İsviçre’de müzik yaşantısını sürdüren genç fagot sanatçısı Sevgi Varol: “Her düştüğümde beni ayağa kaldıran, her türlü insani duyguyu onunla tattığım, verdiğim emeği fazlasıyla geri veren, evrensel bir güç benim için fagot”

1996 yılında Ankara’da doğan ve yıllar içerisinde başarıları, hayat gayesi ve idealleri onu İsviçre’ye dek taşıyan Sevgi Varol’un, müzik hayatına kazandırılması henüz sekiz yaşındayken Ahter Destan yönetimindeki Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Çocuk Korosu’yla başladı ve kendi tabiriyle “kalbi müzik ile atan insanlarla, büyük bir sevgi ve heyecan içinde müzik yapmak, müzikle güçlü bir bağ kurmasını sağladı”.

2007 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı fagot bölümünü kazanarak Gülnur Kurt ile çalışmaya başlayan ve babasının ifadesiyle “artık en iyi arkadaşını” bulan Varol, Sedat Civelek ile oda müziği çalışmaları yaparak birçok konser verdi. 2010 yılında ise Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nı kazandı ve beş yıl boyunca bu değerli orkestranın bünyesinde verdiği konserlerde Gülsin Onay, Ayhan Uştuk, Şenol Talınlı, Aykut Çınar ve Fazıl Say gibi ünlü solistlere eşlik etti. 2013’te ise Türk-Alman-Fransız Gençlik Orkestrası’na girdi.

Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’ndaki lise eğitimini tamamladıktan sonra 2014’te Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ni burslu olarak kazanıp fagot çalışmalarına Ozan Evruk’la devam etti. Solo ve küçük topluluklar olarak birçok konser veren, 2016 yılında Bilkent 30. Yıl Festivali kapsamında Vivaldi’nin Si bemol Majör Fagot Konçertosu’nu ve Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası ile bir konsere solist seçilerek Mozart’ın Fagot Konçertosu’nu seslendiren genç sanatçı, Klaus Thunemann, Matthias Racz, Stefano Canuti, Gabriele Screpis, Patrick de Ritis, Guillaume Santana ve Sergio Azzolini gibi tanınmış fagotçuların da ustalık sınıflarına aktif şekilde katıldı.

Sevgi Varol 2010 yılından bu yana Doğuş Çocuk Senfoni, Türk-Alman-Fransız Gençlik, Hacettepe Gençlik Senfoni, Hacettepe Akademik, Ankara Gençlik Senfoni, Antalya Devlet Senfoni, KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni, Orkestra Akademik Başkent, Bilkent Gençlik Senfoni, Bilkent Senfoni, Zürih Sanat Üniversitesi Senfoni orkestraları bünyesinde konserlerde yer alarak, Gürer Aykal, Rengim Gökmen, Tolga Taviş, Naci Özgüç, Işın Metin, Orhun Orhon, Burak Tüzün, Erol Erdinç, Julien Masmondet ve Larry Rachleff gibi değerli şeflerle çalışma imkanı buluyor.

Sevgi Varol, 2018’de Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nden bölüm ve fakülte birincisi, üstün şeref öğrencisi olarak mezun olarak akademik açıdan da başarılı bir sanatçı profili çiziyor. Nisan 2018’de Zürih Sanat Üniversitesi’ne kabul edilerek Zürih Tonhalle Orkestrası’nın solo fagotçusu Matthias Racz ile çalışmaya hak kazanan Varol, Louise Pellerin ile oda müziği, Hans Agreda ile kontrafagot, Giorgio Mandolesi ile orkestra soloları dersleri aldı ve Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı bursu ile yüksek lisans eğitimine Matthias Racz’ın öğrencisi olarak devam etti. “Zürih Sanat Üniversitesi, müzisyenlerin global anlamda kendilerini gösterebilmesi için yüksek düzeyde imkanlara sahip. Düzenledikleri projeler, ustalık sınıfları, müfredatta olan sanatçının gereksinim duyduğu kariyer planlama, web sitesi oluşturma, kayıt ekipmanlarını kullanma, sahne performansı kaygısı üzerine alınan dersler, sundukları yüksek kalitedeki kayıt teknolojileri ve maddi olarak verilen destek İsviçre’deki eğitimi özel kılan nitelikler” diyor Varol.

