Devlet Çoksesli Korosu’ndan genç tenor Oğulcan Gökalp: “Her geçen gün başarılarımla ve yaptığım işlerle zirveye yaklaşıp yeni zirveler için yolumu çizmeye devam edeceğim”

1995 yılında Ankara’da doğan Oğulcan Gökalp, ilk ve orta öğrenimini Ankara Yalçın Eskiyapan İlköğretim Okulu’nda tamamladı.2004 yılında TRT Ankara Çocuk Korosu’nu kazanarak, Şef Süreyya Çağlar, Fulya Yıldırak, Nilüfer Tatman ile müzik eğitimine başladı. Çeşitli festivaller ve televizyon programlarında yer aldı.

5 yıllık koro eğitiminin ardından, 2009 yılında Ankara Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’ni derece ile kazandı. Piyano, keman ve viyola eğitimlerini burada almaya başladı, müziksel teori ve solfej derslerini Güneş Apaydın ile çalıştı. Lise hayatı boyunca yurt içi ve yurt dışı çeşitli koro festivalleri ve yarışmalarına katıldı.

2013 yılında liseden mezun olduktan sonra lisans eğitimi için, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarına girdi ve Opera Anasanat Dalı’nı kazandı. Şan Çalışmalarına Sanatçı Öğretim Elemanı Şebnem Algın ile başladı ve 2018 yılına kadar devam etti. Okuduğu süreç boyunca birçok opera ve operette sahne aldı. Konservatuvarda okurken şan öğretmeni Şebnem Algın’ın “Şan işi kafa işidir” sözü ise hep aklında kaldı genç tenorun: “Şarkı söylerken zorlandığım zamanlarda hep yeni yöntemler aradım, kafamı boşalttım ve vücudumu rahatlatıp tekrar tekrar pes etmeden denedim. Yani hocamın deyimiyle kafamı kullandım. En çıkmaza girdiğim noktalarda hatta bazen pes etme noktasına geldiğim zamanlarda o söz gelirdi aklıma” diyor.

Gökalp, 2013-2015 yılları arasında J.Strauss’ın “Die Fledermaus” adlı operetinde koro elemanı olarak yer aldı. 2016 yılında G.Rossini’nin “La cambiale di matrimonio” adlı operasında “Lorenzo” karakteri olarak rol aldı. 2017 yılında G.Donizetti’nin “L’occasione fa il ladro” adlı operasında “Don Eusebio” rolünü oynadı. Aynı sene, 3.Genç Koro Şefleri Akademisi’ne katıldı ve Şef Sofia Gioldasi ile çalıştı.

2017 yılı, ekim ayında Şef Ender Sakpınar yönetiminde, Eskişehir Senfoni Orkestrası ve Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Opera Lisans Korosu iş birliği ile düzenlenen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Konserinde solist olarak yer aldı. 2018 yılında J.Strauss’un “Der Zigeunerbaron” adlı operetinde “Ottokar” rolünü oynadı.

2017-2018 eğitim-öğretim yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü’nden Yüksek Şeref derecesi ile mezun olan Gökalp, 2018 yılı Ekim ayında Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde çalışmaya başladı ve Kasım 2018’de prömiyeri yapılmış olan “Troya” Operası’nda yardımcı oyuncu olarak görev aldı.

Kasım 2018’de T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Çoksesli Korosunun açtığı dinletide başarılı olarak bu kurumda çalışmalarını devam ettirdi. Bazen uykusuz kalarak, bazen ağlayarak, bazen umut ederek, bazense çoğu şeye kulak tıkayarak başarıya giden yolun basamaklarını inşa etti genç tenor.

2019 yılında Fransa’da düzenlenen 42. Sylvanes Dünya Müzik Festivali’nde Fransa Korosu “Ensemble SAGITTARIUS”un Koro şefi “Michel Laplénie” yönetimi ile Devlet Çoksesli Korosu’nun genç sanatçılarının oluşturduğu topluluğun ve Koro şefi Burak Onur Erdem yönetimlerinde gerçekleştirilen Türk-Fransız halk şarkılarının seslendirildiği bir festivalde ülkemizi temsil etti.

