İngiliz ozan Sacheverell Sitwell’in ”konuşan bir deniz tanrısının sesi”ne benzettiği ahşap nefeslilierin bas sesi fagot, orkestranın en kalın üflemeli çalgısı olmasının yanı sıra, genç müzisyenler arasında giderek popülerlik kazanıyor. Seyfi Can Dağlar da Türkiye’de fagot sanatçıları arasında son dönemde isminden en çok söz ettiren bir genç. Ortaokuldan beri nefesli enstrümanlara olan ilgisi fazla olan Seyfi Can Dağlar, ilk başta flütle başladığı üflemeli çalgılar serüvenini hayatının merkezine yerleştirmeye karar vermiş. Bu kararlılığı, St. Petersburg Filarmoni Orkestrası’nın konser kayıtlarını dinlemesi ve izlemesiyle birlikte giderek bir “duygusal bağ” halini almış ve karar vermiş sonunda: “Ben fagot çalmalıyım!” Günün birinde profesyonel bir orkestrada yer almak ise, kendisinin çocukluk hayaliydi. Bu doğrultuda, Seyfi Can Dağlar, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda altı aydır fagot sanatçısı olarak yer alıyor. Pandeminin bitip seyirciyle kavuşacağı günü dört gözle bekleyen Seyfi Can Dağlar, “insanın işini kendi ülkesinde ve kendi ana dilinde, ülkenin en köklü kurumunda yapabilmesi gerçekten paha biçilemez oluyor” diye ifade ediyor iki yıldır sürdürdüğü bu görevin kendisi açısından önemini.
1994 yılında Mersin’de doğan Seyfi Can Dağlar, 2009 yılında Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın açtığı yetenek sınavını kazanarak Doç. George Ksovreli ile birlikte fagot çalışmalarına başlamış, bir yıl sonra Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın sömestr kampına ve 2011 yılında da Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası’nın açtığı seçmeleri kazanarak Gürer Aykal ve Serdar Yalçın yönetimindeki orkestra ile birlikte yaz kampı çalışmalarına katılmış. 2012-2016 yılları arasında şef Cem Mansur yönetimindeki Türkiye Ulusal Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın bir üyesi olarak Hollanda, Almanya, Belçika, İtalya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Portekiz ve İspanya’da fagotuyla orkestralarda yerini almış.
2012 yılında Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası’nda solist olarak konser veren Seyfi Can Dağlar, 2013 yılında fagot sanatçısı Orhan Nuri Göktürk adına düzenlenen fagot yarışmasında birincilik ödülü aldıktan sonra, şef Sunay Muradov yönetiminde Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası ve aynı yıl içerisinde şef Rengim Gökmen yönetimindeki İstanbul Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası ile birlikte solist olarak konserler vermiş. 2015 yılında Mersin Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nda konser vermesinin akabinde bir sene sonra Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası’nın açtığı solistlik seçmelerinde başarı gösterip şef Işın Metin yönetiminde orkestra ile birlikte solist olarak görev almış.
2017 yılında Berlin’deki dünyanın önemli müzik okullarından biri olarak kabul edilen Berlin ”Hanns Eisler” Müzik Yüksekokulu’nda okulun fagot lisans bölümüne o yıl kabul edilen “tek” kişi olarak Prof. Volker Tessmann ile fagot çalışmalarına ve Berlin Konzerthaus Orkestrası solo fagot sanatçısı Reiner Luft ile fagot orkestra repertuarı çalışmalarına başlayan başarılı genç fagot sanatçımız, Almanya’da birçok orkestrada konuk sanatçı olarak; Berlin Filarmoni, Berlin Konzerthaus, Berlin Waldbühne, Pierre Boulez Saal, Leipzig Gewandhaus, Hamburg Elbphilharmonie, Herkulessaal München gibi önemli salonlarda, birçok önemli orkestra şefi ile çalışmış.

Akabinde eğitimine Avusturya’da Graz Müzik ve Sanat Üniversitesi’nde Prof. Krisztina Faludy’nin sınıfında devam ederken, bu esnada Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği bursuyla desteklenmiş. Ayrıca, 2019 yılında Tekfen Vakfı’nın dünyada yurt dışında eğitim gören Türk vatandaşı müzisyenleri için yapmış olduğu müzik bursu seçmelerinde, her enstrüman dalından katılan 70 genç müzisyen arasından bursiyer olmaya hak kazanan iki genç müzisyenden biri olan Seyfi Can Dağlar, Tekfen Filarmoni Orkestrası’nda da şef Aziz Shokhakimov yönetiminde fagot sanatçısı olarak yer almış. Altı aydır Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın açtığı sınavı kazanarak orkestra fagot grubunun yeni üyesi olarak bir çocukluk hayalini gerçekleştirmiş.
