Yıldızı parlayan genç piyanist Defne Nisan Yavuz: “Her güzel şey, hayal etmekle başlıyor”

Defne Nisan Yavuz, uzun zamandır müzikal gelişimini, yarışmalardaki başarılarını, ustalık sınıflarındaki çalışma azmini mutluluk ve gururla takip ettiğim bir genç müzisyenimiz. Enstrümanlara ilgisi flütle başlayıp, yaşıtlarına oranla görece geç bir yaşta piyanoya yönelmesinin verdiği “tatlı telaş”ın etkisiyle işine, hayallerine, hedeflerine tabir-i caizse dört elle sarılıyor. Onu bu süreçte tüm yürekleri ve maddi/manevi güçleriyle destekleyen eğitimci bir ailesi ve çok güçlü bir eğitimci kadrosu da bu başarının ardındaki itici güçler arasında.

Şu anda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda müzik eğitimine devam eden Defne Nisan’ın akademik geçmişini, başarılarını, hedeflerini, başarı tanımını sizinle hemen paylaşmak istiyorum. Röportaj, müzisyen olmayanlar için de çok güzel ipuçlarını barındırıyor. Ve bunu henüz 17 yaşındaki bir genç piyanistten işittiğinizde içinizin gençliğin sağduyusuna dair büyük bir umutla dolacağını düşünüyorum. Her güzel şeyin hayal etmekle başladığını söyleyen Defne Nisan, bu hayallerine yoğun ve planlı bir çalışmayla yakınlaşacağının bilincinde. Ama bir yandan da “yarışmalar bence sadece ‘kazanmak’ ya da ‘kaybetmekten’ ibaret değil. Bir müzisyenin kendisini dışarıdan, kendi bakış açısı/önyargısı dışında başkalarının gözüyle görebilmesi için de yarışmalar çok faydalı” diyecek kadar da kendini tanımaya, geliştirmeye ve kendini gerçekleştirmeye odaklanıyor.

Defne Nisan gibi hepimizin de başarılar kadar başarısızlıkları, rahatlıklar kadar zorlukları da fark ederek “Yürümeye, yolda olmaya ve çok çalışmaya devam ediyorum” demeye, yolda kalmaya, yoldan sapmamaya, koşmaktan nefesimiz tükendiğinde yürümeye, dinlenmeye, ama hep çalışmaya, üretmeye ihtiyacımız var. Ne de olsa müzisyen de olsanız, edebiyatçı da, gazeteci de, doktor da, akademisyen de, ev hanımı da, hayat sizin kendinize dair yaptıklarınız ve çevrenizi güzelleştirmek adına ortaya koyduklarınızın bir toplamı. Hayat aynı zamanda çalışkanlıkların, iyiliklerin, doğru zamanda alınan doğru kararların veya yanlış zamanda atılan yanlış adımlardan edinilen tecrübelerin de bir toplamı. Gündem çoğu zaman yaşam şevkimizi kırsa da, hayatta en önemliler listesinin en başında her daim sanat gelmeli ve müzisyen gençlerimiz de işte hepimize sanatın şifalı elini uzatıyorlar. İyi ki varlar.

Sevgili Defne Nisan, merhaba. Müzikseverler senin ismini son dönemde oldukça sık duymaya başladılar. Çok değerli ulusal ve uluslararası yarışmalardan ödüllerle döndün ve piyanistliğe dört elle sarılan, azimli bir genç profili sergiliyorsun. Öncelikle seni ve seni yetiştiren özverili aileni tebrik ederim.

İstersen en güncelden başlayalım. Yakın zamanda aldığın ödüllerden bahseder misin?

Yarışmalardan bahsetmeden önce bu güzel sözleriniz için size çok teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca öğretmenlerimin ve ailemin bana ne kadar çok emek verdiğinin farkındayım. Müziği çok çok seviyorum ve müzikle ilgili her şeye büyük saygı duyuyorum. Müziğe, bana verilen emeklere ve sizlerin bu güzel sözlerinize layık olmak için çok çalıştığımı da belirtmek istiyorum.

