Çellosuyla sırdaş başarılı çellistlerimizden Ege Atalay: “Azeri, İranlı ve Türk müzisyenlerden oluşan No Land ekibiyle konserlerimiz devam edecek”

Fotoğraf: Ava Lerya

Ege Atalay, müzik eğitimine 5 yaşında piyano ile, kendileri de müzisyen olan anne ve babası ile başladı. Küçük yaşlarda piyano etütleri yazarak kendi bestelerini yapardı. Viyolonsel öğrenimine ise 9 Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın kursiyerlik programı ile 9 yaşında başladı. Konservatuvar eğitimine Prof. Ümit İŞGÖRÜR ile eğitimine devam ederek 2011 yılında 9 Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarından mezun oldu. Bu süre içerisinde pek çok ustalık sınıfına katılmış, Alexander Rudin, Peter Bruns, Jiri Barta, Maria Kliegel gibi pek çok değerli çellist ile çalışma imkanı bulmuştur.

Eğitimine Hollanda’da devam etmek üzere 2013’te Utrecht Konservatuvarında (HKU) Bachelor of Cello bölümüne katılan Ege, Viyolonsel bölümünü Timora Rosler ile, yan dal olarak da Barok Cello bölümünü Viola de Hoog ile tamamladı. 2 dal bir arada okuyarak 2017 yılında mezun oldu. Bu süreçte hem modern hem barok çello eğitimi almasının yanı sıra çağdaş dönem bestecileri ile yeni müzik konserleri de vermiş ve kompozisyon bölümündeki doğaçlama ve modern projelerde yer almıştır. Hollanda eğitimi süresince Larissa Groeneveld ile çalışan Ege, onu ‘’Çello annesi’’ gibi görmektedir. 

Fiziksel rahatlık ve anatomi eğitimine de merak salarak Alexander teknik eğitimi almaya başlayıp Stephan Van Dijk, Cris Taylor ve Bonno Lange ile hem Konservatuvar bünyesinde hem de dışarıdan pek çok workshop ve çalışmaya dahil oldu. 

Oda müziği çalışmalarına Çetin AYDAR’ın sınıfında başlayan Ege, oda müziği eğitimine Utrecht String Quartet üyeleri olan Mikhail Zemstov, Sebastian Koloski, Katherine Routley ve Martyn van den Hoek ile devam etti. Ulusal ve uluslararası oda müziği yarışmalarında 2.lik ve 3.lük dereceleri aldı.

2019 yılında Bataafs Symfonie Orkest ile Elgar Viyolonsel Konçertosunu solist olarak seslendirdi. 

Alexander Teknik ve fizik tedavi alanında araştırmalarına bugün de devam ederek, klasik, barok ve çağdaş oda müziği grupları ile çalışarak konser ve projelerde yer almaya devam etmektedir. 

Türkiye’ye dönmesi ile Burçe Karaca’nın 2021’de yazdığı Old Man’s Dream isimli bestesinin kaydında yer almış ve yine genç besteci arkadaşının trio eserlerinin de ilk seslendirilmesi ve kayıtlarını yapmıştır.

2021 yılında İstanbul’a yerleşen Ege Atalay, değişik kültürleri bünyesinde birleştiren No Land isimli grubun çellisti olmuştur.

Öğretmenlik ve konserleri beraber devam ettiren Ege Atalay, 2021’den beri İstanbul’da yaşıyor. Çok yoğun bir konser programı olan, birbirinden değerli projeler yürüten, çellosuyla sırdaş genç müzisyen Ege Atalay’ı size daha ayrıntılı tanıtmak için keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik kendisiyle… Keyifli okumalar!

Merhaba Ege hanım. Müzik eğitiminize anne ve babanızın etkisiyle çok erken yaşta başlamışsınız. Bunun faydalarını daha sonraki yıllarda gördüğünüze de eminim. Bize biraz piyanodan viyolonsel eğitimine geçiş sürecinizi anlatır mısınız?

