Alt Sahne’nin kurucularından başarılı şef Arın Aykut: “Her gün “iyi ki müzisyenim” diyorum kendi kendime”

Sanatla iç içe bir ailede büyüyen, ilk müzik eğitimini opera sanatçısı babası Tamer Aykut’tan alan başarılı genç müzisyenimiz Arın Aykut, 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Piyano Bölümü’ne birincilik ile girdikten sonra, lisans eğitimini 2015 yılında “Şeref Öğrencisi” alarak bitirdi. Lisans piyano eğitiminin bir kısmını Çek Cumhuriyeti’nde bulunan Prag Müzik Akademisi’nde alan Aykut, 2012 yılında Almanya’da düzenlenen “Art Without Limits” organizasyonunda piyanist olarak görev aldı ve dünyaca ünlü Würzburg sarayında konser verdi. Bir yıl sonra ise, Amerika’da düzenlenen “The World Pianist Invitational” isimli piyano yarışmasında 2500 kişi arasından finale kalarak, ülkedeki önemli sahnelerden biri olan “The John F. Kennedy Center, Performing Arts”da yarışma hakkı kazanandı.

2015 yılı sonrası ise kendisi için müzikal bir kırılma oldu: Müzik besteleme ve prodüksiyonu çalışmalarına başlayan Aykut’un müziklerini yazdığı “Now” kısa filmi, Sinema Dans Ankara Film Festivali’nde “Seyirci Ödülü” kazandı. Ardından birçok oyuna, kısa-orta ve uzun metraj filme, müzikale, tiyatro oyununa, animasyona, diziye, çizgi filme, reklama ve belgesele müzik üretti.

Aykut’un müziğin farklı alanlarına merakı dizginlenemez şekilde artmaya, içindeki yaratıcılık tutkusunu farklı mecralara aktarmasına olanak sağlamaya başladı. 2017 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Orkestra Şefliği Yüksek Lisans programına girmeye hak kazandı ve Prof. Burak Tüzün ile çalışmalarına başladı. Akabinde, Polonya’da bulunan Varşova Chopin Müzik Üniversitesi Orkestra Şefliği Master bölümünde eğitimine devam etti ve 2020 yılının başında da buradan başarıyla mezun oldu.

Aykut, Polonya Radyo Filarmoni Orkestrası’nı 2017-2018 yılları arasında yöneten bir Türk orkestra şefi olarak ideallerini somut gerçekliklere aktarıp sınırlar-ötesi bir platformda kendini ispat edip gerçekleştirme fırsatı edindi. Aykut’un ruhunda ve müzikal kariyerinde Polonya’nın yeri oldukça ayrı. “Polonya çok da uzak olmayan bir tarihte inanılmaz badireler atlatmış, kül olmuş bir ülke. Yoktan var edilmiş. Yeniden, yeni umut ve güçle tekrar inşa edilmiş bir ülke. Ve tüm bu şartlara rağmen kültürüne, sanatına sahip çıkan, o tarihlerden önce de sonra da sayısız besteci, ressam, şair, yönetmen ve tüm sanat dallarından en iyi örnekleri çıkarmış bir ülke. Sırf bizlere Chopin’i, Penderecki’yi, Paderewski’yi, Szymanowski’yi ve daha nicelerini sunduğu için bile minnettar olmalıyız” diye açıklıyor bu biricik konumu. 2019 ılında ise, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun siparişiyle hazırladığı 12 Öfkeli isimli tiyatro oyunu, Sanat Kurumu tarafından En İyi Besteci ödülü almasını sağladı.

Aykut’un yeni projesi ise Ankara merkezli Alt Sahne. Pandemi döneminin tüm fiziksel ve finansal kısıtlamalarına rağmen böyle cesur ve bilinçli bir projeye adım atmaları, bir sanatsever olarak beni çok duygulandırdı. Kendisinin kuruluşunda bir paydaş olarak yer aldığı bu oluşum, gösteri ve performans sanatları merkezi ve kayıt stüdyosu olmasının yanı sıra 60 kişilik butik konser ve etkinlik salonuna sahip bir “üretim evi, fikir ve sanat atölyesi” olarak tanımlanıyor. “Dört arkadaş olarak paylaştığımız bir hayal orası. Şimdi öğrencilerin yanısıra, tüm sanatçı arkadaşlarımızın, büyüklerimizin de geldiği, ürettiği, paylaştığı bir yuva oldu bizlere” diye anlatıyor Arın Aykut.