Aslında ben 2019 yılına kadar hiçbir yarışmaya katılmamıştım. Bunda piyanoya ara vermiş olmamın etkisi büyüktür. Dolayısıyla gerçek anlamda piyano çalışmaya yedinci sınıfta başladım. Geriden geldiğim için hep kendimi eksik hissettim ve akranlarıma yetişmek, açığımı kapatmak için ekstra çaba harcamak zorunda kaldım. 

Bu yüzden yarışmalara katılmaya cesaret edemiyordum. İlk yarışmama, İzmir’de Mozart Akademinin düzenlediği 5. Uluslararası Piyano Festivali ve Yarışması’na da bu endişelerle katılmıştım. O yarışma benim için bir dönüm noktasıdır. Ailem ve öğretmenim sonuç ne olursa olsun, sadece tecrübe etmem için bu yarışmaya katılmamı istemişlerdi. Haklılardı. Çünkü daha önce okulda defalarca sahneye çıkmış olmama rağmen ilk kez büyük bir salonda, sahneye, yarışma için çıkacaktım. Çok öğretici bir tecrübeydi. Yarışmadan mansiyonla döndüm ve bu herkes için mutluluk vericiydi. Çünkü sonuç kendime olan inancımı kuvvetlendirmişti. Sonrasında yarışmalara katılmaya eskisi kadar olumsuz bakmadım. Yine de içimde ‘tam olarak hazır olma isteği’ hep olduysa da artık deneyim için yarışmalara katılmayı faydalı buluyorum. Sonraki yıl pandemi sebebiyle sanatsal anlamda rutin bir yıl oldu.

2021 yılında pandeminin hafiflemesiyle, öğretmenimin ve ailemin teşvikiyle yeniden yarışmalara katılmaya başladım. Karlsruhe, Almanya’da Baden–Wuerttemberg, 11. International Competition “Musical Fireworks” yarışmasında dördüncülük aldım.

2022 yılı ise önemli bir sürecin başladığı yıl oldu. Ardı ardına uluslararası festivallere, masterclasslara ve yarışmalara katıldım. Neredeyse hiç ara vermeden tatillerde dahi çalıştım. Hâlâ da çalışıyorum. Öyle zorlayıcı ve sarsıcı bir süreç yaşadım ki bunu kelimelerle ifade etmem oldukça zor. Çünkü kendimi tanımak, yerimi bulmak, sanatsal kimliğimi oluşturmak, öğrenmek ve üretmek için düşünmeye başladığım bir dönemden geçiyorum.

2022 yılında ilk olarak İstanbul’da düzenlenen 16. Uluslararası Pera Piyano Festivali ve Yarışmasına katıldım. Orada jüri teşvik ödülü aldım. Ama benim için büyük kazanç olan şey iki önemli piyanistle, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Ülkü ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eser Bilgeman ile birebir çalışarak eksiklerimi görme imkânı bulmuş olmamdır.  

“En İyi Teknik Eser Yorumu” ödülünü aldığım “2022, III. Uluslararası “ADANA RHAPSODY” Piyano Festivali; “Özel mansiyon” ödülünü aldığım, İngiltere’de düzenlenen Piano Youth I Category/2022 London Competition;  “üçüncülük” ödülünü aldığım, Baden–Wuerttemberg, Karlsruhe, Almanya’da düzenlenen, 2022, Musical Fıreworks XII. International Competition ilk yarışmalarımın arasında.

İlk “birincilik” ödülümü İngiltere’de düzenlenen, Vivaldi International Music Competition 2022, Category Young Artist, (Yaş 14-17 kategorisi) de aldım ve bu benim için çok anlamlı bir yarışma.

