Ayşe Simin Yıldırım, beş yaşında piyano ve bale eğitimi almaya başlamış, üstün yetenekli çocuklardan biri. 2014 yılından itibaren, onun gibi birçok piyanist çocuğun yetişmesinde büyük emeği olan piyanist-eğitmen Beril Özyazıcı’dan piyano eğitimi ve Yrd. Doç. Dilara Gözde Araz’dan solfej ve müzik teorisi eğitimi alıyor.
2018 yılında ABRSM 5. Derece Müzik Teorisi sertifikasını alan Ayşe Simin, 2019 yılında ABRSM 7. Derece Piyano Sertifikasını kazandı. Şu anda ise ABRSM 8. Derece Piyano Sertifikası Sınavına hazırlanıyor. Dolayısıyla bu alanda seçkin bir konumda değerlendirilmek üzere gerekli altyapıyı sağlamak için hedefe yönelik bir çalışma içerisinde. “O kadar çalışmanın ve zorluğun, sonunda size bir sertifika ya da ödül olarak dönmesi hem doğru yolda ilerlediğinizi hem de daha çok çalışmanız gerektiğini anlatır” şeklinde ifade ediyor bu çabasını.
Ayrıca Gedik Üniversitesi, Zorlu Performans Sanatları Merkezi, Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni Sanat Merkezi, ARSU Sahne gibi sanat merkezlerinde öğrenci konserlerine katılmış olan Ayşe Simin, devletin üstün yetenekli çocukların eğitimine yönelik olarak açtığı BİLSEM / Bilim ve Sanat Merkezi’ne devam ediyor.
Ayşe Simin’in ayrıca edebi yönü de oldukça kuvvetli. 2018 yılında Günışığı Kitaplığı Öykü Yarışmasında “Kukulik” adlı öyküsü, ilk 10 öykü arasına girmiş. “Piyano bir kısa öykü olsaydı hayatı anlatırdı bence ve başlangıcı ve bitişi herkese göre değişirdi, herkese hissettirdiği duygular farklı olurdu” diyor Ayşe Simin. Bir yandan da tiyatro ile de ilgilenen küçük piyanist, iki yıl boyunca Kadıköy Güzel Sanatlar Kursunda tiyatro eğitimi aldıktan sonra MEB Onaylı Tiyatro Eğitim Sertifikası almaya hak kazandı.
Ayşe Simin ileride sanatla ilgilenmek istiyor. “Sadece müzik değil resim, tasarım, edebiyat ve mühendislik içeren konuların hepsini bir arada yapmak istiyorum. Bilgisayar mühendisliği alanından yola çıkarak animasyon filmleri yönetmenliği, ışıklandırma yönetmenliği gibi bir iş edinmek ve bunun yanında yazar ve piyanist olmak istiyorum. Yurt dışında bilgisayar mühendisliği okuyup istediğim işi yapabilsem çok mutlu olurum; bu yüzden derslerime çok önem veriyorum” diyor. “Hem romantik hem de ateşli ve hareketli ruh halini de biraz kendime benzetiyorum” diye aktardığı Robert Schumann’a büyük hayranlık besleyen bu yetenekli piyanist çocuğu tanımaya ne dersiniz?
Merhaba Ayşe. Öncelikle değerli bir öğretmen olan Beril Özyazıcı’nın büyük bir emekle yetiştirdiği, birçok ödül kazanmış üstün yetenekli bir piyanist olduğun için seni çok tebrik ederim. Beş yaşında piyano ve bale eğitimine başlamışsın. Peki içindeki bu sanat aşkı, müzik yeteneği nasıl ortaya çıktı, kim fark etti ve üstüne nasıl bir eğitim kurguladın?
