Genç viyola sanatçısı Ercan Atasoy: “Müziğin liderleri Bach, Beethoven, Brahms, Vivaldi ve niceleri.. Biz eserlerinde onlar ne istediyse yapmaya çalışan müzik işçileriyiz” 

Fotoğraf: Armağan Aygen

Viyolayı ağırbaşlı, alçakgönüllü bir enstrüman olarak tanımlayan genç viyola sanatçısı Ercan Atasoy, kendisini müziğin liderleri olan seçkin kompozitörler eserlerinde ne istediyse yapmaya çalışan bir müzik işçisi olarak tanımlıyor.

Atasoy, müzik eğitimine yılında D.E.Ü Devlet Konservatuarı ile başladı; Prof.Tatjana Masurenko, Prof.Betil Başeğmezler, Devlet sanatçısı Ruşen Güneş, Prof.S.Çetin Aydar, Ames Asbell, Alexander Rudin’in düzenlemiş olduğu masterclass  çalışmalarına katıldı. 2009 ve 2010 yıllarında şefliğini Cem Mansur’un yaptığı Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrasını kazanarak bu orkestranın viyola grup şefi olarak çalışmalarına ve konserlerine katıldı ve Türkiye Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası gibi birçok uluslararası gençlik senfoni orkestrasında görev alarak, ülkesini temsil etti. 

2010 yılında Yaşar Üniversitesi Müzik Bölümünü burslu kazanarak Devlet Sanatçısı Ruşen Güneş ile yüksek lisans eğitimine  başlayan Atasoy, 2013 Mayıs ayında verdiği resitalle yüksek lisans eğitiminden başarıyla mezun oldu. 2015 yılında 11. D-Marin Turgutreis Uluslararası Müzik Festivali’nde Fazıl Say’ın ’Sait Faik’ eserinde Fazıl Say ile aynı sahneyi paylaştı. 2018 yılında 2. kez düzenlenen “Eğirdir Oda Müziği Yarışması”nda oda müziği topluluğu Olten Quartet ile birincilik ödülüne layık görüldü. 2019 yılında Ankara Devlet Konservatuvarlılar Derneği’nin ikinci kez düzenlediği Uluslararası Ulvi Yücelen Oda Müziği Yarışmasında Olten Quartet ile birincilik ödülünü aldı. Halen 2013 yılında kurulan Olten Filarmoni Orkestrası Viyola Grup Şefliğini üstlenen sanatçı aynı zamanda ‘’Olten Quartet‘’ viyola üyesi.

Dedesi Köy Enstitülerinin ilk mezunlarından ve öğretmenlerinden olan Ercan Atasoy’un hayallerinden biri de Türkiye’nin ücra köylerine sanat, müzik, tiyatro sevgisi aşılayacak bir proje yürütmek; eğitime erişimdeki uçurumları bu şekilde gidermek üzere adım atmak. “Pandemi süresince psikolojik olarak ayrılıp barışan bir çift gibiyiz.. Şiddetli geçimsizliğimiz var” diye sözünü ettiği viyolanın toplumda yeterince tanınmadığına dikkat çeken Atasoy, öğretmeni Prof. Ruşen Güneş’in “enstrümanın sevgilin ile aynıdır, ona nasıl davranıyorsan enstrümanına da aynı şekilde davranmalısın” şeklindeki öğütünü hiçbir zaman aklından çıkarmıyor.

Bu değerli viyola sanatçımızla oda müziği alanındaki gelişmeler, sağlığında dikkat ettiği unsurlar, hayalleri, pandemi döneminde yaptıkları ve Olten Quartet’in kuruluş amacı hakkında çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Atasoy, hayran olduğu merhum dedesinin izinde ülkeyi müziğiyle güzelleştirip fırsat eşitliği yaratmak üzere müziğinin gücünü kullanmayı hayal ediyor. Hayallerinin mutlaka bir gün gerçekleşmesi dileğiyle…

Diğer müzisyenlerde olduğu gibi ilk soruda çocukluğunuza inmek istiyorum. Müziğe olan ilginiz nasıl fark edildi? 

