Ailesi Bulgaristan’dan 1989 yılındaki büyük göç ile Bursa’ya gelenlerden olan Gökay Özgür, piyanoya görece geç bir yaşta başlamasına rağmen şu anda ulusal ve uluslararası çapta birçok ödül almış ve ustalık sınıfına katılmış bir genç yetenek. Hatta babası ona piyano satın almak için arabasını sattığı için Gökay’ın üzerinde hem kendisine hem de ailesine karşı çok güçlü bir sorumluluk var ve bu sorumluluk onu bu meslekte daha güçlü bir şekilde tutunmaya itiyor. Gökay özünde müziğiyle topluma faydalı olmak isteyen bir genç. Konservatuardaki çalışmalarına birincilikle kazandığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul devlet Konservatuarı piyano bölümünde Prof. Gülden Gökşen ile devam ederken, bir yandan da oda müziği yapıyor.
Sahneye her çıktığında özel bir heyecan duyan, bunun da halen duyguları ve meslek sevgisi olduğunu gösteren bir ipucu olduğunu belirten Gökay, genç müzisyenlere bu meslekte kalabilmeleri, geçim sıkıntısı çekmemeleri için daha fazla iş olanağı yaratılması gerektiğine dikkat çekerek, bu konuda belediyelerin büyük rolü olduğunu belirtiyor. Öte yandan, festivallere katılmak için döviz kuru üzerinden genç müzisyenlerin ciddi bir harcama yaptıklarına da dikkat çekiyor ve bu alanda da destek mekanizmaları ve burs olanaklarının önemini belirtiyor. Gökay, müzikal giderlerini karşılamak için özel ders vererek diğer çocukların da yetişmesine katkı sağlıyor. Tüm mütevaziliğine rağmen Viyana Konzerthaus’da aldığı bir ödül için verdiği resital ise, “unutulmayanları” arasında birinci sırada.
Günde 12 saate varan bir çalışma temposu kendisinde herhangi bir yorgunluk yaratmazken, tam tersine Gökay’ın Beethoven ve Chopin tutkusunun ağır bastığı piyanistlik hayatının en büyük motivasyonu olmuş. Gökay ayrıca genç ve çocuk müzisyen adaylarına, oda müziği çalışmaları gerektiği konusunda öğüt veriyor, zira bu şekilde her müzisyenin kendi kimliğini şekillendireceğini söylüyor.

Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzik yolculuğunuz kaç yaşında nasıl başladı? Nasıl devam ediyor?
Müziğe, ortaokul yıllarında sınıf öğretmenimin yönlendirmesi ile bağlama çalarak başladım. Ortaokul öğretmenim Hamdi Tural, 8. sınıfa geldiğimde müziğe yetenekli olduğumu ve Lise devresinde müzik okuyabileceğimi söyledi. Bursa’daki Konservatuvar’ın lise devresinde Türk Müziği çalgıları olmadığı için, o an gidebileceğim tek seçenek olan Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi’nin sınavlarını denedim ve iyi bir derece ile okulu kazandım.
Güzel Sanatlar Liseleri’nde her öğrencinin bir ana enstrümanı olur, bunun dışında piyano dersi de ek olarak tüm öğrenciler için zorunlu enstrümandır ve çoğunlukla bu liseler, Eğitim Fakültesi’ne öğrenci yetiştiren bir kurum özelliği taşımaktadır. Ana enstrümanım olan bağlamayı Musa Ayçiçek ile, piyanoyu da -ilk piyano hocam- değerli Zeynep Özer ile çalışmaya başladım. Yani şuanki enstrümanım piyano ile lise birinci sınıfta tanışmış oldum.
3 yıl kadar Zeynep Özer ile çalıştıktan sonra 1 yıl kadar da Yıldız Aslanova ile çalıştım ve 2017 yılında Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi’nden Bölüm ve Okul Birincisi olarak mezun oldum. 2017 Eylül ayında yetenek sınavlarını denediğim Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Piyano bölümünü dereceyle kazandım ve çalışmalarıma şu anda da devam ettiğim çok değerli piyano öğretmenim Prof.Gülden Gökşen ile çalışmalarımı sürdürmeye başladım.
Neden piyanoyu tercih ettiniz? Piyanoya en güzel eşlik eden enstrüman sizce ne?
Piyano ses kaydı olarak diğer çoğu enstrümana göre çok daha zengindir. Bu sebeple hangi enstrümanla bir araya gelirse gelsin ortaya mutlaka güzel sonuçlar çıkar. Piyanoyu bana sorduklarında gerek ses zenginliği, gerekse enstrümanın fiziksel boyutu olarak genellikle ”kocaman” diye tanımlamışımdır. Böyle büyük ve görkemli bir enstrümanın yanına bir başka enstrüman koyacaksak mutlaka kendini gerektiğinde arka plana atabilecek ama gerektiğinde de en iyi şekilde parlayabilecek -güçlü- bir enstrüman gerekmektedir. Ve bu enstrümanın kesinlikle keman olduğunu düşünmekteyim.
Katıldığınız ve sizde en çok iz bırakan yarışmalar ve oradan aldığınız derecelerden söz eder misiniz?