Yine “birincilik” aldığım, UK International Music Competition, 2022 dönem 1 – Genç Sanatçı Kategorisi (Yaş 14-17 kategorisi); “Etkileyici Performans” ödülü aldığım UK International Music Competition, 2022; bir başka “birincilik” ödülü aldığım “The Bach International Music Competition, Genç Sanatçı Kategorisi, 2022”; “Ausgezeichnet/Mükemmelik” ödülü aldığım Almanya’da düzenlenen II. Köln Klevierzimmer International Piano Competition, 2022 (Yaş 17-21 kategorisi) yarışmaları da benim için çok önemli…

Ayrıca, “üçüncülük” aldığım ve konser vermek/ödülümü almak üzere Amerika’ya davet edildiğim için, Los Angeles’ta düzenlenen “in 17-18 Age Category, 2022, Irvine Conservatory International Music Competition” (Yaş 17-18 kategorisi) da özel bir öneme sahip.

Bunların yanında Kanada / Montreal, “Royal Sound Music Competition, (2022, Sonbahar)  “17 – 18 yaş kategorisi”nde yine “birincilik”; Viyana / Avusturya, The International BTHVN Wien Music Competition, 2022 “E kategorisi: 2004-2005 arası doğumlular” da “üçüncülük” ve son olarak Salzburg / Avusturya,  The Amadeus International Music Awards “İleri Yetenek Kategorisi” (16-17 yaş aralığı) (AIMA, 2022) “Özel Ödül”e layık görüldüm.

Peki her bir yarışma sana neler katar? Bir sonraki yarışma için deneyimler biriktirir misin? Yarışmalara katılım sende bir amaç mı araç mı?

Yarışmalar benim için, kişisel gelişimimi görmemi sağlayan bir araç… Çünkü her yarışmada nerede eksiğim olduğu ve neleri düzeltmem gerektiği hakkında bilgi ediniyorum. Bir sürü yeni ve farklı deneyim elde ediyorum. Bazı yarışmalarda jüri üyeleri bana performansım hakkında hem övgülerini hem de eleştirilerini dile getiriyor. Yarışmaların en sevdiğim kısmı da bunlar aslında: Nerelerde iyi gidiyorum, nelerde kendimi geliştirebilirim, bunları görüyorum. Bir sürü yeni ve değerli insanla tanışıyorum. Bir o kadar heyecanlı ve güzel anılar biriktiriyorum. Tüm bunlar her müzisyen için olduğu gibi benim için de çok önemli. Çünkü bu deneyimleri de kendime katarak müzikal yolculuğuma devam ediyorum.  

Ayrıca yarışmalar bence sadece ‘kazanmak’ ya da ‘kaybetmekten’ ibaret değil. Bir müzisyenin kendisini dışarıdan, kendi bakış açısı/önyargısı dışında başkalarının gözüyle görebilmesi için de yarışmalar çok faydalı. Çünkü zaman zaman kendimize karşı gözlerimizin körleştiği ve objektif yaklaşamadığımız oluyor. Bu nedenle bir nevi ‘kendini geliştirmekle yarışmalara katılmanın’ bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Tabii ki müzisyen sadece hırs ve kazanma duygusuyla dolmamışsa. Eğer öyleyse, yarışmalara katılmak bence bir hiçten ve amaç yoksunluğundan ibaret.

Bu yüzden yarışmalar benim için, eksikliklerimi tespit ettiğim, kendimi test ederek geliştirme imkânı bulduğum, müzikle iç içe bir sürü yeni insanla tanışabildiğim, güzel anılar edinme fırsatı yakaladığım bir araç.

Fotoğraf: Handan Ustaer (Instagram: handanustaerphotography; website: http://www.handanustaer.com)

Şimdi de kısaca seni tanıyalım. Piyano eğitimine altı yaşında başladın. Sonrası nasıl gelişti?

Yarı zamanlı piyano eğitimime çok değerli sevgili Çağla Çoker öğretmenimle Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarında başladım. İlkokul üçüncü sınıftayken öğretmenim eğitim için yurt dışına gidince piyanoya sevgili öğretmenim Pelin Demir ile devam ettim.

