İzmirli genç kemancı Emir Acar Şen: “Her ülkeye özgü olan çalgının sesi, o ülkenin insanının sesidir”

2001 yılında İstanbul’da doğan Emir Acar Şen, opera sanatçısı olan babası sayesinde müzikle çok küçük yaşlarda tanıştı. Henüz 8 yaşındayken aldığı müzik eğitiminin yanı sıra profesyonel olarak konservatuvar öğretmenleriyle keman çalışmalarına başladı.

Çalışmalarına Öğr.Gör. Gülce Karagözcük ve Öğr.Gör. Ayşe Ergen ile devam etti. 2012 Ağustos ayında 6.sınıf öğrencisi olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na kabul edildi. Konservatuvarda ilk hocası Öğr.Gör. Arif Manaflı ile eğitimine devam etti.

Lise döneminde Prof.Ahmet Hamdi Zafer ile çalışmak için Trakya Devlet Konservatuvarı’na girdi. Bu süre içerisinde masterclasslara katılarak Doç. Sevil Ulucan Weinstein ile çalışma fırsatı oldu ve repertuvarını geliştirdi.

Ardından 2016 yılında İzmir’e döndüğünde İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Başkemancısı Kartal Akıncı ile tekrar D.E.Ü. öğrencisi olarak çalışmalarına başladı.

Uluslararası Rotary Orkestrası’nda birçok kez görev alarak sertifika aldı.

Okul Orkestrası’nda yer alarak İzmir çevresinde orkestra ve solo olarak çeşitli konserler verdi.

2018 yılında D.E.Ü. orkestrası bünyesinde İtalya’ya Roma’da Tagliacozzo Müzik Festivali kapsamında konser yaptığı sırada yabancı şefler (Dian Tchobanov, Francesco D’ovidio) ile çalışma ve tanışma fırsatı buldu.

Aynı zamanda İzmir’deki orkestralardan davet alarak görev yapmış ve değerli şeflerle çalışma fırsatı buldu. İbrahim Yazıcı, Rengim Gökmen, Nesrin Bayramoğulları, Tolga Taviş, Mehmet Girgin, Anıl Altınsoy, Hakan Şensoy, Oğuzhan Balcı, Can Okan, Musa Göçmen, Vladimr Lungu ile konserler verdi.

Halihazırda D.E.Ü.’ de lisans öğrencisi olarak, Öğr.Gör. Zeynep Simge Acunaz Eytemiz ile eğitimine devam eden Emir Acar Şen’in geçmişini, bugününü ve gelecek hayallerini öğrenmeye ne dersiniz? O zaman röportajı kaçırmayın 🙂

Merhaba Emir… Emir Acar kimdir? Müziğe yeteneği nasıl fark edildi ve nasıl bir eğitim aldı? Kendinizi kısaca anlatır mısınız? Sanırım opera sanatçı babanız müzik hayatınızdaki ilk önemli destekçiniz oldu.

Her şey babamın benim müzik ruhumu keşfetmesiyle başladı. Annemin küçüklüğünden beri sanatı seven ve konserleri kaçırmayan, klasik müziğe hayranlık duyan bir mimar, babamın ise müzikle bütünleşmiş bir opera sanatçısı olması, benim de müziğin içinde doğmuş olmam, ilgimin ve yeteneğimin en büyük sebeplerindendir. Kendimi bildim bileli babamın evde kimi zaman şan çalışmaları, kimi zaman piyano veya bağlama çalmasıyla, abimin gitar sesleriyle evimizde hep bir müzik sesi vardı. Daha ilkokula başlamadan notalarla tanıştım. Müzik dünyamda babamın bana ve ablama piyano ve solfej dersi vermesiyle başlayan öğrenim sürecim, 11 yaşımda D.E.Ü. konservatuvar sınavını başarıyla kazanmamla devam etti.  Böylece ablam piyanoda Öğr.Gör. Seçil Akdil’in öğrencisi olarak, ben de keman eğitimine Öğr.Gör. Arif Manaflı’nın öğrencisi olarak eğitimime başlamış oldum.