Merhaba, öncelikle bu değerli övgüleriniz için teşekkür ederim. Daha çok küçük yaşlardayken bile çok hareketli, yerinde duramayan bir çocuktum. Sürekli yeni şeyler denemek istediğim için annem zamanımı gereksiz şeylerle değil müzikle ve sanatla doldurmamı istemişti. Bir işe başlayınca sonuna kadar gittiğimi bildiği için de beni ilk önce dansa ve müziğe yönlendirdi. Sonrasında zaman yetersizliğinden dolayı baleyi bırakmak zorunda kalsam da piyanoya başlamama da o vesile oldu. Dersten çıktığımda annem biraz zorla beni piyano sınıfına sürükleyince istemediğimi düşünmüştüm ama bir kere başlayınca bir daha bırakamadım. Zaman zaman resim, seramik ve tiyatro gibi farklı kurslara katılsam da müzik hep yanımdaydı ve birinci önceliğimdi. Üç yıl kadar bir süre başka bir kursta eğitim aldıktan sonra bunun yeterli olmadığını fark ederek Beril hocamla eğitim almaya başladım. Yedi yıla yakın bir süredir de Beril hocamla ders yapmaktayım. Bu sırada müziğin her alanını öğrenmek istediğim için onun tavsiyeleriyle, kendisi de değerli bir öğretmen olan Dilara Gözde Araz’dan müzik teorisi dersleri almaya başladım. Gerçekten müziğin her alanını öğrenmek ve parçaları birleştirmek çok eğlenceli bir iş.
Birçok üstün yetenekli çocuk, müzik eğitimiyle baleyi eş zamanlı yürütüyor. Sence bu iki uğraş birbirini besliyor mu? Piyano çalarken bale bilginin sana nasıl katkısını gördün?
Evet, bale ve piyano kesinlikle birbirlerini besleyen alanlar. Öncelikle balede uymanız gereken disiplin, düzenli çalışma ve nüanslar piyanoda birebir olmasa da var. Ayrıca iki sanat dalı da insanın duygularını, düşüncelerini ve hayatın akışını ritmik ve lirik hareketlerle anlatıyor.
Peki bu süreçte aldığın sertifikaların anlamından da söz eder misin?
İnsanın emeğinin karşılığını alması müthiş bir his. O kadar çalışmanın ve zorluğun, sonunda size bir sertifika ya da ödül olarak dönmesi hem doğru yolda ilerlediğinizi hem de daha çok çalışmanız gerektiğini anlatır.
Birçok önemli sanat merkezinde konserlerde yer aldın. Şu ana kadar seni en çok büyüleyen sahne hangisi olmuştu?
Çaldığım birçok sahneden etkileniyorum ama Yeldeğirmeni Sanat Merkezi, Çukurova Üniversitesi Konservatuvarı sahnesi ve All Saints Moda Kilisesi en etkilendiklerimden. Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nin ambiyansı, işlemeleri ve akustiği beni çok etkilemişti. Tavanı ve pencereleri izleyerek bir hayli zaman harcamıştım. Çukurova Üniversitesi Konservatuvarı da antik amfiteatrlara benziyordu ve bu beni heyecanlı hissettirmişti. Son olarak All Saints Moda Kilisesi de yine ambiyansıyla beni etkilemişti. Zaten ben ortamların büyüklüklerinden çok, işlemeleri, camları, sahnenin nasıl göründüğü ve tavanları gibi ayrıntılarıyla ilgilenirim.
Bir yandan da öykü yazıyorsun. İleride bunu beste yazmaya doğru yönlendirmek gibi bir düşüncen var mı?
Şimdiye kadar böyle bir düşüncenin üstünde çok durmamıştım ama bunu yapmanın eğlenceli olacağı kanısındayım. Öykü yazmak sizi farklı dünyalara götürüyor, her karakterin iç dünyasını ve hikayesini asıl olay kadar çok görebiliyor ve anlayabiliyorsunuz. Bu besteler için de geçerli, bazen bestecinin o bölümü bestelerken ne düşündüğüyle çok ilgileniyor ve bunu tam yansıtmaya çalışıyorum. Belki birgün yazdığım öykülerin bestelerini yaparım.
Piyano bir kısa öykü olsa nasıl başlar nasıl gelişir nasıl sonlanırdı sana göre?