Rahmetli dedem Köy Enstitüsü ilk öğretmenlerdendi. Mandolin ve akordeon çalan birisiydi. Babam mühendis,  annem bankacı idi ama babam müziğe çok meraklı; evde sürekli müzik sesi eksik olmazdı. Ben de böyle bir ailede doğdum.

Bana küçükken beyaz bir org almışlardı. Evde en sevdiğim aktivitem  televizyon karşısında hangi müzik kanalı açıksa ona orgumla eşlik etmek oluyordu. Büyük bir mutluluk duyuyordum; bir müziğe eşlik etme duygusu beni mutlu ediyordu. Onlarla aynı sahneyi paylaşıyormuş hissi çok güzel bir duyguydu. Bir süre sonra eve gelen misafirlere de orgumla mini konserler vermeye başlamıştım. Sevdiğim şarkıları orgumla çalar, eve müzikle neşe katardım. Sonraki zamanlar da ilgimin bu denli artması ailemi “acaba bir müzik kursuna yazdırsak mı?” gibi bir soruyla karşı karşıya getirdi ve ben evimize yakın bir müzik kursunda org dersi almaya başladım.

Müzik kursundaki hocam müzik kulağımın olduğuna ve dinlediğim bir parçayı kulaktan çalıyor olmama şaşırmıştı ve onunla uzun yıllar çalıştım. Evde bu ilgimin fazlalığından olsa gerek annem çocukken dedemin ona aldığı klasik gitarı da acaba çalar mı merak eder mi duygusuyla bana verdiği sahneyi  tebessümle hatırlarım… Bir enstrüman daha eklenmişti benim enstrüman yolculuğuma ve gitar da sanatımın bir parçası haline gelmişti. İki enstrüman dersi almaya devam ettiğim kursumda bir gün oradaki hocam aileme neden konservatuvar sınavlarını denemediğimi, denemekte bir fayda olduğunu ve şansımın yüksek olduğunu söylemişti. Biz de onun fikri ile konservatuvar yolunu tutmuştuk. 

Dediği olmuştu konservatuvar sınavını kazanmıştım. Hayalini kuracağım bir serüven, adını o zamanlar henüz bilmediğim “viyola” enstrümanı ile başlamıştı..

O zaman anladığım kadarıyla viyola konservatuara girdiğinizde sizi yönlendirdikleri bir enstrüman oldu; sizin daha önceki bir tercihiniz değil.  

“Viyola” nedir bilmiyordum konservatuvara girdiğimde. 2. Aşama fizik sınavında böyle bir enstrüman ile karşılaştım ve seçildim.. Hayalimde hep keman çalanlara sempatim olduğundan o tür bir enstrüman çalma isteği vardı ve benim de şansıma “viyola”  denk geldi.. Mutlu olmuştum açıkçası.. Sonuçta aynı teoriyle çalınan bir enstrümandı seçildiğim.. Her ne kadar internette aradığımda viyolacı fıkralarını görüp gülsem de sevmiştim bu enstrümanı. 😊😊😊

Çok değerli sanatçılarla ustalık sınıflarına katıldınız. Bunlar sırasında aklınızda yer eden birkaç öğüdü paylaşır mısınız? 

Birçok sanatçı ile çalışma imkanım oldu. En başında benim için çok değerli olan yüksek lisansımı birlikte yaptığım sevgili hocam Devlet Sanatçısı Ruşen Güneş vardır.. Onun bana kattıkları ve öğütleri yazmakla bitmez.

Bana hep müziğin icrasında gergin çalmanın yeri olmaması gerektiğini öğütlerdi. Onu ruhuyla yaşayıp biraz da akışına bırakmam, gerekiyorsa rahat çalmam gerektiği ve enstrümanımın sevgilim ile aynı olduğunu, ona nasıl davranıyorsam enstrümanıma da aynı şekilde davranmam gerektiğini ve o zaman gerçek müziğin gün yüzüne çıkacağını, tekniğin ve becerinin tamamen bedenimizin, bilincimizin rahatlığından geçtiğini söylerdi.