5. sınıfta tam zamanlı müzik eğitimi sınavına girip kazandığımda flüt sanatçısı değerli Figen Akgün Nisanoğlu aileme diş ve dudak yapımın flüt çalmaya çok uygun olduğunu, mutlaka benimle çalışmak istediğini söylemişti. Bir başka öğretmenimse melodik ve ritmik kulağım sebebiyle beni timpani için almak istemişti.  Her ne kadar piyano eğitimime devam etmemi isteyen annem karşı çıksa da, Figen öğretmenim önce beni, sonra babamı ikna etmiş, 5. sınıfa flüt eğitimi alarak başlamıştım.

Dürüst olmak gerekirse benim için ‘algılamada hafif zamanlar’ diye adlandırabileceğim zamanlardı. Ne yaptığımın, ne istediğimin ve etrafımda benimle ilgili nelerin gerçekleştiğinin tam olarak farkında değildim çünkü odaklandığım tek bir şey vardı: O da arkadaşlarımla eğlenmek 🙂 Sevgili Figen öğretmenimin de gelişimimde çok büyük katkısı oldu. Kendisine çok çok teşekkür ediyorum.

Her şeyin yolunda olmasına rağmen 6. sınıfın ikinci döneminde içimde bir arayış başladı. O zaman yardımcı piyano öğretmenim olan değerli öğretmenim Can Çoker’in çok katkısı oldu.  Sadece verdiği piyano dersleri değil, arada dile getirdiği tavsiye tadında sözlerini hatırlıyorum. Can öğretmenimle geçirdiğim ders zamanları farkındalığımda ve piyanoya dönüşümde büyük katkı sağladı diyebilirim. Bunu kendisine hiç söylemedim ama o süreç için kendisine minnettarım.

Nihayetinde piyanoya dönüş arzumu ailemle paylaştım. Ailem her konuda bana çok destekleyici olmuştur; sadece benim bu kararımın geçici bir hevesten ibaret olup olmadığından emin olmak istiyorlardı; hiç de aceleci değillerdi çünkü bu çok çok önemli bir karardı. Onları istediğim konusunda ikna etmem gerekti. Sonrasında o yıl yurtdışından dönmüş olan piyano öğretmenim değerli Çağla Çoker’le görüştük. Çağla Hanım iki yıllık bir kaybımın olmasından dolayı bu fikre hiç sıcak bakmadı. Ancak benim kararlılığım ve ailemin ısrarı karşımda bana bir şans vermeyi kabul etti. Bir repertuar verdi ve bir ay sonra dinleyeceğini belirtti. Verdiği parçaları hazırlamam imkânsız gibi görünüyordu. Bu yüzden ailem destek almam gerektiğine karar verdi. Çok şanslıydım çünkü o günlerde, aslında Almanya’da yaşayan ve bir süreliğine Türkiye’de bulunan çok değerli piyanist Anıl Büyükikiz’le birkaç hafta çalışma fırsatı buldum. Anıl öğretmenime buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

Zor zamanlardı benim için.  Çünkü flüt eğitimim devam ediyordu ve ben bir yandan piyanoya geçiş sınavı için hazırlanmaya çalışıyordum. Anıl öğretmenimle öyle güzel bir iş çıkarmıştık ki Çağla öğretmenim çok şaşırmış ve beni almayı kabul etmişti. Böylece yedinci sınıfta piyano geçiş sınavına girdim ve kazandım. Çok değerli öğretmenim sevgili Çağla Çoker’le yeniden çalışmaya başladım 🙂 Ancak başka bir zorlu süreç beni bekliyordu. Çünkü iki yıl geriden geliyorum.  Çok çok çalışmalıydım.