Kemana başlama hikayem ise henüz 8 yaşındayken konservatuvara girmeden önceki ön eğitim yetenek sınavında, hocalarımın özellikle Prof. Aykut Yafe’nin ellerime bakarak birçok enstrümana yatkın olduğu söylemeleri ve seçimi bana bırakmaları ile başladı. O anki duygularımla kemanı seçme sebebim ise, keman sesinin sihirli bir dünyaya açılan bir kapı gibi gelmiş olmasıydı. Kararsızlıkla başlayan bu seçimim gün geçtikçe kemanımla bütünleşmemi sağladı. Gerçekten bu duyguyu en yoğun haliyle yaşadım. Ama şimdi kemanımla kendimi ayrılmaz bir bütün olarak gördüğümde ne kadar doğru bir seçim yapmış olduğumu anladım.

Peki baba-oğul rekabeti, ebeveyn mükemmeliyetçiliği o dönemde müzik eğitiminize yansıdı mı?

Tam tersi, babam bana rehber ve destek olmuştur. Her zaman beni sıkmadan kendi kararlarımı ve gelişimimi yapabilecek alan tanımıştır. Amacım her zaman müziği en iyi şekilde ve hakkını vererek yapabilmek oldu. Müzik ortamında arkadaşlarımın arasında sıklıkla kendi hırslarını çocuklarına yansıtan ailelerle karşılaştım. Ancak hocalarımın beklentileri vardı. O beklentiler, küçük yaşlarda başladığımız için ben ve arkadaşlarımı psikolojik olarak yavaşlatıyordu ama zamanla büyüdükçe alışıyorsunuz. Ne yapmak istediğinizi ve çalışma disiplinini daha iyi kavrıyorsunuz. Bu işte disiplin çok önemli gerçekten. 8 yaşında başladığımda ilk bir yıl sırf arşe çektim. O yaşta sabretmeyi öğreniyorsunuz. İnsan her şeyden önce müziği temelinde ne için sevdiğini ve neden yaptığını unutmamalı.

Sanatın yalnız “ben” değil bir “bütün” olarak yapılabileceğini hatırlamalıyız. Çünkü bir nota bile yalnızken tatmin edici bir müzik oluşturamaz.

Çok değerli öğretmenlerle çalışmışsınız. Kendi tarzınızı bulmada, çaldığınız eserlere Emir Acar imzası atmada hangi öğretmeninizden neler aldınız?

Konservatuvarda eğitimimiz tamamen usta çırak ilişkisi.  Bununla birlikte daha derin ve iz bırakan deneyimler edinme şansına sahip oldum. Rehberinizin hem eğitmen hem de bize dost olması, yolumuza ışık tutması da biz gençler için önemli. Bu sebeple birini diğerinden ayırmak benim için zor. Sonuçta her öğrenci aynı öğretmenden farklı bir şeyler alabiliyor. Bu olay hem öğretmenin o öğrenciye ne verebildiği, hem de öğrencinin ne alabildiği ile ilgili. Tabii ki bende de derin izler bırakan hocalarım oldu.

Öğretmeninizin rolü çok önemli oluyor burada, domino taşı gibi hayat akışınızı etkiliyor.  Size gerçekten sadece ders olarak değil aynı zamanda kişisel hayatınızda da büyük bir etkisi oluyor. Mesela Prof. Ahmet Hamdi Zafer benim için bir öğretmenden de fazlası olmuş, hayatımın zorlu bir evresinde bana kendi değerimi hatırlatıp öğretmiştir. Şu anki hocam Öğr.Gör. Zeynep Simge Acunaz Eytemiz ise sanatımı özgürce ifade etmemi destekliyor ve aktif kişiliğiyle beni motive ediyor.   

Rahatlıkla söyleyebilirim ki öğrenim hayatım boyunca çalıştığım her bir hocadan ayrı ayrı deneyimler kazandım. Ne kadar çok farklı teknik, düşünce ve tarzda hocalarla çalışırsanız size bir o kadar katkısı olur düşüncesindeyim. Bu dönemde yapacağım yurt dışındaki eğitimimde yabancı öğretmenlerle de çalışacak olmamın bana büyük katkısı olacağına inanıyorum.

Öğrenmenin sonsuz olduğunu, yaşamım boyunca hala öğreneceğim çok şey olduğunun bilincindeyim ve heyecanla devam ediyorum.

Peki sizce bir müzisyene konservatuar deneyimi nasıl bir temel hazırlar ve vizyon kazandırır?

Konservatuar deneyiminin temelinde duygu ve düşünceyle uygulama yetisini birlikte harekete geçirmeyi öğreniyorsunuz. Topluma, çevreye ve doğaya, vs… karşı daha duyarlı oluyorsunuz. Yaratıcı, estetik beğeni düzeyi gelişmiş, çevresindeki olumsuzlukların farkında olarak daha hassas oluyoruz. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Sanatı olmayan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Sanatçı her zaman insanlığa örnek ve aydınlatan kişi olmalıdır.

