda kendi öğretmenimle de sıkı çalışırız ve değerli fikirleriyle sahneye eser hazırlamamda çok yardımcı olur.

Kendinize rol model aldığınız, çok beğendiğiniz kadın piyanistler kimler?

İspanyol bestecilerin eserlerini dinlemeyi ve yorumlamayı oldukça severim ve dinlediğimde ilk tercih ettiğim kadın piyanist Alicia de Larrocha olur. Kendi ülkesinin müziklerini oldukça iyi yorumlayabildiği gibi çaldığı birçok eser de dinlenmeye değerdir. Ayrıca Nadia Boulanger’ın yorumladığı bir parçayı dinleme fırsatı bulamamış olsam da, röportajlarından dinledim ve insanlardan onun hakkında birçok şey duydum. Ve bu bilgiler doğrultusunda öğretmenliğini örnek alıyorum. Bir öğretmen olarak öğrencinin estetik anlayışına yeni bakış açısı kazandırırken, öğrencinin yeteneklerini geliştirmeyi hedefleyen bir öğretmendi ve bu amacından dolayı yirminci yüzyılın en çok bilinen öğretmenlerinden biri oldu.

Sevgi evlerinden gelen çocuklara konser verdiniz. Nasıl tepkiler verdiler? Sizce müziğin toplumsal dayanışma açısından nasıl bir gücü var?

Piyano ile ilk defa tanışan çocukların gözlerindeki parıltı her şeye değerdi. Onlara piyanoyu tanıttığımda, müziğe yeni değerler kazandırdığımı hissettim. Müziğin evrensel bir dili var ve müzik, tüm insanları çatısı altında toplayabilen bir beden. Ve dünyada müzik yapıldığı sürece yeni ruhlar ve yeni duyguların bir olacağına inanıyorum.

Siz ayrıca müzik terapisi alanında çalıştınız. Bu alanı bize biraz anlatır mısınız?

Müzik terapisini kısaca; müziğin reçeteli olarak ve terapiyle desteklenerek, kişiselleştirilmiş hedeflere ulaşmak için kullanılması olarak tanımlayabiliriz. Bu reçeteli müzik uygulamaları hem sanat hem de bilimdir. Bu yüzden bu alan hem müzisyenler, hem de klinisyenler tarafından uygulanırlar; bir diğer adıyla müzik terapistleri tarafından. Müzik terapisi yaklaşık 50 yıldır tedavilere ek olarak başvurulmuş bir alandır ve genel amacı insanları duygusal, bilişsel, davranışsal ve sosyal olarak gelişmeleri için teşvik etmektir. İleride şartlarım el verirse bu konu üzerinde de daha ciddi çalışmalar yapmak hedeflerim arasında.

Zor bir tercih biliyorum ama piyanistlik kariyerinize oda müziği alanında mı solo piyanistlik şeklinde mi yoksa orkestralarda mı sürdürmeyi tercih edersiniz?

Aslında akademisyen olarak ilerlemek benim birincil planım. Çünkü öğrendiklerimi aktarmanın bana diğer alanlardan daha fazla zevk vereceğine inanıyorum. Uzun yıllar sürecinde, farklı koşullarda kazanılmış tecrübelerle öğrencilerin temelini oluşturup müziğine katkı sağlamanın, geleceğe yatırım olduğunu düşünüyorum. Kendi öğrenilerimi yani izlerimi nesiller sonrasına dahi bırakmak istiyorum. O sebeple yolumu akademisyen olarak çizme planlarım var.

Repertuarınızda olmasından en çok hoşlandığınız eserler ve/veya kompozitörler hangileri peki?

Besteci olarak ilk aklıma gelen kişi Isaac Albéniz’dir.  İber Yarımadası’nın ve özellikle Endülüs şehirlerinin kültürünü (Katalan bir besteci olmasına rağmen) müziğine yansıtabilmesi, eserlerinin egzotik oluşu bana hem dinlemesi hem de yorumlaması açısından en zevk veren bestecilerden biridir. Yorumlamaktan mutluluk duyduğum bir diğer besteci de Claude Debussy’dir. Tıpkı döneminin ressamlarının kendi eserlerine uyguladığı gibi doğanın içindekileri müziğe net bir biçimde değil, kendisinde bıraktığı izlenimle aktaran, müziği çizen bir besteci. Armoniye özgürlük kazandıran bestecilerden biri olan Debussy’nin eserlerini anlamak yorucu fakat çalmak dinginlik verici bana göre.

