Türkiye’nin ilk çoksesli kadın korolarından Sirene’nin müzik direktörlüğünü yürüten başarılı genç şef Volkan Akkoç: “Ne kadar yoğunsam o kadar üretken oluyorum ve daha iyi çalışıyorum. Bu iş değil zevk.”

Tekfur Sarayı’nın önünde Sirene’in değerli koro üyeleri ve şefleri Volkan Akkoç (Fotoğraf: “Zahiri Mehmet Efendi”)

19.yy’ın en önemli romantik dönem bestecilerinden Brahms’ın Detmold’da müzik direktörlüğü yaptıktan sonra Hamburg’da kadınlar korosu şefliğini yaptığı pek bilinmez. Çok-seslilik, birbirini dinleme, anlama kültürünün müzikteki en değerli yansımalarından biri olan koro kültürü, Türkiye’de de yakın zamana dek çok bilinmese de giderek güzel örnekler, başarı öyküleri ve uluslararası planda görünürlük sayesinde toplumun farklı kesimlerinin ilgisini çekiyor, merak uyandırıyor, takdir görüyor. Başarılı genç koro şeflerinden Volkan Akkoç da bu kültürü çok değerli bir projede taçlandıran, müzik üretimine çok büyük bir tutku ve çalışkanlıkla dört elle sarılan bir müzisyen.

Müzik hayatına 6 yaşında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı yarı zamanlı piyano bölümünde başlayan Volkan Akkoç, FMV Nişantaşı Işık Lisesi’nden mezun olduktan sonra MSGSÜ Tarih Bölümü’nü bitirdi ve bununla aynı dönemde 2007 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldu. Bu dönemde hayatında hep caz müzik ve doğaçlamaya olan merak canlı bir şekilde varlığını sürdürüyordu. İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde Müzik Teorisi yüksek lisansı ve İÜDK Kompozisyon ve Orkestra Şefliği bölümünde yüksek lisansı yaptı ve halen İÜDK Sanatta yeterlilik çalışmalarına devam ediyor.

Koro şefliği ve koroda ses eğitimi üzerine Volker Hempfling, Denes Szabo, Frieder Bernius, Georg Grün ve Ragnar Rasmussen gibi birçok önemli şefin ustalık sınıflarına aktif olarak katılan, Emin Güven Yaşlıçam ile orkestra şefliği çalışmış olan Akkoç, 2012-2019 yılları arasında İÜDK Kompozisyon Bölümü’nde Solfej, Armoni, Caz Teorisi ve Armonisi ve Koro derslerini ve 2018-2019 eğitim öğretim yılında MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuarı’nda koro derslerini yürüttü.

Uluslararası birçok koro yarışmasına jüri olarak davet edilen Akkoç, 2018 yılında Barselona’da düzenlenen ‘8. Uluslararası Canta al Mar Koro Yarışması’nda jüri üyeliği yaptı. Son olarak 2021 Temmuz ayında düzenlenecek Dünya Koro Olimpiyatları’na (World Choir Games) Türkiye’yi temsilen jüri üyesi olarak davet edildi.

2017 yılında 10. Uluslararası Johannes Brahms Koro Yarışması’nda ‘En İyi Şef’ ödülünü kazanan genç şef, 2018 yılında T.C. Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen 2. Çoksesli Koro Eseri Beste Yarışması’nda Yunus Emre’nin ‘Aşkından Yanar Yüreğim’ şiiri üzerine bestesi ile birincilik ödülünü, 2019 yılında ise aynı yarışmada Attila İlhan’ın ‘Yağmur Gemileri’şiiri üzerine bestesi ile üçüncülük ödülünü kazandı.

2014 yılından bu yana kurucu şefi ve genel sanat yönetmeni olduğu Türkiye’nin ilk çoksesli kadın korolarından Sirene’nin müzik direktörlüğünü sürdürmekte olup, Sirene’yle aralarında 10. Uluslararası Johannes Brahms Koro Yarışması’nda Akkoç’un bestesi ‘Bedava’ yı seslendirerek kazandığı ‘Outstanding performance in contemporary music’ ödülü de olmak üzere birçok önemli uluslararası başarı elde etti. Sirene ismini denizcileri güzel sesleri ve şarkılarıyla kendilerine yem yapan deniz kızlarından alıyor. Şu anda da European Grand Prix üyesi yarışmalardan biri olan Slovenya’da bu sene 16.sı düzenlenecek olan Uluslararası Gallus Koro Yarışması için hazırlanan koro, Ekim ayında bu yarışmada dünyadan davetle seçilen sayılı korolar arasında yer alarak Türkiye adına yarışacak.