Piyanolu bir eve doğan şanslı bir çocuktum. Oturmayı öğrenir öğrenmez piyano ile oynamaya başlamışım. Babam her gün piyano, ablam da keman çalışırdı. Annem ise benimle piyanoda dört el parçalar çalarak bir yandan çalıştırırdı. Eve ders almaya gelen öğrencileri dinlerdim. Zaten pek sessizlik olmaz, sürekli çok güzel plaklar ve kasetler çalardı. Haliyle müzik evde en çok yer kaplayan şeydi. 8 yaşındayken konservatuvar kursiyerlik sınıfları açıldı ve beni küçük yaş sınırı 9 olmasına rağmen kabul ettiler. Viyolonseli seçme sebebim ise ablam. Ranzalı odamızda geceleri Dvorak Viyolonsel konçertosu, Elgar Viyolonsel konçertosu, Brahms sonatlar gibi muhteşem eserleri dinlerdi. Haliyle ben de o ne dinliyorsa ezberlerdim. Konservatuvar sınavlarına girmem söz konusu olunca ablama ‘’Sence dünyadaki en güzel enstrüman ne?’’ diye sormuştum. Tereddütsüz bir şekilde viyolonsel dedi. Babamı kolay ikna edemedim, haftalarca tutturdum. Zor bir enstrüman ve çok zor bir meslek dalı olduğunu söyleyip beni vazgeçirmek için epey uğraşsa da, sonunda viyolonsel sınıfına kabul edilmem ile o da gurur duyup, ‘’Bu kadar istiyorsan başarırsın da!’’ dedi. Piyanoda küçük etütler ve parçalar da besteliyordum. Kısa bir süre iki enstrümana da vakit ayırmaya devam ettim. Viyolonseli benimsedikten sonra zamanla piyanodan koptum ve vakit ayıramaz oldum. Piyanoyla oyuncak gibi oynamayı çok sevsem de, çalışmayı pek sevmiyordum. Çello benim için farklı oldu. En yakın arkadaşım ve sırdaşım haline geldi. Başka bir bütünlük ve sevgi hissettim.

Katıldığınız ustalık sınıfları, şu anda enstrümanınızla çalarken “Ege Atalay” imzası atmanızda nasıl bir etki doğurdu? Tüm bu eğitimlerde kendi tarzınızı kademeli olarak yakaladığınızı söyleyebilir miyiz?

Liseden itibaren katılmaya başladığım ustalık sınıfları bana her şeyden önce vizyon kattı. Başka okullardan, ülkelerden gelen viyolonselcileri tanıma ve dinleme fırsatı buldum. Yurt dışında eğitim görme isteğimi kamçılayan etkenlerden biri de budur. İlk gittiğim kurs benim için hem çok büyük mutluluk hem de derin bir acıydı. Dünya çapındaki viyolonsel eğitimine ufak bir pencere açılmış, ben iyice kabuğuma sığamaz olmuştum. Sonrasında da kendimi geliştirmek için elimden geleni yapma kararı aldım.

Eğitiminizin önemli bir kısmını Hollanda’da geçirdiniz. Yurtdışında müzik eğitimi size neler kattı? Ve nasıl zorluklarla karşılaştınız, bunları nasıl aştınız?

Hollanda’da yaklaşık olarak 6 sene yaşadım. Bu, dünyanın her yerinden gelen öğrenciler ve öğretmenlerle çalışma fırsatıydı. Hem barok hem de çağdaş müziğin aktif olduğu bir ülke olduğu için bu süreç beni çok besledi. Çalışıma ve çalışmama bazı yönlerden sil baştan demem gerektiği gibi, ekonomik olarak da mücadele etmesi pek kolay değildi. Kültürel farklılıkların çok zorladığını hissetmedim açıkçası. Elbette evimi özledim, arkadaşlarımı özledim. Ama değişik kültürlere açık bir yapım olduğu için ve orada da kısa sürede kendime bir hayat kurdum. Bir iki yıl içerisinde oradaki küçük odama da evim dedim. Beni asıl zorlayan şeyler, tekniğimi, çalışma biçimimi, müziği kavrayışımı geliştirmeye çalışırken yaşadığım sancılardı. Maddi ve duygusal zorlukları sanırım enstrümanımı çok sevdiğim için göğüsleyebildim. Viyolonsele duyduğum sevgi ve gelişime duyduğum merak motivasyon kaynağım oldu.

Fotoğraf: Winston Tse

Çello hem modern hem barok dönemin eşsiz enstrümanlarından biri. Peki siz müzik tarihinde hangi döneme ruhunuzu daha yakın hissedersiniz?