Şimdiye kadar birçok yarışmaya katıldım ve ülkemi gerek yurtdışında gerek Türkiye’de temsil ettim. Bugüne kadar aldığım en değerli ödül, Şubat 2021 yılında Amerika’da gerçekleşen ”South Florida Uluslarası Piyano Yarışması”ndaki Birincilik Ödülü oldu. Pandemi öncesinde de yarışmalara katılıyorduk ve hangi ülkede oluyorsa gidip o heyecanı çoğu zaman yerinde yaşıyorduk, ancak pandemi nedeniyle çoğu yarışmalar ”Çevrimiçi” gerçekleşir oldu. Uzun zamandır yarışmalar için kayıt alıyordum ve Amerika’daki yarışma için çok özenli çalışıyordum. Festivalden Özel Ödül, yarışmadan ise Birincilik Ödülü kazandığımı duyduğumda gerçekten çok mutlu oldum. Çünkü bizler dışarıdan ne kadar eğlenceli bir iş yapıyoruz gibi görünsekte, yaptığımız iş çok ayrıntılı ve çok sabır gerektiren bir süreci barındırıyor. Ancak günde 9-10 saatlere çıkan çalışmalarımızla bir şeyler elde edebiliyoruz ve bu çalışmaları ara vermeksizin her gün yapmak zorundayız. Bunca uzun süren çalışmaların ardından aldığımız güzel bir ödül, tüm yorgunluğumuzu almakta ve bir sonrakileri için bize büyük bir motivasyon sağlamaktadır.
Elbette çok fazla ustalık sınıfına katılmışsınızdır. Sizin müzikal gelişiminiz açısından bu çalışmaların önemi ne oldu? Diğer müzisyenlerle etkileşim, müziğinizde nasıl bir katkı sağladı?
Hem Türkiye’de hem de yurtdışında bir çok masterclass’ta yer aldım. Masterclass seçerken, kendi teknik ve müzikal açıdan eksi ve artı taraflarımı bildiğim için masterclass yapacağım kişiyi de ona göre seçiyorum. Masterclass için hangi eseri hazırladıysam o esere göre de öğretmen seçtiğim oluyor. Mesela Rus bir besteciyi Rus ekolü eğitimi görmüş birisiyle çalışmayı tercih ediyorum. Ya da Beethoven’ın bir eserini çalışacaksam seçeceğim kişi de ona göre değişebiliyor. Bazen masterclassların verimsiz geçtiği ama masterclass’a gelen diğer öğrencilerden de bir şeyler öğrendiğim olmuştur. Kimseyi putlaştırmamak gerektiğini düşünüyorum. Bazen dünyaca ünlü bir piyanistten hiçbir şey öğrenemezken, kendi yaşıtınız birisinden çok şey öğrenebiliyorsunuz. Bu yüzden çok açık görüşlü olmamız gerektiğini düşünmekteyim.
Unutamadığınız bir festivali sorsam, hangisini anlatmak isterdiniz?
2020 yılı Ocak ayında Elena Çekiç önderliğinde Bursa’da yapılan, Piyanonun Yıldızları Uluslararası Piyano Festivali’nin benim için yeri çok önemli kalacaktır. 2000’in üzerinde katılımcının olduğu bu festivalde Gala Konseri’nde çalmak üzere, Tamara Poddubnaya ve Gülsin Onay’ın yanında çalacak 3 öğrenci seçildi ve bu 3 kişiden biri de bendim. 1000 kişilik dolu salonda 2 değerli piyanist arkadaşım ve 2 değerli piyanist ile aynı sahnede olmak benim için anlatılmaz bir mutluluktu.
Oda müziği sizce Türkiye’de yeterince yaygın mı, neden?
Oda müziğinin Türkiye’de yeterince yaygın olduğunu düşünmüyorum ancak özellikle son 10 yıldır gerçekten çok kaliteli oda müziği gruplarının çıktığını da görmekteyiz. Bosphorus Trio, Borusan Quartet ve Ludus Ensemble bunların başında geliyor. Yaygın olmamasının ilk sebebinin üniversitelerde bölüm olarak olmaması diye düşünüyorum. Oda Müziği okullarda gördüğümüz haftalık 1 saatten oluşan bir ders şu anda sadece. Oysa hangi enstrümanı çalarsanız çalın bence öğrenciler oda müziği çalıştıkça kendi müzik kimliklerini gerçek anlamda bulabileceklerini düşünenlerdenim. Çoğu öğrenci oda müziği okumak için yurtdışına, master programlarına gitmekte. Oysa Türkiye’de de en azından master programlarında bu bölümünde olması gerektiğini düşünmekteyim.
Piyanoyu bir duyguyla eşleştirmenizi istersem hangi duyguyu neden seçerdiniz?
Tek bir duygu söylemem ne kadar doğru olur bilmiyorum ancak o kadar geniş bir ses genişliğine ve zenginliğine sahip, tek başına bir orkestra zaten. İstediğiniz her duyguya girebilme imkanı sunan harika bir araç.
