
1999 yılında Eskişehir’de doğan Barış Basank dokuz yaşında müziğe gitar ile başladı. On bir yaşında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın düzenlediği yetenek sınavında sınava katılan 65 kişi arasından başarılı olan Basank, 2011 yılında konservatuar eğitimine profesyonel piyano eğitimi alarak başladı. Doç. F. Eren Yahşi ile çalışmalarını sürdürdü. Bu sırada çeşitli resital, masterclass, oda müziği, sınıf konserleri ve piyano sanat dalı konserlerinde yer aldı.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda yedi yıl öğrenim gördükten sonra Antalya Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na gitme kararı aldı ve 2018 yılında giriş sınavını kazanarak Doç. Yuriy Sayutkin ile çalışmalarına başladı. Bu esnada birçok konserde aktif olarak yer aldı.
Gülsin Onay, Metin Ülkü, Hande Dalkılıç, Emre Yavuz, Şevki Karayel, Ezgi Tanrıverdi, Seçil Akdil gibi birçok değerli müzisyenin ustalık sınıflarında performans gösterdi. Basank’a göre ustalık sınıflarının kendisine kattığı en güzel şey paha biçilmez bir tecrübe oluşu bir yana her eğitmenin ona kattıkları sonucunda müziğe dair zihninde bir kurgu oluşturması. “Benim dışarıdan gözlemleyemediğim ve çoğu insanın da farkına varmadığı eksiklikleri gösterdiler ve bu doğrultuda kendimi aradım. Büyük bir insana çalma heyecanı da size kendinizi görmeniz için en iyi fırsatlardan biri. Ciddiye aldığınız bir insana çalışınız ile kendi kendinize evde çaldığınız performans aynı değildir. Sahneden daha iyi size gerçeklerle yüzleşmeyi gösterebilecek bir yer yok. Bu açıdan herkesin kendisiyle barışık olarak ustalık sınıflarında yer alması gerekir. Kendini geride tutan insan, bir şeyler öğrenmeye kapalı ve eleştiriye açık olmayan insan arka planda kalmaya mahkumdur” diye açıklıyor Basank bu durumu.
2019 yılında gerçekleşen İzmir Mozart Piyano yarışmasında 3. lük, aynı yıl düzenlenen Alanya Viva Music Piyano yarışmasında mansiyon, geçtiğimiz Mayıs ayında düzenlenen N. Faraelman St. Petersburg Piyano Yarışmasında mansiyon, Haziran ayında düzenlenen (Caspiart Piano Maestoso Türkiye – Rusya Yarışmasında) 1.lik ödülüne layık görülen Basank, bu sırada 2021 yılında Antalya’da Guy Ritchie tarafından çekilen ve başrollerini Jason Statham, Audrey Plaza ve Hugh Grant gibi Hollywood film yıldızlarının oynadığı Five Eyes filminde yat sahnesinde piyanist olarak rol alarak farklı bir projeye de imza attı.
Seneye Antalya Devlet Konservatuarı’ndan mezun olacak genç müzisyen, hâlen Doç. Yuriy Sayutkin ile çalışmalarını sürdürüyor. Müzik sektöründe bu denli fazla sayıda müzisyen varken Basank hepimizin zihnini meşgul eden retorik soruyu soruyor: “Artık o kadar çok müzik yapıp iyi yerleri hedefleyen o kadar çok insan var ki… Sormamız gereken tek şey: Hepimize yer var mı?”
Kendisinin de müziği ve yeteneğiyle hak ettiği özel yere gelmesini diliyor ve bu üstün yetenekli müzisyenimizi tanımanız için kendisiyle söyleşimi aşağıda sizlerle paylaşıyorum:
Barış bey merhaba. Çocukluğunuza dönersek müziğe yeteneğiniz nasıl ortaya çıktı ve gitardan piyanoya nasıl bir geçiş yaptınız?
