
2003 yılında İstanbul’da doğan Alaz İkiz, piyano eğitimine Prof.Dr.Cihat Aşkın’ın kuruculuk yaptığı Küçükçekmece Belediyesi Müzik Akademisi’nde başladı. Aynı kuruluş bünyesinde Prof. Cana Gürmen’in ustalık sınıflarına katıldı ve ”Müzikle Büyüyenler” projesi kapsamında çeşitli konserler verdi.
2014 senesinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda yarı zamanlı öğrencisi olarak Dr. Öğretim Üyesi İris Şentürker’in sınıfına katıldı. 2018 yılında Vefa Lisesi’ndeki 1 sene eğitiminden sonra tam zamanlı piyano eğitimine geçiş yaptı. Aynı yıl Marmara Üniversitesi bünyesinde Dr.Kyungsik Yu ve MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda Prof.Alfredo Perl’in ustalık sınıflarına katıldı. 2019 yılında Viyana’da gerçekleşen “41.Allegro Vivo Summer Academy”de Prof.Peter Nagy ile çalıştı. Aynı yıl Prof. Markus Becker, Prof. Dr. Beril Çalgan, Şef İbrahim Yazıcı ve Pawel Kaminski ile çalışma fırsatı buldu.
2020-2021 yılları arasında katılmış olduğu XI. Sırbistan Uluslararası Piyano Yarışmasında birincilik, Almanya’da düzenlenen “Online Competition for the Youth in Europe” yarışmasında birincilik ve dinleyici ödülü, 30. ”Citta di Barletta” Uluslarası Piyano Yarışmasında birincilik, 2. Uluslararası “Rhapsody” Piyano Yarışmasında birincilik, 3. “Wiener Klassiker” Uluslararası Müzik Yarışmasında ise ikincilik ödülüne layık görüldü.
Piyano eğitimine Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda Dr. Öğr. Üyesi İris Şentürker ile devam eden İkiz, “kendinizi en iyi siz dinlemelisiz” şeklindeki temel öğüdünü dinlediği Şentürker ile çalışmasını “en büyük şansım” olarak nitelendiriyor. İkiz’e göre, gelişmenin sırrı süreklilik. “Eksiklerimin farkındayım ve onları ortadan kaldırmak için her gün inatla çalışıyorum. Bazen hiç istemediğimiz günlerde dahi kendimizi notanın başına götürmek zorundayız. En zoru ailenizle geçirdiğiniz zamanın azalması. Benimle oynamak, vakit geçirmek isteyen bir kardeşim var ve ona hayır demek çok zor. Ama yaşına rağmen gayet anlayışlı davranıyor, benim çalışma saatlerime göre teklifler yapıyor artık. Sosyal hayatımı belirli bir seviyede tutuyorum. Çalışmam gerektiğinde arkadaşlarımla bunu paylaşıyorum ve işimi ne kadar sevdiğimi bildikleri için sorun olmuyor. Erken kalkıp günün en zor işini öğleden önce halletmeye çalışırım. Bu şekilde 6-8 saat yüksek bir motivasyonla çalışabiliyorum” diye özetliyor başarısının ardındaki dinamikleri.
Müzisyenlerin başarıyı “yarışma odaklı” görmesinin hata olduğuna dikkat çeken İkiz, “Son iki yılda beş yarışmaya katıldım. Dört yarışmadan birincilik; bir yarışmadan ise ikincilik ödülü kazandım. Jüri üyeleri tarafından beğeni toplamak mutluluk verici ama ana amacım kendimi geliştirmekti ve bunu başardığımı düşünüyorum” diyor.
İkiz’in bu sene programında daha önce hiç çalmadığı besteciler var. “İris Hoca ile Schubert çalışabilmek büyük şans ve bunun için oldukça heyecanlıyım. Programımı hazırladıktan sonra elbette konser vermek isterim. Ancak şu an için tüm motivasyonumu ve enerjimi yeni eserler öğrenmeye harcıyorum” diyor İkiz.
Bu değerli gencimizi yakından tanımanız ve kendi “başarı sırlarını” dinlemeniz için keyifli söyleşimizi sizlerle de paylaşmak isterim.
Alaz bey merhaba. Piyano eğitiminize başladığınız döneme kadar müziğe olan ilginiz, yeteneğiniz nasıl fark edilmişti ve bunun üzerine nasıl bir eğitim inşa ettiniz?
