Genç çellist Yasin Kula: “İyi bir performansa ulaşabilmek, sanatçının, aklı, kalbi ve kullandığı enerji arasındaki dengeyi doğru kurabilmesi ile mümkün”


1988 yılında İsviçre’nin Zürih kentinde doğan Yasin Kula, müzik hayatına klasik gitar dersleriyle başlayıp, 15 yaşındayken Kocaeli Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nin (KAGSL) açmış olduğu yetenek sınavını kazanarak burada ilk çello derslerine başladı. Ancak arkadaşları uzun süredir bu enstrümanla eğitim alırken kendisi çok geç yaşta çello öğrenimine başladığından dolayı aradaki farkı kapatabilmek için lise yılları, günde ortalama sekiz saatin altına düşmeden çello çalışarak geçti. “Ancak konservatuvarda eğitim almaya başlamanın tek başına yeterli olmadığını anlamam çok zaman almadı. Müziği öğrenmek için çok dinlemek, çok okumak, çok araştırmak, en önemlisi düşünmek ve sorgulamak gerektiğini fark ettim. Sonrasında ise eğitimini aldığınız sanat dalının kendi kültür ve değerleriyle birleşme süreci başlıyor ki konservatuvar eğitimi, bu bahsettiğim öğelerin tamamını aldığınız eğitimlere uygulamanız anlamına geliyor” diye açıklıyor bu süreci Kula.

Yasin Kula, 4 yıl boyunca KAGSL’de devam ettiği eğitimi boyunca 20’yi aşkın konserler verdi ve 2007 yılında mezun olarak İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın açmış olduğu yetenek sınavlarını kazanıp öğrenimine Prof. Sevil Gökdağ ile devam etti. 2007-2008 yıllarında Kocaeli ve Bursa’da Viyolonsel Beşlisi ile ve solo konserler veren Kula, bir yandan da ses mühendisliği sertifika programında eğitim aldı ve bu süreçte müziği bilimsel olarak da inceledi.

2012 yılında İtalya’nın düzenlediği Cultures and Watercarries konser programına davet alan ve İtalya ve İstanbul’da birçok konser veren Kula aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Senfoni Orkestrası’nda şef Ramiz Melik Aslanov’un yönetiminde İstanbul, Azerbaycan ve Almanya’da 2015 yılına kadar konserler verdi. Bu süreçte resitallerine devam eden Kula, 2015 yılı Şubat ayında Akbank Sanat Genç Yetenekler konserinde Elgar ve Rachmaninoff yorumlarıyla dikkatleri bir kez daha üzerine çekmeyi başardı. 2016 yılının Ocak ayında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan başarıyla mezun olan Kula, corISTanbul Barok Oda Orkestrası’ndan aldığı davetle İstanbul’da oda orkestrası ve İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’yla konserler vermeye başladı. Bu tarihe kadar viyolonsel sanatçısı Rupert Anthony Thompso, Eldar İskenderov, Erkki Lahesmaa ve Jiri Barta’nın ustalık sınıflarında yer aldı.

Üç yıldır İÜDK bünyesinde hafta sonu kursunda çello öğretmenliği yapan Kula, 2017 yılında Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nda sözleşmeli Viyolonsel sanatçısı olarak çalışmaya başladı. 6. Benyamin Sönmez Çello Festivali’ne davet alarak iki çello performansıyla festivalde yer alan Yasin Kula şı anda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda yüksek lisans eğitimine devam etmekle birlikte, Kartal Belediyesi Sanat Akademisi’nin koordinatörü olarak sanat hayatındaki yükselen başarı ivmesini perçinliyor.

“Çello çok duygu dolu ve insanları diğer enstrümanlara göre daha fazla etki altına alabilen bir sese sahip ve pek tabii bu çalan kişiye göre değişiyor. Düşünün ki icra eden kişi o anı dinleyiciden katbekat daha yoğun yaşıyor. Bu sebeple performans anında profesyonellikten vazgeçmeden, kişisel hırslarımızın eserin önüne geçmesini engellemek durumundayız” diyen deneyimli çellist, piyanist eşi Deniz Kula’yla birlikte sürekli kendini yenileyen repertuarlarla konserler verip turnelere çıkabilme hayalleri kuruyor. “Ve elbette en mühimi, Türkiye’de çok yetenekli çocuklar keşfedilmeyi bekliyor. Bir eğitmen olarak, bu genç sanatçı adaylarının bulunması ve doğru eğitimi alabilmeleri için projeler üretmek ve hayata geçirmek istiyorum” diye ekliyor.