2020 yılında Avrupa Korolar Federasyonu’nun (ECA) düzenlediği Dünya Gençlik Korosu’na (World Youth Choir) seçildi ve ülkemizi temsil etmeye hak kazandı. Fakat pandemi sebebiyle festival gerçekleşemedi.Yine Avrupa Korolar Federasyonu’nun (ECA) düzenlediği, 2020 yılının “Beethoven Yılı” olarak kutlanmasından dolayı final konseri için Avrupa Doğu-Batı Divan Orkestrası ve Avrupa Gençlik Korosu’nun ortaklaşa hazırlandığı çalıştay ve konserlere ülkemizi temsilen seçilmeye hak kazandı yine pandemi nedeniyle konserler gerçekleşemedi.

Halen T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu’nda “Tenor” olarak görevine devam ediyor. “Başarılı olmak için ilk önce başarmaya inanmak gerek. En pes edilecek noktada üstüne gitmek ve başaramasa da elinden geleni yapıp gönül rahatlığıyla en azından denedim ve çabaladım diyebilmek” diyen başarılı genç sanatçımızla çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik ve aşağıda sizinle paylaşmak isteriz:

Merhaba Oğulcan bey. Devlet Çoksesli Korosu bünyesinde uzunca bir süredir başarılı çalışmalara imza atıyorsunuz, öncelikle çok tebrik ederim. Sizin özelinizde başlarsak, müzik eğitimine nasıl başladınız ve bu yöndeki ilginiz, yeteneğiniz nasıl ortaya çıktı? Muhtemelen hiçbir çocuk “ben ileride tenor olacağım” demez, o yüzden sizin başlangıç noktanızı merak ediyorum. 

Merhabalar Menekşe Hanım. Öncelikle yazınızda bana da yer verdiğiniz için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Müziğin hayatımda yer alması aslında enteresan bir noktaya dayanıyor. 6 yaşındayken Annem beni halkoyunları kursuna yazdırdı ve 3 sene boyunca lisanslı halkoyunları oyuncusu oldum. Bizim ailemizde müzik hep vardı. Abim ve babam bağlama çalıp türküler söylerdi. Bir gün abim bağlama çalarken söylediği türküye bende eşlik ettim ve o anlarda anlaşılmaya başlanmıştı müziğe olan yeteneğim. Ardından bağlama kursuna yazıldım. 1 sene gittikten sonra bıraktım. Birkaç sene boşluktan sonra annem halk oyunlarına tekrardan başlamam için TRT’nin Halk Dansları Topluluğuna ulaştı ama o zaman aralığında dansçı alımı yapmadıklarını söylediler. TRT Ankara Çoksesli Çocuk Korosunun sınavı olduğunu ve ona başvurabileceğimizi belirttiler telefonda. Annemde şansımı denemem için beni götürdü. Sınava girdim ve kazandım. TRT Ankara Çoksesli Çocuk Korosunu kazanmam sanırım müziğe olan ilgimi ve sevgimi burada başlattı diyebilirim. 5 senelik bir koro eğitiminden sonra korodan mezun oldum ve lise eğitimim için Ankara Güzel Sanatlar Lisesi’nin sınavlarını denedim ve kazandım. Burada temel müzik eğitimi, solfej, keman, viyola ve piyano eğitimimi aldım ve ardından lisans eğitimim için de Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarına girdim ve kazandım. Mezun olduktan kısa bir süre sonra da T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu’nun açtığı dinletide başarılı oldum ve profesyonel müzik yaşamına adımımı attım. 2019 yılında da Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Bilimleri Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisansıma başladım, hala devam ediyorum ve işte şimdi buradayım.

Henüz dokuz yaşındayken çocuk korosunda yer almak size sesinizi yönetmede nasıl beceriler kazandırdı? 

