Sevgili müzikseverler, uzun süredir ara verdiğim müzisyen söyleşileriyle yeniden bir aradayız. Bugün fagot, klarnet ve gitar üçlüsü olarak dünyada bir ilke imza atan Parea Ensemble’ı tanıtacağım size. Neden Parea? Yunanca anlamı aslında oldukça hoş ve sürprizli: düzenli olarak bir araya gelip yaşam deneyimlerini, felsefe, düşünce ve değerlerini paylaşan bir arkadaş grubu…
Birbirinden değerli üç gencin (İdil Bilbay / fagot, Caner Kan / gitar, Doğa Yürümez / klarnet) oluşturduğu bu güzel üçlü, repertuar açısından tüm zorluklara rağmen harika bir iş çıkartıyorlar ve bizlere önümüzdeki dönemde çok hoş konserler vermek için sabırsızlanıyorlar. Her bir gencin geçmişini, bugününü ve gelecek hayallerini size tanıtmak isterim.

Sevgili Doğa bey, Erzincan’dan İstanbul’a uzanan bir müzik yolculuğunuz var. Sizi müziğe bu denli tutkuyla bağlanmaya iten ne oldu? O süreci anlatır mısınız?
Menekşe hanım öncelikle bize bu fırsatı sunduğunuz için, sanata verdiğiniz destek için çok teşekkür ederim. Ben 14 Nisan 1999 tarihinde Erzincan’da doğdum. Fakat çocukluğumun neredeyse tamamı Yalova’da geçti. Ailemin işi nedeni ile 7 yaşında iken İstanbul’a taşındık. Ve müzik yolculuğum ailemin yönlendirmesi ile burada İnci Yakar Birol’dan piyano ve solfej dersi alarak başladım. Birkaç yıllık piyano eğitiminin ardından piyanoya ara verdikten sonra başka bir enstrüman çalmak istediğime karar verdim. Çalmak istediğim enstrüman, saksafondu.
Ama o dönem konservatuvarlarda saksafon bölümü yoktu. Birkaç hocadan bilgi alarak klarnet ile başlamanın ilerleyen zamanlarda saksafon çalabilmek için ön ayak olabileceğine karar verdik. (Şu an aktif olarak saksafon da çalıyorum doğru bir seçim yapmışız diyebilirim).2009 yılında Özlem Kolat’dan özel ders alarak klarnet eğitimime başlamış oldum ve klarneti zamanla çok sevdim. 2013 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Lisesinin Sınavlarını kazanarak klarnet öğretmenim Feza Çetin ile konservatuvar eğitimime başlamış oldum. Aslında hayatımın dönüm noktası konservatuvarı kazanmam oldu. Beni bu denli müziğe bağlayan en büyük etken ise Feza hocamın bana verdiği motivasyonlar ve sıkı çalışma disiplini oldu. Daha kat etmem gereken çok yol olduğunu ve çok çalışmam gerektiğini anladım. Ve çok çalıştım.

2017 yılında ise Ebru Mine Sonakın Çeliker ile Lisans eğitimime başladım. Ebru hocam ile üniversite sürecinde de büyük bir yol kat ettik ve hocam bende farklı bakış açıları kazanmamı, yaptığım müzikte bir anlam aramamı sağladı. Bu süreç içerisinde yurt içerisinde ve Avrupa’da birçok yabancı klarnetçinin ustalık sınıflarına da katıldım. Çalıştığım hocalardan kimisi teknik açıdan kimisi müzikal açıdan kimisi felsefi yönden çok şey kattı bana ve her seferinde çok etkilendim. Buradan şunu çıkarıyorum ki herkesin bu hayata, müziğe, enstrümanına bakış açısı farklı, her sanatçının kendine has özgün bir yanı var bunu ortaya çıkarmak için çalışmalıyız. Ben de kendim için öyle yapmaya çalışıyorum, çalıştığım eseri nasıl daha özgün yorumlayabilirim diye kafa yorup mesai harcıyorum. Konser vermek de aynı şekilde; her konser apayrı bir deneyim tecrübe oluyor bu yüzden elimden geldiğince konser vermek müzik yapmak istiyorum.