12. sınıfın başına kadar Çağla öğretmenim bana büyük emek verdi. Müzikal anlamda ve kişiliğimin gelişmesinde ona çok şey borçluyum. Bu konuda kendisine minnettar olduğumu belirtmek isterim. Kendisi hayranlık duyduğum, beğenerek takip ettiğim hem harikulade kişiliğiyle çok değerli bir insandır hem de müzikal bilgi, tecrübe ve birikimiyle gerçek bir sanatçıdır. Kendime hep onu örnek aldım ve benim için yeri her zaman özel olacak. Kendisini çok seviyorum.

Peki klasik müzik dünyasında var olma sürecinde zorluklarla karşılaştın mı?

Tabii ki ama bu zorlukların sadece müzik dünyasıyla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Kişisel gelişimim açısından çok büyük değişimlerden geçtim ve hala geçiyorum. Son dönemlerde sahne korkusu, daha önce hiç deneyimlemediğim ‘bilinmeyenlere’ maruz kalmak, diğer müzisyenlerin arasında bazen adeta ‘kaybolmak’, mükemmeliyetçiliğin getirdiği ‘aşırı düşünme’ durumu, hiç duymak istemeyeceğim ya da duymayı beklemediğim ‘olumsuz, umut kırıcı hayal yıkan sözlerle karşılaşmak’ gibi durumlarla yüzleştim. Ki bu son zamanlarda daha çok oldu; çünkü kendimi geliştirme adına bu yıl harekete geçmiştim. Birçok yarışmaya, festivale ve masterclassa katıldım. Bu sayede çok kıymetli hocam Gülsin Onay başta olmak üzere birbirinden değerli müzisyenle çalışma şansı yakaladım ve onlardan çok şey öğrendim. Bunun yanında çok güzel dostluklar edindim.

Özellikle bu yıl arka arkaya katıldığım Gümüşlük Müzik Festivali ve Caka Ayvalık Yaz Akademisinin gelişimimde katkısı büyük oldu. Klavye Chetham’s Başkanı Murray McLachlan’ın, Chetham’s Piano Yaz Okulu öğretmeni Kathryn Page’in, Amerikalı piyanist ve besteci Kimball Gallagher’in, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzik Bölümü öğretim üyesi Rus piyanist Alexander Mekaev’in, Bursa Uludağ Üniversitesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarları öğretim görevlisi Çağdaş Özkan’ın ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi Gökhan Aybulus’un piyano masterclasslarına katıldım. Kuzey Makedonya’da IIija Nikolovski-Luj’da eğitim veren Pianist Danica Stojanova ile çalışma fırsatı buldum. Ayrıca İstanbul Liszt Enstitüsü Macar Kültür Merkezi – Klasik Keyifler Derneği işbirliği ile Eylül 2002’de gerçekleştirilen “İklim Tamkan ve Marton Borsanyi Klavsen Ustalık Atölyesi”nde bir hafta klavsen eğitimi aldım.

Çok yorulduğum ve zorlandığım zamanlar oldu. Çünkü her hocanın farklı tekniği var ve yapmanız gereken çok fazla şey. Sonuçta hiçbir iş kolay değil, kuşkusuz her zaman zorluklar olacak. Olmayacağını düşünmek gerçekçi olmaz, bazı şeyler kaçınılmaz. Bu yüzden eksikliklerimin farkındayım, onları kapatmak için çaba harcıyorum, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Yürümeye, yolda olmaya ve çok çalışmaya devam ediyorum. Zorluklardan korkmuyorum. Biliyorum ki güzel şeyler zorluklarla elde ediliyor.

Neden piyano? Aranızdaki bağı nasıl tarif edersin? Çünkü eş zamanlı olarak da piyanoya “rakip” bir flüt eğitiminden geçtin.