Bu güzel hedefinin ve hayallerinin en yakın zamanda gerçekleşmesi dileğiyle kendisiyle gerçekleştirdiğim bu çok keyifli ve öğretici söyleşiyi sizlerin de beğenisine sunmak isterim:

Müziğe olan ilginiz nasıl ortaya çıktı ve günümüzde geldiğiniz profesyonel rotayı nasıl ve hangi eğitimler ışığında çizdiniz?

Kendimi bildim bileli müziğe ilgi duydum. Küçük yaştan itibaren durmadan müzik dinlerken ritim tutarak melodilere eşlik etmeye başladım. Müzik beni bulunduğum ortamdan uzaklaştırıyor ve hayal kurmama yardımcı oluyordu. İsviçre’den Türkiye’ye dönüşümüz, müzikle olan bağımın daha da kuvvetlenmesine neden oldu çünkü yeni bir ülkeye alışma sürecinde en büyük desteği müzikte buldum. Enstrümanlarla ilk tanışmam, ortaokul yıllarımda arkadaşımın gitarı aracılığıyla oldu. Müziğe duyduğum ilginin, dinlemekten daha fazlası olduğunu fark ederek gitar eğitimi almaya başladım. Bu dönemde birlikte çalıştığım hocam, müziğe yeteneğim olduğunu ve bu alanda öğrenim görmem gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Kocaeli Güzel Sanatlar Lisesi sınavlarına girip kazandım ve böylelikle müzik kariyerim başlamış oldu.

Konservatuar eğitimi çello sanatçılığınıza nasıl katkı sağladı?

Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvar sınavlarını kazandım ancak bu süreç benim için oldukça zorluydu. Çünkü müzik eğitimine konservatuvarda genelde çocuk yaşta başlanıyor. Ben 14 yaşında müzik eğitimi almaya başladım ve sınava girdiğimde, diğer öğrencilerden farklı olarak yalnızca üç yıldır çello çalıyordum. Onlar ise on yıldır bu enstrümanla eğitim alıyorlardı. Aradaki farkı kapatabilmek için lise yıllarım, günde ortalama sekiz saatin altına düşmeden çello çalışarak geçti. Ancak konservatuvarda eğitim almaya başlamanın tek başına yeterli olmadığını anlamam çok zaman almadı. Müziği öğrenmek için çok dinlemek, çok okumak, çok araştırmak, en önemlisi düşünmek ve sorgulamak gerektiğini fark ettim. Sonrasında ise eğitimini aldığınız sanat dalının kendi kültür ve değerleriyle birleşme süreci başlıyor ki konservatuvar eğitimi, bu bahsettiğim öğelerin tamamını aldığınız eğitimlere uygulamanız anlamına geliyor.

2010 yılında ses mühendisliği sertifika programında eğitim aldınız ve bu süreçte müziği bilimsel olarak incelediniz. Bu dönemde yaptıklarınızı biraz daha açar mısınız?

2010 yılında geçirdiğim küçük bir rahatsızlıktan dolayı konservatuvara ara vermek zorunda kaldım ve bu süreçte kullandığım elektro çello bana epeyce ilham verdi. O dönemde yaptığım çalışmalar ve araştırmalarda, müziğin dijital dünyada bize sunacağı yeniliklerin merak uyandırıcı ve cezbedici yönünü keşfettim. Bu sebeple iki yıllık ses mühendisliği programına başlayarak bu alanda eğitim almaya karar verdim. Söz konusu süreçte müziğin analog ve dijital ortamda kayıt ve yapım aşamaları, kullanılan ekipmanlar gibi birçok konuda müziğin bilim dünyasını inceleme fırsatım oldu ve konservatuvara dönüp eğitimime kaldığım yerden devam ettiğim dönemde bu eğitimin çok büyük etkisini gördüm.

Çelloya yeni başlayan çocuk müzisyenler için neler önerirsiniz? Bu enstrümanda yetkinleşmek için nasıl fedakarlıklar ortaya koymalılar? Nasıl bir çalışma metodu izlemeliler?

Öncelikle eğitim alacakları kurumu ve eğitmenlerini büyük bir titizlikle inceleyip seçmelerini öneriyorum çünkü müzik eğitiminde başlangıç en önemli husustur. Tıpkı ağacın yaşken eğilmesi gibi yanlış bir teknikle başlangıç yapmak, ileriki süreçlerde düzeltilmesi çok zor bir probleme dönüşebiliyor. Bir diğer konu ise eğitime başlanıldığı günden itibaren öğrenilen her şeyin düzenli bir şekilde not alınması ve hocanın kontrolüyle haftalık çalışma çizelgesinin uygulanması, hedefe giden yolda büyük kolaylıklar sağlıyor. Benim verdiğim derslerde, genelde veliyi bu eğitim planına ikna etmekte güçlük çekiyorum çünkü eğitime başlayan çocukların büyük bir kısmı zorlanmaya başladığında, doğal olarak eğitime ara vermek veya bırakmak istiyorlar. Bu süreçte velinin tutumu, çocuğun kaderini belirliyor. Genç müzisyenlere önerim, başarıyla sonlanacak hiçbir eğitimin konforlu olmadığı yönünde olacaktır. Zorlanmak size sınırlarınızı ne kadar genişletebileceğinizi gösterir, bu yüzden asla pes etmeyin, aksine daha çok üstüne gidin.

