Büyükada’da doğayla iç içe, ateş böcekleri eşliğinde konser veren piyanist Julia Tavit: “Zihnimde yarattığım tınıları, parmak uçlarımla buluşturuyorum”

22 yaşındaki İstanbul doğumlu genç piyanist Julia Tavit, on yaşında annesinin yönlendirmesi ve idollerinden biri olan devlet sanatçısı-piyanist Gülsin Onay’dan aldığı ilhamın da etkisiyle başladığı piyano eğitimine daha sonra yoğun bir müzik eğitimiyle devam edip Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı’nda önemli bir akademik temel de aldıktan sonra şu anda müzik yolculuğuna Hollanda’da devam ediyor. Kendisini “sürekli gelişmeye, öğrenmeye aç ve meraklı bir müzisyen” olarak tanımlıyor.

Türkiye’de Ortaköy Meryem Ana Kilisesi Vakfı’nın üç yıldır bursiyeri olan, ayrıca Avrupa vatandaşı olmayan öğrencilerin başvurabildiği (Holland Schoolarship) bursunu kazanan altı kişiden biri olan, akabinde 2019-2020 yılları arasında AGBU (Performing Arts Scholarship) bursiyerliğini elde eden Julia Tavit, “Hollanda’nın en sevdiğim yanı herkesin kendini çok özgürce ifade edebiliyor olması, bu nedenle sanat konusunda da çok yönlü ve değişken. Kendini yenileyen ve farklılıklara açık bir ülke. Öğrencisi olduğum Codarts Üniversitesi de çağımızda sanatın hangi yolda evrildiğini takip eden, öğrencilerini farklı perspektiflerden bakmaya teşvik eden bir sanat okulu. Codarts, Klasik müzik bölümünde öğrenci olmamın yanı sıra bir çok farklı müzik çesitlerini kültürlerini benimseme ve sanatın tüm dallarıyla beraber çeşitli projeler yapma olanağı sunmakta” diyor Hollanda’nın klasik müzik eğitimindeki önemini açıklarken. Türkiye ile kıyaslamasını istediğimde de, “burada müziğe verilen değer Türkiye’den çok daha fazla” diyor ve ekliyor: “Insanlar ön yargısız ve canlı müziği dinlemeye açlar. Müzik her yerde. Gün içerisinde bir çok farklı mekânda her çeşit konsere rastlamak mümkün. Bu durum sanatçıları motive etmekte ve daha üretken olmaları için cesaretlendirmekte.”

Carnegie Hall’da sahne alma şansını yakalayan piyanistlerden biri olan Tavit, burayı akustiği ve yarattığı manevi güçle “tam anlamıyla büyüleyici bir atmosfer olarak anılarıma kazındı” diye anımsıyor; zira idolü olan sanatçıların da bu salonda verdikleri konser kayıtlarını izleyerek büyürken, bir anda soğuk bir mart gününde kendisini salonun ortasında prova yaparken bulmuş.

Oda müziği alanında ilerlemek, klasik müziğin yanı sıra farklı müzik dallarını da içeren projeler içerisinde yer almak isteyen Tavit, “Herkesin sanatın bir dalına ufak da olsa dokunmasını” diliyor ve okurlara çok hoş bir tavsiye veriyor: “Yaşadığımız dünyadaki ahenk paha biçilemez. Bizim de bunun bir parçası olduğunu bilmek güzel şeyler üretebilmek için cesaret verici.”

Julia Tavit’ten ve söyleşimizden çok ilham aldım. Kendisini tanımak ve hayallerine sırdaş olmak isterseniz, aşağıda söyleşimizi okumanızı tavsiye ederim:

Fotoğrafçı: Aad Hoogendoorn

Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzik yolculuğunuz kaç yaşında nasıl başladı? Nasıl devam ediyor?

