İlk konserini henüz altı yaşında Carl Orff’un Carmina Burana adlı eserini klarnette çalarak vermesiyle ün kazanan genç klarnet virtüözlerimizden Utku Çetin, akademik olarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi devlet konservatuarında başlattığı müzik kariyerini, beraberinde ulusal ve uluslararası düzeyde katıldığı birçok ustalık sınıfı ile taçlandırdı ve birçok uluslararası klarnet yarışmasında ödüller kazandı. Utku’nun bu müzikal yolculuğa atılırken ilk şansı ise, kendisi de klarnet sanatçısı olan babasının elinde şekillenmesi, katıldığı ilk ustalık sınıfının bile babasının sınıfı olmasıydı. Annesi de fagot sanatçısı olan Utku, “ev, küçük çaplı bir konservatuarı andırıyordu” diye anımsıyor o günleri.
Türkiye’deki eğitiminin ardından Fransız klarnet ekolünün dünya çapında kabul görmüş yegane ekol olmasından hareketle Paris konservatuarında da dört sene okuyan Utku, şu anda Belçika Kraliyet Konservatuarı’ndaki eğitimini sürdürüyor ve altı yaşından beri klarnetiyle kurduğu duygusal bağı büyüterek çoğaltıyor. Utku’ya göre, imkanı olan müzisyenlerin yurtdışında eğitim alması oldukça önemli; zira “çalışılan bir eserde detaylara inme, öğretmenin bu detaylardaki titizliği, öğrencinin enstrümanında elde edeceği edinimlerin ana fikrini oluştuyor.”
Klarnetine o kadar bağlı ve adanmış durumda ki, “Enstrümanımın sesi, beni hayal etmeye başka ufuklara veya sanki o an başka bir evrendeymişim gibi sevgiyi, tutkuyu ve o sıcacık gülümseyişi içselleştirdiğim bir an olarak gördüğüm ve hissettiğim bir tını” diye ifade ediyor bu kelimelerin ötesine geçen tutkusunu. Utku’ya göre, klarnetin yanına en çok yakışan enstrüman ise Fagot, çünkü daha tok bir tınısı var. “Biri insan sesini, diğeri tanrının sesini temsil ediyor” diyor.
Utku’ya göre, klasik müzik çoksesliliği temsil ettiğinden dolayı ona demokrasiyi çağrıştırıyor. Herkesin kendini ifade etmesi ve bunu müzik-sanat ve enstrüman ile başarabilmesini her toplumun ihtiyacı olarak görüyor. Utku, Türkiye’de müzisyenlere ve sanata yeterince bütçe, altyapı ve manevi destek sağlanmadığından da söz etti söyleşimizde. Günün birinde “Müzik Bakanı” olursa; müzik eğitimini en küçük yaşa indirmeyi, altyapıya her zaman önem vermeyi, müzik ve sanat eğitimini yurtdışı bağlantılarla desteklemeyi ve çocukları her türlü imkanı seferber ederek yurtdışında okutmayı hedefliyor.
Fransa ve Belçika’da klarnete dair üst düzey bir müzik eğitimi alan ve zaman zaman İş Sanat Parlayan Yıldızlar konser serisi gibi Türkiye’de önemli platformlarda konserler veren bu değerli genç virtüözümüzü tanımalısınız:
Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzik yolculuğunuz kaç yaşında nasıl başladı?
11 Nisan 1999 İstanbul doğumluyum. Annem ve babam müzisyen olduğu için çok küçük yaşta kendimi müziğin içinde buldum. Gerçek anlamda altı yaşımda klarneti elime aldım. Evde küçük bir konservatuvar havası olduğundan üç yaşındayken babamın çalışmalarını izleyip dinlerdim ve bende çalmak isterdim. Annem ve babam operada orkestra sanatçısı oldukları için bende onlarla temsillere giderdim. Bu arada babam ile klarnet çalışmalarına başlamıştım. Ve daha sonra Mimar Sinan G.S.U. Devlet Konservatuarı’nı kazandım ve akademik eğitimim başladı. Bu eğitimim devam ederken neredeyse her sene mutlaka önemli masterclass’lara katıldım. Türkiye’deki eğitimim bittikten sonra Fransa Paris konservatuvarı sınavlarına girdim ve kazandım. Dört senenin sonunda buradan mezun olduktan sonra Belçika Kraliyet Konservatuarı’na (Conservatoire Royal De Liege Ecole Superieure Des Arts) kabul edildim. Halen eğitimim burada devam etmektedir.