Genç fagotçu, genç müzisyenlerin alanlarında gelişmek ve uluslararası başarılar elde etmeleri için müziğe önem verilen ve bu alanda başarılı olan Avrupa ülkelerine gitmeleri gerektiğini düşünüyor. Zürih Opera’da staj yapmaya hak kazanan Varol’a göre; Opera’da çalmak eşsiz bir his. “Büyük bir hikayenin, prodüksiyonun parçası olmak insanın yaratıcılığını tetikliyor. Enstrümanımı icra ederken beni bambaşka dünyalara götürüyor. Farklı kültürlerden özgün karakterlerle tanışıp onların kimliğine bürünüyorsunuz, bana göre sanatın birçok alanıyla daha entegre olma imkânı sağlıyor” diyor Varol ve bu stajın hayatında farklı kapılar açacağına inanıyor.

Bu değerli fagot sanatçımızı tanımanız için kendisiyle çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Beğeninize, ilginize sunuyorum; çünkü kendisi hepimizin daha yakından tanıması ve ilham alması gereken çok değerli bir kişilik:

Merhaba Sevgi Hanım. Müzik hayatınıza çocuk korosunda 8 yaşında başladınız. Peki öncesinde müziğe olan yeteneğiniz ve ilginiz nasıl ortaya çıktı?

Merhaba Menekşe Hanım, öncelikle böyle bir projeye hayat verdiğiniz ve bizleri desteklediğiniz için çok teşekkür etmek istiyorum. Müziğe olan yeteneğim yaklaşık 4,5 yaşlarında fark edildi diyebilirim. Çalan şarkıları tek bir notasından bile ayırt edebiliyor, şarkı söylemeyi ve dans etmeyi çok seviyordum. Halamlar da sanatla epey ilgiliydi. Kulağımın iyi olduğunu ve müziğe olan yeteneğimi fark edince beni Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları İlkokulu’nun sınavına hazırladılar. Sınava girdim ve piyano bölümünü kazandım, fakat ailem daha sonra farklı bir meslek seçmek isteyebileceğimi düşündü ve okula kaydolmadım. 8 yaşındayken de Kültür Bakanlığı Devlet Çok Sesli Çocuk Korosu’na başladım ve müzik yolculuğum böylece başlamış oldu.

Peki koro deneyimi sizin daha sonraki yaşantınıza neler kattı? Birçok uluslararası yarışmada ödüller almak da muhtemelen o dönemde özgüveninizi perçinlemiştir.

Müzik hayatıma koroda söyleyerek başladığım için kendimi her zaman çok şanslı hissediyorum.  Müzikal yolculuğumun ve elde ettiğim tüm başarıların temelini oluşturan koro benim hayatımda çok önemli bir yere sahip. Disiplin, arkadaşlık, dostluk, takım çalışması ve hep daha iyiye ulaşmak için çalışmanın ne demek olduğunu bu sayede erken yaşta öğrendim. Özellikle Doç. Ahter Destan gibi bir şefiniz olunca, koro deneyimi gerek kültürel gerek sosyal anlamda kazanımlarınızı, vizyonunuzu çok farklı bir boyuta taşıyor. Koro sayesinde müzikal algım büyük bir ölçüde gelişti. Kalbi müzik ile atan insanlarla, büyük bir sevgi ve heyecan içinde müzik yapmak, müzikle güçlü bir bağ kurmamı sağladı. Her sahneye çıkışımızda paylaştığımız güzel anlar, derin hisler uyandırdı içimde ve uluslararası yarışmalarda ülkemizi başarıyla temsil etmenin verdiği gurur, sizin de söylediğiniz gibi; özgüvenimi inşa etmemdeki önemli bir unsur oldu.