Küçük yaşlarda müziğin içinde olmak bence bir çocuğun gelişimi için çok önemli bir şey. Kendi adıma koroda şarkı söylemek, aldığım eğitim boyunca karşılıklı paylaşmayı, eğitsel ve işitsel tekniklerle müziğin en iyi şekilde öğrenilmesi, küçük yaşta disiplinli ve düzenli çalışma gibi kavramları bana en iyi ve en eğlenceli şekilde öğretti diyebilirim. Diyaframı ve doğru nefes almayı en basit ve betimleyici örneklerle göstermek, aynı şekilde müziğin dinamiğini betimleyerek öğrenmek bana ileride kullanacağım tekniklerin zeminini oluşturdu diyebilirim.

Koroda yer alan birinin enstrüman çalması hangi açılardan önemli sizce? Bildiğim kadarıyla siz aynı zamanda piyano, keman ve viyola da çalabileceğiniz bir eğitimden geçtiniz. 

Enstrüman çalmak müzik kulağının gelişmesi için çok yararlı özellikle koroda şarkı söylerken deşifre ve solfej yeteneklerinin çok ama çok önemli olduğunu söylemeliyim. Bir enstrüman çalmak, hızlı deşifre edebilme yeteneğinin yanında nota aralıklarını hesaplayarak söylenmesinde ve kulağın gelişmesini sağlaması açısından bence bizim işimizde ekstra bir avantaj sağlıyor.

Lise hayatınızdan beri yurtiçi ve yurtdışı çeşitli koro festivalleri ve yarışmalarda yer aldınız. İçlerinde en unutulmazı hangisiydi? Biraz anlatır mısınız? 

2012 yılında Ankara Güzel Sanatlar Lisesi Bölüm Korosu ve Ankara Güzel Sanatlar Lisesi Caz Korosu olarak Polonya’nın Bydgoszcz şehrindeki 35.Bydgoszcz Musical Impressions festivalinde ülkemizi temsil etmiştik ve iki koromuzla da ödüller alarak ülkemize dönmüştük. Benim için gerçekten harika bir deneyimdi. Yabancı şeflerle tanışmak ve onlarla çalışmak, aynı şekilde başka koristlerle tanışıp arkadaşlık kurmak, yeni ülkeler, insanlar ve kültürler tanıma açısından çok özeldi ve benim ilk yurt dışı deneyimimdi.

Ardından, yüksek şeref derecesi ile mezun olduğunuz konservatuar eğitiminiz başladı. Opera bölümünde nasıl bir eğitimden geçtiniz? 

Yoğun ve zorlu bir eğitimdi diyebilirim. Bir kere maddi ve manevi açıdan insanın hazır olması gereken bir bölüm, ileride de bir meslek. Hazırlık sınıfı dahil toplam 5 sene eğitim gördük. Şan derslerinin yanında temel oyunculuk eğitimi, italyanca, solfej, hareket gibi derslerle başlayan hazırlık senemizin ardından, sahne, koro, sahne repertuvarı, almanca diksiyon, opera tarihi, lied yorumu gibi dersler de gördük. Yoğunluk açısından şan, solfej ve sahne derslerimiz öne çıkıyordu. Ama aldığım eğitimler boyunca kademe kademe geliştiğimi hissetmek apayrı bir duygu uyandırıyordu insanda. Her zorluğun sonunda olmak istediğim yerde olmanın ve içimdeki mutluluğu, huzuru ve şarkı söyleme tutkusunu hissetmenin verdiği heyecanla bu mesleğe bağlandım aslında.

Peki bir koro elemanı veya bir tenor bir operada sahne almadan önce sesini nasıl korumalı? Siz nasıl egzersizler yapıyorsunuz bu açıdan? 

