“13” sayısı batıl inançları olan kimilerine göre uğursuzluk olsa da, aksine Ece Ergün’e ilk büyük ödülünü getiren yaş oldu. Henüz on üç yaşında katıldığı Pera Uluslararası Piyano Yarışması’nda icra ettiği İlhan Baran’ın Coşku eseri ile En İyi Türk Bestecisi Yorumcusu ödülünü alan, İlhan Baran’ın öğrencileri tarafından da “tam kendisinin istediği gibi çalıyorsun” övgüsünü alan Ece’nin gerek özgüveninin artması, gerekse müzikal yolculuğunda sonraki başarılarını motive etmesi açısından bu yarışma bir mihenk taşı oldu. Rüyasında kendisini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi konservatuarından girerken görmesi ise, gelecekte onu bekleyen bir sürprizin ön habercisiydi adeta.
Yaşıtı birçok müzisyen gibi o da yurtdışında müzik eğitiminde fiziki altyapı açısından daha iyi bir durumda olunduğunu, Türkiye’de konser salonlarının akustiğinden, kişi başına düşen enstrüman sayısına göre birçok eksiğin bulunduğunu belirten Ece, çevresinde prestijli okulları kazanıp maddi imkansızlıklar yüzünden gidemeyen ya da enstrüman temin edemeyen birçok arkadaşının durumunu anımsatıyor.
Piyanoyu insan sesine benzetiyor Ece: kimi zaman sinirli bir adam, bazen mutlu bir grup insan, bazen melankolik bir kadın sesi… Sahne, duygularını hiç kimsenin etkisi altında olmadan aktarabileceği bir yer onun için. Çok iyi icra etmesinin yanı sıra, aynı zamanda bir Bach hayranı olan Ece, Bach’ın eserlerindeki armonik yapıya, müziğe içkin detaylara ve temalar arasındaki uyuma dikkat çekiyor. Mart ayında evinden paylaştığı bir videoda ise, Bach’ın doğumgünü vesilesiyle “En favori kompozitörüm J.S.Bach, iyi ki doğmuşsun” diyerek Bach’ın fügünü bir doğumgünü hediyesi olarak armağan etmişti kendisine uzak zamanlardan. Benzer şekilde, 10 Kasım’da da “Mustafa Kemal Atatürk’e saygı, özlem ve minnetle” etiketiyle paylaştığı Chopin nocturne yorumu onun duygularını en güzel dışavurduğu müzikal anlardan biri gibi görünüyor.
Ece aynı zamanda müzik ile sosyal sorumluluğu birleştiren sanatçılardan. Hayata Sarıl Derneği ile evsizlere bir tas çorba götürme projesinde aktif şekilde yer alması ise, “müziğin dili sevgidir, birleştiriciliktir” ifadesinin en somut yansımalarından.
Yeni nesil genç müzisyenler arasında ön plana çıkan Ece’yi yakından tanımanızı ve performanslarını sosyal medya üzerinden takip etmenizi öneririm. Bunun için kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdik:

Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Müzik yolculuğunuz kaç yaşında nasıl başladı?
2003 yılında İstanbul’da doğdum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı 12.sınıf Piyano öğrencisiyim. Müzikle olan yolculuğum çok küçük yaşlarda başladı. Ailemde müzikle profesyonel olarak ilgilenen biri olmamasına rağmen evimizde Türk Sanat Musikisi, Klasik Batı Müziği, Caz gibi her tür müzik dinlenir ve konserlerine gidilirdi.
Enstrüman çalmaya ise 7 yaşında piyano ile başladım. Müziğe olan ilgim artınca konservatuvara girmek için eğitim almaya başladım. 2013 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı, bir sene sonra Tam Zamanlı sınavlarını kazanarak okulun öğrencisi olmaya hak kazandım. Şu anda çalışmalarımı Prof. Burcu Aktaş Urgun ile sürdürmekteyim.
Neden piyano?
Bilinçaltının dışa vurumu diyebiliriz. Ailem küçüklüğümde rahat uyuyabilmem için çocuklara özel hazırlanan Klasik Müzik CD’lerini dinletirlerdi. En çok etkilendiğim Mozart’ın 21 numaralı Piyano Konçertosu’nun 2.bölümüydü. Tabi o eser olduğunu konservatuvara girdikten sonra fark ettim. Eserin genel havası ve piyanonun sakinleştirici tınısı beni çok etkilemiş olacak ki piyanodan başka bir enstrüman çalmayı hiç düşünmedim.