Neden klarnet? Enstrümanınızın sesi sizde ne çağrıştırıyor?
Klarnet aslında benim hayatımı değiştiren, duygusal bir bağ kurduğum, kendimi daha iyi anlattığımı düşündüğüm bir enstrüman, bazı soruların cevabı insanın hislerinde olabilecek bir şey ve bu soru da benim için öyle. Enstrümanımın sesi, beni hayal etmeye başka ufuklara veya sanki o an başka bir evrendeymişim gibi sevgiyi, tutkuyu ve o sıcacık gülümseyişi içselleştirdiğim bir an olarak gördüğüm ve hissettiğim bir tını.
Sizce klarnetin yanına en çok yakışan enstrüman nedir?
Bence Fagot, çünkü daha tok bir tınısı var. Biri insan sesini, diğeri tanrının sesini temsil ediyor.
Katıldığınız ve sizde en çok iz bırakan yarışmalar ve oradan aldığınız derecelerden söz eder misiniz?
Sanat ve spor tatlı rekabetin mutlaka olması gerektiği dallar. Enstrüman yarışmaları da bir sanatçının gelişimi için yaşanması gereken tecrübeler. Bulgaristan Sofya’da, İtalya Napoli’de Klarnet yarışmalarına katıldım. Rusya St. Petersburg’da Marivinsky klarnet yarışmasında yarı finale kaldım. Salzburg Grand Prize Virtuoso International Competition’da ikincilik ödülü kazandım. Ve Salzburg Mozarteum konser salonunda konser verdim. Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın düzenlediği oda müziği yarışmasında klarnet kentet olarak arkadaşlarım ile üçüncülük ödülü kazandım.

Sizce yurtdışında müzik eğitimiyle Türkiye’deki eğitimin farkları nedir?
Çok büyük farklılıklar olmakla beraber babam ile yaptığım klarnet çalışmaları çok verimli geçmişti. Ama kabul etmek gerekir ki yurt dışında bir enstrüman eğitimi almak değerli bir ayrıcalık. Çalışılan bir eserde detaylara inme, öğretmenin bu detaylardaki titizliği, öğrencinin enstrümanında elde edeceği edinimlerin ana fikrini oluşturur.
Fransa’da klarnet dinleyicisi Türkiye ile kıyaslandığında nasıl?
Dünyanın birçok ülkesinde Fransız klarnet ekolü kabul görmüş yegane ekoldür. Bu itibarla Fransız klarnet dinleyicisinin klasik müzik değerlerine ulaşabilmek çok çalışmayı gerektirir. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya ve bu coğrafyanın klarnet enstrümanına yaklaşımı folklorik ve etnik değerler içerebilir. Bu da seyircinin beklentilerinin ölçüsünü belirler.
Klarnet sizce Türk kültüründen hangi unsurları barındırıyor?
Klarnet evrensel bir enstrümandır, her coğrafyada hitap ettiği kitleler vardır. Türk kültürü ve müziği için klarnet-gırnata çok önemli yer tutuyor. Folklorik olarak ciddi bir değere sahiptir. Batı müziğini de bu değerlere eklediğimizde Türk kültürü ve klarnet için eşsiz bir mozaik ortaya çıkıyor.
Klasik müziğe ilgi duymayan bir toplumda sizce neler eksik kalır?
Klasik müzik çoksesliliği yani polifoniği temsil ettiğinden demokrasiyi çağrıştırıyor bana. Herkesin kendini ifade etmesi ve bunu müzik-sanat ve enstrüman ile başarabilmesini her toplumun ihtiyacı olarak görüyorum. Bu başarılabilirse, insanlığı hümanizmaya ve “savaş mı-barış mı” ikileminde barış yönüne doğru kaydırır. Müzik ruhun gıdası ise, Atatürk’ün o eşsiz sözünü unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. ‘’Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir’’.