Şu an Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Ebru Mine Sonakın Çeliker hocam ile yüksek lisans eğitimime devam ediyorum.
İnci Yakar Birol birçok genç müzisyenin hayatına dokunan değerli öğretmenlerden birisi. Sizde ne yönde bir farkındalık ve etki doğurdu? Üzerinizdeki emeğini nasıl tanımlarsınız ve verdiği en unutulmaz öğütlerden birkaçını paylaşabilir misiniz?
İnci hocam ile çalışırken çok küçüktüm, çok net hatırlamıyorum ama derslerimiz çok eğlenceli ve keyifli geçiyordu o yüzden inci hocanın derslerine çok hevesli bir şekilde gittiğimi çok net hatırlıyorum. Kısacası İnci hocam bana müziği sevdiren insandır.
Türk musikisi ile klasik müzik arasında nasıl bir denge kurdunuz?
Açık konuşmak gerekirse icra ettiğimiz klasik müzik toplumumuzun her kesimine hitap etmiyor. Bu yüzden klasik müziğin çoksesliliği ile halk ezgilerimizi, kültürümüzü harmanlayan eserleri dinlemeyi ve seslendirmeyi çok seviyorum.
Klarnetle katıldığınız yarışmalarda da önemli kazanımlar ve ödüller elde ettiniz. Biraz bunlardan da söz eder misiniz?
Lise zamanımda Oda Müziği grubum ile yarışmada 3.lük ödülü kazanmıştık, 2017 senesinde de Bulgaristan’da gerçekleşen klarnet yarışmasında 2. tura kalarak ülkemi temsil etmiştim, çok önemli bir deneyimlerdi . Onun haricinde şuana kadar bireysel olarak katıldığım yarışmalarda bir derece elde etmedim. Fakat benim için en önemlisi kazanmış olduğum bireysel kazanımlar. Hayatımda rakip olarak sadece kendimi görüyorum, dünkü benden daha iyisi olmalıyım diye düşünüyorum. Bu mantalitemin bana ilerleyen süreçte başarı getireceğinden hiç şüphem yok.
Klarnet repertuarında sizi en çok etkileyen üç beste hangisi?
Birincisi İgor Stravinski’nin Solo Klarnet için 3 Parça eseri. Solo klarnet repertuarı deyince akla ilk gelen eserlerdendir, eser tipik bir Stravinski örneğidir, bir ve ikinci bölüm sizi düşünmeye iterken arkasından gelen üçüncü bölüm rüzgar gibi eserek dinleyeni adeta tedirgin eder, ayrıca çalarken de çok keyif aldığım bir eserdir. İkincisi W.A.Mozart’ın Klarnetli kenteti, eseri dinlerken eser boyunca süren lirik melodilerin arasına bu kadar şakacı, neşeli motifleri yazan Mozart’ın eseri yazarken çok keyif aldığını hissedebiliyorum. Üçüncüsü J.Brahms’ın Klarnetli Kenteti ; bence eser sadece klarnet repertuarı değil klasik müzik repertuarı içerisinde duygu yoğunluğu en yüksek eserlerden birisi.
Klarnet eğitiminde Türkiye’nin artıları ve eksileri sizce neler? Size bir genç olarak yeterince alan açıldı ve fırsat verildi mi?