“Fagotun sesi bazen şakacı bir dedeyi, bazen çok duygusal, bazen çok hüzünlü, bazen de çok neşeli bir insanı çağrıştırıyor” diyen Seyfi Can Dağlar, fagotun ses renginin duyguları çok iyi yansıttığını belirtiyor. Almanya ve Avusturya’da aldığı eğitim ise onun vizyonunu ve müzikal derinliğini artırmış. Türkiye’de çok fazla sayıda yetenekli ve çalışkan öğrenciler olduğunu söyleyen Seyfi Can Dağlar’a göre, müzisyenlerin kendilerini gösterebilecekleri sahalar genişlemeli; iyi dinleyici için sık tanıtımlar ve eğitim konserleri yapmak gerekiyor. Bu açıdan Seyfi Can Dağlar, aynı zamanda bir üyesi olduğu ve ünlü şef Cem Mansur yönetimi ve liderliğindeki Türkiye Ulusal Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın Türkiye’deki genç müzisyenler için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyor. Fagot çalmak isteyen çocukların ise 10 yaşından itibaren bu konuda çalışmalarına ve araştırmalarına başlamalarını öğütlüyor.
Bu “esrarengiz” ve “lirik” enstrümanı ve o enstrümana hayat veren Seyfi Can Dağlar’ı MUTLAKA tanımalısınız:
Avrupa çapında tanınan bir fagot sanatçısı olarak müzik kariyerinizi merak ediyorum. Müzikle tanışıklığınız nasıl başladı? Fagottan önce başka bir enstrüman çaldınız mı?
Aile içinde klasik müzik ile herhangi bir bağlantım yoktu. Bu dahiyane sanat ile yolumun kesişmesi, okuduğum ortaokulda bilinçli bir müzik öğretmeni olan Hande Çobanoğlu’na rastlamam ile başladı. Okulumuzun müzik odasında tüm orkestra enstrümanlarının fotoğraf ve isimlerinin bulunduğu bir tablo yer alıyordu ve tüm boş zamanlarımda o tabloyu inceleyerek enstrümanları tanımaya çalışıyordum…
Özellikle nefesli enstrümanlar beni çok heyecanlandırıyorlardı, çünkü o enstrümanlar ses çıkarırken içlerinde nefes yani hayat vardı. Bunların içinde en rahat sahip olabileceğim enstrüman halk arasında (yan flüt) olarak bilinen flüttü. Ardından yoğun ısrarlarımla ailem bana bir flüt almıştı. Başlarda ses çıkarmak bir hayli zor olsa da, tamamen kendi çabalarımla o enstrüman ile duyduğum melodileri çalabilir hale gelmiştim.
Ardından bu işin gerçekten hayatımın bir parçası olmasına karar verdim. Müzik öğretmenime bunu söylediğim zaman beni evine davet etti ve sahip olduğu Saint Petersburg Filarmoni Orkestrası’nın görüntülü konser kayıtlarını bana dinletmeye, izletmeye ve orkestra içinde bulunan enstrümanları tanıtmaya başladı. Enstrümanları tanıdıktan sonra Fagot’u kendime çok yakın hissettim ve evet ben bu enstrümanı çalmalıyım dedim. Ardından konservatuvar sınavına girdim. Yetenek sınavını kazandıktan sonra müzik bilgim olmadığı için ortaokulu bitirmeme rağmen ortaokula tekrar baştan başladım. İşte klasik müzik ile olan yolculuğum böyle başladı.
Fagotun sesi sizde neler çağrıştırıyor?
Fagotun sesi aslında ”Tanrı’nın sesi” olarak geçiyor ve insan sesine en yakın seslerden birisi. Fagotun sesi bende bazen şakacı bir dedeyi, bazen çok duygusal, bazen çok hüzünlü, bazen çok neşeli bir insanı… Açıkçası her türlü duyguyu çağrıştırdığına inanıyorum.
En çok beğendiğiniz fagot sanatçıları hangileri?
Beğendiğim solist fagot sanatçıları arasında Dag Jensen ve Sergio Azzolini yer alıyor. Ve bir orkestra fagot sanatçısı olarak beni en çok etkileyen isim Berlin Filarmoni Orkestrası Solo Fagot Sanatçısı Stefan Schweigert diyebilirim.
Bir orkestrada sizce fagot hangi yeri dolduruyor ve neden vazgeçilmez?
Fagot tahta üflemeli ailesinin bas ve tenor kısmını oluşturuyor. Bu aile orkestra içinde bir koro, tenor ve bas sesler bu koro, yani bu orkestra içinde benim için vazgeçilmez. Ayrıca fagotun ses rengi duyguları yansıtmak için oldukça elverişli.
Almanya ve Avusturya’da eğitim almak, sizin müzik kariyerinize neler kattı?
