
24 yaşındaki genç çellist Sinem Karasu, 8 yaşında başladığı piyano eğitiminden sonra kalbinin aslında çellonun yaylarında attığını fark ederek Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı viyolonsel bölümüne geçiş yaptı ve o andan itibaren çok nitelikli bir eğitmen kadrosu sayesinde içindeki yeteneği dışarı notalarla birlikte aktardı.
Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası, Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası, Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası, Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, Türk Yunan Gençlik Orkestrası, Antalya Senfoni Orkestrası, Hochschulorchester Frankfurt am Main ve Junge Deutsche Philharmonie Orkestrası ile gerek grup şefi olarak, gerek katılımcı olarak yurt içi ve yurt dışında prestijli konser salonlarında konserler verdi. Hochschulorchester Frankfurt am Main ve Junge Deutsche Philharmonie Orkestrası’nda yer almak genç çellist için çok büyük bir deneyim oldu ve bu orkestranın repertuarında yeni müziğe öncelik verilmesi, onun bu alandaki eksikliklerini kapatması açısından büyük bir katkı sundu.
Karasu ayrıca Maria Kliegel, Peter Bruns, Christof Henkel, Şölen Dikener, Tilmann Wick, Peter Maintz, Dorino Laro, Dimas Moreno Montor Eduardo Gonzales, Erkki Lahesmaa, Johannes Moser, Jonathan Weigle, Alexander Gebert, Peter Horr ve Macondo Chambers Players ile ustalık sınıflarına katıldı.
Karasu, 2019 yılında İKSV Yarının Kadın Yıldızları projesi destek fonundan yararlanmaya da hak kazandı ve bu proje kapsamında İstanbul Müzik Festivali’nde konser verdi. 2016-2017 yılları arasında Trieste’de Conservatorio Giuseppe Tartini Konservatuvarı’nda Erasmus programı ile okuma hakkı kazanması ve bu eğitimi süresince viyolonsel eğitimine Prof. Pietro Serafin ile, oda müziği çalışmalarına ise Romolo Gessi ve Fabio Pirona ile devam etmesi ona viyolonsel ve oda müziğine dair çok daha geniş bir vizyon kattı ve yurtdışında okuma hayallerinin temelini oluşturdu.
2018 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan Yüksek Şeref Öğrencisi olarak mezun olan Karasu, aynı yıl Frankfurt Müzik ve Performans Sanatları Üniversitesi’nin sınavını kazanarak Prof. Jan Ickert’in sınıfına Master öğrencisi olarak kabul edildi. Jonattan Aner, Hansjacob Staemmler, Tim Vogler ve Angela Merkle ile oda müziği çalışmaları yaptıktan sonra genç çellist, 2021 yılında Frankfurt Müzik ve Performans Sanatları Üniversitesi Prof. Jan Ickert’in viyolonsel sınıfından mezun oldu.
Karasu’ya sahneye viyolonseliyle günler belki de haftalar süren yoğun bir çalışmanın ardından çıktığında neler hissettiğini sorduğumda ise yanıtı tüm duruluğu ve gerçekliğiyle insanın içine işliyor: “Sahnede çellom benim yerime konuşuyor. Enstrümanıma olan tutkumu, hikayelerimi ve hissettiklerimi müziğimle ifade ederek dinleyicilerle paylaşmak beni mutlu ediyor. Hissettiklerim beni gerçeklerden uzaklaştırarak hayal dünyama götürüyor. Konser sonunda kopan o alkışları ise disiplinli çalışmalarımın ödülü olarak görüyorum.”
Peki Karasu’nun yakın dönem hayalleri ne? Almanya’da bir Akademi Orkestrası deneyimi olmasını ve kalıcı bir oda müziği grubu olmasını istiyor ve şu an bu doğrultuda çalışıyor. Maddi açıdan destek alabilirse de Almanya’da oda müziği üzerine tekrar yüksek lisans yapmayı hedefliyor. Bu değerli çellistimizi tanımanız için bu söyleşinin çok güzel bir fırsat sunacağına eminim:
Piyano dersleriyle notaları tanıyıp konservatuarda viyolonsele yönlendirilen bir müzisyensiniz. Aklınız piyanoda kaldı mı ilk başta? Viyolonseli ilk gördüğünüzde samimi olarak neler hissettiniz?