Ben tam olarak eğitim değil de müziğimizi icra edebilme ve imkanlar açısından eksiklik olduğunu düşünüyorum. Gerek orkestralar, burs, konser imkanları… Klasik müziğe duyulan saygı ve merakın az olması üzücü. Para kazanmayı bir kenara koydum sadece küçük bir konser imkanı yaratmak için çok uğraşmam gerekiyor. Eğitim konusunda ise; öğrenim hayatımda ve okulumda iyi öğretmenler ile karşılaştığımı düşünüyorum. Bana çok şey katan çok değerli öğretmenlerim oldu bu konuda şanslı sayıyorum kendimi. Ülkemizdeki klarnet eğitimine bakacak olursak da ; çok kıymetli işini aşkla yapan hocalarımız, sanatçılarımız var bu insanların ağzından çıkacak birkaç söz tüm müziğe bakışımızı değiştirebilir fakat öğretmen bir söyler iki söyler sonra bunu uygulayıp ortaya bir şey koymak kişinin kendisindedir ben buna inanıyorum. Bizim mesleğimizde kişi bir süre sonra kendi kendini eğitmeli ve sürekli bilgiye aç olmalı, bizim mesleğimizde eğitim hayat boyu devam ediyor bir prova, konser, bireysel çalışma, hocanızın ağzından çıkan bir söz, ders verdiğiniz öğrenci bile size birşeyler öğretiyor bunun sonu yok. Fırsat konusuna gelirsek bana yeterince alan açılıp fırsat verildi mi ? Kesinlikle hayır! Peki yaptığım işten vazgeçecekmişim? Kesinlikle hayır ! Bizim yaşadığımız zorlukları küçüklerimizin yaşamaması için daha çok çalışmalıyım.
Bir klarnet sanatçısı sizce sağlığında en çok nelere dikkat etmeli?
Öncelikle üflemeli bir enstrüman çaldığımız için bir sporcu gibi efor harcıyoruz ve sağlam bir kondisyona ihtiyacımız var, yaptığımız iş süreklilik istiyor. Ben şahsen klarnet çalışmadan önce esneme hareketleri yapıyorum bana çok iyi geliyor hem fiziki hem de mental olarak. Bence tüm enstrümancılar çalışma ve performans öncesi bunu yapmalı, çünkü aksi taktirde uzun vadede kalıcı hasarlar bırakıyoruz vücudumuzda. Konservatuarlarımızda hocalarımız tarafından bu konuya hiç değinilmiyor bence bu konunun üzerine kafa yorulmalı.
Klarnet alanında size en çok ilham veren sanatçılar kimler?
Aklıma 2 isim geliyor; ilki Paul Meyer. Kendimi hep Fransız klarnet ekolüne yakın hissetmişimdir. Paul Meyer de bu isimlerden birisidir. Sahnesi ve yorumunu çok beğeniyorum. İkinci isim; Martin Fröst. İsveçli bir klarnetçi, müziğe bakış açısı ve yorumu tabuları yıkan cinsten. Ve yaptığı çalışmalar özgün. Bu dünyada özgün çalışmalar yapıp iz bırakmak benim için çok önemli o yüzden çok beğeniyorum kendisini.
Peki Parea Ensemble nasıl doğdu? Geçmiş ve gelecek etkinliklerinizden söz eder misiniz? Ve birbirinizi nasıl buldunuz? Yollarınız nasıl kesişti? Müzik topluluğunuzu takip eden dinleyicilerden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Öncelikle arkadaşlarım işini aşkla yapan ve mesleğine saygısı olan insanlar o yüzden onları çok seviyorum bunu başta söylemek istedim. Biz üçümüz de aynı okulda okuyoruz. Pandemi zamanı bir araya geldik ve bu projeyi ortaya attık. Pandemi zamanı asıl önceliğimiz müziğimizi icra etmekti fakat ilerleyen zamanda birbirimiz ile güzel sohbetler ve beyin fırtınaları yaptık. Zaten her birimizin bireysel olarak çok potansiyeli var ardından fark ettik ki daha önce yapılmamış bir iş yapıyoruz. Şimdiye kadar verdiğimiz konserler için birçok aranjeler yaptık. Latin ezgilerinden tangoya, barok dönemden romantik döneme… Repertuvar oluştururken önceliğimiz kendimizin de keyif almasıydı. Biz şuana kadar yaptığımız konserlerde çok keyif alarak enerjimiz yüksek bir performans sergiledik, ve bu seyirciye çok net bir şekilde yansıdı. Ben şuna inanıyorum; yaptığımız iş aslında bir duygu yönetimi sahnede ne hissederseniz seyirci onu hissediyor. Çok güzel tebrikler, yapıcı eleştiriler, geri dönüşler aldık. Sadece şu bir yıldır yaptıklarımızın bile bizi çok geliştirdiğini düşünüyorum. Gelecek konserlerimiz içinde planımız bu şekilde. Mevcut olan repertuvarımızı zenginleştirmek ve ortaya daha da farklı fikirler koymak için düşünmek.