Müzikle iç içe bir ailede dünyaya gelmenin, ilerideki müzik tercihlerinizi şekillendirdiğini düşünüyor musunuz? Başka bir meslek sahibi olmayı hiç düşünmüş müydünüz?
Müzik tercihlerimi kesinlikle olumlu anlamda şekillendirdiğini düşünüyorum. Fakat bu konu biraz kritik geliyor bana her zaman. Yaklaşık 9-10 yaşlarında bir çocuğunun hayatı boyunca icra edeceği mesleği, yaşından ötürü sağlıklı karar vermeden seçmesi çok kritik bir konu. Zaten bu sebeple okul hayatını olması gereken asgari başarı ile tamamlayamayanlar, müziği veya sanatın herhangi bir dalını ancak hobi olarak yapma kararı alanlar daha sonra dışdünyaya adapte olmakta oldukça zorlanıyor. Ama bir yandan da erken yaşlarda başlayıp, fizyolojimizi şekillendirmemiz gereken bir meslek icra ediyoruz. Bir kumar gibi geliyor bana. Ancak ben ne kadar şanslıyım ki her gün “iyi ki müzisyenim” diyorum kendi kendime. Bu sebeple ailelerin, tıpkı kendi ailem gibi çok dikkatli olması, seçim aşamasında baskı oluşturmaması, çocuklarının potansiyelini keşfederek ilerlemesi gereken bir durum. Başka bir meslek sahibi olmak gibi bir niyetim hiç olmadı. Yine de müzisyen olamamak gibi bir durum yaşansaydı, bilimsel bir konuda işim olsun isterdim. Bu dünyayı bilim ve sanattan başka birşey kurtarmaz diye düşünüyorum.

Müzik, çocukluğunuzdan beri hayatınızda nasıl bir yere sahip?

Kendimi bildim bileli müzik hayatımın neredeyse tamamını kaplıyor. Şekillendiriyor, büyütüyor, sorgulatıyor, kelimeler üstü bir şekilde ifade ettiriyor. Bunları hayatta size her meslek sağlayamaz. O yüzden başta aileme sonra da hayatıma bu bağlamda giren herkese minnettarım.

Lisans piyano eğitiminizin bir kısmını Prag Müzik Akademisi’nde aldınız. Çek Cumhuriyeti’nde piyano eğitimini “biricik” kılan başlıca unsurlar neler oldu? Orada yaşıtlarınızla etkileşimden müziğiniz adına ne tür kazanımlar elde ettiniz?
Prag Müzik Akademisi, her ne kadar iddialı olmak istemesem de bence Çekya’nın en iyi okulu. Müthiş bir tarihi olduğu kadar, çok da iddialı bir eğitim stratejisi var. O sebeple dünyanın her yerinden sürekli öğrenciler ve eğitmenler geliyor. Neredeyse haftada 2-3 kere seminer veya çalıştay düzenleniyor. Yılda 3-4 kere yarışmalar yapılıyor. Bu aktiflik içerisinde siz de enerji doluyorsunuz. Sürekli motive oluyor, bilgi depolamak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Okulun içinde Dvorak’ın kıyafetlerini koyduğu dolabın önünden geçiyorsunuz mesela. Bu komik gibi görünen örnek bile size bir sorumluluk yüklüyor aslında. Mozart’ın açılışını yaptığı kilisenin önünden geçerken, Kafka’nın evine uzaktan bir selam verip, Smetana’nın heykeli önünde mola verip kahve içiyorsunuz mesela. Sadece Prag Müzik Akademisi değil, tüm şehir, müzisyenler için okumayı çok sevdiğiniz ve asla bitmeyecek olan bir kitap gibi.

Dünya çapında birçok organizasyon ve yarışmada yer aldınız, konserler verdiniz, ödüller kazandınız. Kısaca bunlardan söz eder misiniz?
Sanırım bu sorunun cevabını üç grupta özetlemek daha mantıklı olacaktır.

Piyanistlik anlamında; Almanya’nın Würzburg kentinde uluslararası bir orkestrada piyanist olarak görev almıştım. Würzburg sarayında muazzam bir konser gerçekleştirdik. İlk Avrupa maceram da odur. Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde bulunan “The Kennedy Center” tarafından 2013 yılında düzenlenen uluslararası piyano yarışmasında finalist oldum. Ulusal bir piyano yarışmasında jüri üyeliğinde bulundum.