2007 yılında Hacettepe Ankara Devlet Konservatuarı’nın sınavına girdiniz ve Fagot Ana Sanat Dalı’nı kazandınız. Fagota bilinçli bir şekilde mi yönlendiniz, yoksa konservatuardaki eğitmenlerin yönlendirmesi sonucu mu fagotla tanıştınız?

Doğrusunu söylemek gerekirse konservatuvar sınavına girmeden önceki gittiğim bir haftalık hazırlık kursuna kadar fagot hakkında hiçbir bilgim yoktu. Bu kursta orkestra enstrümanlarına dair bir araştırma yapmamız istenmişti ve böylece tüm orkestra enstrümanlarını tanıma fırsatım oldu. Bu araştırmanın sonucunda ise obua çalmak istediğime karar verdim ve sınavda da bu isteğimi dile getirdim. O sene obuaya kimse alınmadı ve meslek hocaları ilk olarak trombona sonrasında da fagota uygun olduğumu söylediler. Sınav sonuçları ilan edildiğinde ismimin yanında fagotu gördüğümde, çalmak istemediğimi ve ağladığımı hatırlıyorum. Sonrasında fagotu daha çok araştırmaya başladım. Tesadüfen bir komşumuzun oğlunun Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde fagot eğitimi aldığını öğrendik ve fagotu daha iyi tanımam için bizi evlerine davet ettiler. Bu sayede değerli arkadaşım Emir Kutay Koçak ile tanıştım ve o da beni hayat arkadaşım olan fagotla tanıştırdı. O gün fagotun o derin tınısını ilk defa duydum, çok etkilendim ve konservatuvara kayıt yaptırdım.

2016 yılında “Bilkent 30. Yıl Festivali” kapsamında Vivaldi Si Bemol Major Fagot Konçertosu’nu seslendirdiniz. Bir sene sonra da Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası ile solist olarak Mozart Fagot Konçertosu’nu seslendirdiniz. Vivaldi ve Mozart zaman tünelinden gelseler sizin bu yorumunuz hakkında nasıl değerlendirmelerde bulunurlardı?

Vivaldi ve Mozart barok ve klasik olmak üzere farklı dönemlerde yaşamış iki büyük bestecidir. Bu soru için ilk olarak çalgıların tarihsel gelişimine değinmek gerektiğini düşünüyorum. Onların yaşadığı dönemlerdeki periyot enstrümanları, modern enstrümanlarla karşılaştırıldığında materyal ve işçilik anlamında farklılıklar taşıyor. Bu farklılıkların sağladığı çeşitli çalım tekniği olanakları ve tınısal değişimler var. Bu eserleri barok ya da klasik fagot ile icra etmediğimden dolayı, modern fagotla karşılaştıklarında, zamanla fagotun kapasitesinin ve tını yelpazesinin ne kadar geliştiğini görmek onlar için şaşırtıcı olurdu. Bir yandan da dönemin stilistik özelliklerini göz önünde bulundurduğumuzda, her ne kadar o dönemin özelliklerine, inceliklerine uymaya çalışsak da o estetiği yakalamak oldukça meşakkatli. Muhtemelen onlar için benim yorumum bu anlamda stil içerisinde olsa da, tınısal anlamda daha yenilikçi gelebilirdi.

2010 yılından bu yana Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası, Türk-Alman-Fransız Gençlik Orkestrası, Hacettepe Gençlik Senfoni Orkestrası, Hacettepe Akademik Orkestrası, Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Orkestra Akademik Başkent, Bilkent Gençlik ve Bilkent Senfoni Orkestrası, Zürih Sanat Üniversitesi Senfoni Orkestrası, Musikkollegium Winterthur Orkestrası, Basler Festival Orkestrası ve Zürih Senfoni Orkestrası’nda yer alıp, birçok konser verdiniz. Bu orkestralar sizin müzik kariyerinize nasıl bir katkı sağladı?