Peki pandemi süreci sizce müzik yapma biçimlerini nasıl değiştirdi / değiştiriyor?

Bildiğiniz üzere, pandemi sürecinden en çok etkilenen sektörlerden biri müzik sektörü oldu. Biz sanatçılar, sahne üzerinde olmadığımız bir yaşam hayal dahi edemezken bunu yaklaşık 15 aydır yaşıyoruz ve bu hepimiz için çok zor bir süreç oldu; olmaya da devam ediyor. Performanslarımızı internet üzerinden evimizde veya izole edilmiş bir sahnede gerçekleştiriyoruz. Bu durum, enstrümandaki tonunuzun değişmesine bile sebep olabiliyor ki bunun ne denli mühim olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Çünkü icra ettiğiniz eserde ses, her ne kadar size evinizde iyi duyulsa da online veya video performansınızda, halihazırda evde bulunan ekipmanlarınızın etkisiyle karşı tarafa olması gerektiği gibi iletilmiyor. Dolayısıyla performans sahibi, ne yazık ki bu duruma alışarak ses ve tonunu bulunduğu ortamla birlikte, ekipmanın performansına göre ayarlamaya başlıyor. İsteyin ya da istemeyin; alternatif olmadığı için sürece ayak uyduruyorsunuz.

İlham aldığınız çellistleri öğrenebilir miyim?

Mistislav Rostrapovich, Daniil Shafran, Jaqueline du Pre, Truls Mork, Alisa Weilerstain, Mischa Maisky’i sayabilirim.

Çello çalarken yapılmaması gereken hatalar hangileri sizce?

Bildiğiniz üzere, çello büyük bir enstrüman ve çalarken kontrolü oldukça zordur. Çalmadan önce kaslarınızı çok iyi ısıtmanız gerekiyor aksi takdirde ileriki zamanlarda kronik kas ağrılarınız olabilir. Çello çok duygu dolu ve insanları diğer enstrümanlara göre daha fazla etki altına alabilen bir sese sahiptir ve pek tabii bu çalan kişiye göre değişir. Düşünün ki icra eden kişi o anı dinleyiciden kat be kat daha yoğun yaşıyor. Bu sebeple performans anında profesyonellikten vazgeçmeden, kişisel hırslarımızın eserin önüne geçmesini engellemek durumundayız. Bir diğer konu ise beslenme, çünkü çalışma veya performans öncesi vücudunuza aldığınız her şeye dikkat etmek zorundasınız.

Peki çelloya en çok yakışan eşlikçi enstrüman hangisi?

Ben, en iyi enstrümanın piyano olduğunu düşünüyorum; fakat bu aslında besteciye de bağlı, zira besteci öyle bir eşlik partisi yazar ki davulla bile harika tınılar yakalayabilirsiniz.

Oda orkestraları ve senfoni orkestralarıyla konserler veriyorsunuz. Peki bu iki orkestra biçimi arasında nasıl farklar var ve çellonun sesi ikisinde nasıl farklı bir havaya bürünüyor?

Senfoni veya oda orkestrasında çalmak aslında birbirine yakın şeyler çünkü ikisinde de ekip olarak icrada bulunuyorsunuz. Senfoni veya orkestrada çaldığınız zaman enstrüman tonunuz, vibratolarınız hatta nefesleriniz bile grubunuzla aynı olmalı çünkü sahnede bir bütün halinde olmanız gerekiyor. Tek bedene bağlı çok başlılık gibi… Fakat sahnede kişi sayısı, konser salonu, grubun konumu veya icra edilen esere göre bu ayarlamalar her zaman değişir.

Çalış biçiminizde mükemmeliyete varmak için neler yaparsınız?

Bana göre kendisini bilen, enstrümanına gerçekten hâkim olan her icracı hiçbir zaman mükemmeliyete varamayacağının farkındadır. Çalışırken veya çalarken gittiğiniz yolun size katığı derinlik ve bilgi birikimi dahi yolunuza devam etmek için büyük bir motivasyondur. Sanatınızda ne kadar derinleşirseniz, o kadar okyanustaki bir damladan ibaret olduğunuzu anlamaya başlarsınız. Bu durum kanımca sanatçının mükemmeliyete ulaşmasını daha fazla teşvik ediyor.

