Müziğin Harika Çocukları için Fırsat Eşitliği – ANDANTE yazım (Mayıs 2021)

Bir seneyi aşkın bir süredir müzik ve resim alanında sıradışı yetenekleri olan çocuklarla röportajlar yapıyor; onların içinden geçtikleri mücadeleleri, odaklandıkları hedef doğrultusundaki başarılarını ve zaman zaman da başarısızlıklarını yazıya dökmeye çalışıyorum. Başlangıçta tamamen gazetecilik refleksiyle tetiklenen bu çabalarım, tanıştığım çocuklar, onları yetiştiren aileler ve değerli müzik öğretmenlerini tanıdıkça kartopu etkisiyle yakın tarihte bir sosyal sorumluluk projesine evrildi.

On bir yıllık gazetecilik hayatımda politik, ekonomik, toplumsal, kültürel, ekonomik birçok habere, analiz çalışmasına imza atmış biri olarak, çocuklar söz konusu olduğunda bunun toplumun bir kısmı nezdinde neden önemsiz bir konu olarak algılanmasını sık sık sorgulardım. Hele ki çocukları ilgilendiren kilit tarihler dışında aslında nüfus olarak toplumun üçte birini oluşturan bu kesimin kapladığı fiziksel ve duygusal alana dair haber çalışmalarını yetersiz görerek mülteci çocuklardan, SMA’lı çocuklara dek bu toplumun söz konusu kırılgan kesiminin sorun, beklenti ve açmazlarını satırlara dökmenin aslında gerçek gazetecilik olduğunu anlatmak istedim.  

Müzik alanında üstün yetenekli çocuklar ise, dünyaya gözümü açtığım andan itibaren klasik müzik içerisinde yetişmiş ve var olmuş bir çocuk olarak benim “Aşil topuğum”, en büyük hassasiyetim oldu. Çünkü 2002’den bu yana var olan yasal mekanizmalar ve destek fonlarından yararlanamayan bu “Harika Çocuklar”a, gazeteciliğin araçlarını kullanarak bir yardım eli uzatmak, onlara söz hakkı vermek, toplumsal katılım platformu yaratmak bu çocukların aslında kelimelere dökemedikleri bir boşluğun doldurulmasını sağladı. Yapmaya çalıştığım şey, birçok açıdan bu çocukların hikayelerini yanı başımıza getirmek, bizim gündelik yaşantımızda rastlaşma olanağımızın düşük olduğu kişisel başarı öykülerinin medya üzerinden yankılanmasını sağlamaktı. Çünkü eğer medya bu rolü üstlenmezse, uzaklarda bir yerde üstün yetenekli ve absolut kulağa sahip bir çocuk, içinde bastıramadığı piyano tutkusunu ve vaktinden önce gelişen parmaklarıyla yaşının çok üzerinde zorluklardaki besteleri icra ederken yetişkinler ona gözlerini sımsıkı kapatmış olacaktı. 

Bu yazı yayımlandığı sırada muhtemelen 30’a yakın röportaj websiteme (meneksetokyay.com) yüklenmiş olacak. Bu röportajlarda farklı sosyo-ekonomik kesimlerden gelen çocuklar ve aileleriyle görüştüm. Her birinin piyanoya başlama hikayesi birbirinden farklı ve ilginç olsa da, hepsi nihayetinde tek bir şey bekliyor: takdir görmek ve fırsat eşitliğinden yararlanmak. Çünkü hayata önemli bir yetenekle gözlerini açan, ailelerinin maddi ve manevi büyük bir özveriyle, zaman zaman çocuklarının kaliteli eğitime erişimini artırmak için şehir bile değiştirerek bu noktaya getirdikleri bu çocuklar için piyano, keman veya yan flüt, kendini gerçekleştirmelerini ve toplumda gelecekte saygın bir yer edinmelerini şimdiden güvence altına alma aracı…