Temelinde birçok zorluklarla karşılaşıyoruz. Her engele karşı durmaya çalışıyorum. Karşılaştığım zorlukları ve engelleri aştığımda kendimi yeniden keşfediyorum. Hala emeklemekte olduğum bu yolculukta önce istemek sonra çok çalışmak, disiplin, sabır ve sevgi… sonrası geliyor zaten ve bazen enstrümanınızı ailenizi ve dostlarınızı gördüğünüzden daha çok görebiliyorsunuz. İşte bu yüzden bir sanatçının en iyi arkadaşı enstrümanıdır.

Smyrna Gençlik Orkestrası’ndan El Ele Senfoni Orkestrası’na dek birçok değerli orkestrada yer aldınız. Peki kalbiniz senfoni orkestralarından mı yoksa oda orkestralarından mı yana atıyor?

Benim için her ikisinin de kendine has atmosferi ve güzel yönleri var. Müziğimi icra etmek, sahnede olmak benim için büyük zevk.

Keman repertuarı açısından müzik tarihinde hangi döneme ışınlanmak ve o dönemde kiminle hangi eserde düet yapmak isterdiniz?

Sanatçıda yaratıcılığın, bireyselliğin, müzikteki birçok sınırlamaların ortadan kalktığı ve daha duygusal bir yaklaşım kazandığıRomantik döneme dönmek isterdim ve kendimi o dönemin sanatçısı olarak hissediyorum. O dönemdeki sanatçılar tek bir işle değil birden fazla sanat dalıyla uğraşarak hepsinin aslında birbirine bağlantılı olduğuna inanmış ve bestelerinde de şiir, heykelcilik ve resimlerden de ilham almışlardır. Benim de keman ve klasik müziğin dışında ilgi alanlarım var. Örneğin; şiir yazmak, gözlem yeteneğimin fazla olmasından dolayı kendime ait felsefi düşüncelerimi yazmak en keyif aldığım hobim.

Fakat düet yapacak olursam Barok dönemde Vivaldi’nin La Minör ikili keman konçertosunu kendisiyle çalmak isterdim.  Paganini’ye de ayrı bir hayranlığım var. Onu da eklemek isterim.

İzmir’deki kültür-sanat hayatını nasıl buluyorsunuz? Gençler için yeterli olanaklar var mı?

İzmirli insanlarımız sanata önem verip büyük bir ilgiyle katkıda bulunuyor. Özellikle bu dönemde sanatını icra etmekte zorluk yaşayan, imkânı olmayan sanatçı adaylarına bir platform sağlayan birçok gençlik orkestrası var. Bu sayede sanatı topluma kazandırabiliyoruz.

Ülke olarak bu konuya genel olarak bakarsak eğer, sanatçı adaylar için yeterli olanaklar yok bence. Fırsatı olanlar öne çıkabiliyor. Daha fazla imkanlar yaratılması gerektiğini düşünüyorum.

İtalya’da önemli bir sahne deneyiminiz oldu. Sizden dinleyebilir miyiz? Çalıştığınız yabancı şefler o dönemde size nasıl bir vizyon kazandırdı?

Bir sanatçı için farklı kültürleri görmek ve tanımak müziğini yansıtmak için oldukça önemli. Oradaki şeflerle çalıştığımızda fark ettim ki dünyanın neresine gidersek gidelim, “müzik dünyadaki tek evrensel dil.”

Aktif bir keman sanatçısı olarak sağlığınızı nasıl koruyorsunuz? Bu doğrultuda ne tür egzersizler yapıyorsunuz?

Bizim mesleğimizde sakatlıklar çok olduğundan dolayı esneme hareketleri yapıp kendimize iyi bakmamız çok önemli. Bedenimiz, mesleğimiz için büyük bir rol oynuyor. Bu sebeple maalesef bazı sporlardan vazgeçmemiz ve çok dikkatli olmamız gerekiyor.  Çalışma öncesi ve sonraları belirli egzersizler yapmak ve bunu alışkanlık haline getirmek önemli bir anahtar.

Ben müziğin yanında sporu da çok seviyorum. Bilinçli bir şekilde gerek futbol, gerek fitness, gerek satranç ve savunma sanatlarını yaparak müzikten kalan boş zamanlarımı değerlendiriyorum.