Birçok değerli sanatçının ustalık sınıfında yer aldınız. Peki halen aklınızda kalan birkaç öğütlerinden söz eder misiniz?

Katıldığım ustalık sınıflarında deneyimlediklerimden bahsetmek yerine hepsinden hareketle ulaştığım bir öğretiden bahsetmek isterim:

İyi bir performansa ulaşabilmek, sanatçının, aklı, kalbi ve kullandığı enerji arasındaki dengeyi doğru kurabilmesi ile mümkün olur.

Yurtdışında çok fazla ülkede konserler verdiniz. Akustiği, mimarisiyle sizi en çok etkileyen konser mekânı hangisi oldu?

2013 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Senfoni Orkestrası olarak davet aldığımız Almanya’nın Bonn şehrindeki Beethoven Festivali’nin yapıldığı konser salonu benim için unutulmazdı.

Türkiye’de sizce çello yeterince bilinen bir enstrüman mı, neden?

Türkiye’de çello esasen pek çok müzik tarzında sıklıkla kullanılan bir enstrüman. Çelloyu her türlü müziğin içine rahatlıkla entegre edebilirsiniz ama genellikle gizli kahraman olarak kalır, çok fazla ön plana çıkmaz. Ülkemizde klasik müzik çok fazla ilgi görmediği için çello da hep gizli bir kahraman olarak kaldı. Fakat sosyal medyanın yaygınlaşması her şeyi daha da kolay hale getirdi, dolayısıyla çellonun da insanlar tarafından daha fazla tanınmasına sebep oldu.

Repertuarınızda mutlaka yer alan parça ve / veya kompozitör hangisidir?

S. Rachmaninoff, J.S. Bach, J. Brahms ve L. Van Beethoven benim için vazgeçilmez bestecilerdendir diyebilirim.

Size göre müzik tarihinde yazılmış en güzel çello konçertosu hangisi?

Düşünün ki aşçısınız ve size bir soru geliyor; sizce dünyanın en güzel yemeği hangisi? Demek istediğim bu benim için çok zor bir soru. Eserlerin çoğu çok güzel ama yorumcu bu eserlere hayat katan asıl kişidir. Yeri geliyor bir çellist, daha önce çok beğenmediğim bir konçertoyu inanılmaz bir ustalıkla yorumluyor ve sizin esere bakış açınız değişiyor. Bu sebeple kişisel beğeniler her daim değişebilir ama yine de bir cevap vermem gerekirse, A. Dvorak’ın Si minör Çello Konçertosu diyebilirim.

Eğitim hayatınız boyunca herhangi bir kurumsal destek mekanizmasından yararlandınız mı?

Hayır yararlanmadım.

Elgar ve Rachmaninoff yorumlarınızı bu denli özel kılan nedir? Örneğin bu iki kompozitör zaman tünelinden günümüze gelse, sizin çalış biçiminiz hakkında neler söylerdi?

2004 yılında, ilk çelloya başladığım zamanlarda CD veya DVD kayıtları vardı ve benim harçlığımı biriktirip aldığım ilk kayıt Jaqueline du Pre’nin 6 CD’lik bir albümüydü. Birinci CD’yi taktığınızda ilk eser Elgar Çello Konçertosu’dur. Dolayısıyla ilk dinlediğim çello eseridir ve tabii ki benim için çok özel bir yeri vardır. Bir de Benyamin Sönmez’i ilk dinlediğimde Rachmaninoff’un ‘Vocalise’ adlı eserini çalıyordu ve beni çok etkilenmişti. Bu iki eser, çello kariyerimde bana uzun saatler enstrüman çalışmayı çekilebilir hale getiren parçalardır. Eğer bu iki besteci zaman tünelinden geçip günümüze gelse, benim çalış biçimim hakkında söylediklerini duyamadan muhtemelen çoktan heyecandan bayılmış olurdum…

Son olarak, yakın döneme dair hedefleriniz ve projelerinizi öğrenmek isterim.

Sevgili eşim Deniz Kula’yla ki kendisi piyanisttir; hedefim, birlikte sürekli kendini yenileyen repertuarlarla konserler verip turnelere çıkabilmektir. Ve elbette en mühimi, Türkiye’de çok yetenekli çocuklar keşfedilmeyi bekliyor. Bir eğitmen olarak, bu genç sanatçı adaylarının bulunması ve doğru eğitimi alabilmeleri için projeler üretmek ve hayata geçirmek istiyorum.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s