Viyolanın sesini neye benzetirsiniz?

Viyola bence çok ağırbaşlı bir enstrüman.. Tok ve oturmuş bir tonu var. Kendi incelemelerimde de genelde gördüğüm keman çalıcısı olan biriyle viyola çalıcısı arasındaki farka baktığınızda enstrümanın etkisi benim fikrimce çalan kişiye de yansıyor. Keman çalanlar daha hareketli veya daha girişken bolca da yarışı seven, fazlaca hırslılar. 😊Ama viyola çalanlar da hep ağırbaşlı, alçakgönüllü ve kendi halindeler. Kemancıları ağır eleştirdim sanırım… Ee onlar da bizi viyolacı fıkralarıyla sınayabiliyorlar nasıl olsa 😊

Yetenek mi, çalışkanlık mı bir müzisyeni daha iyi bir noktaya taşır? 

Bence ikisi birbirini tamamlayan şeyler. Öncelikle yetenek ama çalışmazsanız yeteneğinizin ulaşacağı nokta sınırlıdır. 

Çok değerli senfoni orkestralarında görev aldınız. Özellikle Türkiye-Ermenistan gençlik senfoni orkestrasında yer almanız son derece önemli. Müzisyenler arasında halen dostluğunuzu sürdürdükleriniz var mı? Müzik, siyasetin üzerinde mi sizce de? 

Gençlik orkestralarından birçok arkadaşımla halen görüşürüm. Müzik evrenseldir. Aynı dili kullanmadan bile ortak noktada buluşulan bir duygu, hüzün ve neşe beraberliğidir. Müziğin siyasetle bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum çünkü kim olursa olsun herkes tek bir amaç doğrultusunda toplanıyor ve beraberce yapılan bu işten ortaya güzel bir müzik çıkıyor. Bizdeki siyaset liderleri bence Bach, Beethoven, Brahms, Vivaldi ve niceleri.. Biz eserlerinde onlar ne istediyse yapmaya çalışan müzik işçileriyiz. 😊😊

Katıldığınız yarışmalardan ve müzik kariyerinizde yer etmiş resitallerinizden söz edebilir misiniz? 

Ruşen Hocayla (Ruşen Güneş) beraber verdiğimiz konseri hiç unutamam.. 7 viyola olarak Yaşar Üniversitesi’nin konser salonunda verdiğimiz konserde diğer viyolacı arkadaşlarımla beraber Ruşen Hoca önderliğinde çok eğlenceli bir konser vermiştik. 

Bodrum, 2015 D-Marin Müzik Festivali’nde Olten Quartet olarak Fazıl Say ile beraber konser vermiştik. Konser öncesi prova zamanlarımız olmuştu.. Kendimi çok şanslı hissediyordum onun gibi değerli bir sanatçıyla çalıştığım için.. Söylediklerini dikkatle  dinliyor ve çalışmanın hiç bitmesini istemiyordum.. Harika bir konser ve unutamayacağım bir anı olmuştu benim için..

2018 yılında Olten Quartet olarak ilk defa bir oda müziği yarışmasına katılmaya karar verdik (Eğirdir Oda Müziği Yarışması) ve çok heyecanlıydık. Yarışmaya iyi bir şekilde hazırlanmak için detaylı bir şekilde çalışmıştık ve o yarışmaya katıldığımız an  motivasyonumuz ve sergileyeceğimiz performans hazır olmalıydı.. Grup arkadaşlarımla bağımız çok kuvvetliydi ve kim heyecanlandığında veya demoralize olduğunda birbirimizi motive etmesini biliyorduk..