Hayat her zaman çok katmanlı ve karışık bir olgu, ne zaman başladığı ve bittiği kişiye göre değişir ve karışır. İçinde her nota için farklı duygular, her nüans için farklı hisler, her ritme uygun yaşamlar vardır. Siz do’dan başlarsınız do’da bitirirsiniz belki ama başkası fa’dan başlayıp fa’da bitirebilir. Herkese göre ritmi değişebilir. Siyah tuşları belki üzüntüleri, beyazları mutlulukları ifade edebilir. Oktavların kendi arasındaki kıskançlıkları, arkadaşlıkları olabilir. Piyano bir kısa öykü olsaydı hayatı anlatırdı bence ve başlangıcı ve bitişi herkese göre değişirdi, herkese hissettirdiği duygular farklı olurdu.
Yeni bir besteye piyanonda çalışmaya başlarken nasıl bir çalışma metodu izlersin? Günde kaç saat pratik yaparsın?
Benim için bir parçanın en zor kısmı deşifresidir. Deşifreyi ve notaları oturtmak için öncelikle parçayı baştan sona birkaç kere çalıp sonra satırları ve ölçüleri kendi aralarında ayrıntılı çalmaya çalışırım. Beril hocamın verdiği bazı parmak egzersizlerini de teker teker satırlara uygularım. Böylece parça iki el güzelce oturmuş olur. Ondan sonrası nüansları, ayrıntıları ve süslemeleri dikkatle eklemektir. Bu çalışmaları yapıp bitirdikten sonra parçayı tekrar en az iki kere baştan sona çalarım. Her şeyin güzelce oturduğundan emin olmak için günde en az iki, bazenleri üç saat pratik yapıyorum.
Klasik müzik senin hayatında nasıl bir yere sahip, ne anlam ifade ediyor? Örneğin klasik müzik dinlemeden bir günün geçtiğinde neler hissediyorsun?
Klasik müzik, piyano çaldığım için de hayatımın büyük bir kısmını kapsıyor. Parçalarımı beynime iyice kazımak için zevkle parçalarımı üst üste dinliyorum. Farklı piyanistlerin yorumlarını dinlemek her zaman hoşuma gidiyor. Parçamı hem ezber hem de yorumlar açısından farklı yerlerden dinlemeyi seviyorum ama klasik müzik gündelik dinlediğim müzikler arasında yer almıyor. Hareketi ve değişikliği sevdiğim için hareketli müzikler ritmime daha çok uyuyor.
Bir besteyi çalarken bestecisinin hayatını da araştırır mısın? Hayatından çok etkilendiğin bir besteciyi sorsam ilk aklına hangisi geliyor?
Evet, ilgimi çeken eserlerin bestecilerinin hayatlarını en ince ayrıntısına kadar araştırıyorum. Bu insanların hayat hikayelerine olan merakımın ve bestecinin hangi duyguyu yansıtmak istediğini çözmek istememin birleşmesinin bir sonucu galiba. En etkilendiğim bestecilerden biri Robert Schumann’dır. Romantik dönem parçaları melodileri olsun süslemeleri olsun hep ilgimi çekmiştir ama Schumann’ın hayatı, kişiliği ve ilginç ruh sağlığı çok ilgimi çekmişti. Ayrıca Clara Schumann’a olan aşkını besteleriyle anlatması çok hoşuma gitmişti. Yalnız başına bir akıl hastanesinde ölmesi bende çok ağır bir etki bırakmıştı. Hem romantik hem de ateşli ve hareketli ruh halini de biraz kendime benzetiyorum.
Gelecek planların, hayallerin nedir Ayşe? Yurtdışında okuma hedefin var mı?
Ben aslında sanatla ilgilenmek istiyorum. Sadece müzik değil resim, tasarım, edebiyat ve mühendislik içeren konuların hepsini bir arada yapmak istiyorum. Bilgisayar mühendisliği alanından yola çıkarak animasyon filmleri yönetmenliği, ışıklandırma yönetmenliği gibi bir iş edinmek ve bunun yanında yazar ve piyanist olmak istiyorum. Yurt dışında bilgisayar mühendisliği okuyup istediğim işi yapabilsem çok mutlu olurum; bu yüzden derslerime çok önem veriyorum.