Peki, şimdi Caner beye geçelim. Gitarla tanışma öykünüzü sizden dinlemek isterim. Sizi bu enstrümana ne yönlendirdi?
Ailemde benden başka müzisyen veya enstrüman çalan kimse yok. Bu yüzden tam olarak nasıl gitar çalmaya özendiğimi bilmiyorum. 9 yaşımda gitar çalmaya başladım ve başlayana kadar uzunca bir süre ailemden gitar istediğimi hatırlıyorum.

Nasıl bir eğitimden geçtiniz?
12 yaşımda gitarist Cem İkiz ile tanıştım ve 4 sene kadar onunla çalıştım. Bu sırada konservatuvara gitmiyordum ama klasik müzik eğitimi alıyordum. Daha sonra müzisyen olmaya karar verdim ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne kabul edildim. Orada Erhan Birol’un öğrencisi oldum ve Sinan Erşahin ile de oda müziği çalıştım. Lisans eğitimimin ikinci senesinde “Erasmus+” programı ile bir sene Almanya’da Hochschule für Musik und Darstallende Kunst Frankfurt okuluna gittim ve Helmut Oestereich, Peter Katona, David Kvaratskhelia ile çalıştım. Lisansımı M.S.G.S.Ü’de tamamladıktan sonra yine aynı okulda yüksek lisansa Ozan Sezener’in öğrencisi olarak başladım. Şu an yüksek lisansta tez aşamasında devam ediyorum.
Almanya’daki gitar eğitimi size neler kattı? Türkiye ile kıyasladığınızda ne tür farklılıklarla karşılaştınız?
Biz planlı müzik yapıyoruz. Bir eseri konserde çalıyorsam o eser hakkında her şeyi bilmeli, her bir notasına ve nüansına hakim olmam gerektiğini, ayrıca mükemmele yaklaşmak için de çok çeşitli çalışma yöntemleri uygulayabileceğimi öğrendim. Bunların yanında pedagoji dersimiz de vardı ve o derste öğrencilerimi analiz edip onlara nasıl yaklaşmam gerektiğini öğrendim.
Almanya’da gittiğim okulda iki senede sadece bir kere sınav yapılıyordu. Bu durumda öğrencilere kendilerini geliştirebilmeleri için fırsat veriliyor. Öğrenciler her dönem okulun konser salonunda çalarak konsere nasıl hazırlanacaklarını ve sahne psikolojisini deneyimliyorlar. Ayrıca öğrencilerin bilgiye aç olması, herkesin yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışması etkileyiciydi. Bununla birlikte arkadaşlarının başarısını kıskanmadan birbirini destekleyen ve gerektiğinde yardımlaşmanın çok normal olduğu bir ortam vardı. Konser heyecanımızı yenmemiz için okulda tüm gitaristlerin ve gitar öğretmenlerinin katıldığı, birbirimize çaldığımız bir ders vardı. Bu derste birbirimizi destekler, performanslarımızla heyecanlanır, gördüğümüz iyi şeyleri ve kusurları konuşur, yardımlaşırdık.
Gitar repertuarında sizin için her zaman yeri çok ayrı olan birkaç eseri öğrenmek isterim.