Çok sesli kadın korosu örneği Sirene’den önce 4-5 kere denenmiş fakat sürdürülememiş. Akkoç bu süreci şu ifadelerle açıklıyor: “Sirene 8. senesine bu sürdürülebilirliği de muhafaza ederek ve bunu bir gelenek haline getirerek giriyor. Sirene’den sonra en az 5-6 yeni kadın korosu kuruldu. Bunu bu kültürün yavaş yavaş oluşması bağlamında çok önemli buluyorum. Türkçe repertuvarın hiç olmadığı bir alandan bahsediyoruz. Bu 8 yıl içerisinde bu repertuvara da yaklaşık 35’e yakın eser kazandırdık.” Pandemi süresinde Sirene ile birlikte “Koroda Kadın Tınıları” başlığı altında haftada 1 olmak üzere 2,5 ay boyunca hem Zoom’dan hem Facebook’tan canlı yayınla gerçekleştirdiği, daha sonra da YouTube’da Sirene’nin kanalına yüklediği bir program serisi gerçekleştirdi.

İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu bünyesinde kurulan Cemal Reşit Rey Korosu ve Avrasya Filarmoni Korosu’nun şefliğini yürüten, bir yandan da 2019 yılı prodüksiyonu W.A. Mozart ve A. Salieri’nin çatışmasını konu alan Peter Shaffer’ın ‘Amadeus’ oyununun müzikal direktörlüğünü üstlenen Akkoç, yoğun çalışmaktan çok da mutlu olan, sürekli üreterek var olan bir kişi. Görevini bir “iş” olarak değil “zevk” olarak adlandırıyor ve üretimlerine bu perspektiften ayrı bir anlam ve güç yüklüyor. Bu müzisyen duruşunu da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı’nda verdiği koro derslerine yansıtıyor.

“Hayatımı sürekli bir excel tablosundan takip etmem gerekiyor. Bu yoğunluktan da hiç şikayetim yok, çok mutluyum, tam tersi olsa her halde çok daha fazla zorlanırım diye düşünüyorum” diyen Akkoç, hem Avrupa Koro Federasyonu üyesi, hem de 2019 yılından beri İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin koro şefliğini yürütüyor. Bu değerli müzisyenimizi ve şefimizi tanımanızı çok isterim. O yüzden size çok keyifli bir söyleşiyi sizinle paylaşmak ve Türkiye’de az bilinen kadın koro kültüründen başarılı şef olma kriterlerine dek tartışmaya açmak istedik. Keyifli okumalar dilerim.

Fotoğraf: Volkan Gevrek

Müzik yaşamınıza piyano ile başladıktan sonra, müzik teorisi ve kompozisyon ile orkestra şefliği alanında derinleşme kararı aldınız. Bu rotanızı motive eden sebepler ve koşullar ne oldu?

Ben konservatuvara 6 yaşında 1990’da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı yarı zamanlı piyan bölümünde başladım. İlerleyen yaşlarımda caza ve doğaçlamaya olan merakım beni kendi yazdığım müziklere daha sonrasında da bunları hem yazıp hem yönetme isteğine doğru götürdü. FMV Nişantaşı Özel Işık Lisesi’ni bitirdikten sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin tarih bölümünü bitirdim tam bu sırada yarı zamanlı piyano bölümünden de mezun oldum. Müzik hayatımda hep vardı ve o yolda ilerlemeyi ama bunun yanında merak ettiğim de her şeyi derinlemesine öğrenme isteğini bir kenara bırakmadan sürdürdüm.

Koro şefliği ve koroda ses eğitimi konusunda birçok yabancı şefin ustalık sınıflarına katıldınız. Bu sınıflarda şu anda halen unutamadığınız ve şefliğinize katkı sağlayan “öğütler” var mı?