Özellikle yoğun çalışma temposu içerisindeyken provalarımızda ve konser zamanlarımızda yüksek sesle konuşmak ve bağırmak sesimize son derece zarar veriyor. Çünkü yoğun çalışma temposuyla yorulan ses bir de bu saydıklarımızın olması iki kat zarar ve yorgunluk demek. Dolayısıyla sonuç olarak ses tellerinde ödem hatta nodüle kadar gidebiliyor bu durum. Fiziksel aktivitelere önem veriyorum. Dengeli beslenmemi ve sporumu elimden geldiğince aksatmadan uygulamaya çalışıyorum. Onun dışında sesime zarar verecek fazla baharatlı gıdaları tüketmemeye çalışıyorum, ılık içecek tüketmeye çalışıyorum. Sıcak içecek demiyorum çünkü çok sıcak ve çok soğuk içecekler de ses sağlığımız için yararlı değil. Özellikle kış mevsiminde bitki çayı içmek vazgeçilmezlerimden diyebilirim. Onun dışında prova önceleri ses ısıtmak ve egzersiz yapmak çok önemli. Ben bireysel çalışmalarımda özellikle ilk başta “U” vokali ile egzersiz yaparak sesimi mutlaka ısıtıyorum. Ardından “M”, “N”, “NG” harfleriyle tını çalışmaları yapıyorum. Sesimizi bu ısıtmaları yapmadan açmakta ani yorgunluk ve ses kısıklığına eş değer diyebilirim. Bunu bir arabanın vitesine benzetebiliriz. Birinci viteste kalkış yapmadan üçüncü viteste kalkış yapmak gibi.

Hiç unutamadığınız bir sahne deneyiminizi de öğrenmek isterim.

Öğrencilik yıllarımda yer aldığım operalardaki rollerim geliyor zaman zaman aklıma, Johann Strauss II’nin “Die Fledermaus” operetinden “Der Zigeunerbaron” operetine. Aylarca gece gündüz yoğun çalışma temposunun ardından emeğin karşılığını almak çok eşsiz bir duyguydu. Son yıllarda Devlet Çoksesli Korosu olarak hazırladığımız “Walter Strauss Koro Şefliği Ustalık Sınıfı” eğitimleri de aklımda ve kalbimde çok özel ve değerli bir yerde. 2018 yılında şef Ragnar Rasmussen ve 2019 yılında da şef Josep Vila i Casañas ile müzik adına çok değerli ve eşsiz çalışmalar yapmıştık. Unutulmayacak anılar ve deneyimler…

Kendinize örnek aldığınız opera sanatçıları kimler peki? 

Konservatuvarda okurken Tenor Rolando Villazon ve Jonas Kaufmann’ı örnek alarak çok dinlerdim. Hala da dinlerim. Keşke gerçekten onları canlı dinleme fırsatım olsaydı diyorum hep kendime. Gerçekten müzik camiası için son derece önemli ve faydalı örnek kişiler. Çoğu zaman parçalarımı çalışırken ve işin tekniğini kavramaya çalışırken bana yol gösterici birer örnek olmaları eğitim hayatım boyunca şan çalışmalarımı düzene koyup kendimi geliştirmem açısından çok yardımcı oldu ve olmaya da devam ediyor.

Türkiye’de opera ve çok-sesli müzik uzunca bir süre “elitist” bir proje olarak algılandı. Peki siz yıllar içerisinde bu konuda bir gelişim, değişim gözlemlediniz mi? 

Eskiye göre “elitist” bir proje olarak görmüyorum açıkçası. Bunu koromuzla yaptığımız konserlerimize halkımızın yoğun ilgisinden çoğu zaman görebiliyorum. Gerçekten bizim konserlerimizi takip eden ve bu müziği çok seven kitlelerin her geçen konserde daha da arttığını görmek beni çok mutlu ediyor. Bir de içinde bulunduğumuz pandemi döneminde insanlar kültür ve sanat etkinliklerini gerçekten çok özledi. Ben kendi adıma bunu kesin olarak söyleyebilirim. Çünkü verdiğimiz konserlerde izleyicilerin gözlerinde ve konser sonu coşkulu alkışlarında hep bunları hissettim… Çoksesli müziği ülkemize tanıtmak için bu konuda öz verili çalışan kurumların yaptıkları başarılı çalışmalar da bu konudaki o algıyı yıkmaya başladı diyebilirim. 

İçinde yer almaktan en çok mutluluk duyduğunuz proje hangisi oldu bu zamana dek? 