Şeflik anlamında; Chopin Müzik Üniversitesi tarafından yapılan seçmeler sonucunda 2017 yılında Polonya Radyo Filarmoni Orkestrası’nı yönettim, Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu Çalıştayı’nda aktif katılımcı olarak yer aldım ve kendileriyle CSO’da konser gerçekleştirdik. Bu sene tekrar aktif katılımcı olmaya hak kazandım ancak pandamı sebebiyle henüz gerçekleştirilmedi. En yakında zamanda diyelim…

Müzik Prodüksiyonu anlamında ise; Müziklerini bestelediğim “Now” isimli kısa film ile Sinema Dans Ankara film Festivali’nde “Seyirci Özel Ödülü” kazandık. Ankara Devlet Tiyatroları’nın “12 Öfkeli” isim oyununa yazdığım müziklerle Sanat Kurumu tarafından 2017-2019 sezonu “En İyi Besteci” ödülü aldım. Bir televizyon dizisi için yazmış olduğum müzik ise bir çok dijital dinleme servisi tarafından en büyük listelere alındı, oldukça uzun bir süre “Türkiye’nin en çok aranan şarkısı” isimli bir ünvana sahip oldu.

Hepsinin bende olağanüstü bir sevinci ve yeri oldu. Huzurla ve sağlıkla üretmeye devam edeceğimiz koronasız günlere diyelim.

Bazı kısa filmlere, reklamlara, belgesellere, müzikallere de müzikler hazırlıyorsunuz. Peki bir filme müzik hazırlarken konusunu ayrıntılı olarak inceler misiniz, yoksa genel hatlarıyla sizde çağştırdıkları üzerinden mi ilerlersiniz?
Konusu, hikayesi, senaryosu, karakterleri, mekanları, dönemi, belki açıklayıcı bir metin, belki seslendirmesi, anlatmak istediği veya istemediği, çekirdeği, özü gibi şeyler bizim ilgilendiğimiz ilk alanlar elbette. Ancak bununla beraber olan teknik süreçler de azımsanmayacak kadar etkili. Örneğin, müziği yazılacak o sekans veya sahnenin mutlaka bir metronomu vardır. Bana gelen hareketli görüntünün asgari düzeyde bir metronomu ortaya çıkmadan asla çalışmaya başlamıyorum mesela. Aynı şekilde müzik zevki veya ilgisi olan, hatta bilgisi de olan yönetmen de olursa biz daha üretken olabiliyoruz haliyle. Aksi durumlarda (ki genelde öyle oluyor) oldukça ssancılı bir süreç olma potansiyeli var. Bestecilik ile apayrı bir konu olması gerçeği de bu noktada söylenmeli. Siz ne yaparsanız yapın, o hareketli görüntüye hizmet etmelisiniz. Elbette özgürsünüz ama değilsiniz. Tabii herseyini sonunda o hareketli görüntü kendi mecrasında sizin müziklerinizle yayınladığında yaşanılan haz… muhteşem.

Hayatınızda iz bırakan, hayran kaldığınız film müzikleri hangileri ve neden?

Muhtemelen liste yapsam çok uzun olur. Bir avuç değiller çünkü. Her yaş, dönem ve duygu durumuma uygun, benimle eşlenen bir film müziği vardır. Çünkü zaten müzik böyle birşeydir. Birde görsel ile buluştuğu zaman hafızanıza, kalbinize, yüreğinize yer etmesi daha da hızlı olur. Bu sebeple film müzikleri müthiş bir sektör olmakla birlikte, film müziği besteciliği değeri azalmayacak ve giderek büyüyecek bir sanat dalıdır. Şimdi tabii ki sorduğunuz için söylemek üzere üç adet müzik sıralıyorum hemen. Üçüncüsü The Passing of the Elves, (Howard Shore, The Lord of the Ring filminden), İkincisi bana imzalayıp albümünü hediye ettiği için Ready the Ships (John Powell, How To Train Your Dragon isimli filmden), Birincisi ise No Time for Caution (Hans Zimmer, Interstellar isimli filmden)

Peki, sizce dünyanın en güçlü, en başarılı üç orkestra şefi kimler?

Marin Alsop Herbert von Karajan Gustavo Dudamel diyebilirim.

Orkestranın sizce en haylaz enstrüman grubu hangisi?

Bakır üflemeliler bu konuda su götürmez bir gerçek bence. Eğer vurmalı çalgılar ile birleşirlerse daha da tehlikeli olabilirler. Dikkatli olmakta fayda var.

Oda müziğinde mi yoksa senfonilerde mi uyum ve sürdürülebilirliği yakalamak daha zor?
Senfonilerde olduğu kanaatindeyim. Kişi sayısı artan her iş için geçerli ama bu durum. Ama bence burada ters bir orantı da var. Eğer o uyum ve sürdürülebilirlik sağlanırsa korkun o kalabalıktan. Büyüktür, güçlüdür ve kararlıdır.

