
Zeynep Bulgulu ile karşılaşmamız çok farklı bir ortamda, ikimizin de sonsuz bir huzur ve mutluluk bulduğu Ayvalık’ta bir tesadüf sonucu gerçekleşti. Ve ardından onun eğitim sürecinde geçtiği harika süreci, başarılarını, mücadelelerini, yetiştirdiği ve birçoğu şu anda sanat hayatında emin adımlarla ilerleyen değerli öğrencileri, eğitimci olarak önceliklerini ve projelerini öğrendikçe kendisini bir kez daha takdir ettim ve böyle değerli bir müzisyeni Harika Gençler dosyama dahil edecek olmaktan dolayı gururlandım. Müzik denildiğinde gözlerinin içi gülüyor Zeynep Bulgulu’nun… Yetenekli bir çocuk nasıl yetiştirilir diye sorduğumda saatlerce konuşup pedagojik tekniklerden söz edecek kadar da mesleğine tutkuyla bağlı.
“Hayata müzik ve sanatla bakan bir çocuk” olarak tanımlıyor kendisini. Babaannesinin ona henüz 5 yaşındayken hediye ettiği Alman antika piyanosu ise kariyerini önceden belirlemiş. Müzik eğitimine önce Pera Güzel Sanatlar Akademisinde keman ile başlayan, ilk konserini 1997 yılında Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlenen klasik müzik festivalinin en küçük solisti olarak senfonik orkestra eşliğinde Fransız ve Türk dinleyicilere veren Bulgulu, uygun yaşa geldiğinde derhal soluğu İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda almış. Keman, piyano, armoni-solfej eğitimine burada devam ederken öğretmeninin yönlendirmesi ile viyola branşına geçmiş ve artık o uzun soluklu viyolacı olma yoluna adım atmış.
Bulgulu, lise eğitimini dereceyle girdiği ve yine dereceyle mezun olduğu İAGSL’de (İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi) tamamladı. Üniversite eğitimi için yetenek sınavına başvurduğu tüm tercihlerinde dereceli kabul aldı ama o yine de kararından vazgeçmeyip Marmara Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü’nü tercih etti. Burada da viyola, piyano, armoni, şan, oda müziği ve orkestra eğitimlerine devam etti. Öğrenciliği boyunca solo, orkestra, koro vb…. çeşitli performanslar ile İstanbul içi ve dışı (CRR, CKM, AKM, İŞ SANAT vb..) birçok değerli sahnede konser, festival ve etkinliklerde yer aldı.
“Profesyonel müzik eğitimi sırasında müzisyenlik konusunu eğitmenliğe taşımayı hiç düşünmemiştim. İdealim sadece müziği icra edecek şekilde kalmaktı ve akademik kariyerime odaklanmaktı” diyen Bulgulu, şöyle devam ediyor: “Ama müzik eğitimim sırasınca bir dönem yaşadığım empatiden uzak ve disiplinle baskının birbirine karıştığı eğitim süreci ve gözlemlediğim mutsuz eğitmen ve öğrenci iletişimleri bana “müzik eğitimi ve sanat bu olmamalı” dedirtti.”
Üniversiteden mezun olduğu süreçte ona gelen bir teklifle zincir bir özel okul bünyesinde ve 3-6 yaş arası çocuklarla 5 yıl boyunca (koro , piyano, müzikli oyunlar vb…) çeşitli çalışmalar yaptı. Sonrasında çalışmalarını yine İstanbul’un bir diğer önde gelen okullarından birinde 7-16 yaş arası öğrencilerle keman, oda müziği çalışmaları yaparak ve yurt içi-dışı festivallere de katılarak sürdürdü. Müzik eğitiminin branşlaşması ve okullarda keman, piyano, gitar vb… enstrümanların öğretilmeye başlanması Bulgulu’ya “yaylı çalgılar sevdirilerek ve çocuk müziğe dahil edilerek öğretilmeli” dedirtti. Ve okullardaki keman branş eğitimine yönelik öğretmenlere de destek olması adına bir “Keman Eğitimi Methodu” hazırlamaya başladı. Bu alandaki çalışmaları halen devam ediyor.