Yurt dışında korolarla yer aldığım tüm projelerden çok keyif aldım, çünkü hem yeni yerler görüp kültür ve sanatlarını benimsedik hem de ülkemizi elimizden gelen en iyi şekilde temsil ettik. İçlerinde en son gittiğimiz Fransa/Sylvanes’deki müzik festivalinde yer almaktan çok mutluluk duyduğumu söyleyebilirim. Şöyle ki, saatlerce disiplinli ve aynı zamanda eğlenceli bir şekilde çalışıp prova yaptığınızı ama saatlerin nasıl geçtiğini anlamadan günün sonunda neredeyse hiç yorulmadığınızı düşünün. Motivasyonumuz gerçekten çok yüksekti. Gerek kültürler arası paylaşımdan gerekse atmosferin büyüsünden…

Henüz kariyerinizin başındasınız ama şu ana kadar başarılarınızda “zirve” noktası olarak tanımlayacağınız olay hangisiydi? 

Sizin de dediğiniz gibi kariyerimin başındayım ve açıkçası henüz “zirve” olarak tanımlayacağım bir noktaya ulaşmadım ve tam anlamıyla ulaşacağımı düşünmüyorum. Çünkü insan kendini geliştirdikçe ve başardıkça zirveye ulaştığını sandığı anda yavaş ve kayar adımlarla inmeye başlar bence. Kendini geliştirmenin ve yeni şeyler öğrenmenin başarmanın sonu yoktur; o yüzden bir zirve noktası tam anlamıyla olmaz diyebilirim. Benim zirvem kariyerimin sonuna kadar gelmeyecek ve her geçen gün başarılarımla ve yaptığım işlerle zirveye yaklaşıp yeni zirveler için yolumu çizmeye devam edeceğim.

Peki, kariyerinizde şu ana kadar karşılaştığınız en büyük zorluk hangisi oldu?

Konservatuvar eğitimim sırasında karşılaştığım zorluklar oldu. Bazen şan çalışırken karşılaştığım sorunlardan tutun, oyunculuğa kadar. Konservatuvarda okurken şan öğretmenim değerli hocam Şebnem Algın’ın çok güzel bir sözü vardı hep: “Şan işi kafa işidir”, diye. Şarkı söylerken zorlandığım zamanlarda hep yeni yöntemler aradım, kafamı boşalttım ve vücudumu rahatlatıp tekrar tekrar pes etmeden denedim. Yani hocamın deyimiyle kafamı kullandım. En çıkmaza girdiğim noktalarda hatta bazen pes etme noktasına geldiğim zamanlarda o söz gelirdi aklıma. 

Yurtdışında da birçok festivalde yer aldınız. Farklı korolarla çalışmak, o etkileşim size neler kazandırıyor? 

Yeni şeyler öğrenmek ve keşfetmek hayatım boyunca hiç vazgeçmeyeceğim bir şey. O ortamlarda hep yeni bir şey öğrenmenin ve bilgi açlığıyla keşfetmenin denizine dalıyor insan. Her yeni bilgi hayatımı aydınlatan bir ışık gibi yolumu aydınlatıyor. Bence farklı ortamlarda bulunmak ve farklı korolardan insanlarla çalışmak hayata bakış açısını ciddi derecede değiştiriyor. Kültürler arası paylaşımda bulunarak bakış açısını geliştiriyor ve o ülkenin kültüründen tutun çalışma disiplinine kadar her şeyi en ince ayrıntısına kadar inceleyebilme fırsatı sunuyor. En önemlisi de farklı dilleri tanıma ve bu yönde kendini geliştirme imkanı da tanıyor insana.

Bir operada yer alırken rolünüzü nasıl benimsersiniz? O rolün “ruhuna” nasıl adapte olursunuz? 

Öncelikle oyunun detaylarını incelemek en önemli maddelerimden biri. Yazar kimdir? Hangi dönemde geçiyor? Oyunun dili ne? Karakterler kimlerdir? Birbirleriyle ilişkileri nasıldır? Oyun mekan olarak nerelerde geçiyor? Sözler neler anlatıyor gibi detaylar rolün ruhuna bürünmede birinci adım. İkinci adımda ise karakter analizi yapmak olmazsa olmazlardan biridir. Karakterimiz Kaç yaşında? Günlük yaşamında ne giyer? Nasıl konuşur şeklinde. Ben eğitimim boyunca oynadığım karakterin karakteristik özellerini benimsedikten sonra oyunda söylediğim sözlerin anlamlarını en ince detaylarına kadar incelerdim. Çünkü sözlerin anlamlarını tam olarak bilmeden o karaktere asla tam anlamıyla bürünemem ve ortaya çıkan ürünün verimi yüksek olmaz. Bu şekilde sanatçı da seyirci de keyif alamaz.