Sizce keman eğitiminin bir merkezi olsa hangi ülke ön plana çıkardı ve neden?

 Başlıca; İtalya, Almanya, Rusya, Fransa, Belçika…Herkesin hem fikir olabileceği gibi Avrupa ülkeleri diyebiliriz lakin günümüzde teknolojinin ve olanakların gelişmesiyle keman eğitimini farklı coğrafyalara taşımak çok daha kolaylaştı. İleride ben de buna bir aracı olmayı hedefliyorum. İyi bir usta bulup, araştırıp çabalayan kişilerin farklı ülkelerden de virtüöz çıktığını görebiliriz. Her ülkenin kendisine ait olan çalgının sesi, o ülkenin insanının sesidir.

Eserlerini çalmaktan en çok hoşlandığınız besteciyi de öğrenmek isterim.

Kendimi tek bir besteciyle sığdırmam mümkün değil. Elimden gelse bütün bestecilerin eserlerini çalmak isterdim ama birkaç örnek vermem gerekirse eğer Max Bruch, Fritz Kreisler, Antonio Vivaldi, Camille Saint-Saëns, Robert Schumann, Paganini…

Türkiye’de özellikle keman alanında ilerlemek, kendini geliştirmek isteyen gençler ne tür sorunlarla karşılaşıyorlar? Kendi deneyimleriniz ışığında bizi biraz bu konuda bilgilendirebilir misiniz? Enstrüman temininden ve yenilenmesinden, masterclasslerin ücretine dek çok fazla sorun alanı olduğuna eminim.

İlk olarak şunu söyleyebilirim ki çok derin bir konuya değinmişsiniz.

Kültürel olarak çok zengin bir coğrafyada yaşıyoruz. Ancak bunları anlama değerlendirme konusunda eğitimsiz olduğumuzu düşünüyorum. Eğitime yeterli önemi vermiyoruz. En önemli şey bir öğrencinin, gençleri anlayabilen destek olan öğretmene, rehbere rastlamasıdır. Henüz bu konularda bir çok eksiğimiz var. Masterclassların hepsine katılma şansımız çok istesekte olmuyor maalesef. Genellikle hem maddi açıdan hem zamanlama açısından öğrencileri zorluyor tabiiki. Başka şehirler veya katılım ücretlerinin yüksek olması gibi sorunlar.

Türkiye’nin gelecekte eğitim konusunda daha iyi olacağına inanmak istiyorum. Gelecekte hedeflediğim pozisyona geldiğimde ilk düzeltmek istediğim konular bunlar.

Evet, haklısınız. Maalesef  ülkemizde iyi bir enstrüman bulmak çok zor. Bunun yanında sık sık enstrüman telleri, çenelik değişimi,mataryelleri vs.. masraflarda cabası. Maddi manevi birçok engeller var ama çaldığın enstrümanı ve yaptığınız işi seviyorsanız bir şekilde bunlara göğüs gerip başarıya ulaşıyorsunuz.

Son olarak geleceğe dair hayalleriniz, hedefleriniz nelerdir?

Benim de hemen herkes gibi geleceğe dair hayallerim ve hedeflerim elbette ki var. Özellikle mesleki alanımda iyi bir virtüöz olmayı hedefliyorum. Böylece hem kültürümü çeşitli konserler ile dünyaya tanıtmış olur hem de keman ustası bir öğretmen olarak birçok öğrencinin eğitiminde yol açmak isterim. Çünkü kendim de bu yolda biri olarak bunun ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Beste yapmaya ve özellikle şeflik alanına büyük ilgim var. Evde müzik dinlerken kendimi orkestrayı hayal edip yönetirken buluyor, provalarda en çok şeflerden etkileniyor, ister istemez onlardan bir şeyler öğrenip kendim de müzikte ve orkestra yönetiminde çeşitli problem çözücülük yolları buluyorum. En büyük gayem müzik dünyasına bir katkıda bulunmak. Birçok orkestrada çalıp, usta şef ve öğretmenlerle çalışarak müzik yapmanın mutluluğunu derinden yaşamak ve bu süreçte kendimi geliştirmek. Son olarak sözü ve düşüncesi bana ait iki özleyişle bitirmek istiyorum: Notaların ruhları gizlidir. Gözle görülmez ve her zaman ruhlarıyla can katanların kalbine bakarlar. Her ülkenin kendisine ait olan çalgının sesi, o ülkenin insanının sesidir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s