Yarışmalar müzisyenlerin ikiye ayrıldığı bir konu. Siz peki bir genç müzisyen olarak yarışmaların bir müzisyenin gelişiminde nasıl bir etkiye sahip olduğunu düşünüyorsunuz?

Yarışmalar hakkında iki zıt düşünceye sahibim. Yarışmaların müzisyenin kendini tanıtması için ve camiadaki başka insanlarla iletişim kurabilmesi için güzel bir fırsat olduğuna inanıyorum. Ayrıca yarışmalarla beraber müzisyenin motivasyon kazandığı da bir gerçek. Bu yarışmalarda işini bilen jürilerden değerlendirmeler almak da en güzel ödüllerden biri. Buna karşın, müzisyenlerin birbiriyle karşılaştırılarak bir kademeye konulmasına çok sıcak bakmıyorum çünkü her müzisyenin müziğinde kendine has noktaları ve kendine has hataları var. Bu nokta ve hataları tartıya koymak bana pek doğru gelmiyor açıkçası.

Bir kadın müzisyen olarak “süper gücünüz” nedir Ceren hanım?

Süper bir gücüm olduğunu düşünmüyorum fakat müziğin kendi başına bir güç olduğunu düşünürsek; bu güçle kendi duygularımı ifade edebilmek ve insanlarla paylaşabilmek benim en büyük gücüm olabilir.

Eğitim hayatınız boyunca herhangi bir kurumsal destekten, burstan yararlandınız mı?

Hayır, yararlanmadım.

Doğuştan yetenek mi, disiplinli çalışma mı bir müzisyeni ön plana çıkarır sizce?

İkisi birbirini destekleyen kavramlar olduğu için herhangi birini seçmenin doğru olduğuna inanmıyorum. Yetenek kavramını bir insanın temeli olarak farz edebiliriz ve disiplinli bir çalışma olmadığı taktirde temelin üstüne dizilmiş tuğlalar kolayca yıkılır.

Peki size göre başarı ne demek Ceren hanım?

İnsanın kendi kafasındaki hedeflere ulaşabilmesini başarı olarak görüyorum. Bundan dolayı başarıyı başkalarınınkiyle kıyaslamayı yanlış buluyorum.

Son dönemde birçok genç ve çocuk piyanisti sahnelerde görüyoruz. Aynı süreçten geçmiş bir müzisyen olarak onlara vereceğiniz üç öğüt ne olur?

Küçük yaşlardaki piyanistlerin en çok düştüğü hatalardan biri, diğer piyanistlerle kendilerini karşılaştırmaktır. Oysaki hepimizin çalışı eşsizdir ve kendimize has bir yorumlama ve dinleme yeteneğimiz vardır. Bu yüzden kendimizi karşılaştırmamız gereken şeyler, geçmiş tecrübelerimiz ve gelecek potansiyelimizdir bana göre. Bir diğer söyleyebileceğim, tekniğin bizi müziğe taşıyan bir araç olduğunu unutmadan çalışmalarıdır. Son ve temel değinebileceğim şey; verimli çalışmaları olur.

Son olarak, yakın döneme dair projelerinizi ve hayallerinizi öğrenmek isterim. 

Gelecek yıl üniversiteyi bitireceğim ve ardından yüksek lisans için neler yapabileceğimi değerlendireceğim. Aklımda birçok plan çizdim ve bunlardan en önemlisi; yurtdışında piyano pedagojisi alanında kendimi geliştirip ve yeni fikirler keşfedip, bunları ülkemize getirebilmek. Piyano çalmak ve eser yorumlamak kadar, bunların bir öğrenciye nasıl aktarılacağının tekniğini detaylıca öğrenmeyi amaçlıyorum. Kendimi bir piyanist olarak yetiştirmenin yanı sıra; bir piyanist nasıl yetiştirilir, bunu öğrenmek istiyorum.  Ve planlarımı bu amaç doğrultusunda yani akademik alanda bir kariyerim olabilmesi için tasarladım.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s