Piyano, benim müziği ifade etmemde kendime en yakın hissettiğim ve çalarken doyuma ulaştığım, çok yönlü, çok zengin, bambaşka renklere sahip, çalarken hayal ettiğim şeyleri en iyi tarif edebildiğimi gördüğüm bir enstrüman. Piyanonun bana verdiği hayal gücü sınırsız. Belki de bu yüzden tekrar piyanoya yöneldim. Piyanoyu seviyorum çünkü onun hakkında öğreneceğim daha çok şey var; piyano tıpkı bir okyanus gibi. Piyanonun gizemini çözmek, derinlerine inmek istiyorum. Piyanonun sahip olduğu, benim şu an daha göremediğim çok ileri bir bakış açısı var ve ben de o vizyonu kazanmak istiyorum. Bu yüzden piyano bana çok daha ilgi çekici geliyor. Flütü de çok sevmiştim, her ne kadar kısa bir süre çalsam ve tekniğinde çoğu şeyi öğrenememiş olsam da, çalarken bir sıkıntım olmamıştı. Flüt çaldığım zamanları hatırlıyorum da, hobi olarak tekrar çalmak isterdim doğrusu.

Nasıl bir çalışma temposu izliyorsun?

Genelde, her gün düzenli olarak çalışırım. Öncelikli olan ve daha fazla çalışmam gereken eserleri bir düzene koyarım. Çoğu zaman bir gün hepsini çalışmak için yeterli olmuyor; bu yüzden bazen parçaları günlere bölüyorum. Egzersizlerle başlıyorum, bir etüt, Bach, bir serbest parça şeklinde devam ediyorum. Diğer gün egzersizler diğer etüt, diğer serbest parça ve sonat şeklinde çalışıyorum. Ve her gün bu böyle devam ediyor.

Fotoğraf: Handan Ustaer (Instagram: handanustaerphotography; website: http://www.handanustaer.com)

Piyano repertuvarında senin için en özel besteci ve en özel beste hangisi? Ve neden?

Benim için en özel besteci Debussy’dir. Hâliyle benim Debussy’yi ilk tanımama vesile olmasından dolayı en özel beste ise ‘Arabesque No 1’dir. Debussy’yi keşfettiğimde kendime çok yakın bulmuştum. Her seferinde müziğiyle adeta ruhuma dokunuyor. Çok saf, bazen çocuksu, beklenmedik, sihirli, zengin hayal gücünü iliklerime kadar hissettiğim müziği, benim için çok çok özel. Bana büyük bir ilham kaynağı. Debussy dinlerken dünyam donuyor ve müziği beni çok farklı diyarlara götürüyor…

Uluslararası piyano yarışmalarında akranlarının tekniklerini de takip ediyor musun? Kişisel gelişimin açısından bu konuda nasıl bir yol izliyorsun?

Tabii ki, akranlarımdan ve diğer insanlardan çok şey öğreniyorum. Çok teknik var ve ben de onları gözlemleyip kendi üzerimde deniyorum. Gördüklerimi uygulamak oldukça zor çünkü çalışmadan, pekiştirmeden, içselleştirmeden bunu gerçekleştirmek mümkün değil. Büyük emek ve düzenli çalışma gerektiriyor. Zaten rutin çalışmamız gereken bir sürü şey olduğundan zorlanabiliyoruz. Zor evet ama gerekli diye de düşünüyorum. Bu yüzden fırsat buldukça farklı tekniklerin yer aldığı videoları izliyor ve bulduğum her fırsatta kendim deniyorum.

Geçmişe ışınlanma imkânın olsa, klasik müzik tarihinde hangi dönemi kendine daha yakın bulursun ve o dönemde hangi besteciyle çalışmak isterdin?

Empresyonizm dönemine ışınlanmak isterdim. O dönemin sanatını genel olarak çok seviyorum. Çalışmak istediğim besteci de Debussy olurdu :). 20. yüzyıl başında, çağdaşları üzerinde olduğu kadar bence günümüzde de çok etkileyici bir besteci. Özellikle de benim için.

Peki çağdaş konser piyanistleri arasında favorilerin hangileri ve neden?