Çaldığım orkestralar beni sosyal ve kültürel anlamda daha ileriye taşıdı. Orkestra geleneksel müziği zirveye taşıyan değerli bir oluşumdur. Aynı gayeyi taşıyan insanlarla birlikte müzik yapmak ve özgün bir tını elde etmek büyük bir zevk. Orkestra müzisyenliği saygıyı, uyumu, büyük bir farkındalık ile dinlemeyi öğretiyor ve her an aktif olmayı gerektiriyor. Bana göre bitmek bilmeyen bir keşif bu. Her seferinde işin inceliklerini öğrenip gittikçe daha çok derinleşmenizi sağlıyor.

Peki konser verdiğiniz ve sizi en çok etkileyen mekan hangisi oldu ve neden?

Sayısız kaliteli müzisyene ev sahipliği yapmış olan Tonhalle Maag’da konser vermek beni çok etkilemişti. Konser salonlarının kendine özgü ruhları olduğuna ve sanatçıların sunduğu müzik ziyafetinin de onların ruhunu beslediğine inanırım. Tonhalle Zürih Orkestrası’nın düzenli olarak konser verdiği bu salonda çalmak ve hayranlık duyduğum müzisyenlerle aynı sahneyi paylaşmak çok güzel bir duyguydu.  

Bu zamana değin fagot çaldığınız en sıradışı, çarpıcı ortam hangisiydi?

2019 yılında özel istek üzerine Bodrum’da bir mezarlıkta çalmıştım. İstekte bulunan kişinin babasının ölüm yıldönümüydü. Her sene, yaşamı boyunca klasik müzik ile çok ilgilenmiş ve saksafon çalmış olan babasını anmak adına farklı bir enstrümancıyı davet edip, konser organize ediyordu. Benim için ilginç bir deneyimdi.

Klaus Thunemann, Matthias Racz, Stefano Canuti, Gabriele Screpis, Patrick de Ritis, Susanne Sonntag, Guillaume Santana ve Sergio Azzolini gibi alanında uzman birçok sanatçının ustalık sınıfına aktif olarak katıldınız. Bu ustaların size verdiği öğütlerden, “meslek sırlarından” aklınızda kalanlardan birkaçını paylaşabilir misiniz?

Ustalık sınıflarına katılmak, ayrı kültürlerden gelen kendini müziğe adamış insanlarla çalışmak bizlere zengin bir bakış açısı sunuyor. Bu değerli ustaların verdiği öğütlerin temelini müziğe teknik ve müzikal anlamda en iyi şekilde hizmet etmek oluşturuyor. Teknik gelişime katkı sağlayacak nitelikler, bol nefesle ve sıcak havayla çalmak, rahat bir dudak pozisyonuna sahip olmak, vücudundaki gerginliği atabilmek, notalar arasında mümkün olduğunca yumuşak ve hızlı geçişler sunmak yani diğer bir deyişle sağlam bir ajilite elde etmektir. İşin ustalığını müzikal olarak ortaya çıkarmak ve zengin bir icra sunabilmenin ana unsurları ise, her eserin bestecisinin ve eserinin hikayesini öğrenip anlamaya çalışmak, eserin dönemini tanımak, icra ederken elde etmek istenilen tınıyı ilk önce zihninde hayal ederek müziğin içinde saklı olan gizemi ortaya çıkarmak, eserin sunduğu duygu ve düşünceleri kendi fikirlerimizle harmanlayarak dinleyiciye uzun ve yapılandırılmış cümlelerle aktarmaktır.    

2018 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nden “Bölüm ve Fakülte Birincisi”, “Üstün Yüksek Şeref Öğrencisi” olarak mezun oldunuz. Bana kendi geçmişiniz, deneyimleriniz ve verdiğiniz ödünler ışığında “başarı”nın tanımını yapar mısınız? Sizce başarı nedir? Ne gerektirir?