Fırsat eşitliği nedir ve üstün yetenekli çocukların gelişiminde neden gereklidir? Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre; “Sunulan olanaklardan herkesin ayrım yapılmaksızın eşit biçimde yararlanması”. Gerçek hayatta ise, fırsat eşitliğinin norm olduğu toplumlarda çocuklar, kendilerine sunulan olanaklardan eşit biçimde yararlanabiliyorlar. Örneğin geçtiğimiz günlerde (26 Mart) Birleşik Krallık’ta Eğitim Bakanlığı kararıylatüm okul müfredatlarına müzik eğitimi konusunda yenilik getirildi ve tüm çocukların yüksek nitelikli müzik eğitimine erişimi hedef olarak belirlendi. Alanında önde gelen 15 müzik eğitimi uzmanının öncülüğünde hazırlanan programda çocukların dünyadaki tüm büyük kompozitörleri tanıması, müziği okuma ve yazma yetenekleri ve bilgisi geliştirmeleri hedefleniyor. 2021-22 mali yılı için 79 milyon sterlinin ayrıldığı bu programda her çocuğa derste çalacağı bir enstrüman verilecek. Bu hedefler bütünü, İngiltere’de eğitimde “müzikal Rönesans” olarak adlandırılıyor. 

Peki, eşitsiz bir toplumda büyüyen harika çocukların mutsuz ve umutsuz çocuklara dönüşmemesinde tek destek medya ve sivil toplumdan mı gelmeli? Sosyal devlet ilkesi gereği zamanında İdil Biret, Suna Kan, Gülsin Onay gibi devlet sanatçılarımızın yetişmesinde büyük katkısı olan Harika Çocuklar Yasası (tam ismiyle; “Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun”) neden yürürlükte olmasına rağmen işletilmiyor? Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıkları, bu yasadan en son faydalanan Emre Yavuz’dan bu yana niçin komisyon oluşturup yasanın tekrar uygulanmasını gündemine almıyor? Gaziantep’ten Urfa’ya, İstanbul’dan Samsun’a, İzmir’e dek yüzlerce üstün yetenekli çocuk varken, Türkiye elindeki bu değerli varlığı neden güçlü bir insan sermayesine dönüştürecek bu basit ve kilit adımı atmıyor? 

Kabul edelim ki bu zorlu bir mücadele ve çocukların içindeki eşsiz sanat gücü ve potansiyelleri de bize umut, şifa, güç vermeye yetiyor. Bir yandan kısıtlı sosyo-ekonomik imkanlara sahip 6-14 yaş aralığındaki çocuklara 15 yıldır karşılıksız müzik eğitimi veren ve El Sistema ağının bir parçası olan Barış için Müzik Vakfı gibi kuruluşlarla dayanışma yoluyla çocuklar için farklı bir geleceğin mümkün olduğu gösteriliyor. Diğer yandan çocuklar uluslararası yarışmalara katılmak için gereken yüksek bedelleri karşılamak veya bir duvar piyanosu almak için aileleriyle birlikte sayısız bürokratik süreçlerden geçip bazen sonuçsuz kalan bir kısır döngüye ve umutsuzluklara kapılıyorlar.

Bir diğer deyişle, gerek çocuklar gerekse aileleri sürekli bir destekçi arayışı içerisine girerek enerjilerini bölmek yerine artık sürdürülebilir şekilde “önlerini görmek” istiyorlar. İçlerinden bazıları büyükşehir belediyelerinin, bazıları özel kolejlerin, bazıları da Güher-Süher Pekinel kardeşler gibi benzer müzikal yolculuklardan geçtikleri için maddi-manevi desteğin nasıl bir fark yarattığını bilen müzik çevrelerinin koruyucu kanatları altında şimdilik istikrarlı, ancak yarın ne olacağı bilinmeyen bir destekten yararlanıyor olsalar da, birçok çocuk tek başına bu mücadeleyi veriyor ve bu tek başınalık hali daha da devam ederse muhtemelen bu çabaları zaman içerisinde sönümlenecek bir hobiye dönüşüp hayatlarını idame ettirmelerini sağlayacak bir mesleğe yönelmek “zorunda” kalacaklar. Çünkü Maslov’un o meşhur İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde en tepedeki kendini gerçekleştirme düzeyine gelene kadar değer görme aşamasının tamamlanması gerekiyor. 