Merhaba. 1999 yılı, Istanbul doğumluyum. Piyano eğitimime on yaşımda Maretta Khacaturyan ile başladım ve bir yıl boyunca özel dersler alarak piyano hayatıma ilk temellerimi atmış oldum. Ortaokul müzik öğretmenimin ve piyano öğretmenimin müziğe olan yatkınlığımı ve hızla ilerleyişimi gözlemlemeleriye, ailem bu alanda daha kapsamlı bir eğitim alabilmem adına araştırmalar yapmaya başladı. Bu süreçte benim de motivasyonum ve piyanoya olan tutkum artmakta olup, eğitimimi profesyonel olarak bu alanda ilerletmek istediğime karar vermiştim.
Cem Doğan ile solfej ve Aylin Doğan ile piyano sınavlarına odaklı yoğun geçen dört aylık çalışma döneminin ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Istanbul Devlet konservatuvarı, Piyano Anasanat Dalı öğrencisi olmaya hak kazandım. Böylece hayatımda yepyeni bir serüven başlamış oldu.
Müzik yolculuğuma Hollanda’da devam eden, sürekli gelişmeye, öğrenmeye aç ve meraklı bir müzisyenim.

Neden piyanoyu tercih ettiniz?

Piyano, müzik eğitimine başlamak için doğası gereği çok ideal bir enstrüman. Ben de öncelikle hobi olarak piyanoya sevgili annemin yönlendirmesi ile başladım. Eğitimimi profesyonel alana taşımaya karar verdiğim dönemde piyanoyla güçlü bir bağ kurmuş ve bu alanda büyük bir tutkuyla yol almak istediğime karar vermiştim.

Müziğe ilk başladığınız dönemde ilham aldığınız isimler kimlerdi?

Gülsin Onay benim için en ilham verici isimdi. Sık sık konserlerine gider ve kayıtlarını dinlerdim… Hâla ilham verir ancak olgunlaştıkça yanına yeni isimler eklendi tabii ki. Martha Argerich, Idil Biret, Grigori Sokolov, Sviatoslav Richter bu usta müzisyenlerden bazıları.

Hollanda’da müzik eğitimine nasıl karar verdiniz? Önemli bir burs almıştınız bildiğim kadarıyla…

Müzik eğitimimi yurt dışında sürdürmeye karar verdiğim süreçte, okullar ve hocalarla ilgili araştırmalar yapmaya başladım. Şu anda eğitimimi devam ettirdiğim Codarts Sanat Yüksek Okulu, alanım olan klasik müzikte beni ileriye taşıyacak eğitim imkanlarının yanı sıra kültürel açıdan beslenebileceğim bir eğitim sistemine sahip. Birçok müzik türünün bir arada bulunduğu kampüs düzeni vasıtası ile, farklı kültürler birbirlerinden ilham alarak müziklerini harmanlama imkanı elde ediyor. Okulda geçirdiğim her yeni gün bambaşka deneyimler yaşamama vesile oluyor.

Okula kabul edilmemin ardından, Avrupa vatandaşı olmayan öğrencilerin başvurabildiği (Holland Schoolarship) bursu altı kişiden biri olarak almaya hak kazandım. Akabinde 2019-2020 yılları arasında AGBU (Performing Arts Scholarship) bursiyeri olma şansı elde ettim.

Peki bu burs sürecinde Türkiye’den kurumsal herhangi bir ek destek de alabildiniz mi?

Türkiye’de Ortaköy Meryem Ana Kilisesi Vakfı’nın üç yıldır bursiyeri olma hakkına eriştiğim için çok mutluyum. Gençlere, başarıya ulaşma yolunda destek olan tüm kurumlar çok değerli, minnettarız…

İki ülke arasında klasik müziğe verilen önem ve değer açısından sizce nasıl farklılıklar var?

Hollanda’nın en sevdiğim yanı herkesin kendini çok özgürce ifade edebiliyor olması, bu nedenle sanat konusunda da çok yönlü ve değişken. Kendini yenileyen ve farklılıklara açık bir ülke.
Öğrencisi olduğum Codarts Üniversitesi de çağımızda sanatın hangi yolda evrildiğini takip eden, öğrencilerini farklı perspektiflerden bakmaya teşvik eden bir sanat okulu. Codarts, Klasik müzik bölümünde öğrenci olmamın yanı sıra bir çok farklı müzik çesitlerini kültürlerini benimseme ve sanatın tüm dallarıyla beraber çeşitli projeler yapma olanağı sunmakta.