Müziğe yeteneğim dokuz yaşında ortaya çıktı. Çocukluğumdan beri Rock müziği çok seviyorum. Yazın okulumuzun düzenlediği kurslar oluyordu ancak ben bu kursa bir hayli geç kaldım ve gitarı kendi çabalarım ile öğrenmeye başladım. Etraftaki insanların yeteneğimi ve müziğe olan aşkımı farketmeleri de kaçınılmaz oldu. Daha sonra on bir yaşında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın giriş sınavını kazandım ve bundan bir hafta sonra juri tarafından fiziksel özelliklerime bakıldı ve piyanoya uygun görüldüm. Bu şaşkınlıkla birlikte piyano ile tanıştım. Onun sesini ilk duyduğumda hipnotize edilmişçesine büyülenip aşık oldum ve on yıldır ona olan sevgim hiç azalmadı. Artık piyanist olma yolunda ilerlemeye başlayarak çok fazla çalışacağım günlerin içinde kendimi buldum. Hiç kimse beni başından kaldıramıyordu, o çok iyi bir dost ve kendimi en güzel ifade edebileceğim şeydi…
Bu zamana değin birçok Türk ve yabancı piyanistin ustalık sınıflarına aktif olarak katıldınız. Peki bu çalışmaların toplamı üzerinden düşündüğünüzde ustalık sınıfları size neler kattı ve bir piyanist adayının ustalık sınıflarına katılması hangi açılardan önemli?
Ustalık sınıflarının bana kattığı en güzel şey paha biçilmez bir tecrübe oluşu bir yana, her hoca müziğe dair kafamda bir taslak (kurgu) oluşturdu. Benim dışarıdan gözlemleyemediğim ve çoğu insanın da farkına varmadığı eksiklikleri gösterdiler ve bu doğrultuda kendimi aradım. Büyük bir insana çalma heyecanı da size kendinizi görmeniz için en iyi fırsatlardan biri. Ciddiye aldığınız bir insana çalışınız ile kendi kendinize evde çaldığınız performans aynı değildir. Sahneden daha iyi size gerçeklerle yüzleşmeyi gösterebilecek bir yer yok. Bu açıdan herkesin kendisiyle barışık olarak ustalık sınıflarında yer alması gerekir. Kendini geride tutan insan, bir şeyler öğrenmeye kapalı ve eleştiriye açık olmayan insan arka planda kalmaya mahkumdur.
Piyanoya en çok yakışan eşlikçi enstrüman sizce hangisi?
Benim için çellodur. Rachmaninoff, Brahms ya da Chopin gibi bestecilerin çello sonatlarını çalmanın zevkini çoğu şeye değişmem. Bu eserler aslında çello için yazılan piyano eşlikli güzel yapıtlardır. Bunun dışında operada ses de bir enstrüman olup iyi bir tenora veya mezzo sopranoya eşlik etmek bana epey keyif verir.
Katıldığınız yarışmalar size neler kattı?
Yarışmaların bana kattığı şey oldukça büyük. Bunun yeri benim için ne resitale benziyor ne de herhangi bir konsere. Oldukça adrenalin dolu dakikalar bana kendimi nasıl kontrol edeceğimi, düşüncelerimi nasıl şekillendireceğimi, jüri kavramını unutup müzikte nasıl kendimi kaybedeceğimi öğretiyor. Bununla birlikte beni tanımayan ve ilk defa dinleyecek insanlara müzikal kimliğimi sunmak büyük bir keyif. Her yarışmacı farklı bir kimliğe sahip ve bu farklılıklar çok tatlı. Aynı eseri çalsanız bile başka lezzetlere sahip oluşu paha biçilmez güzellikte. Olay bana göre gözü hırstan dönmüş ve kendini körelten birincilik tutkusu değil, bunları yaşamanın güzelliği. Bu yapılan iş bir dövüş sporu değil. Müziğin sonsuz haz ve entelektüelliğini anlayıp hissetmeli ve her şey müziğin üstüne inşa edilmeli. Bunun içinde kendiniz ile barışık ve nerede olduğunuzu bilecek bilinçte olmanız gerekir. Aksi takdirde amacı müzik olmayıp insanları ezmek üzerine olan bir zihniyet bunlardan epey mahrum kalacaktır.