Benim “Harika Çocuklar” projem çerçevesinde görüştüğüm bazı çocukların aileleri düşük ve orta gelir düzeyindendi ve bu röportajları yaparken bir yandan da o çocuklara kendi kısıtlı çevremde nasıl bir destek sağlayabilirim sorusu sürekli olarak zihnimi meşgul etti. İçlerinden bazıları tuşları kırık piyano veya orgla verdikleri performanslarda dünya çapında ödüller aldıkça ellerindeki imkanlar şayet daha fazla olsaydı kimbilir bu çocuklar müziğe nasıl daha büyük bir tutkuyla bağlanırdı diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi hep. İçlerinden birinin yurtdışında okumak için verdiği çabayı, oturma izni almaya çalışırken hiçbir yetkilinin desteğini alamamanın verdiği hayal kırıklığını titreyen sesle ifade edişini, “Çinli arkadaşlarım el üstünde tutuluyor burada” deyişini hiç unutamayacağım. 

Birçok araştırmada da ortaya konduğu gibi, fırsat eşitliğinin sınırlı olduğu, gelir uçurumunun ise yüksek olduğu toplumlarda, çocukların ileriki yaşamlarında kaydettikleri başarılar, onların bugünden fiziksel, zihinsel ve sanatsal yeteneklerine yapılan yatırımla ve destekle doğrudan orantılı. Konservatuara girme imkanı olmayan bir sokak müzisyeninin kendini geliştirme ve gerçekleştirme olanakları da elindeki sosyal sermayesi ve ekonomik yeterlilikleriyle bağlantılı hale geliyor. Dolayısıyla başarı sadece yetenek ve zekayla bağlantılı değil; sosyal sermaye, çocuğun ailesinin ekonomik imkanları doğrultusunda gittiği okulda verilen müfredatın kalitesi ve kişisel ilişkilerle yaratılan destek ağları da bu başarıyı kalıcı kılıyor. Ve bu süreçte üstün yetenekli çocukların enerjilerini ve ilhamlarını müzik icra etmeye ayırmaları gerekirken, devletin de onlara tüm sosyal mekanizmaları seferber etmesi, bu çocukları hayırsever bağışçı peşinde koşmak yerine sahiplenmesi, kollaması gerekiyor. 

Peki tüm bunlar bir hayal mi? Elbette hayır, neden olmasın? Cumhuriyetin ilk dönemlerinde onca yokluk, savaş yorgunluğu, yoksunluk içerisinde müzik, kültür, sanat önceliklendirilmişse, kıt kaynaklar üstün yetenekli çocukların aileleriyle birlikte yurtdışı eğitimlerini karşılayacak şekilde seferber edilmişse, şu anda kurulan ekonomik değer zinciri içerisinde bu çocukları güçlü bir sosyal sermaye olarak topluma kazandırmak zor olmasa gerek. Hayalimiz gerçek oluncaya kadar hayal etmeye devam edelim. 

Menekşe Tokyay, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Belçika Katolik Louvain Üniversitesi’nde Avrupa Birliği alanında yüksek lisans çalışmasını gerçekleştirdi. Avrupa Birliği alanında danışmanlık firmalarında uzman olarak görev aldı. 2003 yılından beri çeşitli dergi ve yayınevleri için çeviri yapmaktadır. Ayrıca, 2010 yılından bu yana birçok uluslararası haber ajansında Türkiye muhabiri olarak görev almaktadır. Halihazırda Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nde Çocuk Hakları alanında doktora çalışmasını da yürütmektedir. Müzik, hayatının her zaman merkezinde yer almıştır. 

One comment

  1. Yazınız harika Menekşe hanım. Çok değerli bir iş yapıyorsunuz. Hiç kolay olmayan bu yolda size bol şans ve iyi çalışmalar diliyorum. SevgilerSerra Kemmer

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s