Bu sırada edindiği iş tecrübelerini master tezine yansıttı. Yüksek lisansını Bahçeşehir Üniversitesi bünyesinde %50 başarı bursu ile “Müzik Eğitiminde Yetenek Yönetimi” konusunda tamamladı. Yaptığı bu çalışma ile The Europen Conference on Educational Research‘ den (Avrupa Eğitim Araştırmaları Konferansı) kabul aldı ve 2018 Eylül’de İtalya’nın Bolzano kentinde ilk sunumunu yaptı. Bu çalışmasını 2020 Glasgow ve 2021 (ECER) Cenevre Avrupa Eğitim Konferansları izledi. Öğrenciliği ve profesyonel kariyeri boyunca solo ve orkestra ile yaptığı konser çalışmalarından asla kopmadı. Halen senfonik orkestralarda, kuartetler de çalmakta, viyola grup şefliği yapmakta , solo performanslarda bulunmakta ve çalıştırdığı çocuklarla farklı projeler düzenlemektedir.
Müzik ve hayatın ayrılmaz bir bütün olduğu inancıyla yaşayan Zeynep Bulgulu, kendini “müzisyen ve müzik-sanat eğitimcisi” olarak tanımlıyor. H a y a t d e v a m e d e r k e n k i ş i n i n k e n d i n i s ü r e k l i yenileyip geliştirmesi gerektiği düşüncesi ile bireysel potansiyelini daha iyi kullanabilmeyi hedeflerken, bu yolda kişisel gelişim, kişisel bakım , sağlık ve sporuna özen gösteren biri ayrıca…
Böylesine değerli bir arka plan anlatımının ardından gelin hep beraber kendisini tanıyalım.
Merhaba Zeynep hanım. Öncelikle çok değerli müzisyen gençlerin yetiştirilmesinde katkısı olan bir eğitmensiniz, sizi tebrik ederim. Peki sizin müzik yolculuğunuz nasıl başladı? Sanırım çocukluğunuza damgasını vuran bir antika piyano var. Müziğe olan yeteneğiniz ilk nasıl fark edildi ve bunun üzerine nasıl bir eğitim eklemlediniz?
Menekşe Hanım öncelikle bu röportaj isteğiniz ve iltifatlarınız için çok teşekkür ederim. Benim müzik yolculuğum aslında adeta ben doğmadan başlamış gibi.Babannem tam bir eski istanbul hanımefendisi idi. (Rahmetli) Salacak’ta adeta filmlerde gördüğümüz büyük, ferah,çok odalı, ambarlı denize nazır bir evde aile büyükleri ile yaşarlarmış.O zamanlarda oymalı, şamdanlı Alman yapımı piyanosu ile Fransız bir madamdan dersler alırmış. Ben doğduğumda ise “kız torunum müzikle ilgilenir belki” diyerek ben 5 yaşımda iken piyanosunu bana armağan etti. Hayatımın en belirleyici hediyesi belki de o piyanodur. Kendi kendime piyanonun başında melodiler çıkardığımı farkeden annem ise konuyla profesyonel olarak ilgilenilmesi gerektiğini düşünüp uygun eğitim için araştırmalara başlamış.1995 yılında Pera Güzel Sanatlar Akademisi’nde Keman ve müzik eğitimine başladım. Her haftasonu yağmur çamur demeden o derslere götürüldüm. Hevesleneyim diye ders sonrası konser etkinlikleri ile motive edildim. Yaşım tuttuğu zaman yarı zamanlı olarak İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarını kazandım ve önce keman ardından da viyola eğitimine başladım. Daha sonrasında lise eğitimi için İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ni yetenek sınavı ile kazanarak 4 sene hayatımın en keyifli ve müzikal yıllarını geçirdim. O kadar donanımlı yetişiyorduk ki, piyano yan dal zorunlu, ana enstrüman dersleri,armoni,solfej,çok sesli koro, orkestra dersleri ve diğer akademik dersler… Lise yıllarında, öğrenci olarak kendiniz bir çalışma sistemi oluşturabiliyorsunuz fakat daha erken yaşlarda bu önemli eğitimin disiplinini kazanmak çok zor ve bu süreçte gerçekten anne ve babalara çok iş düşüyor. O sebeple sevgili anne ve babama bir kez daha bu özverili tavırları için teşekkürü bir borç bilirim.

