Son dönemde ismi Türkiye çapında ve uluslararası planda giderek daha çok duyulan piyanist Beyza Yazgan’ın (31) piyano konusundaki üstün yeteneğini TRT Radyo 3’te kendisiyle özel yapılan bir yayın sırasında dinlemiş ve o kadar büyük bir hayranlık duymuştum ki yayın biter bitmez kendisine mesaj atarak onunla özel bir söyleşi yapma isteğimi iletmiştim.
Yazgan, muhteşem bir eğitim geçmişine sahip: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Konservatuvar bölümünü bitirdikten sonra Varşova Chopin Müzik Akademisi’nde doktora çalışmalarına devam edip müzik eğitimine Amerika’da devam etmeye karar verdi. Dolayısıyla Chopin hayatında oldukça önemli bir yere sahip genç piyanistimizin: “Chopin’in müziğinde tüm insanlığı bir araya gelebilen ortak bir dil hissediyorum. Sevdiklerimiz, özlediklerimiz, zayıflıklarımız, tutkularımız, doğayla olan ilişkimiz, yaşlanmak, gençlik, zaman, evren gibi insan ve hayata dair her şeyi düşündürür, hissettirir bana” diye ifade ediyor bu sevgisini.
Koç Holding bursuyla gittiği Mannes Müzik Okulu’ndan “Profesyonel Çalışmalar” diploması almaya hak kazanan Yazgan, Josef Fidelman Çağdaş Müzik Performans Ödülü (2018), 8. Metropolitan Uluslararası Piyano Yarışması, Birincilik ödülü (New York / 2019) ve Uluslararası Müzik Akademi Yarışması, solo piyano ve oda müziği performansı birincilik ödülleri (İtalya / 2019) aldı. Metropolitan piyano yarışması ise onda en çok iz bırakan yarışmalardan biri olmuş; zira yarışmaya on dakikada katılma kararı almış ve birinci olmuş.” Jüride Gary Graffman’ın yer alması, ertesi akşam Carnegie Hall’da, AmeriChina Kış Piyano Festivali kapsamında davet edilen önemli piyanistlerle aynı sahneye çıkmam ve verdiğim en huzurlu konser hissiyatını bırakması.. Bunların hepsi hiç unutamayacağım anılar” diyor Yazgan.
Beyza Yazgan’ın Türk Beşleri olarak anılan Anadolu’nun değerli müzisyenleri, Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses ve -dünyadaki ilk Kanun Konçertosu’nu yazmış olan- Ferid Alnar’ın bestelerini çaldığı To Anatolia: Selections from Turkish Five albümü son dönemde isminden çok fazla söz ettiriyor. Albümde söz konusu değerli beşlinin en sevdiği parçalarına yer vererek onların birbirinden farklı ifadelerini homojen bir Anadolu hikayesi çerçevesinde bir araya getirmeyi arzu etmiş Yazgan.

New York’ta okumak için Aygaz ve Tofaş’tan (Koç Holding) destek alan başarılı piyanist, Türkiye’de bu imkanların yeterli olduğunu düşünmüyor.
Gary Graffman, Oxana Yablonskaya, Richard Goode, Vladimir Feltsman, Boris Berman, Jeffrey Swann, Rolf Plagge ve Solomon Mikowsky gibi çok değerli sanatçıların ustalık sınıflarına katılan ve müzik tekniği olarak doğaçlamayı da çok seven Yazgan, İsrailli kemancı Avital Mazor‘la birlikte 10 Ocak günü New York’tan canlı yayınlanacak bir konser vermişti. Yazgan, piyanoda kendine özgü bir ses ve tarz geliştirmesiyle öne çıkan genç piyanistlerimizden.
Bir yandan da çocukluktan beri illustrasyonlar yapan Yazgan, ileride bestelerine de video animasyonlar yapmayı hedefliyor. ABD’de eğitimini sürdürmesi ise, çağdaş müzikte takip ettiği birçok müzisyen ve bestecinin bu coğrafyada yaşamasından dolayı ona çok büyük bir manevi tatmin sağlıyor. Sosyal sorumluluk yönü de güçlü olan Yazgan, Kanserli Çocuklar Vakfı ve Suriyeli mültecilere bağış toplamak adına resitaller verdi.

Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzik yolculuğunuz kaç yaşında nasıl başladı? Nasıl devam ediyor?
Bursa’da doğdum ve 5 yaşında Ali Cengiz Çelenk Çocuk Korosu’na katılmamla müzik yolculuğum başladı. Küçük yaşta çoksesli müzikten ne kadar keyif aldığımı çok net hatırlıyorum. Koro şefi yeteneğimi fark ederek bir enstrümana başlamamı tavsiye etti. Ailemin hangi enstrümanı çalmak istersin sorusuna ilk yanıtım piyano oldu ve 9 yaşında özel ders almaya başladım. Daha sonra Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda yarı zamanlı olarak, ortaokuldan doktoraya kadar da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda eğitimime devam ettim. Son olarak bu uzun soluklu müzik eğitimimi New York’ta Mannes School Of Music’te Professional Studies diploması alarak tamamladım. Müzik yolculuğuma son 5 yıldır New York’ta devam ediyorum.
Neden piyanoyu tercih ettiniz?
Piyanonun zengin ses dünyası ve biraz da görüntüsü sanırım. O yaşta en sevdiğim enstrüman oydu, halen daha öyle.
Piyanistliğinizin yanı sıra illüstrasyonlarınızla da öne çıkıyorsunuz. Bu yeteneğinizi nasıl fark ettiniz ve geliştirmek için neler yapıyorsunuz?
15-16 yaşlarında ergenliğin verdiği sıkıntıyla bir şeyler karalamaya başladım. Bunlar ilk soyut şekiller oldu, daha sonra komik suratlar ve figürler ortaya çıkmaya başladı. Çizdikçe hayal gücüm canlandı ve içimi döktüğüm bir alan oldu. Ancak hayal gücümü olduğu gibi kağıda dökecek tekniğe hala sahip değilim. İlkel bir şekilde deneyip yanılarak çiziyorum. Geliştirmek için daha çok pratik yapmam gerekiyor. Son dönemde bu konuda teknik eğitim alma planım da var. Özellikle müziklerime animasyon videolar yapmak istiyorum.
Bu sene ilk albümünüzü çıkardınız. Henüz dinlemeyenler olduysa, nasıl ulaşabileceklerini ve bu albümün içeriğini biraz anlatır mısınız?
Doğduğum coğrafyaya bir sevgi mektubu olarak kaydettiğim To Anatolia: Selections From The Turkish Five, New York merkezli plak şirketi Bridge Records tarafından yayınlandı. CD olarak satışı şuan maalesef Türkiye’de yok fakat tüm dijital platformlardan dinlenebiliyor (Spotify, Apple, Amazon, Idagio v.b) İçinde Türk Beşleri diye gruplandırılan önemli besteciler Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ferid Alnar, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses’in en sevdiğim 26 kısa eserine yer verdim. Albüm kısa öykülerden oluşan derleme bir kitap gibi düşünebilir. Her parça Anadolu’dan bir hikaye anlatıyor ve dinleyeni o coğrafyada bir yolculuğa çıkarıyor.
Pandemi öncesinde resital vermek için Türkiye’ye sık sık gelir miydiniz?
Maalesef yoğunluktan ve uzaklıktan dolayı Türkiye’ye 5 yılda sadece bir kez gelebildim. Onda da Karadeniz Ereğli’de Cehennem Ağzı Mağaraları’nda unutamayacağım bir resital verme şansım oldu.
Doktora eğitiminizi Chopin’in memleketinde yapmak nasıl bir duyguydu? Size neler kattı? Chopin’in izini sürdünüz mü Varşova sokaklarında, müzelerde?
Doktora eğitimimin ilk yılını Erasmus programıyla Varşova’da tamamladım. Orada Chopin Polonyalıların halk kahramanı gibi bir şey. Adı, müziği her yerde. Doğal olarak ben de Chopin hakkında daha çok okumaya ve farklı yorumlar dinlemeye başladım bu süreçte. Chopin’in melodilerini piyanoda çalarken insan sesini hayal etmenin önemini öğrendim. Müzesine de gittim tabi ki. Ancak hayatının çoğunu Polonya’dan çok Fransa’da geçirdiği için sokaklarda izini sürdüm diyemem.
