
Geçtiğimiz ay TRT Radyo 3’te gençlere yönelik bir müzik programında dinleme fırsatı bulduğum ve yeteneğiyle beni çok etkileyen besteci ve piyanist Görkem Ağar çok güçlü bir müzik eğitimi geçmişinden geliyor ve şu anda yapmakta olan yüksek lisansıyla birlikte müzik sektöründeki değerli katkılarına kartopu gibi giderek büyüyen bir şekilde devam edecek. İlk olarak 6 yaşında ailesinin yönlendirmesi ile başlamış müzik eğitimi Görkem Ağar’ın ve o yaşta hiç sevmemiş piyanoyu, derhal de bırakmış. Ama aradan geçen dört yılın ardından okulda başlayan müzik dersinin de etkisiyle ailesinden kendisini tekrar kursa göndermesini istemiş ve herşey o yaştan itibaren hızlı ve kararlı adımlarla hedefe yönelmiş.
18 yaşında iken İngiltere Kraliyet Müzik Okulları (ABRSM) kurumundan diplomasını alması, Görkem Ağar’ın İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na girmesinin de önünü açtı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarında Piyano Performansı ve İTÜ MİAM’da Müzik Kompozisyonu’nu okumasının yanı sıra İTÜ Endüstri Mühendisliği mezunu olan Ağar, kendi bestelerini ve düzenlemelerini anlatılı-konser tarzında seslendirdiği onlarca konser verdi. Bu konserler İstanbul, İzmir, Denizli ve Recife’de (Brezilya) gerçekleşti.
Besteleri deneysel elektronik müzikten senfonik film müziklerine dek uzanan geniş bir yelpazede yer alan genç bestecinin 2019 yılının Mart ayında piyano besteleri ve düzenlemelerinden oluşan, 12 parçalık ilk albümü “Evde” yayınlandı. Ağar örneğin bu albümdeki ‘Reflections no.1 Gözde’ isimli parçasını, kız kardeşine ithafen yazdı ve esere onun karakterini yansıtmaya çalıştı.
2020 yılında ise, ilk elektroakustik müzik parçası “Roma” ve solo piyano EP’si “Time” yayınlandı. Kariyerine besteci, piyanist ve aranjör olarak devam eden Görkem Ağar, eğitimini Ghent Kraliyet Konservatuarı’nda (KASK) film müziği kompozisyonu yüksek lisansı yaparak sürdürüyor.
Başarılarıyla önümüzdeki dönem ismini çok daha fazla işiteceğimize inandığım Görkem Ağar’la müzik geçmişi, bugünü ve gelecek planlarına dair bir söyleşi gerçekleştirdik:
İlk başta altı yaşında piyano ile yıldızlarınızın uyuşmamasının ardından on yaşında gerçek tutkunuzun piyano olduğuna karar vererek ona geri döndünüz. Bu kararınızı, yöneliminizi motive eden ne oldu?
İlköğretim 4. sınıfta müzik dersinin başlamasının ardından temel bilgileri hala unutmadığımı fark ettim. Yeni bir çevrede ilk defa müzik ilgimi çekti. Bir akşam müzik kitabındaki bütün parçaları piyanoda çalmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sonrasında ailemden beni yeniden kursa göndermesini istedim, kırmadılar.
Piyanoya ek olarak kompozisyon okudunuz. Bu iki alan sizce birbirini bir piyanist açısından nasıl besler? Beste yapma isteğiniz ilk olarak nasıl ortaya çıkmıştı?
Piyanoya 10 yaşında yeniden başladığım zamanlardan beri beste yapmaya ilgiliyim. Kendi kendime yeni melodiler ve eşlikler bulmayı denerdim. Bestecilik alanında ilerlemek müzik analizi ve müzik teorisinde de ilerlemeyi gerektiriyor. Bu da hem yorumun bütünlüğünü hem de parçaları deşifre hızınızı geliştiriyor.
Eğitim hayatınız boyunca herhangi bir burstan yararlandınız mı?
Yurtdışında yalnızca 2020 Eylül ayından beri eğitim görüyorum, herhangi bir burs almıyorum.
Anlatılı konserler giderek yaygınlaşıyor hem ülkemizde hem de yurtdışında. Bunun sebeplerini neye bağlarsınız?
Dinleyiciler ile daha yakın bir ilişki kurulabiliyor bu sayede. Bu da konseri hem farklı hem de daha dolu bir etkinliğe dönüştürüyor.
Senfonik film müzikleri de hazırlıyorsunuz. Bu projelerinizden biraz söz eder misiniz?
Şu an kısa filmler için müzikler yazıyorum. Bu müziklerin bazıları da büyük orkestralar için yazılıyor. Eserleri okuduğum konservatuarın stüdyosunda kayıt altına alıyoruz.
Ederlesi ve Ah Bir Ataş Ver’in piyano yorumlarınız çok ses getirdi. Bu iki eserin sizin açınızdan önemi neydi?
İkisi de çok sevdiğim folk müzik kökenli müzik parçaları. Ederlezi Goran Bregoviç’in derleyip Çingenelerin Zamanı filminde kullandığı bir film müziği haline gelmiş, ben de ilk olarak orada duymuştum. Ah Bir Ataş Ver’i her duyuşumda tüylerim diken diken olur. Ege yöresine ait derin bir türkümüz.