Resim:1 “ Babaannem Gülçin (Arslangiray) Bulgulu”

Resim:2 “Hayatımı değiştiren babaannemin piyanosu
İlk konserinizi kaç yaşında verdiniz ve neler hissetmiştiniz sahneye çıktığınızda?
İlk konserimi 1997 senesinde Pera Güzel Sanatlar Akademisi Bünyesinde o dönem düzenlenen müzik festivalinde “Fransız Kültür Merkezi’nde vermiştim. Öncelikle keman eğitimim esnasında ve öncesinde annemin motive olmam için götürdüğü o konser sahnelerinden birinde benim de olduğumu görmem kendim için inanılmaz bir histi.
Gerçekti, hayal değildi ama ben çocuktum 🙂 Sahneye çıkarken “ve festivalin en küçük sanatçısı” diye çağırmışlardı beni sahneye. Açıkçası azıcık bozulmuştum “Ben küçük müyüm” diye… Ama arkamda çok güzel bir oda orkestrası vardı, ben de solisttim. İnanılmaz heyecanlı bir şekilde konseri verdiğimi ve insanların alkışlarıyla çok heyecanlandığımı hatırlıyorum.

Resim:3 “İlk keman dersleri ”
Viyola ile ilk tanıştığınızda enstrümanı nasıl sahiplenmiştiniz? İlk tercihiniz miydi viyola?
Aslında viyola ile tanışmam çok enteresan oldu. Konservatuarda ilk iki sene temel müzik eğitimi aldıktan sonra çalgı seçimi yapılacaktı. Ben de 4 sene keman çaldığımı söylemiştim ama keman kontenjanı uygun değildi sanırım. O sırada bir öğretmen “ben seninle keman çalışırım gel benim sınıfıma” dedi. Tam ben heyecanla kabul ederken başka bir öğretmen de Arp için çok uygun olduğumu söyledi. Ben bir süre hem arp hem kemanla devam ettim sonra tabii ki keman sınıfında kalmaya karar vermiştim. Eğitimim devam ederken bir yaz tatili sonrası derse geldiğimde öğretmenim “aaa Zeynep sen çok mu yüzdün kolların uzamış, hadi seni viyolaya alalım” dedi. Annemin ilk sorusu şu oldu: “Bu çocuk her yaz yüzüyor. Seneye viyolonsele geçmez değil mi?”
Meğer benim keman hocam viyola öğretmeniymiş; kendisi beni viyola ile tanıştırdı.Viyolanın sesi, kemandan sonra beni büyülemişti. Daha yumuşak daha tonlu bir ses duymak hoşuma gitmişti.Ama yeni bir anahtar öğrenmek, yeni bir çalgıya alışmak ve viyolanın klavyesine de uyum sağlamak ilk etapta yeni bir maceraydı.
Bir de herkes kemanı biliyor, tanıyor ama viyola için durum pek de öyle sayılmaz. Viyolayı öğrenmek, çocuk olarak kullanım alanlarını keşfetmek,orkestradaki duyuşu, repertuarı bu gibi yeni bilgilere ulaşmak da bana iyi gelmişti. Dünyaca ünlü bir çok viyola sanatçısının ülkemize konser vermek için gelmesi, her konser kulisinde mutlaka bir imza alma, biriktirilen biletler ve kendi eğitim serüveninize kattığınız hevesler… Hepsi çok güzel anılardı.
Tabii bir de Güzel Sanatlar Lisesi’nde öğrencilik serüveni kısmı var. Ben Güzel Sanatlar Lisesi’ni kazandığımda viyolacıydım. Dolayısıyla okulda epey keman öğrencisi vardı ama viyolacı her zamanki gibi azdı. Hocalarım beni çok takdir ederek, beğenerek orkestraya aldılar ve daha ilk yıllarda bile kendimi gösterme imkanı elde ettim. Ayrıca sene sonu konserlerinde de orkestrada viyola grubunda bir yer edinmiş ve solo olarakta çalışmalar yapmama imkan verilmişti. İşte bu gibi durumlar da, sonradan geçiş yaptığım Viyolamı sahiplenmeme, onunla yol arkadaşı olmama çok yardımcı oldu.