Müzikal açıdan keşke Türkiye ile farklılıklar gözlemlemedim diyebilseydim… Ancak burada müziğe verilen değer Türkiye’den çok daha fazla. Insanlar ön yargısız ve canlı müziği dinlemeye açlar. Müzik her yerde. Gün içerisinde bir çok farklı mekânda her çeşit konsere rastlamak mümkün. Bu durum sanatçıları motive etmekte ve daha üretken olmaları için cesaretlendirmekte.

Katıldığınız ve sizde en çok iz bırakan yarışmalar ve oradan aldığınız derecelerden söz eder misiniz?

Golden Classical Music Awards yarışmasında, solo piyano kategorisinde ikincilik ödülüne layık görüldüm. Benim için çok heyecanlı bir deneyimdi. Ödül alan yarışmacılar, dünyanın en prestijli konser salonlarından biri olan New York Carnegie Hall’da konser verme şansına sahip oldular ve ben de bu şansı tatmış yarışmacılardan biri oldum. Bir çok uluslararası yarışmacılarla tanışma, klasik müziğin dünyada hangi seviyede olduğunu görme ve kendimi değerlendirme fırsatım oldu.

Elbette çok fazla ustalık sınıfına katılmışsınızdır. Sizin müzikal gelişiminiz açısından bu çalışmaların önemi ne oldu? Diğer müzisyenlerle etkileşim, müziğinizde nasıl bir katkı sağladı?

Gümüşlük Müzik Festivali, Manhattan School of Music, Salzburg Mozarteum, Landes Musik Akademie gibi birçok kurumda Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, Gökhan Aybulus,Mauricio Vallina, Misha Dacic, Andreas Weber, Konstanze Eickhorst, Claudius Tanski, Anika Vavic, Schuann Chai gibi çok değerli hocalarla çalışma fırsatım oldu. Ayrıca geçtiğimiz yıl orkestra şefi ve piyanist olan Philippe Entremont’un sınıfına kabul edilerek bir yıl boyunca Paris’te kendisiyle çalışma şansına eriştim.

Ustalık sınıflarına katılmak, farklı ekol ve stilleri tanımak ve yeni deneyimlerle bilgilerimizi harmanlamak adına fırsatlar doğuruyor. Müzikal ve teknik açıdan birçok yeni fikirle karşılaşmak öğretici ve ilham verici. Çeşitli ülkelerden farklı ekollerden gelen katılımcılarla iletişimde olmak, karşılıklı bilgi alışverişinde bulunmak ufkumu genişletti.

Unutamadığınız bir konserinizi sorsam, hangisini anlatmak isterdiniz? Örneğin Carnegie Hall’da konser vermek nasıl bir duygu? Oranın akustiğini, ses ve ışık düzeneğini nasıl tanımlardınız?

Carnegie Hall’da sahne almak tam anlamıyla büyüleyici bir atmosfer olarak anılarıma kazındı. Çok değerli, idolüm olan sanatçıların bu salonda verdikleri konser kayıtlarını izleyerek büyürken, soğuk bir mart gününde kendimi salonun ortasında prova yaparken bulmuştum. Zihnimde piyanodan çıkarmak istediğim her tını ve rengi, akustiğin cevapladığı bir konser salonu…

Performansımın sonunda, salonun büyük coşkusu içinde alkışlanırken bir kez daha iyi ki bu işi yapıyorum dediğim anlardan bir tanesiydi.
Hafızamda bir başka yer eden anı ise değerli Şef Hagop Mamigonyan yönetiminde Lusavoriç korosu ile orkestrada yer aldığım Konserlerdi. Hrant Dink Çağdaş Oratoryosunu seslendirdiğimiz bu performanslar, başından sonuna kadar yoğun duyguları bir arada yaşadığım unutulmaz konserlerden bazıları oldu.

Piyanoyu bir duyguyla eşleştirmenizi istersem hangi duyguyu neden seçerdiniz?