Ustalık sınıflarından çok önemli kazanımlarım oldu. Çok değerli hocalar ile çalışma olanağım oldu. Farklı bakış açılarını, teknikleri zaman içinde bir pota içerisinde eriterek okuyarak çalışarak ve bolca da dinleyerek kendi dilimi oluşturmaya çalıştım. Bu tabii ki durağan bir şey değil; her gün yeni şeyler öğrenmeye devam ediyorum ve bu mesleğime karşı olan sevgimi hem çok motive ediyor hem de heyecanlandırıyor.

Kurduğunuz ve denizcileri güzel sesleri ve şarkılarıyla kendilerine yem yapan deniz kızlarına atfen isimlendirilen Kadınlar Korosu “Sirene”den faaliyetlerinden ve kuruluş amacından da bahseder misiniz? Yurtdışında çok fazla ödül aldığını da duydum bu koronun. Ayrıca, “Uzak denizlerden gelir sesimiz”, şu ana kadar duyduğum en hoş koro sloganı…

Sirene 2014 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Şan Bölümü’nden ya mezun ya da son sınıfa yakın 10 kadın koristle yola çıktı. Amacı Türkiye’de neredeyse hiç olmayan ama dünyada da ağırlığı az olan bir alanda Kadın Korosu alanında hem repertuvar üretmek hem de bunu en iyi şekilde ulusal ve uluslararası arenada sergileyerek, koro müziğinin bu tarafını öne çıkartmaktı. 2017’den beri her sene uluslararası arenada önemli yarışmalara katılıp önemli ödüller aldık. En son 2019’da Avrupa’nın üst düzey yarışmalarından biri olan Letonya’da Baltık Koro Yarışma’sında seyirci özel ödülü aldık. Şu anda da European Grand Prix üyesi yarışmalardan biri olan Slovenya’da bu sene 16.sı düzenlenecek olan Uluslararası Gallus Koro Yarışması için hazırlanıyoruz. Ekim ayında bu yarışmada dünyadan davetle seçilen sayılı korolar arasında yer alarak Türkiye adına yarışacağız.

Pandemi süresinde Sirene ile birlikte “Koroda Kadın Tınıları” başlığı altında haftada 1 olmak üzere 2,5 ay boyunca hem Zoom’dan hem Facebook’tan canlı yayınla gerçekleştirdiğimiz daha sonra da YouTube’da Sirene’nin kanalına yüklediğimiz bir program serisi gerçekleştirdik. Burada ilk 3 bölümde ben kadın korosu ve kadın sesinin tarihçesini Milattan öncelerden alıp günümüze kadar anlattım. Sonrasındaki programlarda konuyla ilgili, Hasan Uçarsu, Burak Onur Erdem, İbrahim Yazıcı, Güzin Gürel, Gökçen Koray, Atilla Çağdaşdeğer, Çiğdem Aytepe, Seval Köse kendi alanında uzman konuklarımız oldu. Merak edenler Sirenekoro YouTube kanalından tüm bu videolarımızı izleyebilirler.

Peki korodaki kadınlar arasında sorunlar çıktığında çözmek size mi düşüyor?

Sirene çözüm odaklı kültüre sahip bir ortam. Dolayısıyla bu tip sorunlar çıktığında herkes elinden geldiği ölçüde problemi çözmeye odaklı olarak kollektif bir bilinçle yaklaşır. Bunun belki de koro kavramının getirdiği en önemli durumlardan biri olarak da yorumlayabiliriz. Birey olmak ama aynı zamanda kolektif bilinçle hareket etmek. Aynı Nazım Hikmet’in şiirinde bahsettiği gibi: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.”

Bir koroda kadın sesinin anlamı, katkısı nedir?

Sesin cinsiyetsiz bir durum olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla “kadın sesi” kavramından ziyade ses rengi ve tınıdan bahsedebiliriz. Her renk, koro tınısının oluşması bağlamında bir katkı sağlar ama dediğim gibi “kadın sesi” nin ayrı bir anlamı bu bağlamda yoktur.

Sizce Türkiye’de tarihsel bağlamdan bakıldığında kadın koroları yeterince güçlü mü?