Başarı benim için, sanatımı en iyi şekilde icra edebilmek yolunda attığım adımlar ve fedakârlıklar sonucunda elde ettiğim bir tatmin duygusudur. Her şeyden önce azimli bir çalışma, öz disiplin gerektirir. Hayatın her alanında bu böyledir. Öğrenme ve kendini geliştirme isteği içinde olmak, yaptığınız işle sevgi dolu, derin bir bağ kurmak, sabretmek gerekir. Bazen de her şeyi göze alıp kendi isteklerinizden ödün vermek, sıcacık yatağınızı, yuvanızı bırakıp farklı yolculuklara çıkmanız gerekir mesela..      

Nisan 2018’de Zürih Sanat Üniversitesi’ne (Zürcher Hochschule der Künste) kabul edilerek Zürih Tonhalle Orkestrası’nın solo fagotçusu Matthias Racz ile çalışmaya hak kazandınız. Louise Pellerin ile oda müziği, Roswitha Müller ile şan, Hans Agreda ile kontrafagot, Giorgio Mandolesi ile orkestra soloları dersleri aldınız. Yurtdışı deneyimi size neler kattı? İmkan bulan genç müzisyenlerin yurtdışında eğitim almaları hangi açılardan önemli?

Yurtdışı deneyimi müziğe, hayata dair bakış açımı değiştirdi, daha güçlü ve özgüvenli bir birey olmamda büyük katkı sağladı. Bilindiği üzere müzik evrenseldir ve dünyanın her yerinde müzisyenlere farklı şekilde olanaklar sağlanıyor. Genç müzisyenlerin alanlarında gelişmek ve uluslararası başarılar elde etmeleri için müziğe önem verilen ve bu alanda başarılı olan Avrupa ülkelerine gitmeleri gerektiğini düşünüyorum. Buradaki eğitim kurumlarında müzisyenlere kendilerini geliştirebilmeleri için sayısız olanaklar sağlanıyor. Bu da onlara yüksek bir seviyede eğitim görebilme ve bunu icra pratiğine dökebilme olanağı veriyor. Bunun yanı sıra, dünya çapında sosyalleşerek farklı kültürlerdeki meslektaşlarını tanıyabilme, onların sosyal ve kültürel perspektifini gözlemleme imkânıyla beraber güncel ve yenilikçi bir vizyon sunuyor.

İsviçre’deki Zangger Weber ve Lyra vakıfları, İstanbul Kültür Sanat Vakfı ve Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı tarafından desteklendiniz. Peki sizce bir müzisyenin böylesi önemli ve güçlü destekler alması hangi açılardan önemli? Türkiye’deki bu destek mekanizmalarını yeterli buluyor musunuz? Daha başka neler yapılmalı?

Öncelikle söylemek isterim ki, böylesine köklü kurumlar tarafından desteklenmek bizler için büyük bir onur. Döviz kurlarının bu kadar yüksek olması, kendi imkânlarımızla yurtdışında eğitim almamızı zorlaştırıyor ne yazık ki… Hatta birçok genç müzisyen bu nedenle hayallerinden vazgeçiyor. Bildiğiniz gibi küçük yaşlardan itibaren büyük bir emek veriyor, gece gündüz hayallerimize ulaşmak için çok çabalıyoruz. Kısıtlı imkânlarından dolayı hedefledikleri bu yoldan vazgeçen yetenekli müzisyenlerimizi görünce üzülüyorum. Bu yolda aldığımız destek ile ilerlemek için daha motive oluyor ve hayallerimize bir adım daha yaklaşıyoruz. Uluslararası platformlarda varlığımızı ortaya koyabiliyoruz. Her ne kadar bu anlamda bizleri destekleyen birçok değerli kurumumuz olsa da genç müzisyenlerimizin lise, lisans ya da yüksek lisans ayrımı gözetmeden daha fazla desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Zürih Opera’nin solo fagotçusu olan Urs Dengler’in rehberliğinde Zürih Opera’da staj yapmaya hak kazandınız. Bu deneyim size neler kattı?