Barok döneme duyduğum hayranlık bambaşka. Utrecht konservatuvarı bana eğitimimin 2. senesinde barok çello ve barok arşe ödünç vererek yan dal olarak barok çello bölümünü okuma imkanı sağladı. Bir müzisyen olarak en çok etkilendiğim insanlardan biri olan Barok çello öğretmenim Viola de Hoog ile bu sayede çalışmaya başladım. İmkanım olsa periyodik eserleri barok çello ile çalmayı tercih ederim. O tını, rezonans ve artikülasyon beni çok mutlu ediyor. Modern çelloda ise 19.yy sonrasını ayrı seviyorum. Benim için dönem seçmek çok zor. Shostakovich, Prokofiev, Ravel ve Beethoven, Ligeti, Arvo Pärt çok sevdiğim bestecilerden bir kaçı.

Larissa Groeneveld’i sizin ifadelerinizle de tanımak isteriz. Bize kendisini anlatır mısınız? Sizin üzerinizde çok derin bir etkisi olduğunu sezinliyorum.

Jacqueline du Pre, öğretmeni William Pleeth için, ‘’O benim çello babamdır’’ demiş. Ben de Larissa için benim çello annemdir diyebilecek gibi hissediyorum. Çok duyarlı ve akıllı bir öğretmendi. Tek cümleyle ya da soruyla beni yakalardı. Çello repertuvarı ise baroktan çağdaşa ve hatta caza kadar geniş bir yelpazeye sahipti. Aynı zamanda Osiris Trionun çellisti olarak çok iyi bir oda müziği sanatçısı ve eğitmenidir. Titiz bir çalışma talep etse de üslubu yumuşak ve samimi olduğu için en zor dersimizde bile şefkatini hissederdim. Çalışma şeklimi, müziğe bakış açımı baştan yarattı. Barok müziğe olan yatkınlığımı daha ilk derste hissetti ve yan dal olarak okumam için beni teşvik etti. Derslere gittiğimde kitaplar hediye eder, eğitim veya müzik ile ilgili güzel sunumların linklerini gönderir, gelişimim ile detaylı bir şekilde ile ilgilenirdi. Kendi enstrümanım ile bir tıkanıklık yaşamaya başladığım süreçte bana bir çello ödünç verip, ben geri vermek isteyene kadar tutabileceğimi söylemişti. Üç sene bu enstrüman ile çalıştım, çok şey öğrendim. Onunla olan derslerim bitip başka bir okulda devam ettikten sonra bile desteğini ve ilgisini eksik etmedi.

Eğitiminiz boyunca herhangi bir burstan yararlandınız mı? Malum yurtdışında okumak maddi açıdan çok yorucu bir süreç olmalı sizler için.

Utrecht konservatuvarı %40 burs verdi. Bunun dışında bir burstan faydalanarak okumadım. Türkiye’de ise herhangi bir bursa başvurmadım. Bunun en büyük sebebi ise aşırı derece çekingen bir yapım olmasıydı. Başvuru göndermeye bile çekindim ve tek başıma cesaret edemedim. Bir yönlendirme ya da yardım almadan o yaşlarda bu tür adımların çok zor olduğunu düşünüyorum. Annem ve babam emekli öğretmenler. Yurt dışında beni okutmak onlar için maddi ve manevi anlamda zordu. Okul ve yaşam masraflarımı büyük fedakarlıklarla karşıladılar ve ben de yarı zamanlı işler, çello dersleri ve bazı konserler ve etkinlik müziklerinde yer alarak para kazanmaya çalıştım. Hepimiz için yorucu bir süreçti.

Fotoğraf: Winston Tse

Çellistlerin fiziksel sağlıkları da oldukça önemli bir konu. Bununla bir dönem ilgilendiniz. Bize biraz anatomi ve fiziksel rahatlıkla ilgili bilgiler paylaşır mısınız çello özelinde? Sizin bu açıdan ciddi bir sakatlanmanız oldu mu?