Eğitim hayatınız boyunca herhangi bir burstan yararlandınız mı? 

Müzik altyapılı herhangi bir burstan faydalanmadım. Yalnızca Kredi ve Yurtlar Kurumu’ndan ve PTT Vakfı’ndan Öğrenim Kredisi kullandım.

Röportaj yaptığım çocuklara ve gençlere hep sorduğum bir soru vardır. Kendi yaşam tecrübeleri ışığında farklı yanıtlar alıyorum aynı soruya. Sizin de yanıtınızı öğrenmek isterim. Sizce başarı ne demek? Başarı için nasıl ödünler verilir? Nasıl çalışmak gerekir? 

Aslında çok güzel ve bence herkesin kendine sorup cevaplaması gereken bir soru bu. Bence başarı “İnsanların emeklerinin ve özverili çalışmalarının sonucunda ulaşabildiklerinin meyvesi, henüz ulaşamadıkları içinse umudunu kaybetmeden gayret etmesidir”. Bazen uykusuz kalmak, bazen ağlamak, bazen umut etmek bazense çoğu şeye kulak tıkamak başarıya giden yolun basamaklarını oluşturur bence.

Peki şu ana kadar sahneye çıktığınız en büyüleyici mekan hangisiydi?

İnsanın aklına birçok örnek geliyor. İçlerinden birinden söz etmem gerekirse; 

Güzel Sanatlar Lisesi ile Polonya’daki müzik festivaline gittiğimizde gala gecesi konserimizin Bydgoszcz şehrindeki ‘Opera Nova’ binasında olması ve o mimarinin muhteşemliği hala dün gibi aklımda. Daha çocuk denilebilecek yaştasınız ve hayatınızda ilk defa yurt dışına çıkıp yeni yerler, kültürler ve insanlar tanıyıp harika bir mimari yapıda konser veriyorsunuz… Kendimi o sahnede küçücük hissetmiştim. Gerçekten tek kelimeyle büyüleyiciydi.

Pandemi sırasında iptal edilen birçok festivale davetliydiniz. Peki yakın dönemde projeleriniz, katılacağınız etkinlikler nelerdir? 

Pandemi dönemi tüm meslek gruplarını etkilediği gibi biz sanatçıları da derinden etkiledi. Sahnelerden ve seyircilerden uzunca bir süre uzak kalmak bizler için çok sıkıntılı ve sancılı bir süreçti. Ama yavaş yavaş alınan tedbirlerle başladığımız konserlerimize seyircilerimizin yoğun ilgisi en kısa sürede eski günlere dönmenin umudunu verdi bizlere. Bu umut ve heyecanla konser yapmakta ayrı bir his uyandırıyor insanda. Pandemi dönemi dolayısıyla konser programları tüm dünyada değişiyor o yüzden kesin olarak yapılacak etkinliği söylemek zor ama ileride olacak etkinlik ve projelere bireysel olarak şartların uygunluğu sağlandığında katılım gerçekleştirmeyi düşünüyorum.

Son olarak sizin izinizden gitmek isteyen çocuk ve genç müzisyenlere önerileriniz ne olur?

Tek söyleyebileceğim disiplinli, planlı ve mantıklı çalışsınlar, umutlarını kaybetmesinler ve yaptıkları işe inanmayı hiç ama hiç bırakmasınlar… Çünkü hayatta her zaman istediklerimiz anında olmuyor. Her başarısızlığımızda ümidimizi kaybetmek belli bir süre sonra insanın öz güvenini de zedeliyor. Başarılı olmak için ilk önce başarmaya inanmak gerek. En pes edilecek noktada üstüne gitmek ve başaramasa da elinden geleni yapıp gönül rahatlığıyla en azından denedim ve çabaladım diyebilmek…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s