Klarnetinizin baş rolde olduğu ilginç bir rüyanızı anımsıyor musunuz?
Bir rüyam olmasa bile klarnetimle ilgili çok hayallerim var. Yapmak istediklerim gerçekleşmesini istediğim hayallerim için bütün hayatımı klarnetime adadım.
İlk konserinizi 6 yaşında iken babanızın masterclass’ında mi bemol klarinet ile Carl Orff’un Carmina Burana adlı eserini çalarak verdiğinizi öğrendim. Sizce bir müzisyenin ustalık sınıflarına katılmasının önemi nedir? Erken yaşta katılmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet ilk masterclass’im babamın gerçekleştirdiği kurstu. Daha sonra Avrupa ve dünyanın sayılı klarnet hocalarının kurslarına katıldım. Çok değerli deneyimlerim oldu, her gittiğiniz kursta değişik bilgiler ile donanıyorsunuz. Birikimlerinizi kursa gelen diğer arkadaşlarınız ile paylaşıyorsunuz, tanıyorsunuz ve tanınıyorsunuz. Müzik ve sanat için bu çok değerli. Erken yaşta katılım deyince, babam beni kursiyer olarak en sona yazdığında üzülürdüm ve beni öne almasını isterdim. (Şimdi gülüyorum).
Sahneye çıktığınız veya konser izlediğiniz, unutamadığınız konser salonu hangisi oldu?
Öncelikle çaldığım güzel konser salonları oldu, Paris’te okulumun konser salonlarında çaldığım zaman bu audition olsun solo konser, oda müziği veya orkestra konserlerinde olsun çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Onun dışında Maison du Cambodge salonu. Bir keresinde oda müziği grubum Trio Mimesis ile çaldığımız Musee de la Vie romantique müzesinde verdiğim konserlerden çok etkilenmiştim. Biraz önce de bahsettiğim Salzburg Mozarteum benim için heyecan verici olmuştu. Rusya Marivinsky aynı şekilde. Ve tabii ki birkaç kere opera ve bale temsillerine gittiğim, dinlediğim Opera Palais Garnier. Şöyle açıklayabilirim; benim için muazzam bir anıydı, sahnedeki dekor, dinlediğim orkestranın sound’u ve büyüleyici salonu beni başka ufuklara sürüklemişti. Bunun yanında Radio France ve National de France’ın çaldığı ve benim de bir kere çaldığım filarmoni salonunu da kesinlikle söyleyebilirim. Çok güzeldi.
Pandemide müzikal anlamda en çok neleri özlediniz?
Okula gitmeyi, bire bir dersleri, konser vermeyi, konserlere gitmeyi bunun gibi birçok etkinliği özlediğimi söyleyebilirim.
Peki, pandemi dönemini müzikal anlamda nasıl geçirdiniz?
Günümün çok önemli bir kısmı çalışarak geçtiğinden, pandemi bu çalışma süremi daha da uzattı ve verimli hale getirdi. Fakat konserlerin olmaması ve çalışmanızın karşılığı olan alkışı alamamanız burukluk yaratıyor.
Klarnet çalmadığınız zamanlarda ne yaparsınız? Hobileriniz nedir?
Klarnet çalışmak günümün en önemli ve değerli kısmını oluşturuyor. Dinlenirken hocalarımın performanslarını dinleyip zihinsel çalışma yaparım. Onun dışında arkadaşlarımla vakit geçirmeyi beraber bir şeyler içmeyi, beraber toplandığımızda bir şeyler yapmayı, bol bol sohbet etmeyi bir şeyler paylaşmayı, yürüyüş yapmayı bazen çok az da olsa spor yapmayı, bilgisayarımda bir şeyler izlemeyi, spor aktivitelerini izlemeyi ve takip etmeyi sayabilirim. Yüzmeyi çok severim, vaktim olduğunca yüzerim.