Peki, Chopin’in Noktürnlerini işitince nasıl duygular uyanır sizde?
Chopin’in müziğinde tüm insanlığı bir araya gelebilen ortak bir dil hissediyorum. Sevdiklerimiz, özlediklerimiz, zayıflıklarımız, tutkularımız, doğayla olan ilişkimiz, yaşlanmak, gençlik, zaman, evren gibi insan ve hayata dair her şeyi düşündürür, hissettirir bana.
ABD’de müzik eğitiminize ve kariyerinize devam etme fikri nasıl oluştu? İmkanı olan genç ve çocuk müzisyenlere böyle bir yol izlemelerini önerir misiniz?
Bu fikir tamamen New York’un enerjisini çok sevmemle oluştu. Çağdaş müzikte takip ettiğim bir çok müzisyen ve besteci bu coğrafyada yaşıyor. Aynı şekilde görsel sanatlarda da ilham veren çok isim var ve ben de bu atmosferi solumak istedim. New York dışında bir yer olsaydı sırf ABD’de okumuş olmak için gelmezdim buralara. İmkanı olan her müzisyenin kendileri için doğru öğretmeni, okulu bularak, yeni kültür ve bakış açılarını deneyimlemelerini kesinlikle öneririm.
ABD’de genç müzisyenlere verilen eğitim ve destek ile Türkiye’yi kıyaslamanızı istesem neler söylersiniz?
ABD’de genç müzisyenlere verilen finansal destek Türkiye’ye kıyasla daha fazla. Başarılı müzisyenlere yardım eden birçok kurum ve maddi imkana sahip insan var. Fakat bu daha fazla rekabeti de beraberinde getiriyor. ABD’de iyi eğitim almak Türkiye’den çok daha pahalı olduğu için, bu kurumlara başarınızı, farkınızı kanıtlamadan destek almanız çok zor. Müzik eğitimi konusunda ise Türkiye’ye kıyasla daha özgür, bireysel farklılıklara ve fikirlere daha çok değer verdiklerini söyleyebilirim.
Çok değerli müzisyenlerle aynı sahneyi paylaştınız. Keman-piyano düolarında büyük bir beğeni topladınız. Sizce piyanoya en güzel eşlik eden enstrüman nedir ve neden?
Bence çello. Piyanodan sonra en sevdiğim enstrüman ve ikisinin tonlarını birbirine çok yakıştırıyorum.
Peki, Ahmet Adnan Saygun’u tanımlamanızı istesem?
İyi ki Türkiye’den böyle bir besteci çıkmış, gelecek nesillere bilgilerini aktarmış ve kültürümüzü dünyaya tanıtan özgün eserler bırakmış.
Katıldığınız ve sizde en çok iz bırakan yarışmalar ve oradan aldığınız derecelerden söz eder misiniz?
En çok iz bırakan yarışma 2019’da 8. Metropolitan Piano Competition oldu. Son dakikada katılma kararı almam ve birinci olmam yaşadığım en ilginç maceralardan biriydi. Jüride Gary Graffman’ın yer alması, ertesi akşam Carnegie Hall’da, AmeriChina Kış Piyano Festivali kapsamında davet edilen önemli piyanistlerle aynı sahneye çıkmam ve verdiğim en huzurlu konser hissiyatını bırakması.. Bunların hepsi hiç unutamayacağım anılar (o gün kar yağdığını bile unutmayacağım mesela)
Elbette çok fazla ustalık sınıfına katılmışsınızdır. Sizin müzikal gelişiminiz açısından bu çalışmaların önemi ne oldu? Diğer müzisyenlerle etkileşim, müziğinizde nasıl bir katkı sağladı?