İlk performans bizim için çok garip duygular içerisinde geçti.. Sonuçta ilk katıldığımız oda müziği yarışmasıydı ve biz başarıya aç genç sanatçılar olarak boy gösteriyorduk.. Her iki eleme de güzel ve başarıyla geçtikten sonra sonuçların açıklanma anındaki stres her şeye değer. 😊Heyecanınız tavan yapıyor ve bir an önce açıklanmasını diliyorsunuz… Sonuç açıklandığında “Birincilik” ödülünün bizim olduğunu duyduğumda mutluluktan havalara uçmuştum.. Yarışmadaki jüri üyeleri birbirinden kıymetli çok değerli sanatçılardan oluşuyordu. Her birinden güzel yorumlar duymak bizleri çalışmaya daha çok kamçılamıştı ve fazlasıyla da gururlandırmıştı. Bence bir açıdan da çok şanslıydık, böyle değerli sanatçılar huzurunda yarışmaya katıldığımız performans sergilediğimiz için.. Ve tabi bunda en büyük payı olan bir çok yetenekli müzisyenleri bir araya getiren organizasyon da bunların en büyük mimarisiydi. Harika bir tecrübe oldu bizler için.

Daha sonra kendimizi geliştirmek, tecrübemizi pekiştirmek açısından 2019 yılında Ankara Konservatuvarlılar Derneği’nin düzenlemiş olduğu “Uluslararası Ulvi Yücelen Oda Müziği Yarışması” na katılmaya karar verdik ve bu sefer biraz daha tecrübeli olduğumuz için yaklaşımımız daha başkaydı ve nasıl hareket edeceğimizi, performansımızı nasıl yukarı taşıyacağımızı çok iyi biliyorduk. Yine ilk performanslarımızı sergilemiştik…. Bir önceki yarışma ortamı bitmiş, başka bir yerde başka bir havayı sahnede soluyan gençler olarak başarıyla performansımızı sergileme gayretindeydik. Uzun süren elemeler sonucunda nihai kararın açıklanma anı gelmişti ve yine biz heyecan ile sonucun açıklanmasını bekliyorduk.. O kadar arzuluyorduk ki birinci olmayı birbirimize kenetlenmiştik. ”Birincilik Ödülü” nü aldığımızı duyunca çok mutlu olmuştuk.. Düşünsenize hem birinci seçilmişsiniz, hem yarışmadaki jüri üyelerine kendinizi tanıtıyorsunuz ve onlara da çalma imkanı buluyorsunuz.. Onlara çalmak ayrı bir tecrübe ve bence çok özel duygular barındırıyor.. Ve tabi bu başarılarda bizleri çalıştıran hocamız olan Prof. İldiko Moog bizlere çok şeyler kattı ve bizlerin bu yerlere gelmesinde büyük bir payı oldu.

Oda müziği sizce Türkiye’de son yıllarda bir gelişim ivmesi kaydediyor mu? Bunu neye bağlarsınız?

Oda Müziği bence bir sanatçının kesinlikle içinde bulunması gereken bir oluşum.. Ülkemizde birçok oda müziği grupları var ve hepsi kendi kulvarlarında gayet başarı elde etmiş oluşumlar.. Ülkemiz açısından da gurur verici olduğunu düşünüyorum çünkü Avrupa’da veya birçok platformda kendi ülkemizi temsil etmekte çalıcıyı gururlandırır.. Bu tür oluşumların birçok sanat oluşumlarında da öncülük yapacağını düşünüyorum..

Olten Quartet projenizden söz eder misiniz? Nasıl doğdu, hedefleriniz ve yakın dönem projeleriniz nedir? 

Olten Quartet ve bununla beraber Olten Filarmoni Orkestrası ve bu değirmeni döndüren yegane yer olan M.E.B Özel Olten Filarmoni Sanat Okulu ve Olten Sanat Vakfı… Olten Quartet; Haziran 2013’de Ceyhan ve Fatma OLTEN Tarafından bir Farkındalık Projesi olarak Akgün Çavuş koordinatörlüğünde gerçekleştirilen Olten Filarmoni Orkestrası’nın yaylı çalgılar grup şeflerinin bir araya gelerek oluşturdukları bir oda müziği grubudur.