Joaquin Rodrigo’nun ünlü İspanyol besteci Manuel de Falla anısına yazdığı “Invocacion y Danza” eserini çok anlamlı buluyorum. Müzik iki bölümden oluşuyor; yakarma ve dans bölümleri. Yakarma bölümünün Manuel de Falla’nın Claude Debussy anısına yazdığı esere göndermede bulunuyor. Bu durum sanki Manuel de Falla birisine nasıl veda ediyorsa Rodrigo da ona aynı şekilde veda ediyor düşüncesini uyandırıyor. Dans bölümü ise Manuel de Falla’nın asıl ünlü olduğu konu olan danslarına gönderme yapmak için, onun bir dans müziğinden alınmış tema üzerine gelişim gösteriyor. Son derece hüzünlü, sıkıntılı ve gerilimli duyulan anların ardından canlı bir tema ile dans müziğinin gelmesi tezat, aynı zamanda hüznü artırıcı etki yaratıyor.
Alexandre Tansman’ın “Pezzo in modo antico” eseri. Bu müziği çalışırken gördüğüm bir rüyadan dolayı bana babamı hatırlatıyor.
Son olarak aslında piyano eseri olup, daha sonra gitara uyarlanmış olan Isaac Albeniz’in “Chants d’Espagne”sından Cordoba ve “Suite Española”sından Cataluna’yı söyleyebilirim. Cordoba eserini çocukluğumda sayısız defa dinlemişimdir, bu yüzden bana çocukluğumu hatırlatır. Cataluna ise Ernest Hemingway’in İspanyol iç savaşını konu aldığı “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” romanını okurken çok dinlemiş olduğum ve o dönem ile bağdaştırdığım bir eser olduğundan dolayı benim için yeri ayrı.
Türkiye’de klasik gitar eğitiminde sizce daha fazla hangi alanlar geliştirilmeli?
Gitar bölümü konservatuvarda diğer enstrümanlardan ve bölümlerinden soyutlanan bir bölüm. Okuldaki diğer bölümlerin gitar hakkında bilgisi, enstrümanın ve enstrümancının kapasitesi, gelişimi hakkında pek bilgisi yok. Ayrıca gitaristlerin de diğer enstrümanlar ile yeterince tanışık olmadığını düşünüyorum. Daha fazla birlikte çalışmalar yapılması gerekiyor.
Parea Ensemble’ı nasıl tanımlarsınız? Grubunuzun hedefleri ve varlık sebebi nedir?
Biz yolları konservatuvarda kesişmiş üç arkadaşız ve Parea Ensemble ile alışılmışın dışında bir enstrüman birlikteliği sergiliyoruz. “Parea” kelimesi Yunancada düzenli olarak bir araya gelip yaşam deneyimlerini, felsefe, düşünce ve değerlerini paylaşan bir arkadaş grubunu niteliyor.
Biz mümkün olduğunca çok dinleyici ile heyecanımızı ve müziğimizi paylaşırken, daha önce klasik müzik dinleme alışkanlığı olmayan dinleyicilerimizin de önyargılarını kırmayı amaçlıyoruz. Bunu yaparken çok farklı enstrümanlardan oluşan bir grup olarak, yaptığımız uyarlamalar ile değişik deneyimler yaşatıyoruz.
Klarnet, gitar ve fagotun uyumunu nasıl yorumluyorsunuz? Repertuar seçiminde zorluklar yaşadınız mı?
Grubumuzun enstrümanları başta alakasız gibi görünse de rasyonel bir yanı var. Gitar armonik enstrüman, fagot bass ve klarnet soprano partisinde çok renkli ve geniş dinamik aralığa sahip bir enstrüman. Tabii bu üçlü için hazır bir eser yok. Ancak mantıklı bir birliktelik olduğu için, enstrümanlarımıza uygun olacağını düşündüğümüz eserleri kendimiz uyarlıyoruz.

Sevgili İdil hanım, sizinle devam etmek isterim. Fagot alanında çok değerli çalışmalarınız var. Öncelikle sizi tebrik ederim. Bu büyülü enstrümanla tanışma öykünüzü öğrenebilir miyim?