Müziğe yatkınlığımı ailem fark etti. Babam müzisyen aynı zamanda eğitimci. Beni de eğitim verdiği kurumdaki piyano derslerine yönlendirdi. Açıkçası o yıllar hakkında neredeyse hiçbir şey hatırlamıyorum ama öğretmenimin ellerimi nasıl tutmam gerektiğini anlatışı hala aklımda. İlkokulda derslerimden önce kursa gidip tam 45 dakika piyano çalışırdım. Birkaç yıl boyunca ders almaya devam ettim. Konservatuvara yarı zamanlı öğrenci olarak girmeden önce Küçükçekmece Belediyesi Müzik Akademisi’nde Salih Kartal’dan ders aldım. Yine aynı kurumda Profesör Cana Gürmen’in ustalık sınıflarına katıldım. Cana Hoca konservatuvara girmek istediğimi öğrenince beni MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı’ndan Dr. Öğretim Üyesi İris Şentürker’e yönlendirdi. Ve bu benim en büyük şansım oldu.
İris Hoca ile tanışmaya gittiğimizde beni dinleyip tavsiyeler verdi. Yaz boyu söylediklerini çalıştım ve beni sınıfına yarı zamanlı öğrenci olarak kabul etti. 4 yıl boyunca yarı zamanlı olarak eğitim aldım. Lisenin ilk yılını hayatım boyunca unutamayacağım Vefa Lisesi’nde geçirdim. Hazırlık sınıfının ardından bir yol ayrımına geldim. Ya Vefa lisesine devam edip konservatuvarı bırakacak ya da tam tersini yapacaktım. Karar vermek çok zordu. Bunun en önemli nedeni maalesef ülkemizde sanatçıların hak ettikleri değer görmemesi. Fakat müzik içerisinde bir hayat fikri, ailemin desteği ve İris Hoca ile çalışacak olmak beni ikna etti. 2018 yılından bu yana tam zamanlı olarak eğitimimi sürdürüyorum. Kaygılandığım şeylerin hiçbiri artık zihnimi meşgul etmiyor. Müzik her şeyin üstünde benim için.
Müziğe ilk başladığınız dönemden itibaren içinde yer aldığınız projeler arasında sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
2019 yılında kemancı arkadaşım Aysima Azra Anik ile Beethoven’ın 1. Keman Sonatını seslendirmiştik. Sonrasında kendi repertuvarımdan birkaç eser daha çalmıştım. Aysima ile çalarken keşke bu sonatın birkaç bölümü daha olsa diye iç geçirdiğimi hatırlıyorum. O akşamın bitmesini hiç istememiştim.
Birçok değerli müzisyenin yetişmesinde büyük katkısı olan İris Şentürker’in öğrencisi oldunuz. Peki kendisinin size verdiği ve hiç aklınızdan çıkmayan öğütlerden birkaçını bizimle paylaşır mısınız?
Ben 7 yıldır İris Şentürker’in sınıfındayım. Son 2 yıldır oda müziği de çalışıyoruz. Beni her açıdan geliştiren olağanüstü tavsiyeleri vardır. Daha ilk haftadan benden neler beklediğini, nasıl çalışmam gerektiğini ve kendi disiplinini aktarmıştı. Eğer sözünü dinlerseniz sonuçları kesinlikle iyi olacaktır. Hep “kendinizi en iyi siz dinlemelisiniz” der. Tam zamanlı olarak ilk senemde tüm sınıfa “Öyle bir teknik inşa edin ki müzikten başka bir şey düşünmek zorunda kalmayın” dedi ve bunun için bize sağlam bir teknik çalışma sistemi gösterdi. Hepimiz bu çalışmaların meyvesini topladık. Legatoya ve vücudunuzun tüm ağırlığıyla çalmaya çok önem verir. Eksiklerimi ilk günden beri çok net bir dille söyler ve çözümlerini de gösterir. Piyanoda yaptıkları öyle bir seviyede ki yöntemlerine zaten ikna oluyorsunuz.
Katıldığınız ustalık sınıflarının toplamına bakıldığında, müzik yeteneğiniz ve deneyimleriniz açısından size neler kazandırdılar?
Ustalık sınıflarından anladığım en önemli şey sizin çaldığınızdan farklı yorumların ne kadar harika olabileceğiydi. Değerli müzisyenlerin fikirlerini dinlemenin dışında müziğe yaklaşımlarını da görmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Şimdiye kadar faydalı derslerim oldu umarım bu durum uzun süre devam eder ve gelişmeme yardımcı olur.
Konservatuar, bir müzisyene ne tür erdemler, yetkinlikler getirir sizce?
Konservatuvar koridorlarının ayrı bir atmosferi var. Her gün yanınızdan çok iyi müzisyenler geçiyor doğal olarak etkileniyorsunuz, motive oluyorsunuz. Herkes elinden geldiğince azimle çalışıyor ve işine değer veriyor. Sizinle benzer hayalleri paylaşan arkadaşlarınıza saygı duymayı öğrenmeli ve onları desteklemelisiniz. Ancak bu şekilde birlikte gelişebiliriz.