Stajıma eylül ayında başlayacağım. Zürih Opera’da staj yapmaya hak kazanmak benim için mutluluk verici. Opera’da çalmak eşsiz bir his. Büyük bir hikayenin, prodüksiyonun parçası olmak insanın yaratıcılığını tetikliyor. Enstrümanımı icra ederken beni bambaşka dünyalara götürüyor. Farklı kültürlerden özgün karakterlerle tanışıp onların kimliğine bürünüyorsunuz, bana göre sanatın birçok alanıyla daha entegre olma imkânı sağlıyor. Bu süreçte bana mentörlük yapacak olan Urs Dengler’in kendi müzikal dilimi bulma konusunda bana çok katkı sağlayacağına, Zürih Opera ile yapacağım stajın hayatımda farklı kapılar açacağına inanıyorum ve bunun için çok heyecanlıyım.

İsviçre’deki fagot eğitimini diğer ülkelerden farklı ve özel kılan nitelikleri neler sizce?

Genel olarak Avrupa’da sanata verilen değer neticesinde, müzik okulları bünyelerinde alanlarında isim yapmış sanatçıları barındırıyor. Bana göre İsviçre’deki fagot eğitimini farklı kılan, çalışma fırsatı bulduğum Tonhalle Zürih Orkestrası’nın solo fagotçusu Matthias Racz ve Paris Opera’nın solo fagotçusu Giorgio Mandolesi kendini dünya çapında kanıtlamış başarılı müzisyenlerdir. Buna ek olarak eğitimimi sürdürdüğüm Zürih Sanat Üniversitesi, müzisyenlerin global anlamda kendilerini gösterebilmesi için yüksek düzeyde imkanlara sahip. Düzenledikleri projeler, ustalık sınıfları, müfredatta olan sanatçının gereksinim duyduğu kariyer planlama, web sitesi oluşturma, kayıt ekipmanlarını kullanma, sahne performansı kaygısı üzerine alınan dersler, sundukları yüksek kalitedeki kayıt teknolojileri ve maddi olarak verilen destek İsviçre’deki eğitimi özel kılan niteliklerdendir.

Peki ilham aldığınız kadın fagot sanatçıları kimler?

Zeynep Köylüoğlu ülkemizi en iyi şekilde temsil eden, ismini duyurmuş, çok başarılı bir fagot sanatçımız. Onun kendini geliştirme, öğrenme aşkı, fagotta elde ettiği teknik ve müzikalite bana hep ilham veriyor. Rie Koyama ve Sophie Dervaux ARD Uluslararası Müzik Yarışması’nı kazanan, icrasını çok beğendiğim önemli isimler. Son olarak da kendi jenerasyonumdan olan ve Musikkollegium Winterthur Orkestrası’nda beraber çaldığım arkadaşım Valeria Curti’nin hep kendini aşmaya yönelik çalışması, başarıları ve kendine olan özgüveni beni çok etkiliyor, daha çok motive ediyor.

Fagot konçertosu olarak sizi en çok etkileyen eserler hangileri ve neden?

Fagot için 39 konçerto yazan Antonio Vivaldi’yi fagot konçertosunun öncüsü olarak adlandırmanın doğru olacağını düşünüyorum. Fagotun karakteristik tınısını her eserinde rafine bir müzikal dille sunarak fagot repertuvarına büyük bir katkıda bulunmuştur. Re minör RV481, Sol minör RV493, Si Bemol Major RV503, Do minör RV480 konçertoları beni en etkileyenleridir. Vivaldi’nin dışında Jean Francaix, Henri Tomasi ve Andre Jolivet’in fagot konçertolarını çok seviyorum. 20. yüzyıl Fransız müziği beni hep çok etkilemiştir. Fagotun her türlü teknik kapasitesinin sunulduğu bu eserlerin zengin renk paleti, duygu ve karakter değişimleri açısından hem icracı hem de dinleyici için heyecanlı ve mistik bir atmosfer sunduğuna inanıyorum.   