Orkestra şefliği mi piyanistlik mi, yoksa bir süredir yeni “gözbebeğiniz” olan Alt Sahne mi şu anda geldiğiniz aşamada ağır basıyor?
Bana hiçbiri ağır basmıyor. Bu da anlatmaya çalıştığımda genellikle insanları şaşırtıyor. Ama gerçekten öyle. Doğumdan ölüme tek bir konu ile ilgilenme, sadece o konuda çalışma, yazma, çizme devri çoktan bitti. Doğal seleksiyon oluyor sonu. Devir, tüm yan dallardan beslenme devri, daha çok bilgi, daha çok üretim devri. Çünkü sizin de bildiğiniz gibi artık herkes müzisyen! sanatçı! olarak biliniyor bu ülkede. Dolayısıyla Alt Sahne de, müzik prodüksiyonu da piyanistlik de, orkestra ve koro şefliği de benim gözbebeğim. Fakat yine sorunuza tam bir cevap vermek adına;. aralarında net ve tek bir seçim söz konusu olduğunda direkt şefliği seçerim. Tüm öğrenim hayatımın, tüm bildiklerimin, öğrendiklerimin, öğreneceklerimin en ucu, en tepesidir şeflik benim için.

Biraz da Alt Sahne’den söz eder misiniz?

Alt Sahne, Ankara’da tüm sanatseverler için bünyesinde eğitimlerin verildiği derslikler, hareket-dans stüdyosu, kayıt ve prodüksiyon stüdyosu olan, aynı zamanda 60 kişilik butik konser ve etkinlik salonuna sahip bir üretim evi, fikir ve sanat atölyesi. Dört arkadaş olarak paylaştığımız bir hayal orası. Şimdi öğrencilerin yanısıra, tüm sanatçı arkadaşlarımızın, büyüklerimizin de geldiği, ürettiği, paylaştığı bir yuva oldu bizlere. Yakın zamanda 1 yılını doldurdu Alt Sahne. Kutlamamızı sessiz sedasız pandamı şartlarında yaptık. Umarım 2. yıl kutlamasını herkesin sağlıkla, alkışlarla eşlik ettiği bir yer olarak yaparız.

Bir orkestra şefinin hangi vasıflarının güçlü olması gerekir?

Öncelikle elbette müzik bilgisi, teknik yeterliliği, istediği fikrin arkasında duracak donanımı, insan ilişkileri güçlü, sosyal zekası yüksek, pratik düşünen, tek bir noktaya odaklanabildiği gibi geneli görebilen, sakin, anlayışlı, saygılı!, özverili, sorun yaratmaya değil çözmeye meyilli olması gibi özelliklerin kısmen ya da tamamen olması şart. Böyle yazınca sanki bulunamazmış gibi göründüğünün farkındayım. Bulunacak olan zamanla ayakta kalıyor, mücadele ediyor ve bulunuyor zaten. Dolayısıyla bulunamayacak olan da birilerinin tüm ısrarlarına rağmen eleniyor.

Varşova’daki Chopin Müzik Üniversitesi’nde de orkestra şefliği konusunda eğitim gördünüz. Polonya’nın sizce klasik müziğe katkıları nedir?
Polonya çok da uzak olmayan bir tarihte inanılmaz badireler atlatmış, kül olmuş bir ülke. Yoktan var edilmiş. Yeniden, yeni umut ve güçle tekrar inşa edilmiş bir ülke. Ve tüm bu şartlara rağmen kültürüne, sanatına sahip çıkan, o tarihlerden önce de sonra da sayısız besteci, ressam, şair, yönetmen ve tüm sanat dallarından en iyi örnekleri çıkarmış bir ülke. Sırf bizlere Chopin’i, Penderecki’yi, Paderewski’yi, Szymanowski’yi ve daha nicelerini sunduğu için bile minnettar olmalıyız.

Kendinize dair kısa ve orta vadeli hayalleriniz neler? Bunları gerçekleştirmek için bu noktadan sonra daha fazla eğitim mi yoksa daha fazla çalışma mı gerekecek?
Son bir kaç yıldır kendi zihnimde daima bir paket halinde hazır bulundurduğum, doğum günlerimde de bu sayede 1 saniyede dileğimi tuttuğum bir hayal birikimim var. İçinde kısa, orta, uzun ve çok uzun vadeli olan hayallerim var. Elbette bitenlerin yanına tik atılıyor ve hemen yenileri ekleniyor listeye. Hayaller paylaşılır mı bilmiyorum ama hiçbiri “şunu yapmak istiyorum, şöyle olsun istiyorum” şeklinde değil. Genelde o hayalin yaşandığı andaki duygunun hayali. Karışık oldu evet ama ancak böyle anlatılır sanırım. Bunları gerçekleştirmek için eğitim almam lazım diyemem ama durmadan üretmek, çalışmak lazım diyebilirim. Çünkü bu süreçteki öğrenmenin daha kalıcı, daha kişisel ve daha odaklanmış bir öğrenme olduğunu düşünüyorum.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s