
Henüz on yedi yaşında, ama Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen caz sanatçılarıyla aynı sahneyi paylaşmış, onlarla tanışmış. Hakan Başar, Türkiye’nin en genç caz piyanisti olarak uzun zamandır isminden çok güzel şekilde söz ettiriyor. “Hakan’ı ben yetiştirdim ama sizin Hakan’la uzun bir yolculuğunuz var” diyerek hepimize çok önemli bir sorumluluk yüklemiş olan caz gitaristi bir babanın belki de kariyerindeki en önemli eseri kendisi… “Dün yok bugün var ve 7/24 hazır olmalısın” diyerek onu hep daha zor bir aşamaya alıştıran babası, mükemmeliyetçiliği sayesinde Hakan Başar’ın bu alanda ilerlemesinde büyük katkı sağladı.
Sekiz yaşından beri caz piyano alanında çalışan, bir yandan da caz CD’lerinden oluşan oldukça derinlikli bir arşiv oluşturan Hakan Başar, repertuarında Bebop, Postbop, Fusion, Avant Garde Jazz türlerine ağırlık veriyor. İlk konserini ise, henüz on yaşında iken 5. Pera Müzik Festivali’nde verdi. Ferit Odman, İmer Demirer,Engin Recepoğulları, Kağan Yıldız’la çalan Hakan, Chick Corea, Ron Carter ile tanıştı ve ustalık sınıfına katıldı, Hub Art Special Edition Single‘da Jimmy Haslip ve Will Kennedy ile beraber çaldı.
Caz piyanisti yetiştirmeye yönelik spesifik bir eğitim verilmeyen Türkiye’de ne yazık ki Hakan Başar gibi üstün yetenekli çocuklar ailelerinin yönlendirmesi ve kendi çalışmaları sonucunda bir yere gelebiliyorlar. Hakan’ın en çok özlemini çektiği ise, yurtdışı konserleri; zira orada çok fazla tecrübe edindiğini kaydediyor. Hakan hem dünyadaki caz trendlerini, yeni grupları çok yakından takip ediyor, hem de alanının en iyisi olma yolunda çok erken yaşlardan büyük fedakarlıklarla sıkı bir çalışma disiplini içerisinde yetişiyor. Yaşının çok ötesinde bir eğitimi ve hayalleri olan, ama hayallerini gerçekleştirme kapasitesini de her cümlesinde ortaya koyup çok olgun bir müzisyenle konuştuğumuzu hissettiren üstün yetenekli bir caz piyanisti Hakan. Kendisini, böylesine özel bir alanda böylesine erken bir yaşta ilerlemeye yönelmiş olan Hakan’ı Türkiye’de çok daha geniş kitleler tanımalı ve sahiplenmeliydi; bunu hepimizin bir eksikliği ve hatası olarak görüyorum. Halihazırda Pera Güzel Sanatlar Lisesi’nden eğitim bursu var Hakan’ın ama Amerika’daki The Juilliard, The New School vb. okullardan biri için herhangi bir burs alınmadı.
George Benson’la birlikte çalma hayalleri kuran, “Tribute to Michel Petrucciani“, “Tribute to Oscar Peterson & Keith Jarrett” gibi önemli projelerde yer alan, İstanbul Caz Festivali’nde ve Londra Caz Festivali’nde sahne alan, On Top Of The Roof albüm parçaları dünyanın en önemli caz radyolarından biri olan Jazz FM’de uzun süre çalınan, ilk sahne deyimlerini babasının orkestrasında dünyaca ünlü markaların kurumsal eventlerinde kazanan, “klasik müzik mükemmeliyet, caz ise tam bir özgürlük hissi” diye tanımlayan Hakan, bu başarısına rağmen şu ana dek sürdürülebilir şekilde herhangi bir eğitim bursundan yararlanamadı.
Sıradışı çizgisi, büyük yeteneği, caz bilgisi ve kendine güveniyle sizi oldukça şaşırtacağına ve kendisine hayran bırakacağına inandığım bu genç yeteneği takdimimdir:
Caz piyanistliği, yaşıtların arasında çok sık rastlanmayan bir kariyer yolu. Hatta, ilk konserini on yaşında vererek Türkiye’nin en genç caz piyanisti olarak tanındın. Bu alanda derinleşmeye nasıl karar verdin? Babanın da bir caz gitaristi olması sebebiyle evde caz müzik eşliğinde büyümüş olduğunu tahmin ediyorum.