Peki eğitim hayatınız boyunca herhangi bir burstan veya kurumsal destekten yararlandınız mı?
Evet üç yıldır ESO’dan bir destek alıyorum.
Türkiye’de son zamanlarda çocuklar arasında çok fazla piyanist adayı ortaya çıkıyor. Onlara bu sektörü tanımış biri olarak neler önerirsiniz?
Her zaman şartlar ne olursa ümitlerini yitirmemelerini ve onları çok güzel bir yere taşıyacak iyi eğitimciler ile çalışmalarını isterim. Bunun yanında idolleri (örnek alınacak büyük piyanistler) de olmalı. Bu da kendilerini bulmak adına epey yardımcı olacak bir etken.
Repertuarınızın olmazsa olmaz bestecisi ve bestesi hangisi?
Repertuarımın olmazsa olmaz bestecisi S.Rachmaninoff ve F.Chopin. Rachmaninoff’tan bir concerto ve Chopin’in bütün baladları. Bunları ileride kaliteli bir şekilde yorumlamayı çok isterim.
Bir zaman kapsülü olsa ve müzik tarihinde seyahat etme olanağı bulsanız hangi dönemde yapmak isterdiniz ve neden ?
Romantik dönemde yaşamak isterdim. Nedeni tam benim kimliğim ile bütünleşeceğinin bir hayli farkında olmak.
Zorlu bir parçaya hazırlanırken nasıl bir çalışma temposu izlersiniz?
Düzenli ve biraz yoğun bir çalışma temposu izliyorum. Akıl, düzen ve disiplin en önemlisi. Bir Chopin etüdü yedi saat çalışmayı mantıklı bulmam ve maximum her gün iki saatte en iyi duruma getirecek çalışma metodlarının üstüne düşerim. Potansiyelimin farkında olup okyanusta bogulacagim bir esere de girmem. Bunun için teknik gelişim ve olgunlasmanın üstüne düşerim. Bazı eserlerin de yaş olgunluğu gerektirdiğine inanırım.
Peki müzisyen adaylarının yurtdışı deneyimi önemli mi ve neden ?
Tabii ki önemli, hak eden çoğu insanın yaşaması gereken bir tecrübe. Küçük akvaryumdan çıkıp başka bir dünyayı gözlemleyip bunun üstüne yaşamak ve başarılı olma çabası bambaşka bir deneyim. Bu cesaret sahibi, yetenekli ve çok çalışkan insanların başarılı olması da kaçınılmaz.
Sizce Türkiye’de müzik alanında çalışan, çabalayan genç müzisyenler yetkililerden temel olarak neler bekliyor?
Buna ben de dahil olmak üzere bunca emeğe saygı bekliyor olabilirler. Saygı kazanıldığında beraberinde imkanlar ve verilen değer de artabilir. Herkes aynı imkanları ve kaderi paylaşmıyor. Herkes hak ettiğini yaşıyor mu? Bilemiyoruz.
Pandemi döneminde müziğe dair en çok neleri özlediniz?
Konser vermek ve okulda çalışmak en özlediğim şey olabilir. İnsanlara çalmayı çok seviyorum ve kendimi aşırı iyi hissediyorum. Bu bana ruhsal açıdan harika geliyor. İki yıldır okul kapalı olduğundan kötünün kötüsü imkanlarda çalışıyorum ve bu bana birçok şeyi sorgulattı. Konser veya yarışma, motive edecek birşey olmadığında insan ben ne uğruna çalışıyorum sorusunu kafasından geçirdiği an bitkin düşüyor. Sonra kendimi toparlamak adına ve bir şeyler uğruna çalışmak için iki tane Rusya’da gerçekleşen online piyano yarışmalarına başvurdum ve bir nebze bu bana iyi geldi. Tabii ki gerçek konserin ya da yarışmanın asla yerini tutmuyor ama bu hiçbir şey yapmamaktan daha iyi bir yol. Gerçekten oldukça zor dönemler yaşadık. İntihar eden, enstrümanını satan müzisyenler oldu. Bütün bu kötü şeylerin bir an önce sona erip her şeyin eski günlere dönmesi dileğiyle…
Sizce yetenek mi çalışkanlık mı şans mı bir müzisyenin geleceğini daha çok belirler?