Bu çalışmaların bana kattığı en önemli şey, müzik konusunda ne kadar farklı görüşler olsa da bu görüşlerin üzerine düşünüp, en sonunda kendime doğru geleni seçmeyi öğrenmek oldu. Diğer müzisyenlerin yorumlarını dinlemek, ders almaktan daha çok geliştirdi müziğimi. Çünkü müzik yapmanın en başında dinlemek geliyor, kendini, başkalarını..
Unutamadığınız bir festivali sorsam, hangisini anlatmak isterdiniz?
Cincinnati’de gerçekleşen Art of Piano.
2 hafta boyunca dünyanın çeşitli yerlerinden seçilen piyanistlerle her gün 8 saat ustalık sınıfı dinliyor, her akşam konsere gidiyor ve gerisini de çalışarak geçiyorduk. Hayatımda bu kadar yoğun bir şekilde sadece piyano dinlediğim başka festival yoktur herhalde.
Pandemide müzikal anlamda en çok neyi özlediniz?
Konserlere gitmeyi çok özledim. Özellikle caz konserlerini ve yeni müzisyenler keşfetmeyi.

Pandemi dönemini müzikal anlamda nasıl geçirdiniz?
Yeni eserler öğrenerek ve doğaçlama yaparak geçti. Özellikle Chopin’in tüm Noktürnler’ini öğrendim ve zihnimde bu dönemin film müziği gibi kalacaklar.
Klasik müzik çalışmalarınız sırasında herhangi bir kurumsal destekten, fon veya burstan yararlandınız mı? Sizce Türkiye’de bu imkanlar yeterli mi?
New York’ta okumak için Aygaz ve Tofaş’tan (Koç Holding) destek aldım ve onlara sonsuz minnettarım. Maalesef Türkiye’de bu imkanların yeterli olduğunu söyleyemem. Klasik müzikte destek bulmak zorlu bir süreç. Başarının yanında biraz şans ta gerekiyor diye düşünüyorum.
Piyano çaldığınız en sıradışı yer şimdiye kadar neresi oldu?
Karadeniz Ereğli Cehennem Ağzı Mağaraları. Akustik ve görsel açıdan çok sihirli bir konser oldu.
Sahneye çıktığınız veya konser izlediğiniz, akustiğiyle, mimarisiyle, sizde yaşattığı duygularla unutamadığınız konser salonu hangisi oldu?
Bu soruyu düşününce henüz unutamadığım bir konser salonu olmadığını farkettim. Ancak mekandan çok unutamadığım konserler var. Cincinnati’deki Art of Piano’da, Leon Fleischer’ın 91 yaşında çaldığı Chopin Noktürn ve piyanodan çıkardığı renkleri hiç unutamıyorum. Gözyaşlarına boğulmuştuk. Bir sonraki yıl da Fleisher’i kaybettik ve izlediğim konser maalesef onun son konseri oldu.
Gelecekte konser izlemeye can attığım konser salonu ise İtalya’daki Teatro Regio.
Piyanonuzla birlikte herhangi bir sosyal sorumluluk projesine dahil oldunuz mu?
Kanserli Çocuklar Vakfı ve Suriyeli mültecilere bağış toplamak adına verdiğim resitallerim oldu.
“Vazgeçilmez” olarak gördüğünüz kompozitörler / piyanistler kimlerdir?
Bach, Beethoven, Chopin, Debussy, George Crumb, Anton Rubinstein, ve Vladimir Horowitz.
Yeni nesilde piyanoya olan ilgi sizce hangi düzeyde? Bu ilgiyi tetikleyen sebepler sizce neler?
Gözlemlediğim kadarıyla piyanoya olan ilgi gittikçe artıyor. Özellikle çocukların bilişsel gelişimine sağladığı katkının farkına varılması ve çağdaş müzikte sıklıkla kullanılan enstrümanlardan biri olması da bu ilgiyi tetikliyor sanırım. Etrafımda ders almak isteyen daha çok genç görüyorum. Aynı zamanda çağımız o kadar anksiyete ile dolu ki, insanlar gündelik yaşamdan uzaklaştıracak, kendilerini geliştirecekleri bir şeye sarılmak istiyorlar. Piyano da müziğe başlamak ve duygularımızı zengin bir şekilde ifade edebilmek için en keyifli enstrümanlardan biri bence.