Fagot bir orkestrada sizce nasıl bir boşluk doldurur?

Fagot gerek şakacı gerek lirik tavrıyla orkestrada farklı bir atmosfer, özgün bir karakter yaratır. Tahta üflemeliler arasında büyük bir öneme sahiptir. Uyumlu bir enstrümandır ve bu özelliğindendir ki genel olarak son yüzyıla kadar daha çok eşlik görevi üstlenir. Sahip olduğu derin tınısıyla, armonideki bas partileri çalarak orkestrada güçlü bir zemin oluşturur. Bas çalgı olarak kullanımının yanı sıra, ses aralığının genişliği, kadifemsi olan ses rengi sayesinde solo olarak da etkileyici bir performans sunar ve Igor Stravinski’nin Bahar Ayini eserinin açılışında da görülebileceği gibi dinleyiciyi uzun bir müzik yolculuğuna hazırlar. 

Çok küçük yaşlardan itibaren şan ve fagot alanında çok değerli başarılara imza attınız. Peki sizin “süper gücünüz” nedir Sevgi Hanım?

Azmim, disiplinim ve işime olan tutkum diyebilirim.

10 yaşınıza geri dönseniz o dönemdeki Sevgi’ye ne tavsiyelerde bulunurdunuz?

10 yaşındaki halimle ilgili pek bir şikâyetim yok. Oldukça güzel bir çocukluk yaşadım. Kendime değil belki ama küçük yaştaki müzisyenlerimize çocukluklarını yaşamalarının çok önemli olduğunu söyler, her anlarını doyasıya yaşamalarını tavsiye ederdim.  

Peki fagot sizin hayatınızda nasıl bir yere ve öneme sahip?

Hiç unutmam, fagota ilk başladığım zaman babam yanıma gelip artık o senin en iyi arkadaşın demişti, ve gerçekten de yıllar içinde benim en iyi arkadaşım oldu. Zor anlarımda duygu ve düşüncelerimi paylaştığım, gün geçtikte aldığım her nefesle daha da derinleşen bir arkadaşlık haline geldi. Her düştüğümde beni ayağa kaldıran, sevincimi, üzüntümü, gururumu her türlü insani duyguyu onunla tattığım, verdiğim emeği fazlasıyla geri veren, evrensel bir güç benim için. 

Yakın döneme dair projeleriniz, planlarınız ve katılacağınız festival ve yarışmalardan da son olarak bahsederseniz çok seviniriz.

İlk olarak 7-22 Ağustos arası Almanya Dresden’de gerçekleşecek olan ve ünlü çellist Jan Vogler’in sanat yönetmenliğini üstlendiği Moritzburg Festival Akademisi’ne katılacağım. Her yıl dünyanın dört bir yanından seçilen müzisyenler tam burslu olarak, uluslararası üne sahip Festival solistlerinin rehberliğinde önemli konser salonlarında oda müziği, orkestra konserleri veriyor. Bu festivale katılma fırsatı yakaladığım için mutluluk duyuyorum. Festivali takiben, 2 senedir çalışmalarımızı sürdürdüğümüz üflemeli beşlisinden oluşan Motus Ensemble ile İsviçre’de 4-10 Eylül arası düzenlenen 85. Musikwoche Braunwald kapsamında Carl Nielsen, Malcolm Arnold, Paul Taffanel ve Jacques Ibert’in üflemeli beşlisi için yazdıkları eserleri seslendireceğiz. Eylül ve Kasım ayları arasında İsviçre’nin önemli orkestralarından olan Musikkollegium Winterthur ve Zürih Senfoni Orkestrası ile 5 projemiz olacak. Zürih Sanat Üniversitesi’nde konser performansı üzerine yaptığım yüksek lisans üzerine, orkestrada uzmanlık alanında ikinci bir yüksek lisans yapacağım ve bu kapsamda Zürih Opera ile stajıma başlayacağım.  

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s