Açıkçası piyanoya hobi olarak başlamıştım ve piyanist olmak hiçbir zaman hayalim olmadı. Viyolonselin sesini ilk duyduğumda ise aşık oldum ve hayatımın geri kalanında bana hayat arkadaşı olacağını hissettim diyebilirim.
En çok beğendiğiniz çello sanatçıları kimler?
Farklı stiller de dinlemeyi sevdiğim bir çok müzisyen var. Ama tabii ki istisna yaparsak benim için Steven Isserlis, Truls Mork ve Peter Wispelwey‘nin yeri çok ayrı.
Yerli ve yabancı orkestralarda çok erken yaşlardan itibaren yer aldınız. Peki, Hochschulorchester Frankfurt am Main ve Junge Deutsche Philharmonie Orkestrası’nda yer almak nasıl bir duyguydu? Size neler kattı?
Benim için harika deneyimlerdi. Müthiş bir çalışma temposu, disiplin ve çok iyi müzisyenlerin bir araya geldiği orkestralardı ve çok keyifli projelerde yer almamı sağladı. Farklı şefler ve viyolonselcilerle çalışmak ise büyük bir avantaj oldu benim için. Repertuarlarda yeni müziğe olan öncelik dikkatimi çekmişti. Türkiye’de orkestralarda çok fazla yeni müzik eserleri çalınmamasından kaynaklı eksikliklerim olduğunu hissedebiliyordum. Frankfurt Ensemble Modern viyolonselcileri ile birlikte çalışma ve çalma fırsatı bulduktan sonra yeni müzik tekniğini çok daha iyi anladım. Junge Deutsche Philarmonie Orkestrası ile ilk kez İngiliz şef olan Sir George Benjamin ile çalışma fırsatı buldum ve konserimizin Frankfurt Oper binasında olması beni ayrıca heyecanlandırdı. Bir haftanın getirdiği yorgunluğu atmanın en güzel yolu olan bu inanılmaz kalabalık, heyecanlı ve coşkulu konserde yer almak çok büyük bir gurur ve mutluluk kaynağıydı benim için.
Peki sahnede neler hissediyorsunuz?
Sahnede çellom benim yerime konuşuyor. Enstrümanıma olan tutkumu, hikayelerimi ve hissettiklerimi müziğimle ifade ederek dinleyicilerle paylaşmak beni mutlu ediyor. Hissettiklerim beni gerçeklerden uzaklaştırarak hayal dünyama götürüyor. Konser sonunda kopan o alkışları ise disiplinli çalışmalarımın ödülü olarak görüyorum.
Şu ana kadar yararlandığınız burslar ve destek mekanizmaları hangileri? Bunlar sizin müziğinize, eğitiminize nasıl bir katkı sağladı?
İKSV’nin Yarının Kadın Yıldızları Projesinden yararlanmaya hak kazanarak İstanbul Müzik Festivalinde konser verdim. Çok kapsamlı olan bu Festivalde yer almak benim için önemli bir deneyim oldu. Aynı zamanda okulum (HfMDK) bir çok kez burs yardımında bulundu. Bunun dışında Almanya’da farklı şehirlerde çello ensemble, oda müziği ve orkestra konserlerinde çalma fırsatı buldum. Euro kurunun çok yükseldiği bir dönemde yüksek lisans eğitimim için Almanya’ya gittim ve bu durum tabii ki ailemi maddi açıdan zorladı. Bu aldığım burslar ve verdiğim konserler Almanya’da kalarak yüksek lisans eğitimimi bitirmeme yardımcı oldu.
Genellikle kalın bir erkek sesine benzetseler de siz çelloyu hangi sese daha yakın görüyorsunuz?
Çellonun çok eşsiz bir tınısı var benim için. Bu nedenle çellonun sesine yakın gördüğüm, bana aynı hissiyatı ve huzuru veren herhangi bir ses yok.
Şu ana kadar cello çaldığınız veya çalmayı hayal ettiğiniz en sıradışı yer neresi?
Benim için büyük konser salonlarının yanı sıra kiliseler de çalmak ta çok büyük bir mutluluk kaynağı. Beni kilisenin akustiğinin yanı sıra mimarisi de çok etkiliyor. Notre Dame Katedralin’de Bach çalmayı çok isterdim.
Bu zamana dek çaldığınız ve size en çok etkileyen konser salonu hangisi oldu?