Klasik müzik yeteneğinle çevrendeki arkadaşlarını da olumlu anlamda etkiliyor musun? Senden ilham alarak piyanoya başlayanlar oldu mu?
Arkadaşlarımı olumlu anlamda etkilediğimi düşünmekten hoşlanıyorum. Bazı arkadaşlarım benden ilham alarak müziğe başlasalar da sürdürmediler. Yine de insanlara az da olsa ilham vermek hoş bir his…
Kendine örnek aldığın konser piyanistleri kimler?
Örnek aldığım bir çok piyanist var. Maka Borchashvili, İdil Biret, Clara Schumann ve Beril hocam sadece bir kısmı.
Bir piyano konseri izlerken neler hayal edersin? Piyanistin yerine kendini koyduğun ve onun taktiklerinden, çalma tarzından esinlendiğin olur mu?
Piyano konserleri izlerken genelde hikayeler hayal ediyorum. Sonra onları geliştirip yazıyorum. Duyguları ve olayları ifade etmenin çok güzel bir yönü. Evet, piyanistleri kendime örnek alırım genelde artistik tarafına, zarif el hareketlerine dikkat ederim ve uygulamaya çalışırım. Ayrıca piyanistin yüzünden hissettiği duyguları çözmeye çalışırım.
Peki, bir zaman tüneli olsa tanışmak istediğin besteci hangisi olurdu? Ve ona ne sorardın, ne konuda konuşmak isterdin?
Kesinlikle Robert Schumann ile tanışmak isterdim. Hayatı hakkında ne düşündüğünü, Clara’ya olan aşkını ve son zamanlarında gördüğü halüsinasyonları sorardım. Bestelediği parçalarda nelere dikkat ettiğini, nüansları nasıl kullandığını ve edebiyata olan ilgisinin nereden geldiğini sorardım. Kendi kişiliğiyle nasıl başa çıktığını ve öykülerini sorardım. Onunla konuşmak istediğim çok fazla konu var.
Müziğin bir rengi olsa sence hangi renk olurdu ve neden?
Müziğin bir rengi olsaydı beyaz olurdu diye düşünüyorum. Tüm renklerin karışımı olması müziğin güzelliğini ve birleştiriciliğini anlatırdı.
Değerli öğretmenin Beril Özyazıcı’nın sana verdiği ve hiç unutmadığın, piyano çalışmalarında uyguladığın öğütlerden birkaçını bizimle paylaşır mısın?
Beril hocam bana hep nüansların ve müzikte fark yaratan küçük ayrıntıların önemini anlatıyor, onunla çalışırken hem zevk alıyor hem de kendimi güvende hissediyorum. Deşifrenin ve notaların temeli oluşturduğunu nüansların ve süslemelerin de onun üstüne geldiğini anlatıyor Beril hocam. Bu yüzden hep parçayı iyi oturtmaya ve nüanslarla süslemeleri eklerken dikkatli olmaya gayret ediyorum. Beril hocam parmakların ve duruşun da önemini unutmamam için uğraşıyor. Çok çalışmanın başarının anahtarı olduğunu bana öğrettiği için de minnettarım. Ayrıca hiçbir zaman abartılı övgü yapmaması övgülerini çok değerli kılıyor.
Sence piyanonun yanına hangi enstrüman “en çok” yakışıyor?
Ne kadar tek bir enstrüman söyleyemesem de yaylı ailesinin çok yakıştığını söyleyebilirim. Keman ve çello’nun piyanoya çok yakıştığını düşünüyorum. Yaylıların sesi piyano tuşlarıyla birleşince hem yumuşak hem sert notaları birleştiriyor ve bunun hoş olduğunu düşünüyorum.
Sorduğunuz güzel sorular için çok teşekkür ederim.
Bu keyifli söyleşi için ben de çok teşekkürler. Başarıların sonsuz olsun.