Ne yazık ki değil. Çok sesli kadın korosu örneği Sirene’den önce 4-5 kere denenmiş fakat sürdürülememiş bir olgu. Sirene 8. Senesine bu sürdürülebilirliği de muhafaza ederek ve bunu bir gelenek haline getirerek  giriyor. Sirene’den sonra en az 5-6 yeni kadın korosu kuruldu. Bunu bu kültürün yavaş yavaş oluşması bağlamında çok önemli buluyorum. Türkçe repertuvarın hiç olmadığı bir alandan bahsediyoruz. Bu 8 yıl içerisinde bu repertuvara da yaklaşık 35’e yakın eser kazandırdık. Sadece benim Sirene için yaptığım este ve düzenleme sayısı 20’ye yakın. Diğer bestecilerimiz de artık kadın korosu için besteliyor. En son Gedik Sanat bünyesinde “Kadının Sözü Var” projesi kapsamında 3 şairimizin şiirlerini 3 bestecimiz besteledi. Bunların Kliplerini ve ses kayıtlarını gerçekleştirdik. Gedik Sanat’ın tüm sosyal ağlarından bunlar yayınlanmaya başlandı. Bu da Türkçe kadın korosu repertuvarı adına çok önemli bir kazanım.

Peki, akustiği ve mimarisiyle hiç aklınızdan çıkmayan konser salonu hangisi?

En son Letonya’nın Jurmala kentinde katıldığımız yarışmanın yapıldığı salon muhteşem bir akustiğe sahipti. Buna yakın zaman için Ankara’da yeni CSO konser salonunu da eklemek isterim. 3 gün önce Devlet Çoksesli Korosu’nun verdiği konseri izleme imkanım oldu bu salonda. Bu benim için de özel bir konser oldu. Konserde 2018 yılında Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nün düzenlediği Koro bestesi yarışmasında Yunus Emre’nın “Aşkından Yanar Yüreğim” metni üzerine yaptığım ve 1. Olan eserimin prömiyeri gerçekleşti.

Fotoğraf: Murat Dürüm

Çok değerli ödüller kazandınız. Biraz onlardan da bahseder misiniz? Özellikle de şiirler üzerine yaptığınız besteler oldukça ses getirdi. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Burada hem besteci hem de şeflik alanına ayrılan iki farklı alan var. Ortaokul yıllarımdan beri ufak ufak ağırlıklı olarak vokal koro ve oda müziği eserleri yazıyorum. Bunlardan koro için şimdiye kadar hem beste hem düzenleme şeklinde yaklaşık 30 kadar eser ortaya çıktı. Vokal oda müziği ise ayrıca çok ilgilendiğim bir alan burada da şimdiye kadar Afşar Timuçin, Aziz Nesin, Ceyhun Atuf Kansu, Turgut Uyar, Özdemir Asaf gibi şairlerimizin şiirlerini besteledim.

Bu eserlerin çoğu Piyano ve soprano için bestelenmiş şarkılar.

2018 ve 2019 yıllarında Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nün gerçekleştirdiği Çoksesli Koro bestesi yarışmalarında Yunus Emre’nin “Aşkından Yanar Yüreğim” metniyle 1.lik, Attila İlhan’ın “Yağmur Gemileri” şiiriyle 3.lük ödüllerini kazandım. Yine 2019 yılında düzenlenen Ceyhun Atuf Kansu Şiir bestesi yarışmasında Bariton ve Piyano için bestelediğim “Acılar Ezgisi” şiiriyle Mansiyon ödülüne layık görüldüm. Edebiyata ve tarihe hep yoğun bir ilgim vardı. Şiirleri bestelememdeki süreç merak ettiğim ve duygusal olarak bağ kurduğum metinlerin üzerine giderek onların içerisindeki ritmi, hayal gücümle birleştirerek ortaya yeni bir ürün çıkartmak şeklinde oluyor. Benim için heyecanlı bir arayış şeklinde tezahür ediyor. Ortaya çıkan ürünü dinlemek ya da yönetmek ve dinleyenlerle etkileşim halinde onlara bunu sunmak da ayrı bir boyut katıyor.