Klasik müzik çalışmalarınız sırasında herhangi bir kurumsal destekten, fon veya burstan yararlandınız mı? Sizce Türkiye’de bu imkanlar yeterli mi?
Çok güzel ve anlamlı bir soru sordunuz. Bu konu bir sorun aslında, sadece benim sorunum da değil. Her gencin hele yurt dışında yaşamaya gayret eden gençlerin problemi. Annem, babam ve ailem dışında hiç kimseden bir destek, fon ve burstan yararlanmadım. Türkiye’de imkanlar hakkında da ne diyeyim. Sizce yeterli mi?
Size göre müzik tarihinin en sıra dışı Türk ve yabancı klarnet ustaları kimler?
Çok değerli Türk ve Yabancı klarnet ustaları var. Bu değerleri yazarken birini bile unutmamam gerek, Öncelikle ilk öğretmenim olduğundan bana meslek veren, insanlığın ve duruşun nasıl olması gerektiğini her defasında anlatan bana enstrümanımı öğreten babam Feza Çetin. Sonrasında Paris’te öğrencisi ve öğrencileri olduğum, teknik anlamda bana her seferinde seviye atlatan Florent Heau ve Alexandre Chabot. Çalıştığım ve bana modern müziği sevdiren dünyada eşi benzeri olmayan Jerome Comte. Sırasıyla yine çalıştığım bu değerli isimleri sayabilirim, Nicolas Baldeyrou, Paul Meyer, Franck Amet, Vincent Penot. Michel Arrignon. Ve şu anda da çalıştığım Benoit Viratelle
Sosyal sorumluluk projelerine katıldınız mı? En çok hangisinden etkilenmiştiniz?
Elimden gelen tüm desteği sosyal projeler için vermeye hazır bir sanatçıyım. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve değerli başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel hanımefendi ile her zaman iletişim halindeyim ve elimden geldiği kadar katkıda bulunmaya gayret gösteriyorum.
Yarın Müzik Bakanlığı kurulacak desem, sizi de Müzik Bakanı yapacak olsam, ilk icraatınız ne olur?
Müzik eğitimini en küçük yaşa indiririm. Altyapıya her zaman önem veririm. Ve gelişimlerini yakından takip ederim. Bu devinim devam eder ve bir bakmışız ki müzik eğitimi çok başka yerlere uzanmış. Yani kısacası küçük çocukların bu yolda yürümelerini her koşulda desteklerim. Müzik ve sanat eğitimini yurtdışı bağlantılarla desteklerim. Yabancı hocalar getirtip kültür alışverişi sağlarım. Maddi manevi destekleyerek yurt dışına gönderirim. Klasik müzik repertuvarını geliştiririm.
Türkiye’de genç müzisyenlere verilen maddi ve manevi desteği yeterli buluyor musunuz?
Kesinlikle hayır, yeterli bulmuyorum. Hatta yok gibi bir şey !!
Klasik müziğin bir başkenti olsa neresi olurdu?
Önemli başkentler vardır. Fransa Paris, Almanya Berlin, Avusturya Viyana, İtalya Milano ve Roma. Amerika New York, Rusya Moskova, Hollanda Amsterdam, Belçika Brüksel. Bunlar önemli müzik başkentleridir. Ama yetiştiğim yer Paris olduğu için benim için ayrı bir yeri var.
Çocuklarda son dönemde klarnete olan bir ilgi sizce söz konusu mu?
Her şeye rağmen, olumsuz birçok sebebe rağmen ailelerin çocuklarını müziğe, sanata ve klarnete yönlendirme konusunda cabalarını görüyor ve saygı duyuyorum. Fakat arz ve talebin yeteri kadar birleşmediğini de malesef görüyorum. Talep var arz yok. Ve böyle olunca iki uç birleşmiyor. Birleşse destek yok, sanat ve müziğe ülke içinde verilen destek çok değil. Bir örnekle sözümü tamamlayayım. Ülke bütçesinin binde biri Kültür Bakanlığı’na aktarılıyor. Sözün sonu…