Bu tamamen bir şans diyebiliriz. Babamın bu müziği çok sevmesi ve bizzat ilgilenmesi dolayısıyla benim de ilk tanıdığım müzik türü caz oldu. 3-4 yaşlarında bu müziğe karşı ilgim ve yeteneğim olduğu anlaşılmasına rağmen şartların oluşması için 8 yaşına kadar bekledim.
Çok kısa süren 1-2 özel ders ve uygun hoca arayışları istediğimiz gibi sonuçlanmayınca biz kendi başımızın çaresine baktık. “Junior Hanon” ile başlayan yolculuk sırasıyla temel “Jazz Piano” müfredatı ile devam etti. Bunların içinde Noah Baerman,Bill Cunliffe,Jebb Patton,Clare Fisher, Walter Norris ve Oscar Peterson Jazz Exercises en çok faydalandığım kitaplar. Tabii müzik dinlemek de gelişimin önemli bir parçası oldu ve hiç ihmal etmedim. Bir yandan da caz CD’lerinden oluşan güzel bir arşiv de oluşturuyorduk.
Bir sonraki aşamada ise Michel Petrucciani, Oscar Peterson, Keith Jarrett, Kenny Barron, Hank Jones,Bill Evans,Tommy Flanagan, Sonny Clark, Art Tatum, Scott Joplin, Chick Corea, Thelonious Monk, McCoy Tyner,Herbie Hancock vb. örnek aldığım ilk isimler oluyordu.
Babamın da cazla direkt olarak ilgilenmesi benim için işlerin yürümesi açısından büyük bir kolaylıktı. Evde müzik konuşabileceğim birinin olması da yalnızlık çektirmiyordu. Ayrıca zor beğenen biri olması da benim ilerlememde önemli rol oynamıştır. Müzik konusundaki değerlendirmeleri son derece tarafsızdır. Performanslar konusunda da her zaman “Dün yok bugün var ve 7/24 hazır olmalısın.” der.
Michel Petrucciani, caz piyanistleri arasında çok özel bir konuma sahip. Senin kendisine dair duygularını öğrenmek isterim. En çok hangi eserini çalmaktan hoşlanırsın?
Evet, müzikleriyle ilk tanıştığım caz piyanisti Michel Petrucciani. Bu zor müziğe oldukça erken yaşta başlama şansı buldum. İlk zamanlar için daha anlaşılabilir ve dinlemesi daha eğlenceli parçalara sahip Michel Petrucciani de benim için bir başlangıçtı ve ilk çaldığım parçası ise “Looking Up” oldu.
12 yaşında İstanbul Caz Festivali kapsamında konser verdin. Repertuarında hangi eserler vardı? Heyecanlanmış mıydın, yoksa tamamen doğal mı gelmişti?
Oscar Peterson, Keith Jarrett ve Michel Petrucciani parçaları ve caz standartlarından oluşan bir repertuarla konserde yer aldık. Tabii ki heyecan oldu.
Yer aldığın belli başlı konserlerden ve aldığın ödüllerden kısaca söz eder misin? Özellikle yurtdışı konser deneyimlerinin sana neler kattığını öğrenmek istiyorum.
Yer aldığım konserleri hakanbasar.com/EVENT sayfasından görebilirsiniz. Pandemi nedeniyle yurt dışı konserleri maalesef fazla ilerleme kaydedemedi. Ancak London Jazz Festival açılış konserinin beni çok mutlu ettiğini söylemeliyim. Deneyimler ise sadece sahne değil tüm yolculuk ve hareket kabiliyeti olarak değerlendirilebilir. Özetlersek; her zaman çok hızlı olmalı ve kimseye vakit kaybettirmemelisiniz.
Cazın en çok hangi türünü seviyorsun ve repertuarında bu türlerden hangilerine ağırlık veriyorsun?
Bebop, Postbop, Fusion, Avant Garde Jazz.
Türkiye’de caz piyanistliğini geliştirmeye yönelik bir eğitimin yaygın olduğunu düşünüyor musun, yoksa klasik müzik ağır mı basıyor eğitim sisteminde?