İlk albüm fikriniz nasıl ortaya çıktı ve müzik çevrelerinden nasıl bir tepki aldı? Sanki pandemiyi tahmin edercesine ismi de “Evde” olmuş.
Evde’nin ismi kurucusu olduğum Evde Konser organizasyonundan geliyor. Evlerde konser verip eğitimle ilgili kuruluşlara destekler topladığımız konserler verdik. Bu konserler ile şekillenen repertuarımın kayıt altına alınmış hali diyebiliriz.
Belçika’daki müzik eğitimini Türkiye’den farklı kılan özellikler sizce nedir?
Çok büyük bir farklılık gördüğümü söyleyemem. Basitçe anlatmam gerekirse, Belçika’da bireysel çalışmalar biraz daha önemli. Projeleri kovalayıp, hocalara çalışmalarınızı sunduğunuz ölçüde geri bildirim alıp gelişiyorsunuz.
Bir besteci olarak şu ana dek kariyerinizde yaşadığınız en büyük zorluk ne oldu?
Edindiğim tecrübeler bir sonraki çalışmalarımı daha da ileriye taşıdığı için zorluk olarak adlandırabileceğim bir tecrübem yok.
Peki yaptığınız ve en çok gurur duyduğunuz girişim / eser / performans ne oldu?
Her zaman en son yaptığım işleri daha çok beğeniyorum. Umarım böyle kalmaya devam eder.
Favori kompozitörleriniz ve piyanistleriniz hangileri?
Yaşayan besteci ve piyanistlerden bahsedeceksek: John Adams ve Martha Argerich…
Bir besteci olarak sizin “başarı” tanımınız nedir?
Her besteci yazmak istediği müziği yazdığı ölçüde başarılıdır.
Peki yarışmalar konusundaki tavrınız nedir? Birçok müzisyen yarışmaların mantığının hatalı olduğunu ve estetik değerlerin bu şekilde kıyaslanamayacağını düşünüyor. Siz ne dersiniz? Avrupa’da yarışmalar bu endişeler ışığında değişikşekillere bürünüyor mu?
Bestecilik yarışmalarının kalıbın dışında düşünebilen bestecilerin göz önüne çıkarılabilmesi anlamında doğru buluyorum. Tabii müzikal değerlerden ziyade ticari amaçlarla gerçekleşen yarışmalar da maalesef oldukça yaygın.
Pandemi sizce dünya çapında müzik yapma biçimini ne yönde değiştirdi?
Hepimizin de görebildiği gibi performanslar canlı yayınlar ve ev konserlerine evrildi. Müzik prodüksiyonuna da ciddi bir talep var özellikle genç nesilden.

Bir şansınız olsa sahnede kiminle çalmak isterdiniz ve neden?
İbrahim Maalouf. Müthiş bir trompet virtüözü…
Peki müzik tarihinde sizi en çok yansıtan dönem hangisi ve neden?
Çağdaş dönem. Çünkü her gün yeni bir müzik duyma imkanımız var.
Klasik müzik dışında sizi tanımlayan, kendinizi bulduğunuz müzik türü hangisi?
Birçok müzik türü var aslında: Bebop, Progresif Rock, Progresif House aralarından bazıları
Bir yorumcunun bir besteyi seslendirişi sizi ne zaman etkiler? O yorumcuyu sizin için özgün kılan özellikleri ne olmalı?
Tutarlı bir biçimde estetik bir yorum sunması beni en çok etkiler sanırım…
Peki sahnede piyanonuzla baş başa kaldığınızda neler hissediyorsunuz?
Biraz heyecan, gerisi çalış keyfi!
Belçika’da yaşamak müzik biçiminizi ne yönde değiştirdi? Şu anda okuduğunuz üniversite alanında nasıl bir yere sahip?
Şu an okuduğum konservatuar çağdaş müziğe odaklanan bir okul. Ben de burada okumaya başladığımdan beri çağdaş müzikle daha iç içeyim.
Şu ana kadar sizi en çok büyüleyen konser mekanı hangisi oldu ve neden?
Henüz olmadı ancak Londra Royal Albert Hall’de bir konser izlemek istiyorum.
Beste yaparken fiziksel olarak nasıl bir ortam tercih edersiniz?
Bilgisayarım ve piyanom yeterli.
Türkiye’de konserler veriyor musunuz, yakın dönem planlarınız var mı?
Pandemi başından beri Türkiye’de konser vermedim. Olanaklar tekrar eski haline dönebilirse sahnelere dönmek beni çok mutlu eder.
Türkiye’de klasik müziğin ve besteciliğin gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son yıllarda özellikle çağdaş müzik alanında çok başarılı genç besteci tanıdıklarım ve arkadaşlarım var. İstanbul, Avrupa’nın sayılı çağdaş müzik ve çağdaş sanat merkezlerinden biri haline gelmeye başladı.
Yakın döneme dair hayalleriniz, projeleriniz nelerdir?
Öncelikle yüksek lisansımı başarıyla bitirmek. Sonrasında en sevdiğim işi yapmaya yani besteler yapıp müzik üretmeye devam etmek istiyorum.