Şeflik olarak ise 2017 yılında Sirene ile ilk yurtdışı yarışma deneyimimiz olan Almanya’da düzenlenen 10. Uluslararası Johannes Brahms Koro Yarışması’nda en iyi şef ödülüne layık görüldüm bunun yanında yine aynı yarışmada Orhan Veli’nin “Bedava” şiiri üzerine yaptığım bestenin seslendirilişi sebebiyle “Çağdaş Eser Yorumlamada Üstün Başarı” ödülüne layık görüldük. 2020 Yılında “Dünya Koro Olimpiyatları”na Türkiye’den Jüri olarak davet edildim fakat pandemi sebebiyle bu organizasyon şimdilik daha ileri bir tarihe ertelendi.

Beste yaparken nasıl bir ortam tercih edersiniz? Yoksa bestenin teması hiç beklemediğiniz bir anda mı belleğinize düşer?

Genellikle çalışırım, boş vaktim hiç olmaz. O soruyu da çok anlayamam. “Boş vaktinizde ne yaparsınız?” sorusunu. Sürekli okurum, dinlerim ve içinde bulunduğum işlerin nasıl daha iyi bir yere geleceği konusunda kafa yorarım, düşünürüm. Bunların hiçbirini de klasik deyimiyle bir iş olarak görmem. Tüm bunlar benim kendimi ifade ediş biçimim. Bestelediğim eserden yönettiğim konsere, yaptığım provadan konservatuvarda verdiğim derslere… İş değil bir zevk. İşte bu besteler de tam bu yoğunluğun içerisinde çıkıyor. Ne kadar yoğunsam o kadar üretken oluyorum ve daha iyi çalışıyorum. Besteciliğin geleneksel romantik dönemden kalma algıyla bir ilham sebebiyle olduğu algısının doğruluk payı olmakla beraber aslında oturup çalışmak gerektiren bir meslek olduğunu da unutmamak lazım. Ortaya bir eser çıkarmak için o eserle uzunca vakit geçirmek, orkestrasyon, form, armoni gibi unsurlarda yeterli olmak ve birikiminizin getirdiği hayal gücü ile bunlara şekil vererek zaman içinde kendi dilinizi kurmanız gerekiyor. Daha doğru bir sözle bu bir gereklilik değil bir süreç oluyor.

Bir koronun başarılı olması için en önemli beş unsur nedir?

Disiplin, teknik ve kültürel birikim, özveri, fedakarlık ve kollektif bilincin içselleştirilmesi.

Şu anda şeflik yaptığınız korolardan söz eder misiniz?

Şu anda Sirene, Akademi Sirene, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Korosu’nu çalıştırıyorum. Bunun yanında Zorlu PSM’de sergilenen Amadeus oyununun müzikal direktörlüğünü yürütüyorum. Bu oyunu Milos Forman’ın Amadeus filminden hatırlarsınız. Aslen Peter Shaffer’in tiyatro metni olan bu oyunda 13 kişilik bir koro ve 10 kişilik bir yaylı orkestramız var. Oyunda iç seslerde kayıttan müzikler duyarken, sahne üzerinde canlı olarak Mozart Operaları’ndan koro eserlerine, Piyano sonatlarında konçertolarına canlı örnekler duymanız mümkün. Oyun esnasında ben de koro ve orkestranın şefliğini yapıyorum.

Akademi Sirene, Sirene ile geçirdiğimiz 6 senenin sonunda eğitim temeli ile hayata geçirdiğimiz bir proje. Burada haftada bir gün dört saat boyunca şan dersleri, müzik teorisi ve analizi, nefes teknikleri ve koro repertuvarı dersleri mevcut. Hem Sirene hem de Akademi Sirene ile yurtiçi ve yurtdışı konser ve festivallere katılıyoruz, ya da farklı projeler üretiyoruz. Eğitim kadromuz Sirene’de de söyleyen mesleği şarkıcılık olan profesyonel kişilerden oluşuyor. Her biri kendi alanında uzmanlaşmış yetkin kişiler. Burada amacımız ve hedefimiz kaliteli kadın korist yetiştirmek. Eline nota aldığında okuyabilen, notanın analizini yapabilen, şarkı söylemek için en önemli durum olan nefesini doğru kullanmayı refleks edinme yolunda çaba sarfeden bir koro yaratmak. Geçirdiğimiz 2 sene içerisinde de, pandemi şartlarına rağmen bu hedeflerimize hızla yaklaştığımızı ve verimli bir ortam olduğunu mutlulukla söyleyebilirim. Hem koristlerimizden gelen geri dönüşler hem de eğitim kadromuzun gözlemleri birbiri ile doğru orantılı olarak örtüşmekte. Bu mutluluk verici bir durum.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi Korosu ile de en son İstanbul Opera Festivali’nde gerçekleştirdiğimiz W.A. Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operasının ardından yeni sezon için hazırlıklarımızı hızla sürdürmekteyiz.