Böyle bir eğitimin olduğu söylenemez. Genelde herkes kendi başının çaresine bakıyor. Özel ders veya 1-2 tane özel okulu da sayabiliriz. Zaten bu tarz okulların açılabilmesi için hocaların da profesör ünvanı taşıması gerekliymiş, bu da bizde olmayan bir özellik.
Caz piyanistlerinin yoğun olduğu tarihsel dönemlere bakıldığında, hangi dönemde yaşamak ve hangi piyanistlerle tanışmak isterdin? Onlara soracağın özel bir soru olur muydu mesela yanıtını günümüzde bir türlü bulamadığın?
1950-60’lı yıllarda Herbie Hancock, McCoy Tyner, Wynton Kelly, Bill Evans ve tabii ki Oscar Peterson ile tanışmayı çok isterdim. Onlara ilk aklıma gelen soru olarak da “Ne yapıyorsunuz siz? ” derdim.
Şu an booking menajerim Kanadalı Jean Pierre Leduc. Kendisi Hank Jones,Cedar Walton gibi çok önemli isimlerle çalışmış. Oscar Peterson’u da bir Kanada’lı olarak tanıyor hatta Oscar’ın en önemli iki davulcusundan biri olan Alvin Queen ile birlikte Lunched Management & Booking’de yer alıyoruz. Kendisi bana “Oscar seni tanısaydı çok severdi.” diye özellikle belirtti. Alvin Queen ile de zaman zaman konuşuyoruz. Zaman zaman çalışmalarıma yaptığı yorumlar benim için çok değerli.
Caz piyanoya en güzel eşlik ettiğini düşündüğün enstrüman hangisi?
Piyano, kontrbas ve davuldan oluşan trio oluşumunu seviyorum ancak kullandığım enstrüman zaten tek başına bir orkestra gibi. Tek başıma çalmayı da seviyorum. Zaten şartlar gereği en çok bu şekilde çalışma şansı buldum.
Kendine dair yakın dönem hedeflerin, hayallerin nedir? Bu hayallerin arasında yurtdışı var mı, neden?
Yakın dönemde salgın sürecinin bitmesi ve yeniden sahnede çalmak ve güncel performansımı yansıtabilmesi adına yeni kayıtlarımın yapılması en büyük dileğim. Çünkü albüm kayıtları 2018.
Tabii ki yurt dışı konserleri de çok önemli ve benim için farklı tecrübeler olup uluslararası alanda başarı demek.

Etrafındaki başka arkadaşlarına caz veya klasik piyano konusunda ilham kaynağı oldun mu? Arkadaşların da caz dinliyor mu?
Müzikal olarak ilham kaynağı olabilmek için daha yolun çok başındayım ancak Türkiye’de 8-9 yaş seviyelerinde caz müziğine yönelmem bir ilk. Bu özellik örnek alınmış olabilir. Artık caz müziğine ailelerinin desteği ile küçük yaşta başlayanlar var. Önemli olan inanmak.
Sence Türkiye’de caz halen elit bir kesime mi hitap ediyor? Nasıl yaygınlaştırılabilir?
Daha az bir kitleye hitap etmesine rağmen her geçen gün artan bir ilgi ve tutkulu bir dinleyici kitlesine sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Konserler dışında caz çalabildiğin alanlar neler?
Ev. Piyanom olmadığı için ilk zamanlar müzik aletleri satan dükkanlarda çaldığımı ve konserler öncesi son hazırlığımı buralarda yaptığımı söylemeliyim.
Caz piyano dışında herhangi bir caz müzik enstrümanı çalmaya merak saldın mı hiç?
Böyle bir düşüncem hiç olmadı.
Sence dünyanın “caz müzik” başkenti neresi?
Amerika. Avrupa’da da Fransa önemli.

Herhangi bir kurumsal destekten yararlanıyor musun?
1-2 küçük destek oldu ama sponsorluk anlamında bir şey henüz yok maalesef.
Peki klasik müzik bir duygu, caz müzik başka bir duygu olsa seçimin ne olurdu, neden?
Bana göre klasik müzik mükemmeliyet, caz ise tam bir özgürlük hissi taşımakta. Ben her zaman cazı seçerdim.
Hangi caz sanatçısıyla aynı sahneyi paylaşma hayalin var?
George Benson’la birlikte çalmak isterdim!