İzmir’de okuduğum yıllarda teknik zorlamalar, çalışma yöntemi yanlışlıkları ve anatomik bilgi eksiklikleri sebebiyle yaklaşık bir buçuk sene boyunca hafif düzeyde kübital tünel sendromu yaşadım ve fizik tedavi gördüm. Gittiğim doktorlar ve fizik tedavi uzmanları bana yardım edemeyeceklerini, durum ciddileşirse ameliyat ile sinir yolumu değiştireceklerini söylediler. Hayatımda yaşadığım en üzücü süreçti. Larissa ile irtibata geçiş sebeplerimden birisi de budur. Kendisi Alexander Teknik ile aktif bir şekilde ilgileniyordu. Beni Amsterdam’daki en iyi Alexander Teknik eğitmenlerinden biri olan Stephan van Dijk’a yönlendirdi. Alexander teknik, hareket etme becerimizi hem anatomik hem de nörolojik açıdan inceleyen bir eğitim dalıdır. Stephan ile temel olarak viyolonsel üzerine değil anatomik yapı, duruş ve hareket bozuklukları üzerine çalıştık. Bilinçli hareket etmeyi öğrendim. Viyolonsel zamanla ve sonradan bu eğitime eklendi ve çello tekniği ve A. T. eğitimim arasında köprüler kurmaya başladım. Konservatuvarımızda da A. T. derslerimiz ve viyolonsele odaklı A. T. ustalık sınıfları yer almaktaydı. Kübital tünel sendromu şikayetlerim ilk bir sene içerisinde geçti, sırt ağrılarım yok oldu ve duruşum rahat ve daha güzel bir hale geldi. Viyolonsel çalışma şeklim ve tekniğim de bunlara orantılı bir şekilde değişti ve yeniden inşa oldu. Eğitimime 5 sene devam ettim. Hiç kalkmadan, her yerim ağrıyana ve sırtım kütük gibi olana kadar çalıştığım günler ise artık başka bir insanmış gibi geliyor…

No Land grubunuzdan da biraz bahseder misiniz? Nasıl kuruldu? Siz hangi aşamada dahil oldunuz? Projeleriniz neler?
No Land ekibi ile İstanbul’a yerleştikten kısa bir süre sonra tanıştık. Buraya gelir gelmez aslında grubun ismini bilmeden albümlerini bir arkadaşımla yaptığımız uzun bir araba yolculuğu sırasında dinlemiş ve çok etkilenmiştim. Tesadüf ki onlar da çellistleri ile yolları ayrıldıktan sonra yeni bir üye arıyorlardı. Böylece tanışmış olduk. Azeri, İranlı ve Türk müzisyenlerden oluşan, zengin bir müzik kültürünü harmanlayan bir grup. No Land, ismi gibi, salt olarak hiçbir yere dair olmadığı için çok geniş bir yelpazeye hitap edebilen bir müzik yapmakta. Kamil Hajiyev, Sahand Lesani, Çağatay Vural çekirdek kadro olarak yaklaşık olarak 10 senedir beraberler. Oğuzcan Bilgin ve Kaan Yol da uzun süredir ekibin bir parçası. Ben ve Metin Kesik ise kadroya geçtiğimiz yaz katıldık. Menajerimiz Erhan Taş pandemi sürecine rağmen konserlerimiz ve etkinliklerimiz için çaba sarf etmekte. Her biri beraber müzik yapmaktan çok keyif aldığım müzisyenler olmasının yanı sıra çok değerli arkadaşlarım oldular.

Çellonun lojistik zorlukları neler? Siz bu zorlukları nasıl yönetiyorsunuz?

Kanayan bir yaraya parmak bastınız. Şubat ayında İsveç’e gideceğim ve ikişer koltuk almak zorundayım. İşin kötüsü bu biletleri internetten normal yollarla alamıyor, telefon ile ek koltuk talep ederek ancak alabiliyorsunuz. Maalesef telefonda görüştüğünüz yetkili viyolonselin ne olduğunu, bu bilet alımının nasıl yapıldığını çoğunlukla bilmiyor. Defalarca aramanız ve bir bilen ile işlemi gerçekleştirene kadar epey uğraşmanız söz konusu. Geçtiğimiz aylar boyunca müzisyen arkadaşım Burçe Karaca’nın albüm lansmanı dahilinde gerçekleştirdiğimiz konserler sebebiyle sık sık Ankara’ya gidip geldim. Uçak biletleri ile başa çıkamadığımız için son konserde Ankara’da Volkan Özkazanç’ın kendi yapımı olan viyolonsel ile sahne aldım. Tabii hiçbir prova ve çalışma şansı olmadan. Kendisine buradan çok teşekkür ediyorum. Uçak firmalarının, otobüslerin, toplu taşımanın ve taksilerin viyolonsel taşıma konusunda tavırlarını ve yönetmeliklerini değiştirmeleri gerekiyor. Bu konuda üzülerek söylüyorum ki çok mağduruz.