Resim:4 “2004 Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesi sene sonu İş Sanat Konseri Solo Performansımdan bir kare”
Peki profesyonel müzik eğitiminizde müzisyenliği eğitmenliğe taşımada kırılma noktanız ne olmuştu? Hangi yaşanmışlıklarınız sizi bu alana yönlendirdi?
Müzik eğitimime başladığımdan beri çeşitli oda müziği gruplarında, quartet ve orkestralarda konserler verdiğim için açıkçası hep performans müzisyeni olarak devam etmeyi düşünürdüm. Fakat öğrencilik yıllarımda zaman zaman eğitmenlerin farklı yaklaşımları ile bireysel performansımın nasıl değiştiğini gördüm. Örnek vermek gerekirse ,müzik eğitimi alıyorsunuz,dışarıdan şahane keyifli görünen ve isteyerek severek edineceğiniz bir mesleki alanda profesyonelleşiyorsunuz. Sonuç olarak bu eğitiminde son derece keyifli ve ilham verici olması gerekiyor. Ama bir bakıyorsunuz bazı zamanlarda sizi ruhen ve fiziken yoran bir süreçtesiniz. Tabii ki disiplin esaslı bir eğitim bu. Fakat yeteneklerin de ön planda olmasıyla beraber eğitmenin öğrenciyle olan iletişimi ve ona yaklaşımı direkt olarak öğrencinin kendini müzik yoluyla ifade etmesini olumlu ya da olumsuz etkileyebiliyor. Ders öncesi gerilen adele, mide krampları, öğretmenim beğenecek mi endişesi ile müziğe bırakamayabiliyor öğrenci kendini. Bir diğer taraftanda çalma performansında olumsuz değişim olan öğrenciye bunun nedenlerini sorarak yaklaşıp, dış olumsuzlukların müziğe ve performansa etki etmemesi adına destek ve motivasyon veren bir yaklaşımı düşünün. Ben kendimde bu iki yaklaşımı da tecrübe ettikten sonra karar verdim ki ben bu işi hem sahnede yaparken, hem de çok iyi öğretirim. Severek, sevdirerek. Öğrencilerimle aram hep iyidir. Onlardan da bu konuda çok pozitif geri bildirimler alırım. Bazen karşınıza ideal düzeyde öğrenci çıkamayabilir. Sizin eğitmen olarak onu anlamanız ve ihtiyaçlarına göre bir eğitim metodu çizmeniz ve bunu ailesiyle gerçekçi olarak paylaşmanız gerekiyor. Akademik ilerleme mi yoksa hobisel kazanım mı gibi yönlendirmelerle öğrencinin seviyesine göre müziği de sevdirerek hayatında bu alanı var edebiliyorsunuz.Sonuç olarak müzik herkesin hayatında var olabilir.
Bu süreçte herhangi bir “keşke”niz var mı? Bir yandan kuartet ve oda orkestralarında yer alıp müzisyenliğinizi canlı tutmanız takdir edilesi. Dolayısıyla eğitmenlikle müzisyenlik arasındaki dengeyi kurma çabanız göze çarpıyor.
Aslında genel yaşam prensibi olarak keşkeleri düşünerek yaşayan biri olmamaya gayret ediyorum. Geçmiş bir şekilde geçti ve bitti. Fakat bizim öğrenciliğimizde görsel ve işitsel imkanlar internet kullanımı vs doğru orantılı olarak şu anki çocuklar kadar eğitimin bir parçası değildi. Ve bununla beraber yurt dışı seyahatleri olası bir eğitim imkanları da gözde daha bir büyütülüyordu. Bizler daha çok konser seyircisi ve prova seyircisi olarak bu profesyonel çalgı eğitimini tecrübe ettik. Çok fazla profesyonel konser provası izlemek bana aşırı bilgi ve görsel deneyim kattı. Öğrencilik yıllarıma bakacak olursam keşke diyebileceğim sadece bir konu var , daha doğrusu vardı. Onunla da barıştım 🙂 Herkes hayattaki misyonunu ve hayata geliş amacını görüp kendini mesleğinde en iyi şekilde ifade etmeye çalışmalı.