Katıldığınız ve sizde en çok iz bırakan yarışmalar ve oradan aldığınız derecelerden söz eder misiniz?
2016 yılında katıldığım Pera Uluslararası Piyano Yarışması’ydı. İlk yarışmam olmasının yanı sıra ilk ödülümü almış olmam ve çaldığım eserler arasında olan İlhan Baran’ın Coşku eseri ile “En İyi Türk Bestecisi Yorumcusu” ödülüne layık görülmem beni en çok gururlandıran anlardan birisidir. Ayrıca yarışmadan önceki çalışma sürecimde zamanında İlhan Baran’ın öğrencilerinden olan Sayın Arzu Temizler hocama çalma fırsatım olmuştu ve kendisinin bana “Tam İlhan Baran’ın istediği gibi çalıyorsun” cümlesi beni çok onurlandırmıştı.
Sizce yurtdışında piyano eğitimiyle Türkiye’deki eğitimin farkları nedir?
İyi eğitim anlamında bir farkları olduğunu düşünmüyorum. Fakat fiziki koşullar, konser salonları, kişi başına düşen enstrüman sayısı ve çalışma ortamı bakımından maalesef ki yurtdışı bir adım önde sanıyorum.
2015 yılından beri masterclass eğitimlerine katılıyorsunuz. Peki, masterclass’lere erken yaştan katılmayı önemli buluyor musunuz, neden?
Bana göre Masterclass’lar bütün sanatçıların kendilerini geliştirmeleri için çok büyük bir fırsat. Başka hocalarla, büyük ustalarla çalışmak, onların tecrübeleri ve fikirlerini öğrenmek, başka ekolleri, türleri tanımak için çok yararlı bir eğitim süreci. Ayrıca sosyalleşmiş, başka ülkelerden gelen birçok farklı katılımcı ve sanatçıyla tanışma fırsatını yakalamış, onların müziğe karşı olan düşünceleri veya görüşleri ile yeni bilgiler öğrenmiş oluyoruz.
Sahneye çıktığınız veya konser izlediğiniz, unutamadığınız konser salonu hangisi oldu?
Yer aldığım bütün konserler benim için özel ve kıymetli. İçlerinden bir seçim yapamıyorum. Bende izini bırakan konser Salzburg’da bir festival programında izlediğim Mitsuko Uchida konseriydi.
Piyanonun sesini neye benzetirsiniz?
Piyano, bütün ses aralıklarına sahip ve bununla birlikte sınırsız ses olanağı sağlayan tek enstrüman. Bana göre piyano insan sesine benziyor. Kimi zaman sinirli bir adam, bazen mutlu bir grup insan, bazen melankolik bir kadın.
Pandemide müzikal anlamda en çok neleri özlediniz?
Sahnede olmak ve canlı performans sergilemek en çok özlediğim şeylerden biri. Ayrıca arkadaşlarımla beraber müzik yapacağımız, kuliste geçireceğimiz heyecanlı, keyifli, birbirimizi motive edeceğimiz günleri iple çekiyorum. Aynı zamanda pandemi, öğretmenimizle birebir yaptığımız enstrüman derslerinin önemini ve değerini hatırlatmış oldu.
Pandemi dönemini müzikal anlamda nasıl geçirdiniz?
Pandemi, repertuvarımı genişletebilmem, piyanoma ve müziğe daha çok vakit ayırabilmem, daha önceden izleme fırsatımın olmadığı fakat pandemiyle beraber internet üzerinden yayınlanan birçok konseri izleme fırsatı buldum.
Klasik müzik çalışmalarınız sırasında herhangi bir kurumsal destekten, fon veya burstan yararlandınız mı? Sizce Türkiye’de bu imkanlar yeterli mi?
Hiçbir kurumdan veya bireyden bir destek almadım. Türkiye’de bu imkanların yetersiz olduğunu düşünüyorum. Çevremde prestijli okulları kazanıp maddi imkansızlıklar yüzünden gidemeyen ya da enstrüman temin edemeyen birçok arkadaşım var.
Yurtdışı hayalleriniz var mı? Biraz bahseder misiniz?
Yurt dışına yükseköğrenim için gitmeyi planlıyorum. Amacım farklı bilgiler ve tecrübeler edinerek ülkeme dönüp bunu diğer nesillere aktarabilmek.
Sahneye çıkmadan önce heyecanlanır mısınız? Bu heyecan, müziğinize nasıl yansır?