Bunların yanı sıra alanında uzman insanlar derslerinize giriyor ve birikimlerini aktarıyor. Bu bir öğrencinin gelişimi için olmazsa olmaz.
2019 yılında Viyana’da gerçekleşen “41.Allegro Vivo Summer Academy”de Prof.Peter Nagy ile çalıştınız. Bu yurtdışı deneyimi size neler kazandırdı?
Profesör Nagy ile çalıştığımda konservatuvarda tam zamanlı olarak ilk senemdi. “Bir eserin her notasıyla bağ kurmak için sürekli deneyin; bir notayı, pasajı farklı farklı yorumlayarak aklınıza en uygun ve kalbinize en yakın haline ulaşın” demişti. Sınıfımızda 5 öğrenci vardı ve benden çok daha iyi bir seviyedelerdi. Bunu görmek beni motive etti. Avusturya’da geçirdiğim süre zarfında pek çok müzisyen ile tanıştım. Yurtdışında eğitimin nasıl olduğunu anlattılar; müziğe bakışları ve ciddiyetlerini görmek çok kıymetliydi.
Katıldığınız yarışmalardan ve derecelerinizden de söz eder misiniz?
Salgın döneminde evlerimize kapandığımızdan beri çok sayıda çevrimiçi yarışma düzenlendi. Ben de bu süreci sıkı çalışarak geçirmiştim. Hem kendimi denemek hem de yurtdışındaki müzisyenlerle etkileşime geçmek için öğretmenim de ben de yarışmalara katılmamın faydalı olacağını düşündük. Son iki yılda beş yarışmaya katıldım. Dört yarışmadan birincilik; bir yarışmadan ise ikincilik ödülü kazandım. Jüri üyeleri tarafından beğeni toplamak mutluluk verici ama ana amacım kendimi geliştirmekti ve bunu başardığımı düşünüyorum.
Yarışmalar konusunda müzisyenler ikiye bölünüyor. Siz kendinizi hangi safta konumlandırırsınız peki? Yarışmalar, müzisyenler üzerinde bir “yarış atı” etkisi mi yaratıyor, yoksa becerilerini rekabetçi bir ortamda geliştirip derinleştirmek için bir fırsat olarak mı görülmeli?
Yarışmaların müzisyenleri kötü etkileyebileceğini görüyorum. Eğer sürekli yarışmalar için çalışıyorsanız, çalışmalarınızın karşılığını herhangi ödülde görüyorsanız bu gerçekten üzücü bir durum. Ben yarışmaları kendimi dinletmek ve insanların düşüncelerini dinlemek için fırsat olarak görüyorum. Sonucunda eğer bir ödüle layık görülürsem ne mutlu bana ancak çalışımdan hem ben hem de dinleyicilerin memnun olması, akıllarında unutmayacakları izler bırakabilmek en büyük ödüldür. Günümüzde büyük yarışmalara baktığımızda ödül kazananların önüne pek çok konser fırsatı çıkıyor ve asıl o konserlerde kendinizi göstermeniz gerekiyor. Sonuç olarak amacınız her zaman müziğe hizmet etmek olmalı.
Başarılı bir piyanistin olmazsa olmaz özellikleri sizce nedir?
Bence bir piyanist kendini çalacağı her notaya adamalı. Müziği hem çok iyi analiz etmeli hem de tüm kalbiyle hissetmeli. Disiplinli, verimli ve doğru yöntemlerle çalışmalı ve dinleyicisine her konserde benzersiz bir deneyim yaşatmalı. Daha önce duyulmamış işler ortaya çıkaran müzisyenlerin fark yarattığını düşünüyorum.
Müzik eğitiminiz boyunca nasıl fedakarlıklarda bulundunuz? Nasıl bir çalışma disiplini izlediniz?
Bence gelişmenin sırrı süreklilik. Eksiklerimin farkındayım ve onları ortadan kaldırmak için her gün inatla çalışıyorum. Bazen hiç istemediğimiz günlerde dahi kendimizi notanın başına götürmek zorundayız. En zoru ailenizle geçirdiğiniz zamanın azalması. Benimle oynamak, vakit geçirmek isteyen bir kardeşim var ve ona hayır demek çok zor. Ama yaşına rağmen gayet anlayışlı davranıyor, benim çalışma saatlerime göre teklifler yapıyor artık. Sosyal hayatımı belirli bir seviyede tutuyorum. Çalışmam gerektiğinde arkadaşlarımla bunu paylaşıyorum ve işimi ne kadar sevdiğimi bildikleri için sorun olmuyor. Erken kalkıp günün en zor işini öğleden önce halletmeye çalışırım. Bu şekilde 6-8 saat yüksek bir motivasyonla çalışabiliyorum.