Resim:5 “Konser sonrası öğrencilerimden gelen çiçeklerimle”
İlk eğitmenlik deneyiminiz 3-6 yaş arası çocuklarla olmuştu. Bizim neslimizde müzik enstrümanlarında blok flüt baskısı birçok çocuğun ya sağlıksız bir şekilde müzik eğitimi almasına ya da müzikten soğumasına yol açtı. Peki siz bu çocukları müziğe ısındırmak için nasıl bir yol izlediniz?
Doğru bir yere değinmişsiniz. Kendimden örnek vermek gerekirse öğrencilik hayatımda (ilkokul-ortaokul) müzik derslerinde keman çalıyorum diye müzik öğretmenim blok flüt çalmama gerek olmadığını söylemişti. Fakat yıllar sonra üniversite öğrenciliğim sırasında seçmeli almam gereken derslerden birinde blok flüt ile karşılaştım.Üniversitede çok kıymetli bir hocamız vardı bize blok flütün aslında ne kadar önemli olduğunu anlatmaya bizi ikna etmeye çalışıyordu.Çoğunluğumuz bu durumdan sıkkın ve asla çalamayacağız der haldeydik. Derken meğer o kırtasiyeden alınan flüt dediğimiz çalgının da bir ailesi varmış. Soprano ,alto ,tenor ,bass flütlerle çok sesli barok eserler seslendirdik ben kendime inanamaz oldum.Bu yaştan sonra baya baya flüt çalıyordum. Yani aslında konu sevdirebilmek ya da doğru anlatmakla alakalı.Çalgı eğitimine ilk başlangıç için flüt ne kadar doğru bir yol bilmiyorum ama benim eğitmen olduğum süreçte müzik derslerindeki içerik ve okulların sunmak istedikleri de değiştiği için eğitmenliğe branş eğitimi yaparak başlamış oldum. Öncelikle yapılması gereken ilk şey “ses” lerin tanıtılması. Çevremizdeki araba sesleri,ağaç yapraklarından çıkan sesler, kuş sesi,kedi sesi, köpek sesi, tren raylarından çıkan sesler, metal sesler,tahta sesler, boş bir odada yankı oluşturan sesler vb… aklınıza gelebilecek çevrede çocuğun kulağına gelen her türlü sesin farkındalığı ile konuya giriş yapmak güzel bir adım.Hangisi kalın hangisi ince, ritmik bir düzen varmı yoksa hangi sesler gürültü hangi sesler müzikal gibi yaklaşımlar ile çocuğun kulağını eğitmek mümkün.Söz konusu ise ufak yaş grupları olduğunda öncelikle bu çevresel farkındalıkları göstermek çok heveslendirici oluyor.Sonrasında enstrüman tanıtmak.Telli çalgılar,yaylı çalgılar,tuşlu çalgılar…hangisi nasıl ses çıkartıyor ve ne yaparsak ses çıkıyor. Sonra beden perküsyonu kullanılabilir. Örneğin eller birbirine çarptığında ne ses çıkıyor peki ya dize vurunca ya da parmak şıklatınca?
Hangisi kalın hangisi ince? Burada vermeye çalıştığım örnekler ile çocuklara oyunlarla birleştirildiğinde onların çok heveslendiğini derse motive olduklarını görmüştüm. Ve tabiki derste onlara zaman zaman mini konserlerde veriyordum.Keman,Viyola ve Piyano ile kulaklarına aşina oldukları basit eserleri çaldığımda adeta öğretmenlerine hayranlıkla bakıyorlardı.Ayrıca bireysel olarak çalgı eğitimi çalıştığım her öğrencim mutlaka orkestra , solo ya da hangi konserimiz var ise ona davet ederim.Canlı olarak öğretmeninin de neler yaptığını görmesini isterim. Öğretmenleri , öğrencilerine çalışmak gerek ya da müzik bir disiplin öğrenmek gerek derken kendisi süreci nasıl yönetiyor sorusuna çocuğun bizzat konserleri izleyerek cevap bulması inanın eğitmene bakışını değiştiriyor. Böylelikle öğrencilerimle iletişimim daha müzikal ve daha inandırıcı bir iletişimi de barındırmış oluyor.