Yetenek kesinlikle benim için önde gelir. Yetenek olmadıktan sonra çalışmak ile çok sınırlı bir yere gelirsiniz. Yetenek ve çalışmak ile güzel bir yere. Üçü bir arada olursa çok iyi bir yer hayal edebiliyorum 🙂 Şans da insan hayatında hiçe sayılmayacak bir faktör tabii ki. Çünkü artık o kadar çok müzik yapıp iyi yerleri hedefleyen o kadar çok insan var ki… Sormamız gereken tek şey: Hepimize yer var mı?
Müzik, hayatınızda nasıl bir yere sahip?
Hayatım müziğe sahip aslında. Sanırım müziksiz yaşamam mümkün olmazdı. Bunu sadece klasik müzik için söylemiyorum. Müziğin diğer türlerini de çok yakından dinleyen bir insan olup müziksiz yaşamanın ne kadar eksik bir dünya olacağının farkındayım. Kısacası müzik hayatımın merkezi ve hiçbir şey uğruna vazgeçilmezi…
Bir filmde piyanist olarak yer aldınız. Bu projede nasıl yer aldınız ve müziğin bu şekilde popüler kültürde kullanılması sizce halkı klasik müziğe yakınlaştırmada etkili mi?
Bu filmde Antalya’da bağlı olduğum Ajans sayesinde yer aldım. Yönetmen Antalya’da bir piyanist arıyordu. Ajans beni seçmelere sundu, bu seçmeler arasından seçildim ve yıldızlar ile aynı sahnede buluştum. Müziğin bu şekilde sinema sektöründe kullanılması da bir hayli gereklidir. Tabii halkı klasik müziğe yakınlaştırır mı bilemiyorum ancak “meraklı ve öğrenmeye aç olan ” insanları klasik müziğe neden teşvik etmesin? Örneğin Stanley Kubrick 2001 (Uzay’a Yolculuk) filminde G. Ligeti’nin eserlerini belirli sahnelerde sinemaseverlere sundu. Bu filmi izleyip tüyleri diken diken olup ve müzikte dehşete kapılan meraklı insanlar film sonrası bu müziği buldu ve hayatında bu eseri (Requiem) özel bir yere koydu. Siz filmde örneğin Erik Satie çalıyorsunuz ve bu durum bazı insanların merâkını uyandırıp, eseri sevdirip onları öğrenmeye teşvik ediyor.
Son olarak yakın döneme dair projeleriniz ve hayallerinizi de biraz anlatabilir misiniz?
Yakın döneme ait iyi niyetli bir hayalim var, bunu gerçekleştirmek için elimden geleni yapacağım ancak bunu paylaşmak istemiyorum. İyilik söylenmediğinde iyilik olarak kalır. Şunu yaptım bunu yaptım dünyasından biraz uzağım. Belirli bir hayalim tam anlamıyla yok. Anlık düşünceler ile olması da gerekmez. Düşünceler ve şartlar sürekli değişir. İnsanlar olgunlaşır. İyi yerlere gelmek istiyorum ancak henüz ne yapacağıma karar vermedim. Bu önümüzdeki birkaç yıl içinde belli olacak. Şimdilik elimden geleni yapıp hayattaki güzel şeyler için bekleyeceğim. Kendimi nereye ait hissedersem orada olacağım. Başarılı bile olsanız, kendinizi ait hissetmediğiniz bir yerde mutluluk pek mümkün görünmüyor. Benim için en önemli şey mutlu olmak.