Peki çağdaş çellistler arasında kendinize en yakın bulduklarınız kimler?

Sol Gabetta, Nicolas Altsteadt, Anner Bylsma, Viola de Hoog, Larissa Groeneveld, Steven Isserlis, Alexander Rudin beni derinden etkileyen isimlerden yalnızca bazıları. Çok meşhur bazı usta viyolonselcileri ise bu listeye almadım. Elbette ki onları çocukluğumdan beri hayranlıkla dinliyorum. Yukarıda bahsettiğim viyolonselcilerin müziğiyle kişisel bir yakınlık hissettiğim isimler. Bazı kayıtları herkesten dinleyemem. Elgar konçerto benim için Jacqueline du Pre ile özdeşmiştir. Brahms sonatlar da. Çünkü çocukken o CD’leri o kadar çok dinledim ki içselleştirdim. Bir başkasından dinlediğimde çok beğensem bile bir tür yabancılık hissediyorum.

Fotoğraf: Winston Tse

Hauser’den sonra viyolonsel oldukça popülerleşmeye başladı. Bu konuda sizin tavrınız nedir?

Hauser’e karşı hem olumlu hem de olumsuz görüşlere sahibim. Two Cellos grubunu çok başarılı buluyor ve diğer üyesi olan Luka Sulic’in harikulade bir viyolonselci olduğunu düşünüyorum. Hauser’in internet fenomeni olarak yaptığı sosyal medya paylaşımlarını ise itici bulmaktayım. Kendisi çok yetenekli ve ileri seviye bir çellist olmakla birlikte hafif müzik ve instagram içeriğinde bana hitap etmeyen bir yerde. Fakat şunu söyleyebilirim ki, viyolonselin popülerliği ve halk tarafından bilinirliğini arttırdığı için yaptığı şeyin olumlu bir yanı da var. Two Cellos sayesinde pek çok çocuk viyolonsel çalmak istiyor. 9 Yaşındaki bir öğrencim onların aranjeleri ile rock coverlarını çalarken çok büyük keyif aldı. Ve bugün sosyal medya kullanan herkes Hauser’i bir şekilde bildiği için viyolonseli de biliyor. Biraz tatlı, biraz da acı bir yanı olan bir konu bu…

Şu anda projeleriniz ve yakın geleceğe dair kendinize ilişkin hayallerinizi öğrenmek isterim son olarak.

No Land ile konserlerimiz pandemi koşulları izin verdiğince artarak devam etmekte. Burçe Karaca ile viyolonsel için yazdığı eserlerin albüm kayıtlarını yapıyoruz, konserlerimiz şimdilik Ankara ve İstanbul odaklı olsa da daha büyük turnelere niyetliyiz. Burçe çok yoğun bir tempoda yeni oda müziği eserleri yazmaya devam ediyor. Şubat ayında bu eserlerin kayıt ve konserleri için tekrar bir araya geleceğiz.

Öğretmenlik, çalışma hayatı ve konserlerden kalan dakikalarımı da viyolonsel çalışmaya ayırdığım için boş zamanım yok diyebilirim. İstanbul’a geldiğimde buradaki çok değerli viyolonsel öğretmenlerinden biri olan Eldar İskenderov ile tanışıp çalışmak istedim. Akademik çalışmalarıma seneye onun ile devam etmek istiyorum. Hollanda ve Almanya’daki müzisyen arkadaşlarım ile her sene bazı konserler vermekteydim. Pandemi bu seyahatleri imkansız hale getirdi. Ekonomik ve pandemi kaynaklı engelleri aşabilirsek bu konserlere devam etmek isterim.

Oda müziğinin benim için yeri apayrı. Hollanda’daki yaylı çalgılar quartetimi ve Daan Van der Hurk ile olan Çello-Piano duo çalışmalarımı çok özlüyorum. İstanbul’da tanışacağım müzisyen arkadaşlarımla benzer projeler ve konser yapmayı ise iple çekiyorum.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.

Ege Atalay instagram hesabı: https://www.instagram.com/ege.atalay.cellist/

Fotoğraf: Winston Tse

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s