Her ne kadar nesilleri isimlendirmeyi doğru bulmasam da, şu anda öğrenciniz olan çocuk ve gençlerde klasik müzik sevgisi ne düzeyde? Sizin yönlendirmeniz olmadan klasik müzik konserlerine gidiyorlar mı mesela? Enstrümanlarda hangilerine yöneliyorlar?
Bu konunun kesinlikle aile vizyonu ve yönlendirmesi ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Bir ev içinde müziğe ulaşmak daha kolay olduğunda çocuğunda kendi müzikal zevkini oluşturmaya alanı oluyor. Anne ve babanın da kendi müzik zevklerinin olması çok önemli. Yolculukta dinledikleri müzikler, katıldıkları sosyal ve etkinlik ortamları,takip ettikleri konser,tiyatro ve müzikallerin olması aynı ev ortamında bulunan çocuğuda kulak misafiri olmak ve bu deneyimleri yaşamak adına direkt etkiliyor. Bir de tabii ki enstrüman eğitimine eğilimli olan çocuk , çalmak istediği çalgıyla alakalı bir müzik literatürünü öğrenmeli bu da çocuğa bunu göstermek, konserlere götürüp deneyimlemek ya da konuyla alakalı video ya da kayıtları izletmek ile mümkün. Dolayısı ile de çocukta klasik müziği duyumsayıp , öğrenme imkanı ediniyor.

Peki bir enstrümanı sevdirmek için nasıl bir yol izlenmeli sizce?
Bence bir enstrümanı sevdirmek için öncelikle onu doğru kişiyle birleştirmeli, o enstrümanı doğru tanıtmalısınız. Bireysel yetileri göz önünde bulundurularak ve kendi tercihi de doğrultusunda bir çalgı eğitimine başlayan çocuk , öncelikle kendi isteği olmasından dolayı çok daha motivasyonu yüksek bu sürece girecektir. Çalgı eğitiminde en önemli olan konulardan biri, enstrümanın iyi tanıtılması konusudur. Çocuk çalmaya başladığı enstrümanın konserlerini, ses kayıtlarını, performans videolarını izlemeli ve özendirici etkinliklerle kendisininde bu başarılara sahip olabileceği bilinci yaratılmalıdır.
Her müzisyenin sağlam bir nota bilgisi edinmek için erken yaşta neler yapması gerekir? Genellikle hepsinde temel bir piyano becerisi olmasını önemli görüyor musunuz?
Soruyu şöyle cevaplamak isterim. Bir öğrenci zaten müzisyen olma yolunda akademik bir eğitim çiziyor ise çalgısında deşifre hızını, yorumlama kalitesini arttırmak için otomatik olarak solfej, armoni, nota bilgilerini geliştirmiş olmalı. Bu eğitimler profesyonel olarak eğitim alınan yerlerde çalgı eğitimlerinin yanında zaten verilmekte. Hatta piyano eğitimi de yan dal olarak belli bir yere kadar bu sürece eşlik etmekte. Kendi öğrencilik yıllarımdan da yola çıkarak söylüyorum ki piyano seviyemi hep yüksek tutmaya gayret ettim belli bir repertuar edindim ve bunun pozitif kazanımlarını eğitmenlik ve müzisyenlik hayatımda hep gördüm. Bir müzisyenin nota bilgisinin iyi olması çok önemli bunun için de, bol bol deşifre yapmak ,metronom ile belli bir tempoda nota okuyabilmek bunu pekiştirici solfej çalışmaları yapmak gerekiyor.
İçindeki “cevheri” ortaya çıkardığınız ve bugün tanınmış müzisyenler arasına giren öğrencileriniz oldu mu peki? Onların müzik hayatına nasıl dokunmuştunuz?