Fazıl Say’ı, Martha Argerich, Mitsuko Uchida, Vladimir Horowitz ve Glenn Gould’u sayabilirim. Çünkü Fazıl Say yaratıcılığın, icra ile birleşmiş müthiş bir örneği; Martha Argerich bana disiplin ve tutarlılığın en olağanüstü sonucunu gösteren müzisyen; Mitsuko Uchida, yumuşacık ve tatlı tuşelerin varlığını bana en güzel yansıtan kişi; Vladimir Horowitz, sakinliğinin içindeki profesyonelliğin gücünü kanıtlıyor ve Glenn Gould ise, daha önce hiç rastlamadığım bir bakış açısını müziğiyle gösteren bir piyanist. Bu sebeple bu olağanüstü piyanistler benim favorilerim arasında :).

Müzik eğitimin sırasında sorunlar ve engellerle karşılaştın mı Nisan? Bunları aşmada nasıl bir yol izledin?

İki yıllık flüt eğitimimin ardından tekrar piyanoya geçme sürecimi müzikal yolculuğumda bir engel değil de zorlandığım bir ara gibi tanımlayabilirim. Bu aşamada iç sesimi dinlemem gerekiyordu ve bu çok zordu. Sonuçta hâlâ bilinçsiz bir çocuktum ve etrafımdaki gerçeklikten habersizdim.  Kendimin farkında değildim ve ne istediğim konusunda kafam karışmıştı. Her şey bir illüzyonun içinde gibiydi. Karar sürecim de tabii çok kolay olmadı, çünkü kendimden kesinlikle emin olmam gerekiyordu;  stresli ve hayatım için kritik bir dönemdi. Ailemle konu hakkında çok konuştuk; ben çok düşündüm ve gerçekten ne istediğimi bulmaya çalıştım. Çünkü bu basit bir heves de olabilirdi ve basit bir heves uğruna büyük bir adım atılamazdı; sadece ‘Gerçekten ne istiyorum?’a odaklanmıştım ve bunu çözdüğüm zaman da kesin bir karara varmış oldum.

Bunun yanında müzik eğitimim sırasında başka böyle büyük sorunlarla karşılaşmadım. Eğer engel olarak sayılırsa kendi kendime koyduğum engeller olabilir. Genel olarak kendime güvenmem, kendimden emin olmam ve gerçekten ne istediğimi bilmem gereken durumlarla karşılaşıyorum. Fakat bu durumda yaptığım şeyi en iyi şekilde yapmaya devam etmem gerektiğini biliyorum. Zaman zaman kafam karıştığı için veya kendimi kötü hissettiğim için hayallerimden vazgeçemem. Çünkü duygusal iniş çıkışlar her zaman olabilir; doğru olan bunun geçici bir durum olduğunu bilmek, kendime inanmak, çalışmaya ve mücadeleye devam etmek. Gerçek olansa sonunda durumun çözümünü bulacağımdır.

Fotoğraf: Handan Ustaer (Instagram: handanustaerphotography; website: http://www.handanustaer.com)

Sence başarı ne demek Nisan?

Bana göre başarı, insanın ne kadar ödül aldığıyla, kaçında derece yaptığıyla, nasıl her zaman ‘başarılı’ ve ‘harika’ olduğuyla alâkalı değildir. Başarı, insanın yapmaktan en çok zevk aldığı şeyde mutlu olabilmesidir. Kişi yaptığı işi gerçekten seviyorsa, zevk alıyorsa ve yaptığı şey diğer insanlara zarar vermiyorsa hatta onlara faydalıysa bu başarıdır bence.

Ayrıca başarının kısıtlanamaz, sınırlandırılamaz ve engellenemez olduğunu da düşünüyorum. ‘Başarı’ neye göre? Herkes başarılı olabilir ve hatta çoktan başarılıdır. Bence insanın bunu fark etmeyişi, aksini iddia etmez. Herkes, yaptığı ve yapmış olduğu her bir şey ile, kendisiyle gurur duymalı.