Öncellikle çok teşekkür ederim. Müzisyen ve sanatçı olmasalar da müziği ve sanatı çok seven ailem ben doğduğumda adımı ünlü piyanist İdil Biret’ten esinlenerek İdil koyup sanatçı olmam için dilekte bulunmuş. Müziğe yeteneğim ise ilkokul 5.sımıfta farkedilmiş. Müzik yolculuğuma başlamam ve bu büyülü enstrümanla tanışmam ise öncelikle ailemin ilgisi sonra müzik eğitimi almam konusunda çok öneme sahip olan bir müzik öğretmeninin ilkokul 5.sınıfta çok kısa bir sürede konservatuvar sınavına yönlendirmesi ve konservatuvar sınavını kazanmam sonucunda oldu. Fagotun aslında tarihsel süreci çok eski. Orkestrada da önemli bir yere sahip. Ama çoğu kişi tarafından bilinmediğinden, ülkemizde yeterince tanınmadığından zorluklarla karşılaştım. Ama bu enstrümanı tanıdıkça eğitimini aldıkça çok sevdim ve ayrılmaz bir parçam oldu. Bu büyülü enstrüman benim nefesim, duygularımı ifade ediş şeklim oldu.
Fagotun hayatınızdaki yerini nasıl tanımlarsınız?
Fagotun hayatımdaki aslında benim için daha çok duygusal bağ niteliğinde diyebilirim. İçimdeki duyguları bir nevi çalar iken fagota aktardığımı düşünüyorum . Çünkü günlük yaşamda anlatamadığım , üzüldüğüm , mutlu olduğum, heyecanlı olduğum duygu değişimlerini konuşmaktan çok fagota yüklüyorum. Çaldığım eser ve ya bu gam bile olsa hislerimi kullanarak aslında konuşamadan fagota üfleyerek bu duyguları çıkarmaya çalışıyorum .Bu yüzden Fagot ve hislerim arasında büyük bir bağ var.
Peki sizce fagot, orkestrada nasıl bir boşluğu doldurur, önemi nedir?
Fagot ilk olarak orkestralarda üflemeli enstrümanlar içerisinde bas sesleri çalan bir enstrüman olarak yer almaktaydı. Tarihsel süreciyle beraber 19. yy ‘da Beethoven gibi bestecilerin fagotu eşlik eden bir enstrüman olarak kullanmaktan çıkarıp diğer üflemeli enstrümanlar gibi Sololar ile duyurmaya başlamıştır. Bu süre. 20 yy bestecilerinin fagotu kullanımının artmasıyla hızla artmıştır. Ve şuan fagot geniş oktav yelpazesi ve oktavdan oktava değişen tınılarıyla üflemeli grubunun vazgeçilmezlerindendir.
Fagotla seslendirmekten en çok keyif aldığınız eserler hangileri?
Benim en çok keyif aldığım ve duygularımı iyi yansıttığımı düşündüğüm iki eser var. Birincisi Marcel bitsch Fagot ve Orkestra için Konçertino eseri, ikincisi Otmar Nussio’nun Fagot ve Piyano için ‘variations on an Arietta by pergolesi’ adlı eseri.
Peki fagot sanatçısı olarak sağlığınızda en çok neleri önemsersiniz?
Öncellikle fagot büyük ve ağır bir enstrüman olduğu ve askı ile vücudumuza bağlı bir şekilde çaldığımız için enstrümanın tüm ağırlığını sürekli üstümüzde taşıyoruz. Özellikle küçükken uzun süreli çalışmaların sonunda bel ağrısı, boyun ağrısı çekiyordum. Bu yüzden çareyi düzenli yoga yaparak buldum bu da doğal olarak enstrümanın üzerimdeki bazı kas ağrılarına iyi gelmekle beraber enstrümanın verdiği duruş bozukluğuna da iyi geliyor.
Sizce başarı ne demek İdil hanım? Sizin hayatınızda “evet başardım” dediğiniz en önemli olay hangisi oldu?