Pandemide müzikal anlamda en çok neyi özlediniz?
Kesinlikle arkadaşlarımla oda müziği çalışmayı özledim, sevdiğiniz insanlarla aynı sahnede olamanın verdiği mutluluk benim için çok az şeyde vardır. Pandemi sonrası için eserlerimizi hazırlamış şekilde bekliyoruz. Umarım en kısa sürede pandemi sonra erer ve konserlerle dolu bir dönem geçiririz.
Pandemi dönemini müzikal anlamda nasıl geçirdiniz?
Dakik çalışan biri olarak söylemeliyim ki inanılmaz verimli geçirdim. Okulda dersi beklediğim ya da yolda geçen boş vakitlerimi bol piyano çalışarak ve yabancı dilimi geliştirerek geçirdim.
Klasik müzik çalışmalarınız sırasında herhangi bir kurumsal destekten, fon veya burstan yararlandınız mı? Sizce Türkiye’de bu imkanlar yeterli mi?
İstanbul gerçekten çok pahalı bir şehir ve burs almadan bu şehirde geçimini sağlayacak öğrenci sayısı eminim ki çok azdır. Ben de tabii ki burs aldım. Ancak diğer taraftan kendim de hep özel dersler verdim, her ne kadar öğrenci sayım az olsa da. Çünkü katıldığım festival ve yarışmalar döviz kuruna göre bizler için çok pahalı maalesef ve aldığım bursları genellikle hep yarışma ve festivaller için harcadım. İstanbul’da geçim kısmını da öğrencilerimle desteklemeye çalıştım çoğunlukla. Türkiye’de gerçekten yetenekliyseniz mutlaka burs bulursunuz. Başarınıza göre bir şekilde burs bulabiliyorsunuz ancak öğrencilerin çok daha fazla desteklenmesi gerektiğini de düşünmekteyim.
Konservatuar bittikten sonra kendinize nasıl bir gelecek kurguluyorsunuz? Yurtdışı hayalleriniz var mı?
Her öğrenci gibi yurtdışı planım tabii ki var. Kendimi hazır hissettiğimde öğretmenimle de konuşup en doğru yolu seçeceğiz. En başından beri hayalim olan öğretmenliği, eğitim hayatım bittikten sonra ailem dediğim Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleştirmeyi çok istiyorum. Hatta öğretmenimle de daha şimdiden öğrenci yetiştirme konusu üzerinde çalışıyoruz. Kendisi bana güveniyor ve beni çok destekliyor. En büyük teşekkür canım hocama.
Sahneye çıkmadan önce heyecanlanır mısınız? Bu heyecanı nasıl yönetirsiniz?
Heyecanlanmanın hala duygularımızın olduğunun bir göstergesi olarak görüyorum. Heyecanlanmak çok güzel ancak sahne anında onu yenmek de çok önemli. Ben hala çok heyecanlanıyorum sahneye çıkmadan önce ve bu durumdan da mutluyum.
Sahneye çıktığınız veya konser izlediğiniz, unutamadığınız konser salonu hangisi oldu?
Viyana’da aldığım bir ödül için, Viyana Konzerthaus’da resital vermiştim. Henry Dutilleux’ün bir süitini çalmıştım. O konser salonunda yer almak benim için harika bir deneyim ve mutluluktu.
“Vazgeçilmez” olarak gördüğünüz kompozitörler kimlerdir?
Müzikten anlayan birini etkilediği kadar, müzikten hiç anlamayan birini dahi etkileyecek eserler yazan büyük besteci F. Chopin diyebilirim.
Yeni nesilde piyanoya olan ilgi sizce hangi düzeyde? Bu ilgiyi tetikleyen sebepler sizce neler?
Başlangıç enstrümanı olarak da görülen piyanoya ilginin gerçekten çok olduğunu düşünüyorum. Çünkü üflemeli ya da yaylı enstrümanlarda ilk kez güzel ses çıkarmak gerçekten çok zordur, hele ki küçük çocuklar için. Ancak piyano da hangi yaştan biri basarsa bassın aynı sesi hemen çıkartabiliyor. Bu sebeple piyanoya olan ilginin çok fazla olduğunu düşünmekteyim. Tabii profesyonel olarak bu işi yapacağım diyen biri için en zor enstrümanlardan biri de yine piyanodur.
Türkiye’de kültür politikaları bağlamında sizce konservatuar öğrencisi müzisyenlerin desteklenmesi açısından öncelikli olarak yapılması gereken ilk üç şey nedir?
İstanbul bile olsa şu anda iş olanağının konservatuvar öğrencileri ya da mezunları için çok yetersiz olduğunu düşünüyorum. Dünya standartlarında yarışmalara girip ödüller alan, ülke ülke daha iyi olmak umuduyla paralar saçan öğrenciler mezun olduktan sonra işsiz kalıyorlar. Her Belediye , branşlara göre öğretmenleri kadrolarına maaşlı olarak alabilirler ve böylece hem öğrenciler iş sahibi olur, hem de ders alacak öğrenciler CV’sini onlarca başarılarla doldurmuş birilerinden kaliteli eğitim almış olurlar.