Olten Sanat Organizasyonunun Hedefi : Müziğin evrensel dili ve aydınlık yüzü ile bizleri tanıştırabilecek sanatçı gençlere istihdam sağlayıp onlara kendilerini ifade edebilecek bir platform  oluşturabilmek ve bu sanatçı dostlarımızın hünerlerini koordine ederek aynı evrensel dil ve aydınlık yüz ile insanları buluşturabilmek ve tabii zamanlar ve kültürler arasında ilişki kurabilmenin keyfini yaşamak ve yaşatmak… 

Bu kapsamda Olten Filarmoni Sanat Okulu’nda öğretmen olarak da görev yapan Olten Quartet üyeleri, Sosyal Sorumluluk Projeleri dahilinde Üniversite, Hastane, Yaşlı Yurdu, ÇYDD, Rotary gibi Sivil Toplum Kuruluşları yararına verdiği konserlerin yanı sıra gerçekleştirdiği başarılı salon konserleri ile yurtiçi ve yurtdışında büyük beğeni topladı. 
Başlangıcından bugüne birçok konser ve festivalde yer alan  Olten Quartet; İzmir, Eskişehir, Ankara’da yaptıkları konserlerin yanı sıra; 2015 yılı Ağustos ayında birincisi düzenlenen Eklisia Oda Müziği festivalinde ve 11. D-Marin Turgutreis Uluslararası Müzik Festivali’nde Fazıl Say’ın ‘Sait Faik’ eserinde Fazıl Say ile aynı sahneyi paylaştı. Haziran 2018’de 22. Uluslararası Bellapais Müzik Festivali’ne katılan Olten QUARTET ardından  2. Eğirdir Oda Müziği Yarışması’nda Birincilik ödülü aldı.

Olten Sanat Vakfı ve orada çalışan bizlerin amacı vakıf aracılığı ile bir müzik ve heykel dahil bir sanat üniversitesi kurmak.

Fotoğraf: Armağan Aygen

Bir müzisyen olarak pandemi dönemini nasıl geçirdiniz? 

Pandemi süreci çok sevimsiz. Koronavirüsün hayatımıza etkileri hem sanatımızı hem de konserlerimizi etkiledi.. Biz konserler vererek kendimizi geliştiren sanatçılar, evlerinde dört duvar arasında sürecin bitmesini sıkıntıyla bekledik, bekliyoruz.. Evde olduğum bu süreçte online konserler vermeye devam ettim. Online müzik eğitimleri öğrencilerimle devam etti. En önemlisi Viyana Müzik Akademisi’nin düzenleyeceği enstrüman yarışması için eserlerimi çalıştım ve halen çalışarak ona hazırlanıyorum.   

Müzik kariyeriniz sırasında herhangi bir kurumsal destekten yararlandınız mı? 

İzmir Yaşar Üniversitesi’nde yaptığım yüksek lisansı, sınavda yüzde yüz burslu kazandığım için ücret ödemeden yapmıştım.

Çalmaktan en çok hoşlandığınız eser hangisi ve neden? 

Solo eser olarak J.S.Bach’ın solo süitlerini çalmayı ve çalışmayı çok seviyorum.. Diğer eser olarak ise, F.Schubert’in Arpeggione sonatı melodisi ve bölümler arasındaki birbiriyle olan bağlantı çok hoşuma gidiyor, müzik tınısı olarak ve bir açıdan da bolca öğretici teknik pasajları mevcut.. Schubert zamanında bu eseri Arpeggione adında bir enstrümana ithafen yazıyor fakat pek çalınamayınca bu eseri viyolonsel devralıyor, onlardan  sonra bu görevi Viyola da üstlenmiş. Ben de heyecanla bu eseri çalmaktan keyif alıyorum.

Viyola ile ilk çaldığınız eseri ve yaşadığınız ilk dönem zorluklarını anımsıyor musunuz? 