Gerçekleştirdiğim işlere dönüp baktığımda, işimi düzgün bir şekilde layığı ile yaptığım için kendimle gurur duyuyor ve kendimi mutlu , huzurlu hissediyorsam başarıyı elde etmişim demektir.
“Evet, başardım” dediğim olaysa; müzik alanında bir eğitimim olmadan küçük yaşta konservatuvar sınavını kazanıp, çok sevdiğim gönülden bağlı olduğum bu alanda yılmadan çok çalışarak, emek harcayarak ve her türlü zorluğu göze alarak üniversite eğitimimi tamamlayarak yüksek lisans eğitimime devam etmem başarılı bir müzisyen olma yolunda attığım, hedeflediğim adımlardır.
Şu ana kadar yer aldığınız en unutulmaz konser hangisi?
Benim için en unutulmaz ve daha çok stresli ve heyecanlı olduğum konser şef Gürer Aykal yönetimindeki Tchaikovsky 4. senfoninin çalındığı konserdi. Çünkü ilk birinci Fagot deneyimimdi. Ve eserde çok fazla önemli Fagot soloları bulunuyordu. İlk deneyimim olduğu için bende ders niteliğinde olmakla beraber hem çok şey öğrenmiş hem de deneyimlemiştim.
Peki Parea Ensemble’ı Türkiye’deki diğer müzik topluluklarından farklı kılan özellikler nelerdir? Hedeflerinizi öğrenmek isterim.
Özgün olmamız… Daha önce hiç örneği olmayan Fagot, Klarnet ve Gitardan oluşan bir grup oluşturduk. Klasik müzik camiasında böyle yenilikçi bir işe kalkışmak zor açıkçası. Klasik müzikte yazılmış oda müziği eserlerinin büyük bir çoğunluğu bilindik oda müziği toplulukları içindir. Bizim grubumuz için yazılmış bir eser yok, bizde bu yüzden tüm eserlerimizi kendimiz aranje ettik. Bu sayede de yaylı eserlerinden tutun da kilise orgu için olan bestelere kadar çok çeşitli bir repertuarımız oldu. Bu bize bir zorluktan ziyade bir lütuf oldu aslında çok farklı bakış açıları kazandık bu arayış sürecinde ve gelecek için de çok fikirler edindik. Gelecekte de yaratıcı ve özgün projeler yaratarak daha büyük kitlelere klasik müziği sevdirebileceğimize inanıyorum.
Bir müzik topluluğunda elbette arada anlaşmazlıklar, görüş ayrılıkları olur. Siz benzer olayları yaşıyor musunuz ve nasıl çözüme ulaştırıyorsunuz?
Elbette ki yaşadığımız oluyor. Çünkü çok iyi anlaşan üç arkadaşta olsak farklı görüşlere sahibiz. Bu anlaşmazlıklarda bazen müzikal ayrılıklarda olabiliyor fakat konuşarak, düşünerek ortak kararlar alarak sonucunda üçümüzün de karar kıldığı şeyi yapıyoruz. Üçümüzün de sevdiğim bir huyu var üçümüz de birbirimize karşı dürüstüz. Hoşumuza gitmeyen ve rahatsızlık duyduğumuz bir konu olduğunda birbirimiz ile paylaşıyoruz. Bu görüş ayrılıkları çok verimli olabiliyor çünkü farklı fikirler çıkabiliyor ve bu daha fazla yaratıcılık kazandırıyor.
Beraber albüm projeleriniz var mı?
Evet bizi çok geliştireceğine inandığım güzel fikirlerimiz, hayallerimiz var. Bu hayallerin gerçeğe dönüşmesi için çok çalışmamız gerekiyor. İlk bir araya geldiğimizden bu yana üçümüz de çok geliştik birbirimize çok şey kattık ve çok şey öğrendik birbirimizden. Bu gelişimimizin devam edeceğine eminim ilerde umarım ki çok güzel projelerle karşınızda olacağız… Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.