İçindeki cevheri ortaya çıkarttığım öğrencilerim oldu fakat henüz tam anlamıyla tanınmış değiller. Çok güzel bir yolda ilerleyen ve dünya çapında müzik yapacağına inandığım bir öğrencim de oldu. Branşı piyano olmasına rağmen kendisinin profesyonel müzisyenlik sürecinde besteleme vb konulara destek olması açısından kısa bir süre keman çalıştık. Konuya enstrümanın kullanılabilirlikleri kısmından bakmak benim içinde çok keyifli bir süreçti.İçindeki cevheri ortaya çıkarmak konusuna dönecek olursak bu muazzam bir keyif. Hele de yaşların lise çağında olduğu süreçlerde çocuklar çabuk pes edebiliyor,umutsuzluğa düşebiliyor. Bununla beraber doğru motivasyonu kazandırmak,kendilerine olan inancı desteklemek bir eğitmenin yapması gerekenlerden.Aklıma gelen bir örneği söyleyebilirim. Bir öğrencim profesyonel keman eğitimi aldığı başka bir hocasıyla çalıştığı eseri dinletmişti. Sürekli aynı yerde takılıyor ve parçayı deforme ediyordu. Kendini yeterli hissetmediğini de vurgulayarak bana dert yakınmıştı. Notaya çok hakim olduğu halde notaya bakarak çalıyor ve notaya kitlenip eserin bir iki kısmında sürekli takılıyordu. Ona tüm ışıkları kapatıp karanlıkta çalmasını önerdim.İnanamazsınız asla takılmadı ve müziği yani kemanından çıkan sesi duymaya başladı. Hissetti ve çok da güzel yorumladı. Sonrasında teşekkür etti, çok mutluydu. Çünkü bazen kafamızdaki yargılar ve mükemmeliyetçilik müzik ile aramıza giriyor. Bu da performansı olumsuz etkiliyor. Hele de eğitim sürecinde bir öğrenci için bu daha da zorlayıcı olabiliyor. Ama yaklaşım ve motivasyon ile kendine inanan öğrenci gerçekten daha rahat müzik yapabiliyor.

Merak ettiğim bir konu daha var. Türkiye’de bazı enstrümanların tanınırlığında bir zayıflık gözlemliyorum. Mesela halen viyola ile keman arasındaki farkı bilmeyenler var. Bunu neye bağlarsınız ve çözüm önerileriniz nedir?
Ne yazık ki dediğiniz gibi bazı enstrümanlar tanınırlık açısından daha ön planda.Temel olarak yaylı çalgılarda solo müziği çalan ana çalgının genellikle keman olması ve insanların aynı çalış tekniğinde başka bir müzik aletinin daha olduğunu bilmemesinden kaynaklanıyor. Ne zaman viyola çaldığımı söylesem hep “aaa şu oturularak çalınan değil mi?” cevabını alıyorum. Konuya çok özel merak ve ilgisi olmayan bir orkestra konseri izleyicisi çoğu zaman 1.keman – 2.keman ve viyola’ yı çalış tekniği sebebiyle aynı zannedebiliyor. Aslında okullardaki müzik derslerinde çalgılar tanıtılırken “YAYLI ÇALGILAR” adı altında bu çalgılar büyüklük ve ses kalınlıkları açısından anlatılıyor fakat viyolonselin de keman gibi solo performans görsellerinde, çalışmalarda belki de reklamlarda çokça kullanılması bu göz aşinalığını arttırıyor.Viyolanın tutuş görselliği kemanla aynı olduğundan bu ayrıma çok varılmıyor ne yazık ki.

Resim:6 “Kopuz Oda Orkestrası eşliğinde Solo performans”
Türkiye’de son dönemde klasik müzikte kadınların ön plana çıktığını düşünüyor musunuz?
Klasik müzik branşında her geçen dönem yeni isimler gerek akademik çalışmaları ve sahne sanatları ile gerek ise yurt dışı başarıları ile kendilerinden söz ettiriyorlar.Bu bağlamda hem genç yeteneklerimiz hem de dünyaca ünlü projelere kabul alan müzisyenlerimiz gün geçtikçe artıyor.
Bir müzisyenin yurtdışı deneyimi edinmesi hangi açılardan önemli sizce? Bu konuda yeterince burs ve destek imkanı olduğunu düşünüyor musunuz?
Bir müzisyenin ya da öğrencinin yurt dışı deneyimi edinmesi, kendi vizyonunu geliştirmek adına çok kıymetli. Diğer yaşıtları neler yapıyor, ne gibi öğretiler ediniyorlar, konser salonları nasıl, kültürleri nasıl, çalışma disiplinleri ve bireysel yeterlilikleri nasıl vb… konularda bilgi edinmek kendi eksiğini de görmek adına çok kıymetli bir kazanım.