Viyola ile ilk çaldığım eser Marcello Sonat’tı. Artık kolay parçalar bir kademe daha zorlaşıyor ve teknik konular daha çok gün yüzüne çıkmaya başlıyordu. O zaman hissediyordum açıkçası üzerimde koca bir yük ve sorumluluk olduğunu… Çünkü çok çalışmak gerekiyordu..

Viyola ile aranızda nasıl bir organik bağ var?

Viyola ile aramızda çok kuvvetli bir bağ var.. Sadece kendi çalışacağım eserlerden ziyade bilindik parçaları viyolada çalmayı onunla beraber vakit geçirmeyi çok seviyorum.. Gerçi bu pandemi süresince psikolojik olarak ayrılıp barışan bir çift gibiyiz.. Şiddetli geçimsizliğimiz var. 😊😊

İyi bir viyola sanatçısı sağlığında nelere dikkat etmeli? 

Uyku düzeni çok önemli, bence her sanatçının meditasyon veya yoga gibi aktivitelerde bulunması onun hem sağlığı açısından hem de kasların gelişimi, motivasyon açısından faydalı olacağını savunuyorum.. Düzensiz ve dağınık yaşam sanatçının performansını direkt etki ettiğinden hayatını bir düzende ama sıkmadan yaşaması gerektiğini düşünüyorum.

Viyola sizce orkestrada nasıl bir boşluğu doldurur? 

Viyola ara partidir. Orkestrada enstrümanları birbirine bağlayan aradaki ezgiler ile eserlerde bir köprü görevi gören yapıya sahiptir. Bence tam bir denge unsurudur. Ara partisiz bir orkestra eseri bence hiçbir şeye benzemez. Bazı zamanlarda da gizli kahramandır güzel eserlerin oluşumunda; alt yapısı onlara ait ezgiler ile ortaya çıkmıştır.

Müzik tarihinde geçmişe dönme şansınız olsa hangi dönemde yaşamak isterdiniz ve neden? 

Romantik Dönemde yaşamak isterdim. O dönemin etkisi olarak doğaya övgü , şiirlerde, müzikte, resimde özel yer tutardı..Beethoven bile yazdığı 9. Senfoni eserlerin de tüm insanlığı birleştirmeye , kardeşliğe çağırıyordu. Müzik ve şiir en yüce sanat dönemleriydi. Benim de o nedenle çok ilgimi çekiyor.

Viyolanın Türkiye’de bilinirliği diğer enstrümanlara kıyasla sizce nasıl? 

Bence hala çok bilinen bir enstrüman değil viyola. Genelde bazı şehirler-arası yolculuklarda enstrüman kutusunu gören insanımız enstrüman adını duyunca “haa bu oturarak çalınan çalgı” diye karşılık verirler. 😊

Yakın döneme dair hayal ve hedefleriniz neler? 

Hayallerim çok fazla aslında. Dedem Köy Enstitüsü mezunlarından ve çok değerli bir insandı. Kendisi o kadar güzel eğitim almıştı ve insanlara o kadar güzel aşılıyordu ki bilgilerini hayranlıkla dinlerdim. Köy Enstitülerinin kapatılması tabi ki üzücü ama hayal ederim sanata dair bir oluşum kurulsa, köyün ücra köşelerindeki çocukları tek çatı altında toplayıp onlara sanat dersleri veren, müzik, tiyatro, felsefe ve bunlar ile beraber kültürel aktivitelerini geliştirecekleri, onlara alan tanıyan ve kendilerini daha güvenli ve asla eğitimden mahrum kalmayacakları bir eğitim olanağı sunmak isterdim. Ülkemizin her insanına ihtiyacı var ve her bireyin eğitimden, sanattan, kültürden uzak kalmamaları için elimden gelenin fazlasını yaparım.

Kendim ile ilgili diğer hayallerim Avrupa’nın ünlü konser salonlarında konser vermek, kayıtlar yapmak, hem de English Chamber Orkestrası’nın bir üyesi olarak… 

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s