Sahneye çıkmadan önce küçük ve mutluluk verici heyecanlar yaşıyorum. Sahnede olmayı küçük yaşlardan beri çok seviyorum. Çünkü sahne duygularımı hiç kimsenin etkisi altında olmadan aktarabileceğim bir yer. Bu sayede gerçek hayatta olmadığım kadar rahat ve mutlu hissediyorum.
Size ilham veren Türk ve yabancı piyanistler kimler ve neden?
Bütünüyle örnek almaya çalıştığım Türk piyanist Sayın İdil Biret.
Yabancı piyanistlerde ise Martha Argerich, Maria Joao Pires, Andreas Schiff ve Grigory Sokolov gibi ustalar yer almaktadır.
“Vazgeçilmez” olarak gördüğünüz kompozitör kimdir ve neden?
Benim için en değerli, beni müziğinin içine çeken besteci Johann Sebastian Bach. Eserlerindeki mükemmel armonik yapı, müziğinin içine yerleştirdiği küçük ama eserin havasını değiştiren detayları, her temanın veya motifin farklı ama birbirleriyle uyum içinde olmaları beni en çok etkileyen unsurlar.
Piyanonuz rüyalarınıza girer mi? Piyanonuzun baş rolde olduğu en ilginç rüyanızdan bahsetmek ister misiniz?
Konservatuvar sınavlarına hazırlanırken özel ders aldığım piyano öğretmenim ve biz İstanbul Konservatuvarı’na başvuru yapmayı planlıyorduk. Sınavlara çok az bir süre kala evimizde hiç bahsi geçmemesine rağmen rüyamda MSGSÜ Devlet Konservatuvarı’nın kapısından girdiğimi görmemle müzik ve piyano yolculuğumun seyri değişti.
Piyano çalmak sizce nasıl bir duyguya eşdeğer?
Piyano çalmak sadece bir duyguya değil bütün duygulara eşdeğer. Sanat (müzik, tiyatro, resim) , kendinizle bağdaştırabileceğiniz bütün duyguları, kafanızda kurduğunuz hikayeleri aktarabileceğiniz bir dal. Bu sebeple piyano, bunları somutlaştırabileceğim bir mekanizmadır.
Yeni nesil piyanistlerde Rus ekolü mü Alman ekolü mü sizce daha baskın? Bu eğilimi nasıl yorumlarsınız?
Ekol seçimleri kişiden kişiye göre değişebilir. Türkiye’de belirli bir ekol yok diye düşünüyorum. Bütün ekoller ve besteciler çalınır. Bundan dolayı bu soruya açık ve net bir cevap vermek zor.
Çok fazla sosyal sorumluluk projesine katıldınız. Onlardan biraz bahseder misiniz? İçlerinden sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
Sosyal Sorumluluk projeleri gönüllülükten ziyade hayatımın bir parçası. Çünkü Sosyal Dezavantajlı (Down Sendromu, Otizm, Celebral Palsy) bireylerin neleri başarabildiğini, engelleri nasıl aştıklarını, hırsın değil dayanışmanın güzelliğini ve sevginin sınırsız olduğunu küçük yaşlarımdan itibaren öğrettiler bana ve onlarla beraber büyüyüp gelişiyorum.
Hayata Sarıl Derneği ise kelimelerle anlatamayacağım ama beni en çok etkileyen proje. Bu projenin kahramanını size kısaca anlatmak istiyorum; Sevgili Ayşe Tükrükçü 2014 yılında, sokakta yaşamak zorunda kalan evsiz insanlara “Bir Tas Çorba” düşüncesiyle yola çıkmış. İki sene boyunca her gece Taksim’de çorba dağıtımı yaptı. Benim onunla tanışmam 11 yaşındayken projenin ilk aylarında oldu. Ailemle birlikte sık sık bu dağıtımlarda bulunduk. Ayşe abla bu projenin amacının sadece bir tas çorba değil bu insanların rehabilite edilip topluma kazandırılması gerektiğini, AŞ-İŞ-YAŞAM’ın her insanın hakkı olduğunu söyleyerek harekete geçti. 2017 yılında Hayata Sarıl Derneği bu amaçla kuruldu ama destekçiler ve gönüllüleriyle kocaman bir aile oldu. Bu bir parçası olduğum için çok mutluyum.
Müziğin dili sizce nedir?
Müziğin dili sevgidir, birleştiricidir, herkes içindir.