Cem Mansur yönetiminde Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası ile Prag Smetana Hall’ da konser verme fırsatımız olmuştu. Bu salon beni mimarisi ve akustiğiyle derinden etkilemişti. Bunun dışında geçen sene Junge Deutshe Philarmonie ile Frankfurt Oper’ da verdiğimiz konserin beni etkileme sebebi ise o güne dek dünyaca ünlü solistleri o sahnede birçok kez izlemem ve hayalimde bir gün o sahnede bulunmak istememdi. Bu hayalimi gerçekleştirdiğim an hissettiklerim paha biçilemezdi.
2016-2017 akademik yılında Trieste’de Conservatorio Giuseppe Tartini Konservatuvarı’nda Erasmus programı ile okuma hakkı kazandınız ve bu eğitimi süresince viyolonsel eğitimine Prof. Pietro Serafin ile oda müziği çalışmalarına ise Romolo Gessi ve Fabio Pirona ile devam ettiniz. 2021 yılında Frankfurt Müzik ve Performans Sanatları Üniversitesi Prof. Jan Ickert’in viyolonsel sınıfından mezun oldunuz ve yurtdışında seçkin eğitim alan şanslı müzisyenler arasındasınız. Peki sizce olanakları dahilinde gençlerin yurtdışı deneyimi olması, müziklerine nasıl bir katkı sağlar?
Bence ufkunu genişletmek isteyen her müzisyenin yurt dışı deneyimi olmalı. Farklı bir kültür, dil öğrenmek ve orada yaşayan insanlarla bir diyaloğunuzun olması günlük hayatınızı, düşüncelerinizi, hareketlerinizi etkiliyor ve bu doğal olarak yaptığınız müziğe de yansıyor. Örnek vermem gerekirse her ne kadar Türkiye’de Bach’ın Viyolonsel Süitlerinin tamamını bitirsem de müziğini Almanya’ya gittikten sonra daha iyi anladım ve çok farklı şekilde icra etmeye başladım.
Oda müziği çalışmalarında da oldukça aktifsiniz. Viyolonselinizi orkestrada çalarken hisleriniz, oda müziği sırasındaki hislerinizden farklı oluyor mu?
Tabii ki! Oda müziğine olan ilgim Trieste Giuseppe Tartini Konservatuvarı’nda arttı. Bir dönem içerisinde dört farklı grup ile o zamana kadar çaldığım eserlerin iki katı repertuarım oldu. Yaylı Quartet ve Piyano Trio çalmak en büyük zevklerimden! Oda müziğinde beraber müzik yaptığımız anların yanı sıra solist olduğumuz anlar da oluyor. İşte bu noktada orkestradan ayrılıyor benim için. Ancak hissettiklerim birbirinden farklı olsa da asla vazgeçmeyeceğim farklı anlar yaşatıyorlar bana.
Pandemi sonrasında sahneye çıktığınızda nasıl duygular içerisine gireceğinizi öngörüyorsunuz? O gün rüyalarınıza giriyor mu?
Açıkçası pandemi süresince az seyircili de olsa Almanya’da çokça solo ve oda müziği konseri verme fırsatı elde ettim. Tabii ki eski konserlerin verdiği hazzı vermedi. Maske ve mesafeli oturma düzeni ile müzik yapmak ise bir hayli zordu. Beklediğim ambiyans ve coşku sadece hayalimde olanla kaldı. Ama tabii ki sahneden uzun bir süre ayrı kalmak zorunda kalmadığım için şanslı hissediyorum! Umarım en kısa sürede tekrar eski günlerdeki gibi dolu dolu konserler verme şansı elde ederiz.
Son olarak, yakın döneme dair hayallerinizi ve projelerinizi öğrenmek isterim.
Almanya’da bir Akademi Orkestrası deneyimim olmasını istiyorum ve şu an bunun için çalışıyorum.Bunun yanı sıra kalıcı bir oda müziği grubum olmasını çok istiyorum. Festivallere, yarışmalara katılmak, farklı ülke ve şehirlerde olabildiğince fazla konser vererek yaptığımız müziği daha fazla dinleyiciyle buluşturmak hayalim. Maddi açıdan destek alabilirsem Almanya’da oda müziği üzerine tekrar yüksek lisans yapmayı hedefliyorum.
Bu keyifli röportaj için çok teşekkürler.