Peki eğitmenliğinizi sürekli güncel tutmak için neler yaparsınız? Yurtdışı eğitimlere gider misiniz? Hangi kaynaklardan entelektüel olarak beslenirsiniz?
Öncelikle sanat branşlarından hangisi ile ilgili olursanız olun, dünyayı takip etmek ve kendinizi de bu doğrultuda geliştirmek durumundasınız.Eğitmen olarak ise öğrencileri doğru yönlendirebilmek , sorularına doğru cevaplar verebilmek adına da çeşitli bilgi birikimine hakim olmak gerek.Ben kendi kariyerim adına elimden geldiğince okur, araştırır,konserleri ve etkinlikleri takip ederim. Bunun yanı sıra Master Tezimden yola çıkarak oluşturduğum makalem ile ( ECER- European Conference on Educational Research) 2018 Bolzano, Avrupa Eğitim Araştırmaları Konferansı’na ilk kabulümü aldım. Bunu 2020 Glasgow, 2021 Cenevre takip etti. Aynı zamanda bir müzik eğitimcisi olarak müzik ve enstrümanım ile olan bağımı hiçbir zaman koparmadan aktif müzik hayatımada oda müziği, quartet ve solo çalışmalar ile devam etmekteyim.

Son olarak yakın dönem projelerinizi ve mesleğinize dair hayallerinizi öğrenmek isterim Zeynep hanım.
Ben kendimi bir sanat – müzik eğitimcisi olarak tanımlıyorum. Öğrencilerim ile çalışmalarımda gerek branş, gerekse müzik tarihi içerikli derslerimde mümkün olduğunca sanatsal bilgilerden, kültürel içeriklerden bahsediyorum. Müzik birçok alanı da içine kapsayan bir branş.Hayattan keyif almalı, bazen melankoli bazen o neşe ile müziğe kendinizi bırakmalısınız. İçimizdeki yaratıcılığı , hevesi, özeni hayata aksettirmeden bu iş ne yazık ki olmuyor.İster hobi , ister kariyer , öğrencilerim ve çalıştığım kişiler müziği hayatlarında nereye koyacak olursa olsunlar benim için hepsi birer profesyonel sanat öğrencisi konumunda.Ben konuya böyle bakıp derslerimin içeriğini zengin ve doyurucu tuttuğum zaman, inanın öğrencinin de gözünde o ışıltıyı ve konuya olan saygınlığı görebiliyorum. Her zaman yaptığım işe saygım ve özenim çok büyük oldu.Bunun da karşılığını çalışma hayatımda hep gördüm. Mesleğime dair hayallerim diyecek olursak, akademik kariyerime devam edip Doktora çalışmalarına yönelmeyi, yüksek lisans konumuda kapsayan ve her yıl katılmaya gayret ettiğim, çalışmalarım ile kabul aldığım Avrupa Eğitim kongrelerinde bahsettiğim konular ile doğru orantılı olarak “Eğitmen Eğitimleri” konusuna eğilmeyi planlıyorum. Müzik eğitimcilerine yönelik düşündüğüm bu çalışmalarda yoğun ders temposunda ve farklı öğrenci kitlelerine göre branş eğitiminde ve genel müzik derslerinde nasıl yol almalı , öğrenciye nasıl yaklaşılmalı gibi içerikler diyebilirim.Tabii velilerinde müzik eğitimi alan öğrenciye yaklaşımı , evde desteklemek vb gibi konularda da desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Birde keman eğitiminde öğretmene yardımcı olacak ve öğrenciyede daha basit ama müzik bilgisi açısından da kapsamlı anlatım dili olan bir metod – kitap çalışmam var onu da tamamlamaya çalışıyorum. Tabii hayat ilerledikçe, kişilerin kariyer planları,istekleri değişkenlik gösterebiliyor. Öncelikle şimdiki düşüncelerim ve hayallerim diyebileceklerim bunlar bir de tabii orkestra, quartet ve oda müziği çalışmalarımız var onlarında güzel devam ediyor olması bu çalışmalar için büyük motivasyon olacaktır.
Sevgili Menekşe Hanım; röportaj isteğiniz ve sorularınız için tekrar teşekkür ederim,sizinle tanıştığıma memnun oldum.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.