Pandemi döneminde koro çalışmalarınızı dijital ortama mı çektiniz? Bu esnada herhangi bir zorluk yaşadınız mı?

En büyük zorluk bir araya gelip şarkı söyleme pratiğinin getirdiği tınlama ihtiyacı oldu. Onun dışında hiçbir eksiğimiz olmadan çevrimiçi olarak provalarımıza tüm içerikleriyle devam ettik hatta son provalarımızı yüz yüze yapma imkanı bulduk. Sezonu kapatmadan bir arada şarkı söyleyerek bir sonraki sezon için motivasyonumuzu tazeledik.

İyi bir koro şefi olmak için müzik bilgisine ek olarak ne tür nitelikler gerekiyor?

Hep merak etmek, çok okumak, çok dinlemek, öğrenmeye her zaman açık olmak, dil bilmek dünyayı her alanda güncel olarak takip edebilmek gerektiğini düşünüyorum.

Motivasyonunuzun düşük olduğu bir gün koro yönetmeniz gerektiğinde gerekli gücü nasıl buluyorsunuz?

Hiç öyle bir günüm olmadı. Tam tersine koro ortamı hangi koro olduğu farketmeksizin, gerçek hayatı unutmanızı sağlayacak bir enerji deposu benim için. Sadece konser ya da bir performans değil prova süreci de dahil olmak üzere bunun hayatınızda negatif bir durum varsa onu ayağa kaldırdığını ve düzelttiğini en azından daha iyi hissetmenizi sağladığını biliyorum. Bu benim için bu şekilde tezahür ediyor.

Peki bu kadar dinamik bir yaşama nasıl ayak uyduruyorsunuz? Şeflik dışında hobileriniz neler? Zamanı nasıl yönetiyorsunuz?

En az 1 senelik programlarımı hep önden hazırlıyorum. Başka türlü yetişmemin olanağı yok. Şu anda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı’nda koro dersini veriyorum. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde koro şefliği yapıyorum. Sirene ve Akademi Sirene ile ayrı ayrı her hafta provalarım var ve konserlerim oluyor. Amadeus oyununun ayrıca temsilleri ve turneleri oluyor. Bunun dışında yazdığım eserler, yurtdışı turnelerim, zaman zaman yeni projelerde şef olarak görev yapıyorum. Tüm bunlara bakınca hayatımı sürekli bir excel tablosundan takip etmem gerekiyor. Bu yoğunluktan da hiç şikayetim yok, çok mutluyum, tam tersi olsa her halde çok daha fazla zorlanırım diye düşünüyorum.

Sizce çok-sesli korolar bir topluma neler kazandırır?

Çokseslilik birbirini dinleyen, anlamaya çalışan, merak eden bir toplum yaratır.

Repertuarınızı nasıl belirliyorsunuz?

Repertuvarımızı amaçlarımız doğrultusunda estetik kaygılarla belirlemeye çalışıyoruz. Koroyu ileriye götürecek zorlayacak eserlerle, söylemekten keyif aldıkları daha kolay eserler arasında bir denge gözeterek oluşturmaya çalışıyoruz. Böylece hem teknik ve müzikalitemizi geliştirmeyi hem de yaptığımız işten zevk almayı birlikte deneyimliyoruz.

Yakın geleceğe dair planlarınız neler?

Pandemi sonrasında tüm dinleyicilerimizle buluşabildiğimiz konserler verebilmek ilk arzumuz. Onun dışında Sirene ile Ekim ayında Slovenya’da gerçekleşecek olan Uluslararası Gallus yarışması için çalışmalarımıza başladık.

Yeni beste çalışmalarınız var mı?

Şu anda 2 vokal oda müziği ve bir orkestra eseri olmak üzere 3 ayrı eser üzerinde çalışıyorum. Bir yandan da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Sanatta Yeterlilik Programı’nda doktora tezimi yazıyorum.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s