Piyanoya her dokunuş, bambaşka duyguları keşfetmek için ahenk dolu bir yolculuk. Zihnimde yarattığım tınıları parmaklarımın ucunda buluşturmak bir duygudan çok daha fazlası…

Fotoğrafçı: Aad Hoogendoorn

Pandemi dönemini müzikal anlamda nasıl geçirdiniz?

Müzisyenler, çalışmalarını seyriciyle paylaşarak daha üretken hâle gelirler ve bu onlar için motivasyon kaynağı olur. Sanat paylaştıkça daha da güzelleşir. Pandemiyle beraber tüm etkinliklerin bir anda iptal edilmesi ile, yakın gelecek için planlanmış olan birçok konser ve projelerin askıya alınması gerekti. Maalesef ki her sektörde olduğu gibi, belirsizliklerin olması demoralize etti. Fakat bu süreçte yine de üretmeye, öğrenmeye ve gelişmeye devam edebilmek için hayatlarımızı online platformlara adapte etmeye çalıştık.

Ben şanslıyım ki, Hollanda’da özellikle performansa dayalı eğitim veren kurumlarda, çok sıkı tedbirlerle tekrardan yüz yüze eğitim sistemine kavuştuk. Dolayısı ile yeniden müziği canlı olarak paylaşabilmenin ne kadar değerli olduğunu anlamış oldum. Pandemi dönemine rağmen okul çerçevesinde birçok konser gerçekleştirebildim.

Piyano çaldığınız en sıradışı yer şimdiye kadar neresi oldu?

Büyükada’da doğayla iç içe, ateş böcekleri eşliğinde verdiğim bir konser benim için en sıradışı performansım oldu.

Gümüşlük Piyano Festivali sizce Türkiye’de genç ve çocuk müzisyenlere nasıl bir fırsat sunuyor?

Gümüşlük Piyano Festivali, sevecen ve misafirperver tutumuyla genç müzisyenlere ev sahipliği yapan çok değerli bir kuruluş. Her yıl, gençlerin birbirinden özel sanatçılarla buluşmasına, yeni deneyim ve birikimlerle dolu bir dönem geçirmesine vesile oluyor. Sanat dolu, farklı müzikal fikirleri ve deneyimleri tatmaya olanak sağlayan bir festival, genç müzisyenlerin bir araya toplanması ve tanışmasına olanak sağlıyor.

Enstrüman eğitimine başlamak isteyen öğrenciler için tavsiyeleriniz nelerdir?

Herhangi bir enstrüman eğitimine başlamak isteyen bir öğrencinin ilk etapta öğretmen seçimi çok önemlidir. Doğru bir teknik ve müzikal öğreti ile öğrencinin verimli çalışması birleştiği takdirde olumlu sonuçlar almak mümkün olacaktır. Enstrüman eğitiminin sabır ve çok çalışma gerektiren uzun soluklu bir yol olduğunun bilincinde olmak gerekir. Özellikle küçük yaşta enstrüman derslerine başlayan çocuklara müziği sevdirmek ve motive etmek ana hedef olmalıdır. Bu evrede ebeveynlere düşen rol büyük. Çocuklarını emin ellere teslim ettiklerinden şüphe duymamalılar.

Geleceğe dair hedefleriniz neler?

Geleceğe dair çok fazla gerçekleştirmek istediğim hedeflerim var. Müzik uçsuz bucaksız bir yolculuk ve bu yolda kendimi en iyi şekilde geliştirebilmek için öncelikle akademik eğitimimi olabildiğince verimli şekilde sürdürmeye odaklıyım. Oda müziği dalında ilerlemek, klasik batı müziğinin yanı sıra, farklı müzik türleri, kültürleri ile harmanlaşmış projeler hayata geçirmek plânlarım arasında. Orkestralar ile çalmak istediğim konçertolar var.

Aynı zamanda öğretmekten çok keyif alıyor ve eğitimciliği de yaşantımın bir parçası olarak sürdürmek istiyorum.

Okurlarımıza son olarak ne söylemek istersiniz?

Herkesin sanatın bir dalına ufak da olsa dokunmasını dilerim. Yaşadığımız dünyadaki ahenk paha biçilemez. Bizim de bunun bir parçası olduğunu bilmek güzel şeyler üretebilmek için cesaret verici.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s