Ben Defne Nisan Yavuz olarak ‘en iyisi’, ‘birinci’, ‘harika’, ‘olağanüstü’ olmak istemiyorum; mutlu olduğum şeyi yapmak ve onu insanlarla paylaşmak, aynı zamanda insanlara faydalı da olmak istiyorum.

Yani benim için başarı “İnsan yürüdüğü yolda, sahip olduklarıyla mutluysa ve sahip olduklarının değerinin de farkındaysa, çoktan başarılıdır.” Ve daha fazlasını da hak ediyordur.

Fotoğraf: Handan Ustaer (Instagram: handanustaerphotography; website: http://www.handanustaer.com)

Bu arada, kendin de beste yapıyor musun, amatör düzeyde bile olsa?

Henüz hiç beste yapmadım ama bu her zaman içimde adeta beni dürtükleyen bir arzu. Kendimce not aldığım melodiler, akorlar var ve onları dışarı çıkarmak için sabırsızlanıyorum; İçimde doğru zamanı bekleyen büyük bir volkan olduğunu hissediyorum. Fakat kulağa ne kadar anlamsız gelse de, bunu nasıl yapacağımı şimdilik bilemiyorum. Sanırım doğru zamanda, hazır olduğunda harekete geçecek.

Aslında bunu bir nevi kendimce hikâye yazarken yapmaya çalışıyorum. Yazmayı çok seviyorum ve küçük denemeler yapıyorum. Hikâyelerimin bölümlerini yazarken kafamda müzikler oluşuyor; oluşan müzikler hâlâ aklımda…

Geçenlerde Almanya’dan bir yıllık değişim öğrencisi olarak ailemize gelen Ilan Cem Maurice bana almaktan çok mutlu olduğum bir hediye verdi: Besteleri yazmak için kullanabileceğim bir müzik defteri. Ne kadar anlamlı değil mi? J Belki yakın zamanda o defteri doldurmaya başlayabilirim 🙂

Yolun elbette henüz başındasın ama kendine çizdiğin yol ve emeklerin sonucunda oldukça güzel bir ilerleme kat ettin. Geleceğe dair hedeflerin nedir Nisan? Yurtdışında eğitim olanaklarını zorlayacak mısın? Kendine dair kurduğun hayaller var mı?

Öncelikle yatay geçiş sınavını kazanarak bu yıl 12. sınıfa başladığım İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarındaki eğitimimi layığıyla tamamlamak istiyorum. Çalışma fırsatı yakaladığım için kendimi çok şanslı hissettiğim piyanist ve besteci değerli öğretmenim Barış Büyükyıldırım’dan öğreneceğim çok şey var.

Ayrıca önümüzdeki günlerde Almanya’da çok kıymetli hocalarla masterclasslara katılmak üzere Berlin planım var. 

Şu an önceliğim mümkün olduğunca kendimi geliştirmeye, donanımlı olarak okulumdan mezun olmaya gayret etmek. Ancak buradaki eğitimimi tamamladığımda eğitimime yurtdışında devam etmek istiyorum. Bu ne zaman olur henüz bilmiyorum, zaman gösterecek. Bu süre boyunca alabildiğim kadar bilgiyi almaya, öğrenmeye, gelişmeye, çok çalışmaya ve kendime inanmaya devam edeceğim. Her şey zamanında, yavaş yavaş yerine oturacak.

Ve evet, kendimce büyük hayallerim var ve bu hayalleri gerçekleştirmek hiç kolay değil. Şu an izninizle bunlardan bahsetmek istemiyorum. Sınırlarımı hayli zorlayacak hayaller ve ben bundan da çok mutluyum. Sadece onları gerçekleştirmek istiyorum :).

Sonuçta her güzel şey, hayal etmekle başlıyor değil mi?

Çok haklısın! Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler. Başarılarını gururla izlemeye devam edeceğiz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s