Farklı kültürleri kendi yerlerinde tanımak, özellikle klasik batı müziği kültürünü; müzisyenleri önemli derecede olgunlaştırdığına inanıyorum. Bu okullarda eğitim alırken aynı zamanda bu işin sadece Almanya ve Avusturya’da nasıl yapıldığını değil, tüm dünyada nasıl olduğunu görebiliyordum. Çünkü bu okullarda dünyanın her yerinden klasik müzik kültürünü öğrenmeye gelen ciddi seviyelerde meslektaşlarınız oluyor. Bu sayede önemli kontaklar kurabiliyorsunuz ve bunca insanla birlikte eğitim alarak bir dünya standartı yakalamaya çalışıyorsunuz. Kısacası Almanya ve Avusturya müzik kariyerimdeki dünyayı bana çok yakından tanıttı diyebilirim.

Günün birinde profesyonel bir orkestrada yer almak sizin çocukluk hayalinizdi. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda geçen seneden beri fagot sanatçısı olarak yer alıyorsunuz. Hislerinizi öğrenebilir miyim?
Neredeyse 200 yıl kadar çalışmalarına hiç ara vermeden ayakta kalabilmiş böylesine köklü bir kurumun bir parçası olmak çok gurur verici. Bir de insanın işini kendi ülkesinde ve kendi ana dilinde, ülkenin en köklü kurumunda yapabilmesi gerçekten paha biçilemez oluyor. Tek isteğim bir an önce bu pandemi sürecinden kurtulup seyirciler ile konserlere devam edebilmek…
Türkiye’de klasik müziğe olan ilgiyi Avrupa ülkeleriyle kıyaslayabilir misiniz?
Yüzyıllardır klasik müzik kültürü içinde yetişmiş Avrupa doğal olarak bu konuda daha çok bilgi sahibi. Bu çok normal. Ama Türkiye’de kesinlikle çok fazla yetenekli ve çalışkan öğrenciler var. Müzisyenlerin kendilerini gösterebilecekleri sahalar genişlemeli. İyi dinleyici için sık tanıtımlar ve eğitim konserleri yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Sizi en çok etkilemiş, akustiği ve mimarisiyle aklınızdan çıkmayan konser salonları hangileri oldu?
Berlin Filarmoni salonu çalmaktan çok keyif aldığım, akustik açısından harika hissettiğim bir ortam. Aynı zamanda Berlin Konzerthaus mimari bakımdan çok hoşuma gider. Ülkemizde 2020 yılında açılmış olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yeni konser salonu gerçek anlamda dünya standartlarında muazzam bir salon.
Fagot çalmadığınız zamanlarda vaktinizi nasıl geçirirsiniz?
Ben kendimi bir ham taş olarak görüyorum ve elimden geldiği kadarıyla ham taşımı yontmaya çalışıyorum. Buna fagot çaldığım zamanlar da dahil çalmadığım zamanlar da. Günlük rutinlerden fırsat bulabildikçe doğa ve hayvanlarla iç içe olmak, uzun yürüyüşler, okumak, öğrenmek ve seyahat etmek…
Kurumsal olarak hangi destek ve burslardan yararlanmıştınız?
Kurumsal olarak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Tekfen Vakfı’nın bursiyeri oldum. Ayrıca 2012-2016 yılları arasında her yıl yapılan şef Cem Mansur yönetimi ve önderliğindeki Türkiye Ulusal Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın seçmelerini kazanarak orkestranın bir üyesi oldum. Bu orkestranın Türkiye’deki genç müzisyenler için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Her sene sınavla seçilen genç müzisyenler TUGFO tarafından tüm masrafları karşılanarak dünyanın en önemli salonlarında ve festivallerinde konserler yapma şansına sahip oluyorlar ve belki ilk defa TUGFO sayesinde farklı ülkelerde sahneye çıkma fırsatı yakalayabiliyorlar. Bu üç değerli kuruma destekleri için sonsuz teşekkür ederim.
Enstrümanınızla herhangi bir sosyal sorumluluk projesine katıldınız mı?
Türkiye’de henüz maalesef katılamadım ama Almanya’da hasta çocuklar ve kimsesiz yaşlılar için birçok konserde yer aldım.
Fagota başlama yaşı yaklaşık olarak kaç? Sizi örnek alan çocuk müzisyenlere bu enstrümanla ilgili hangi püf noktaları verirsiniz?
Ben fagot çalmaya 15 yaşımda başladım biraz geç oldu. Normalde şu an çocukların 10-11 yaşlarında veya daha küçük yaşlarda başladığını biliyorum. Benim şahsi fikrim öncelikle enstrümanını ve müziği çok sevmek gerekiyor, bu konuda meraklı olmak çok önemli. Tabii ki çok çalışmak.
Hayalinizde gelecekte kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?
Belirli bir yaşa kadar orkestra içinde çalmak istiyorum. Sonrasında o zamana kadar öğrendiğim bilgileri benden yaşça küçük meslektaşlarımla paylaşabileceğim ve onlarla hala öğrenmeye devam edebileceğim bir yerde konumlandırmayı ümit ediyorum.