Elde ettiğiniz bu başarılarda karşınıza çıkan engellerin üstesinden nasıl geldiniz?
Ben müziği, müzik yapmayı gerçekten çok seviyorum. Bu sevgi öyle büyük ki karşısında herhangi engelin durabileceğini sanmıyorum. Ayrıca ne zaman tökezlesem yanımda olan harika bir öğretmenim var. Bunun verdiği güç de muazzam.
Peki repertuarınızda yer alan ve sizi en çok mutlu eden besteciler ve/veya besteler hangileri?
Haydn, Mozart, Beethoven üçlüsünü çalışmaktan çok mutluyum. Diğer bestecilerden çok daha ayrı şeyler istiyorlar. Hepsinin kendine has ve ustalaşması zor stilleri var ancak o noktaya geldiğinizde kendinizi büyücü gibi hissediyorsunuz. Sonuç şaşırtıcı derecede güzel oluyor.
Sizce piyano repertuarında gelmiş geçmiş en unutulmaz konçerto hangisi ve neden?
Bunu cevaplamak çok zor çünkü aklımdan çıkmayan onlarca konçerto var. Şu an için çalmayı en çok arzuladığım konçerto Sergei Rachmaninov’un 3. Piyano konçertosu. Notasını elime aldığımda İlk akorlardan başlayarak beni kendine çekiyor.
Müzik tarihi boyunca yaşamayı en çok arzu ettiğiniz dönem hangisi ve neden?
80-90 sene önce doğmuş olsaydım şu an kayıtlarını hayranlıkla dinlediğim müzisyenleri canlı dinleme şansım olurdu.
Kendinize örnek aldığınız, ilham kaynağınız olan piyanistleri de öğrenmek isterim.
Krystian Zimerman, Sviatoslav Richter, Arturo Benedetti Michelangeli, Emil Gilels. Birkaç aydır şef Herbert von Karajan ve Sir Georg Solti’nin kayıtlarını da ezberleyecek kadar dinledim. Daha pek çok isim sayabilirim ama bu müzisyenlerin üzerimdeki etkisi çok büyük.
Piyano alanında uzmanlaşmak isteyen çocuk yeteneklere, geçtiğiniz süreçleri de göz önüne alarak, nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?
Öncelikle müziği çok sevsinler ve her ne yapmak istiyorlarsa müziğe olan sevgilerinden dolayı yapsınlar. Bu işin gerçekten olağanüstü disiplin gerektirdiğinin farkında olmalılar. Diğer sanat dallarıyla da ilgilenmeliler ve kesinlikle çok okumalılar. Ülkemizde çocukların sanata olan ilgisinin arttığını görmek beni mutlu ediyor, umarım her biri hayalleri için gereken özveriyi gösterir.
Bir piyanistin sağlığında nelere dikkat etmesi gerekir?
Fiziksel ve mental olarak dinlenmeyi öğrenmeliyiz. Örneğin salgının başından beri aralıksız çalışmıştım ve 2-3 hafta kadar dinlenmek zorunda kaldım. Bazen çalışmak istemenize rağmen durmalısınız. Ayrıca uzun süre çalışmanın sebep olduğu ağrıları doğru egzersizler yaparak atlatabiliriz. Uyku ve beslenmenin de önemli olduğunu düşünüyorum.
Sizce başarı ne demek?
Sanırım her alan için farklı cevaplar verilebilir. Bence başarı bir tercih meselesi. Herkes başarılı olmak istiyor fakat çoğu insan başarı için bedel ödemeye sıcak bakmıyor. Ne yapmak istediğinize karar verip bunun için gerekenleri kendinize itiraf etmelisiniz ve her gün gerekeni yapmalısınız. Örneğin yukarıda isimlerini andığım müzisyenlerin hepsi bende silinmeyecek izler bıraktı. Benim için başarı bu.
Son olarak, yakın döneme dair projeleriniz ve hayallerinizden söz edebilir misiniz?
Bu sene programımda daha önce hiç çalmadığım besteciler var. Özellikle İris Hoca ile Schubert çalışabilmek büyük şans ve bunun için oldukça heyecanlıyım. Programımı hazırladıktan sonra elbette konser vermek isterim. Ancak şu an için tüm motivasyonumu ve enerjimi yeni eserler öğrenmeye harcıyorum.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.